Tarihi macera ve aşk r>r>->: “Madem ki beni seviyorsun, bu zehri aşkım uğruna İçeceksin sevgilim !,, Ayda köleyi zorladı Geçen kısımların huülâsası — | Giridden papaya gönderilen oariyeler arasındadır. Fakat onun pek mülhiş bir kadın olduğu anlaşı. lwyor, Altı tane de kölesi vardır ki, omları hususi sevkleri için kullan. maktadır. Bizim küçük Osman, Ayda ile gemi- de münasebet peyda etmiştir, İkisi de biribirine meftun olmuştur. Ö. mürlerinin sonuna hadar sadık kala. oaklarını, kimseye bakmıyacaklarını vaadediyorlar. Osman şimdi kama- rada kilitlenmiştir. . . * | Ayda, kapıyı kilitledikten gonra dı. garı çıktı. Ben, farkedilmemek için nefes bile almıyordum, Fakat genç ka, dının ahvalini tetkik edebiliyordum. Gayet asabiydi. Asabi olmakla bera. ber memnun ve mes'ut görünüyordu. Elindeki şişeye baktı. Bir an tereddüt etti. Gözleri açıldı; hadekaları büyüdü. Yapacağı müthiş bir işten dolayı kendi de korkuyor gibiydi, Fakat başını salladı: — Cesaret! Bu, böyle olmalıdır!... Şişeyi salladı. Kararmı vermiş adamlara has bir avırla yürüdü, kölelerin tarafına iler. Elinde, bir çıkın anahtar vardı. Bun Jar, Osmandan aldığı ve Osmanın da benim yastığımın altından çaldığı a. nahtarlardı. Kilide uydurdu. Kapılardan - birini açtı. Bir erkek sesi duyuldu: — BSevgilim!... Kraliçem!.. Bir ta. nem! Demek ki bütün muhataraları, tehlikeleri göze alarak buraya geldin. Ayda, susuyordu. , Bir aşk meldikesi gibi guh ve gak- rak değil, bir matem ilâhesi gibi abus ve somurtkandı. Eşikte duruyordu. — Ne oluyorsun, Ayda? sordu. — Bir kabahatim mi var? — Mertis! — Ne var, hayatımın sebebi? — Senden büyük bir hizmet bekli. yorum. — Sana hizmette bulunmak, benim en birinci emelimdir. — Peki öyleyse... diye köle Diş doktoru Necati Pakşi Hastalarını hergün sabah 10 dan akşam 19 za kadar Karaköy Tünel meydanı Mahmudiye caddesi No. jj 1/2 de kabul eder 128 — Kata, bir sevki tabllyle işaret edi *tu yere baktı. Bu vaziyet bir saniye devam #L Fakat Kara gölge bundan latifade etme Bini büldü: Odayı aydınlatan ampulü bir dar beyle kırdi ve reta Valmondun atoş — etmesi Yhtimâltni! düşünerek yürü koyun yere yattı. iğ? — Sonra ayağa kalkarak tzerine (Vâ - Nü) razanı diye İçeriye girdi. Kapıyı kapadılar. Ben, yerimden çıkarak, öteki kapı. lardan dinlediğim ve gözetlediğim gi- bi onları da dinledim ve gözetledim. Fakat ilk gördüğüm manzara şu ol. du: Köle ile cariye, biribirlerine sarılıp, ayakta, uzun bir buseyle öpüştüler. Ayrıldıkları zaman, köle titriyordu. — Ey benim hayatıma bu büyük zevkleri veren kadın.. Emret, ne ister. sen onu yapayım, Hattâ emret, gu da- kikada şuracıkta senin için öleyim. Ayda, bir kahkaha attı: — Söylemesi kolay. — Ölürüm senin bir işaretinle, Yal. nız sen emret. — Pek çok kimseler bu sözü sevgi. lilerine söylemişlerdir, lâkin bir feda. kârlık yapmaları icap ettiği zaman, kaçmışlardır. — Ben onlardan değilim. Ben onlar dan olsam bile sen alelâde bir kadım değilsin. Sen, herhangi bir erkeğe her istediğini yaptırabilecek bir kabiliyet tesin. Esasen bunun için değil midir ki, papayı her arzısuna ramettirmek Üüzere, başpapas seni yolluyor. Bütün Avrupanın Girid menafline imalesi |- çin sen çalışacaksım... Köle, büyük bir coşkunlukla konu. şuyordu: — Ben nasıl memnun olmıyayım, nasıl mes'ut. olmıyayım ki, böyle bir kadım, beni seviyor. Her tehlikeye rağ. men, bana geliyor. Maniaları aşarak. Ayda: — Görüyorsun... Senin Için nasıl fe- dakliırlıklar yaptım.. , dedi. — Evet, görüyorum. — Öyleyse, sen de benim icin. — Emret.. — Bir kadeh getir, Kamaranm bir köşesinde bir sürahi ile bir bardak duruyordu. Bunları alarak, köle yaklaştı. — Bardağını uzat. Köle uzattı. Birkaç damla damlatıp, üzerine su koydu. yapacaktın? H:uı. ben “Öl... Hemen gu racıkta can ver!” dersem verecektin?, Köle: — Velev ki, bu, öldürücü bir şey ol. sun, İşte, senin aşkım uğruna İçiyo. rum, Ayda... - dedi. Su ilâve edilen mayli, bir yutumda boşalttı. Boşaltmasile de, yıldırımla Yurulmuş gibi yere yuvarlanması bir | oldu. Ancak: — Ayda... . diyebildi, — Sevgilim, Beni hakikaten seven sadık sevgilim.. Ölüyorsun, benim aş. kıma ölüyorsun, Seni asla unutmıya- cağım. Hıyanetimi affet. — Hayatım sana helâl olsun. Köle, bir iki kere çırpındıktan son. ra, can verdi. (Devamı var) Haber, okuyucuları - arasında bir fıkra müsabakası açmıştır. Gönderi. tecek fıkraların kısa ve biç olmazsa az işitilmiş olması lâzmmdır. Fıkralar, gönderenlerin imzaları yahut müstear adinrile negredilecek ve ber ay o ay içinde — çıkacakların en tyilerinden beşine muhtelif ve kıy. metli hediyeler verilecektir Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. Büyük maymuna vermeli Yüzü gözü kıllı, çirkin bir çingene bir maymun oynatıyormuş. Seyreden çocuklardan birisi; elindeki simidi may muna uzatır. Mamun almaz. Çocuk an. nesine: — Anneciğim, Küçük maymun alma- dı, şimdi büyük maymuna verelim di - yerek çingeneye uzatır. Sevket ÇUHADAR Yenisini alırım Yeni bir paraşüt icat eden Bay Metin Pulata izahat veriyordu: — Atladığım zaman ipi çekerim. Pa raşlit açılır ve inerim. — Ya açılmazsa? — O zaman çarşıya gider yenisini a. lırım, Nureddin AKSOY Bağı çözülmüş Vauzın biri cemaate hitaben: — İçinizde karısından memnun olmı. yan varsa ayağa kalsın, der demez, bü tün cemaat ayağa kalkar, yalnız bir kişi kalır. Vaiz: — İçinizde bir kişi memnun varmış, gdemesi üzerine beriki * — Aman hoca! Yanılryorsun, karı - man ismini işidince dizlerimin bağı çö- züldü de ayağa kalkmaya dermanım kal madı, demiştir. NECDET Trende pazarlık Mişon her işte pazarlığa alışmış bir tüccardır. Geçenlerde bir iş için An karaya gidecekti. Haydarpaşaya geçe . rek gara girdi ve gişedeki memura sor- du: — Trene ne kadar var? Memur cevap verdi: — Dört saat .. Mişon alışveriş ediyor zanniyle pa . zarlığa girişti: — Üç buçuk olmaz mı? F. KİNT HABER AKSAM POSTABI IDARE Evi' Ankara Caddesi Istanbul Posta kutusu : İstanbul 214 Telgrat adre: HStandu! HABER Yazi işleri telofonu ; SAT idare ve pyân : 24819 ABONE ŞARTLARI Türtiye — Ecnei 1400 Kr. 2700 N, 730 » *4S0 . 00 « 800 — 80 « 3200 . Sahıbi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası YZ TEMMUZ — 1937 a Çayır rezaletinden üç gün sonra, Patri$ eve döndüğü vakit, karısını bayılmış bir halde buldu Patris sabırsızlanıyordu. Rişarın sösü- nü keserek Antuana sordu: — Ey, sonra?, — Sonrası, sizin otomobilden inip te, bir taksiye bindiğimiz zaman — şişe hâlâ| elimdeydi. Fakat taksiden inerken, onu içinde bırakmışım. | Patris artık hiddetini tutamadı, bunca| senclik arkadaşına bağırdı: — Aptall. Enai.. Böyle iş mi olur?. Yapılır mı bu? Ya polisin eline geçerse bu| şişe! Al sana mükemmel bir iz.. Zira, he nüz piyasaya çıkmamış bir şampanya şi . gesi mükemmel bir izdir.. Şoför sizi geti - rip evinize bıraktı. İsminizi, kim olduğu nuzu öğrenecekler.. Sonta da, hepmiz ya.| kalanacağız, kepaze olacağız. Antuan başını önüne eğmişti.. yordu: Düşünü- — Ne yapayım, dedi, şişe elimde du . raydtdü. Nereye koyabilirdim, ne yapa . bilirdim?. Rişar cevap verdi: — Yutsaydm daha iyi ederdin.. . ». * Dört arkadaşın toplandıkları günün ertesi günü, yani Çayır rezaletinden üç gün sonra, Patris eve döndüğü vakit, Dominiki odasımda, yerde, bayılmış — bir halde buldu. Patris deli gibi bir halde koştu, karısı- nı, hemen zile basıp çağırdığı hizmetçinin yardrmiyle kucaklıyarak yatağına kaldır. dr. Telefona koştu. Arkadaşlarından dok tor Mogere telefon etti: Doktor geldi, o gelene kadar ayılıp, yatağına girmiş olan Dominiki muaye. ne etti, bir reçete yazdı ve Patrise: | — Azizim, dedi, merak etme.. Mühim | bir şey değil. Karın bu son günlerde faz. la heyecan geçirmiş, bir şeyle (fazla meşgul olmuş olsa gerek ki, arhhati bi . taz bozulmuş, derhal söyliyeyim ki, bir kaç güne kadar bir şey kalmaz, Yalnız, odasında tam bir istirahat halinde bu - lunması lâzım. Kimse ile götüşmemeli. Yanına hizmetçiden gayri kimse girme- meli ve bilhassa onu bu derece endişe . lendirmiş olan sebeplerden uzak kalma. ir. Doktor, Patrisin elini sıkarak ayrık- diı. — Yalnız kalmca Patris düşündü. Evet, karısı her türlü maddi endişeler - den uzak kalabilirdi. Bunu temin ede - | bilirdi ve kolaydı, Lâkin, manevi endi. | gelere karer, fırtıinalı bir gecede, müp - hem bir mavi ışrk altında, narin ve çıp- lak i adın vücudunun dansettiği bir ormanda, Çayır üzerinde geçen hâ- diselerin inatçı hatıralarına karşı ne | yapabilirdi!.. ÇİFTE KUMRULARIN PEŞİNDE | Komiser Delbo, polis müdüriyetin . de kısmı adlide mühim bir mevki İş - gal ediyordu, O, bu mevki, gençliğine rağmen, şahsi meszaisi ile elde etmişti. Delbo, eski komiserlerin iptidai usul - lerini brrakmış, mesleğe fen ve teknik bir bilgi getirmişti. Orta boylu, zayıf, fakat adali, kurşun! gözlü ve sert ba . kışlı olan Delbo yorulmak nedir bil . mezdi, her dakika çalışmağa âmade idi, mesleğine karşı büyük bir aşkı vardı ve atıldı ve kolaylıkla tabancasını elinden aldı. Mis Valmond vuku bulan hâdisenin süratin den o kadar şaşırmıştı ki, pencereden kaybo lan gölgeyi hayat meyal görebildi. 128 — Kara gölge evine dönünce garip bir his duydu. Borgüzeştlere başladığı zaman danberi fk defa olarak kendi kendine kız Kibar hırsız — mmağa başlıyordu. Yüzüğü kasaya, diğer mü cevherlerin yasına koydu, fakat ağır madenl kapıyı kapayacağı yerde, orada kalarak dü şünceye daldı. 129 — Onu, bu düşünceden, telefonun zi uyadırdı. SAt diye mırıldandı, gene mü temadiyen fena tavsiyelerde bulunan meçhül centilmen kadın. Doğrusu artık fazla oluyor. Artık ana, itaat etmek istemiyorum!. Kendisisi — habef dar edeceğim.,, Fakat ber nedense, — bunu kendisi de bilmiyordu — LAT söyliyoceğii yer 66 onu dinledi. Kararengiz kadın ana yüzük bakkında taltmat verdi; “Onu bir paket ya parak Brigt Stritde 20 numaralı dükküna ge adalete, bir dine inanır gibi iman edf di. Delbo merhamet, mllsamahı “J bilmezdi. — Meşhur umbmıodı"" mes'uliyet ve ademi mes'uliyet noktâ” larr üzerinde yapılan münakaşı | uzak kalmaıştı. Bunlara ehemmiyet YEL | mezdi.. Onun için suçlu, sadece suçludan ibaretti, ve suçu işlediği #4" man içinde bulunduğu haleti ruhiyt nin, diğer saiklerin hiç bir ehemmiyti | yoktu. Delbo için herşeyden evvel #yazilir vardı. O kendini cemiyetin caniler, WW tiller ordusuna karşı mildafaasını rine almış bir havari telâkki ederdi. Lt tün bunlardan başka, kuvvetli hlr" kâsr, sağlam bir ahlâkı, çayanı bir insiyakı, bir koku almak ıı.ıbll”'J vardı. Delbo meriyetlerini büd!l’ı larla İftihar, hattâ grur duyduğu İ& kendini başkalarına faik görürdü. bir zaman aldatılamıyacağına i dı. Bu yüzden lüzumsuz işler de Y'PJ vakidi. Yeni bir iş peşine Kişeüğü $47 manlar, humma içinde yaşar, ayni #i E ', manda, köpek av peşinde nasıl kanl | zevk ile koşarsa, o da ayni zevki yardı. İşte bugün de, gözlerinde hunl'*' l bir parlaklık var. Çünkü Delbo, 910" mobille Parisla garp mahallelerine ru gidiyor, ve otomobilin sinden bakarken, böyle işe bıılad'î'“ | manlar olduğu gibi, çocuk!uğunu'd İryor, Onun çocukluğu Orlecane'ın | bir malikânesinde geçmişti . Babası, zengin bir ailenin ıvcrb'r idi. Ava gidildiği zamanlar, çocuî;’ beraber alırlardı ve o — zaman, Delbonun sevincine payan yoktu. Şimdi de arabada idi ve bu ııîıl'lga' yuyordu. Şimdi de ava gidiyordu. P? çükken geyik veya domuz avma gid di Bugün “çifte kumrular,, n * çıkmıştı. Yanında bulunan polislerden biri e du: — Ey Delbo, dedi, onları bulacak'| mızdan emin Gittiğimiz ? yanlış bir yer olmasın?. Delbo cevap verdi: — Hayır, olamaz. Eminim.. Peki amma, içeri girebilecek K” misirn ? H - lki davetiye tedarik ettim- ser ve banal. — Para verdin mi? — Adam barena yirmi beş irank- Sustular. Otomobil Paristen çık” Wu . . * Parisin etrafını saran o.ıı'ı-îl'd“twı kliçüik Sen Küküfa ormanı kadar B” ayni zamanda şehre yakını yoktur. Polislerin bulunduğu otomobil PU afa doğru gidiyordu. : Bir çok kimseler de, yaya olarak v tarafa gidiyorlardı. Kimisi yılmf'nw, misi çift çift idiler. Cörenler, b“’j alelâde insanlar derdi: Memur, © tüccar.. ) (Devamı Vöf tirirsiniz. Oradakiler dostlarımdır. V€ bir gey beklediğimi biliyorlar, 130 — Herbert Vatling dostların! sinin yazıhanesinin karşısında bulul' duv" hayretle gördükten sonra, tarif "'""",_,49' na girdi ve “telefandaki meçhâl ) Kim olduğunu öğrenebileceğtm,, GiYE dandı.