Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
TaK K ——— : -____H__ İl TEMMUZ — 1937 W.. Nİ xa“hakkı ablası Hadiye'ye alttir. Yazan: Naciye İzzet Kanser kurbanı: İ | ,Cî;“gı ile dolu günler ya.gadllaş. - P ı rî ânne bunu uzaklarda yaşadı- İ letler;et.r“k acı günlerin bütün sefa- — taraf Ti unutturmak için cenabı hak . oıa'aîı dan bahşedilmiş bir mükâfat ; * telakki ediyordu. # ve nl;_kaç gün sonra dadt Müzey- A Mit îı“_aade istiyerek yalıdan ayrıl- &cela lşö_ıîılısınm evlenmeleri için &ae çettiğini söylemişti. Çocukla ıu],m:ımdl koca yalı da yap yalnız kozuj tı. Yalmın arka tarafı büyük lel —uklğrîa çevrilmişti. Büyük ku- n cz Ehad_etâ ufak bir şatoyu andı- idi gaP lesi vahşi bir güzellikle dolu da ı-iyîetgf“mak için sarp kaya yığınla- ' miş gibi bir mahnzara var: a Miyle Sazm sert rüzgârlarma tama | tafma Maruz kalan yalının her iki ta- n L ri kayalıkların ;arasında HÜ galari Surette giren iri köpüklü dal- N nisti e _ŞYukîar. kovuklar husuüle gel lıa, i l-i:lı:“z l_nl:"kaç hizmetçiden GÜ 8en. ( tse olmiyan bu koca yalıda M g.:çi lfadm büyük — serbestliğin- ' ediyor, tam manasiyle N kfzua”“n annesi olabilmek fırsatı- 48 qkhyn"'!_fof_du. Korkusuzca onu ku T tqqn » Öpüyor, yüreğinde kabarıp H hi ıö;m!e sevgisinin bütün delilleri. €riyordu, 18 çüereoca_yalıyı idare eden, hizmet- gl — cük memirler veren kendisi idi. Kü- y haver ikmen hakkında Hayri ile mu- L © hnğ,eden' yalının idare ve masra- yi &i'i?di sunda karar veren gene ken- İ Hülâsa Yeniköyde tam ma- T kiki ; € &vinin bir hanımr olarak, ha: — B ."d'?'i?le. Neclâ Lem'i hanıme- Fi Otdu * tanılıyor, — hürmet - edili. de, , “ bu'eski zaman binâsı içerisin . "'îdıye kadar hiç bir-yerde bu- y hrdu,gı serbestlik ve saadeti bulu- 'fcalî': yaz havalar çok güzel, çok Fini herşoc anne bütün vakitle- B')fdj_ lar dışarıda geçiriyorlar gi- Tülükla Öî'e,,nmklarmda büyük ko- ’&hml.n: gölgelerine - sığınıyorlar, anı vaki tepelere tiırmanıyorlardı. Ma ha teler de sandalla Altmku- liçîyurhrâf'd"'k gazinoda birer çay D Mıığlîlen aı:tik Neclâya Nişanta- Gk hi teki anne” yi hatırlata- Sün v? bir Sey söylememişti. Çocu. e kanıfçık bir söziyle derin bir hüz. Tolr mey e ne kadın dabu - asti- Cünkü o yaşa hiç yanaşmıyordu. ::hânm z.“f'ıml vı-:*eynînin içerisinde 'Fhamlar belîriycırdu. SA Evy e Ü A * * ce..m“na'lP bir zemin bula. bu : .. LA Şnnuâeyym m ttı'aht bulama- bid şey go ainiz — ortada en küçük bir Dik,yo Maktan şiddetle çekindiği ki komkîî ka!n“!tl. Nişantaşında- h"?ntm, bu;:üçef?ndiıinin huağsî Z l klal'da olduğu, u- NMiyecek. : a sanki hiç bitip Lem inin teîl::;lı gibi görünüyordu. ' eti .© Göneceğini aklına Hanltte oldu DU seyahatinde ilk se- di Üğü gibi uzun aylar, M etmesini te- daydı, Yiî_':ğmki_oğlulmn Yakü € Ve sey Eindeki annelik şefkat- mMmiş, ya- eclâ ile oğlu Yeniköyde mesut | bir hareketti. nki o iri dalcalara karşı mey- | Zaten Neclâ da onun için öyle aP. MER l Bu düşünce Neclânın gayri ihti- yari yüreğini burguladı. Fakat genç kadma şunu düşünmek kâfi geliyor- du: “Nişantaşındaki konakta başka. bir anne vardı, Dikmen her sabah bu anneye çiçek ler götürmeğe mecbur edilmişti.,, Kendisini taciz eden fena hisleri koğmak su hisleri ikame etmek isti- yordu: “Lem'i ister tekrar evlenmiş veya ister evlenmemiş olsun artık benim hayatimda çocuğumun baba- st olması mevkiinden başka hiç bir mevkii yoktur. Evet © çocuğunun babasıydı. — İstediği takdirde de ka- nuni bir hükümle çocuğunu elinden alabilirdi....,; Bu şayanı teessüf rabıtadan baş- ka bir kâhya kıziyle evlenerek yanlış bir harekette bulunmuş olan zengin, asil (B..) oğlu Lem'i beyefendiyle kendisi arasında artık hiç bir rabıta mevcut olamazdı. Yalının büyük yemek salonu es- ki mobilyesiyle çok ciddi ve sade bir dekor içerisinde olmakla beraber ze- rafetten hali değildi. Bütün duvar- lar yağlı boya kıymettar tablolarla, Lem'i ecdadının büyük portereleriy- le doluydu. Zamanla soluk bir renk alan bu portreler, bu soyun kibarlık, asalet've vakarını canlandırıyor ve görenler üzerinde tuhaf ve canlı bir tesir yapıyordu. Beyaz parke taşlariyle döşeli ze- mindeki büyük — ve kıymettar bir Acem halısr oraya daha büyük, daha tatlı bir konfor veriyordu. Kışın sert rüzgârlarına karşı açık bulunan bütün pencereler gibi, dar ve ufak üç camlı bir kapı, geniş bir balkon üzerine açılıyordu. Deniz ü- zerine amudi istikamette düşen bu balkon çok kalın, kale gibi bir duvar üzerine oturtulmuş bir seddi hatırla- tıyordu. r Orada oturunca insan kendisini bir geminin ön tarafında oturmuş sanırdı. Gözler önünde yalnız dal- galar.. ,Büyük bir genişlik... Nihayet siz ufuklar.... Dikmen tarasanın en havadar;, fakat en rüzgârdan mahfuz bir ye- rinde şezlonga uzanmış olarak gün- düz uykusunu uyuyordu. Neclâ ya- zım bu uzun günlerinde çocuğuna biraz gündüz uykusu uyutmayı mu- vafık bulmuştu. Bu ağır, ağüstos ayınım sıcak saatlernide çocuğun is- tirahat ettiğini istiyordu. Çocuğu böyle uyuduğu saatlerde genç anne bir kaç adım ötedeki pancurları ka- palr büyük salona gidiyor, can sıkın- tısını öldürmek için biraz boğuk ses- Te eski bir piyanonun tuşları üzerin- de parmaklarını hafif hafif gezdire- rek mektepteki şairane hülyaları te- rennüm ediyordu. ; Arkasında toz penbe renkte çok zarif bir rop vardı. Vücüdünü ta- mamiyle saran ahenktar pililer ara- sındaki bu haliyle. genç kadım ince, hemen kırılacak gibi nahif mini mini bir bibloyu hatırlatıyordu. O bütün güzelliklerinin yegâne takdirkârı o- lan yavrusu için giyiniyordu. Sevinç le, büyük bir neşe ile süsleniyordu. Böyle süslenmiye onu teşvik eden ve ayni zamanda böyle güzel olduğu için ona teşekkür eden kulaklarında hâlâ en nefis bir musiki gibi çınlryan Sefirini kabul etmiyerek Fransaya hakaret etti 1870 harbini doğuran | hâdiselerden biri de bu oldu Fransa sefiri kont EREK AA — Benedetti Ens kaplı n ! calarında Prusya kra ir ile bir mülâkat yap iP*eR — Bu mülâkat ve bun dan — sonra devam eden mülâkatlar 1870 harbinin bir başlan gret addedilmektedir. Fransa, İspanya tah tiına Hohenzollern ha nedanından prens Le müsatde edilmemesi ni istemekteydl. Prens Leopold Kont Benedetti: — Prensin İspanya tahtıma geçemiyeceği hakkında sizin teminat vermenizi rica ediyo rum.. dedi. Kral: — Ben bu teminatı veremem, dedi. Çünkü ben Hohenzoöllern hanedant tarafmdan Prus ya hükümdarı tanınmış değilim. O hanedan ileri gelenleri tarafından kabul olunmuşum. “Onün için o hanedana emretmek hak ve sâ lâhiyetini haiz değilim, Sefir bu konuşmalarda muvaffak olamıya cağını anladıktan sonra müsaade alarak ay rıldı. Fakat Fransaya kat'i bir talimat lâzım di. Birkaç gün sonra tekrâar kralı ziyaret et ti: — Prensin İspahya krallığından istinkâfa mecbür edilmesini Fransa süreti kat'iyede arzüu etmektedir, dedi. Kral ayni surette mukabele etti: — Ben prensin husust işlerine müdahale edemem. Hattâ prensi Alp dağlarına bir se yahate çıkacak şimdi nerede olduğunu bile bilmiyorum. Sefir kraldan tekrar ayrıldı, Anlaşıltyordu ki, Prusya kralı teminat vermeğe hiçbir su retle yanaşmıyordu. Aradan gene birkaç gün geçti. Sefirle kral tekrar karşılaştılar. Sefi rin elinde bir gazete vardı. Krala gösterdi; — Bakmız dedi. Prensin bu sevdadan vaz geçtiği yazılı. Çok iyi, ancak meselenin tek rar baş göstermiyeceğini temin etmek lâzım, Kral hiddetlenmişti. Hiçbir cevap verme den uzaklaştı. ' Bu haber Alman gazetelerinde şu şökilde İntişar etti: “Prons Leopold Hohenzollernin İspanya kraliyetinden istinkâf eylemiş olduğu haberi sefir marifetile Fransa hükümetine resmen ilân ve tebliğ edildiği halde Fransa sefiri meselenin ilerde tekrar avdet edecek olursa Hohenzollern hanedanma müsaade ölünmaya cağına kral hazretlerinin müteahhid bulundu ğunu Pariste hükümetine bildirmek — Üzere Ens kaplıcalarmda kral hazretlerinden iste miş Ise de kral hazretleri sefiri yanımna kabul etmiyerek bu hususta hiçbir söyliyeceği ol madığı yaveri vasıtasile sefire bildirilmişti. Bu hadavis Fransızlar protesto için bir fır sat telâkki ederek gazeteler neşriyatı arttır dılar, Pren& meselesinin uzadığını görünce: — Vazgeçtim.. İspanya tahtına geçmeği hiçhir zaman kubul etmiyeceğim. Demişti. Öyle olduğu halde Fransa ısrar ediyor, Prusya kralı tarafımdan Napolyona el yazısı ile ve halka ilân edilmek Üzere bir mektup yazılması isteniyordu Bu kadar ileri gidiş Üzerine Bismark mecliste uzun bir nu tuk verdi ve şunları söyledi: — “Fratisa matbuatınım zaruri bir müha rebe gailesi açmak istediklerini gösteriyor. Fransız vekiller heyeti tarafından ileri sürü | len sebeblerin hepsi hayal ve evhamdan iba Tettir.,, İki taraf arasındakl münakaşalar, harbin pek yakında patlak vereceğini gösteriyordu. İşe İngiltere karıştı. İki hükümetin de hakem le pürüzleri ortadan kaldırmalarını — teklif etti. Almanya tekliri büyük bir samimiyetle telâkki ederek kabul etti. Fakat Fransadaki neşriyüt devam ediyordu. En nihayet kont Bismark neşrettiği beyannamede şöyle dedi: “Fransanm Almanyayı fevkalâde — tahkir eder bir suretteki neşriyatt müharebeyi kâa bul etmekten başka çare kalmadığını göster mektedir.,, Bismark, beyannâamesinde şimali ve cenu bi Almanyanm büu harpte alacakları vazifeyi de anlatryordu. İşte 1870 harbi, Prusgya kralımın sefire ta ahhütname vermemesinden büyüdü ve patla opoldun getirilmesine | »telefona koştu. «nt başma geçirdi. Sokağa fırladı.. şu ilk çocuk sesi değil miydi? (Devamı var) | d, Niyazi AHMET Tenton amca muallim mezhepli Enise pür tuvalet kocasının odasın. dan içeri girdi. Bay Reşid, karısına bakarak: — Vay! yine yeni bir elbise mi? Genç kadın; lâkayt bir eda ile: — Kelepir buldum da... - diye izah etti, , İstanbulda, okkacılarda satıyor. lardı bu kumaşı... Bir de ucuz terzi | var. Bunu bana pek ehven dikti İşte böyle zarif bir elbise oldu. Bütün bu işler on beş lira tuttu. — On beş lira az mı? O kadar para- yı kazanmak için benim imanım gev. riyor. Maamafih, karışının böyle Zzarif, şık giyinmesi onun hoşuna gidiyordu. Tatlı tatlı süzdü. — Göğsündeki menekşe demeti ne güzel? — Yalancı çiçek. Kadm, ayakta telâş ediyordu. Ko. cası: — Niçin böyle acele ediyorsun? Bir az otursana... - dedi. — Biliyorsun ya, fikaralar menfaa. tine verilecek balo için hazırlanıyo. rum. Benim de o gece şarkı söylemem lâzım. Hocamız bay Nail geç kalmağa kızıyor. Saat ikide randevum var. Şu- rada on beş günümüz kaldı. Erkek, yerinden kalkarak: — Derse gitmek için bu yeni elbi. seyi ne demeye giyiyorsun? Kadının yanaklarımı hafif bir kırmı. zılık kapladı. Bir saniye tereddüdden sonra: — Dersten sonra anneme uğrıyaca- ğım. Bugün kabul günüdür. Bay Reşid de kalktı. Şapkasını gi. yerek: nim de çok işim var. Gidiyo. rum! . dedi. -Kocası çıktıktan sonra, Enise hemen — Allo, Nail. Sen misin şekerim?.. Tamam, işte oldu, geliyorum. Saat İ- kide. Malüm, küçük evimizde, Yerim. de duramıyorum. Bana yaptırttığın o güzel elbiseyi üstümde görmeni isti. yorum. Birkaç tatlı sözden sonra muhavere kesildi. Enise çantasını aldı. Şapkası. * * * Enise ile Bay Reşid on beş seneden- beri evliydiler. Asude sakin bir hayat yaşamaktaydılar. Reşit, münis bir er. kekti ve geniş fikirliydi. Bir iki kadeh attığı zaman baş sözü şuydu: — Hayatta insanlar için iki şey lâ. zımdır: Hürriyet ve müsamaha! Bir ferdi mahküm etmek için insan evve. lâ aynaya bakmalı ve kendinin böyle yüksek perdeden atacak mübarek bir yüzü olup olmadığını düşünmeli, Her- kes benim gibi yapsa, benim gibi dü. şünse, tabanca ticareti kesada uğrar, aşk cinayetlerinin önüne gecilirdi. O, bu sözleri lâf olsun diye söyle. mezdi. Hakikaten başından tecrübe geçmişti. Bir seyahatinden mutaddan evvel dönmüştü. Karısını göreceği gel mişti. Fakat sevinele evden içeriye gi. rince, yatak odasında bir hareket his- setmiş, elektriğin söndüğünü görmüş. tü. Bir kapının açılıp kapandığmı, a. yak seslerinin dolaştığmı işitmişti. Bir an: — Elimden bir kaza çıkacak! . diye düşündü; fakat kendini yenerek ye- mek odasma doğru yürüdü; ağır ağır çantasını bıraktı; paltosunu çıkarttı; etrafına bakındı. Ev temiz, ve derli topluydu. Kendi kendine: — Reşid; çıldırma.. Ne oluyorsun? Aynaya bak, sen de hayatta az halt. lar mı karıştırdın? . dedi. Biraz sonra yatak odasına girdiği zaman, karısının sahte hayretini gör- dü ve görmemezlikten geldi. Kulağı tok keskin olduğu için, arka merdiven kapısınım açılıp kapandığını duydu, fa. kat duymamazlıktan geldi. Bir koltu. ğun üzerinde de unutulmuş bir erkek askısı vardı. Sözde onu da farketmedi. Kendi kendine: — Telâşla brrakmış olacak! - dedi. * Enise, kocasına sarılmış: — Ne iyi sürpriz, şekerim. Beri se, nin yarm geleceğini sanıyordum! . diye bir sürü lâf kalabalığı yapıyor. du. » * $ İşte bu vakadan tam iki sene geç- mişti. Yine hayatları rahat, mes'ut, asude ilerliyordu. Saadet nisbidir. İşte onlar da bu şe. kilde mes'uttular. Nihayet, Enisenin bir hayır müeşsesesi namına verilen baloda garkı söylemesi meseelsi. çıktı. Kadmım güzel sesi vardı. Musikişinas. lardan bay Nail ona ders vermeyi tek- lif etmişti. O gün bay Reşid, akşama kadar iş peşinde koştu. Akşam üstü, birkaç ar. kadaşiyle beraber Yeşil yuva gazino. sunda azıcık rakı içti. O coşkunlukla eve döndü. Karısı, güzel elbisesiyle odalarda dolaşıyordu. Sıcak bir yaz akşamıy. âr. Tatlı bir rehavet içinde, erkek ka- rısını süzüyordu. Fakat birdenbire, hayretle:; — A, a.. . diye bağırdı. Kadınm kocasma bakarak: — Ne var, şekerim? — A, a.. Ne tuhaf, ayol. Sabahleyin göğsünde olan menekşe demeti şimdi Kadm, hayretle irkildi. Odasına doğ ru koştu. Demek telâşla elbisesini ters giymişti. Kapıyı kapadıktan sonra öf. keyle seslendi: — Amma da tuhafsın, Reşid. Bu ka dar içecek ne vardı. Şeşi beş. görü- Yorsun. Ben deli değilim. Benim gibi tuvalete meraklı bir kadın böyle mü. nasebetsizlik yapar mı hiç? Çiçekleri. mi niçin arkama takacakmışım?... Nakleden: Hatice Süreyya Kadınlar için: Gayet garip olan bu suare elbisesi a. çık mavi jersedendir. Omuzlarında bas- tırılmış güllerden çepeçevre bir yaka vardır. Arkasında sırma ile işlenmiş iki insan profili gözükmektedir. Bu resim. ler meşhur muharrir ressam Jan Kokto tarafından çizilmiş olduğundan onun im zasını taşrmaktadır. Giyen kadının sol elinde seten bir bağ, deta bir sargı gibi sarılmış bulun- maktadır. 'Diğer elinde, terzi mankenlerini an. dıran şeffaf bir yelpaze görülmek . tedir. Yelpazenin üÜüzerinde mankenin boynuna atılmış bir mezüre resmi var- dır, i v h < l ü dd e LA Canikell