Canbazlar ve devletler « .Merkeziyetçi devletlerin neşret fikleri propaganda bültenlerine bakı Jorum: Dehşet, yahu, dehşet... Es- erin tabiri üzere: — Veleh efzayı tkul, Ne ilerleyiş bu... Tankları ne ol- Müş, tayyareleri nec hale x eh, breh, breh! Hatta, ağır sana &rinin diğer kısımları da bir hal al Tiş ki, bravo doğrusu. Ama, diyorlar ki, yahut demele- | Tine de hacet yok, üyoruz, oku: Yoruz ki, bu devletlerin kiminde te- Teyağı, meyve ve tebessüm yok. Ki Minde, bir insanın kullanmak itiyâ #ında olduğu — maddelerden üçyüz Üsuru o kadar nadir ki, bunlardan irinin — meselâ yastığın — geldiği Bazetelerde haber verilince, sokak karda sabahın dördünden — itibaren âarbi umümi usulü bir nöbettir baş- IYor, Bu manzarayı anlatan bir ecnebi Muharrir şöyle yazıyor: » “Geçerken baktım G Dükkânın açılmasma - saatle: Vardı.. Halk, sabur, iyetsi: Bu halinde bir gayri tabillik sezmi- Yor. Zira, başka memleketlerde baş a türlü bir hayat olduğunu bilmi Yor, Burasını en mesut memleket sa. Hıyorlar. Ayni sokaktan beşi altı Baat sonra geçip de ayni adamların âlâ tevekkülle beklediklerini görün te bu uzun intizarın sebebini sor- dum : Ancak nöbetin en önündekile. Te göre mal varmış.... İşte müfrit merkeziyetçi devle!. lerin hali.... Birinin değil, hepsinin rden karakteristik noktası budur: Ancak muayyen şeylerde fevkalâde Ama cidden fevkalâde muvaffak olu. Yorlar. ek niş Bekliyorlar- 18 iZ. Öyle ki, diğer normal mem. etler, bunların kâ'bına yetişemi Yor, ne münasebet!.... Fakat, bir a- acın yaprakları gibi, bir donizin dalgaları gibi çok olan ufacık ufacık Jayat safhalarında: Hiç! Sıfır! Sı- D! Berbat! İşte bu yastık miaali, te- Teyağı misali, yüzlerde tebessüm mi- Yağı Salr c! Yok! Yok! . * frit merkeziyetçi dev. azlara benzetiyorum. feselâ, bütün faaliyetini sağ kolun- daki adaleleri inkişafa hasretmiş ir vuruşta bir boğayı deviriyor. Ya. ut bacaklarından barfikse asılıp diş eriyle dört adamı birden kaldırıyor Tam mangsiyle insan, maddi ve Manevi bütün tenasüpleri düzgün olandır. Çehresinde zekânın her tür: İü kırışıkları hasıl olandır. Hayatın- da bir ağacın yaprakları kadar — mü- tenevvi safhalar bulunandır. Yatında bir denizin mevceleri gibi türlü türlü kıyrmtılar olandır. Hal. v ki bu ağır siklet şampiyonlarında bunların hiç biri yok. Sadece bir ta- kım şaşırtıcı canbazlıklar — yapıyor: lar: Bir yumrukta bir kale deviriyor. lar. Bir sıçrayışta bilmem nerelerini | ğgeçiyorlar.... Belki bunlara bakıp da, bir ço- cuk: — Ah, bütün insanlar onlar gibi diyebilir. Sahiden de, bu, çocukluk olur. (Vâ-Nü) “Hüseyin Cahitten — sonra Vali de davasın- dan vaz geçti | Muhartir Hüseyin Cahid İzmi | za mahkemesinde müdafaasını yaptık. tan sonra İstanbul valisi Muhiddin Üs tündağ aleyhine açtığı davadan fera, gat etmişti. İzmitten verilen habere göre vali ve belediye reisi Muhiddin Üstündağ da davasından vazgeçmiş. tir. Almavyaya kidecek heyetimiz Almanya ile yeni ticaret anlaşması. nm akti için Berline gidecek heyeti miz bu akşam hareket edecektir. He. yetimiz dün Türkofiste iktısat vekâ. leti müsteşarı Faik Kurdoğlunun riy Beti altında bir toplantı yapmış Ve ak. şam üzeri, miülsteşar, Alman sefiriyle görüşmüştür. Hissi- olsa. ce- arayın en bakımsız ve en karanlık Istanbul konuşuyor ! ı yolundan bir görünüş: (Eski Şakir paşa ve yeni Tanburi Cemil sokağı ( Aksaray:1) Aksaray, az bir himmetle - dertlerinden kurtulabilir Yusufpaşa mMahallesinin iyi bir ilkmektep binasına ihtiyacı var Aksaray deyince, hepimizin batırına baştan başa derde boğulmuş, bakımsız, köhne bir semt gelir. Halbuki iş hiç te böyle değildir. Aksarayın çok büyük dertleri vardir amma, bunlar pek mâhdut ve ufak bir himmetle ortadan kaklırılabilecek şey . lerdir. Yani pek az bir gayretle Aksa . ray dertlerinden kurtarılabilir ve © za- man burayı İstanbulun rahat semtlerin- den birisi olarak kabul edebiliriz. Ben Aksarayı Muratpaşa mahalle . inden gezmeğe başladım. Yölda ilk ko. nuştuğum adam şunları söyledi! — Vaktiyle buralarda her yağmurda su basardı. Fakat eski belediye reisi E- minit himmeti ile kanalizasyon yapıl - dıktan sonra, artık bu afetten kurtul . duk. Gördüğünüz gibi, mahallemizin en esaslı caddesi olan Simitçi Şakir cad. ine bir de lâmba koydurmağa mu - izin — ço, böylece halledilmiş oldu. Fakat semti - mizde Şakir Paşa diye bir sokak vardır ki, burada ne kaldırım, ne de tek bir lâmba v Yağmurlarda bu sokak Geçmek için âdeta sandala ihtiyaç vardır. Böylece konuşa konuşâa biraz yürü. dükten sonra, bire izahat veren zat; — İşte, dedi, solunuzdaki sokağa sa , pınız. Bahsettiğiniz yolun halini gözü . nüzle görürsünüz. Bunları söyledikten sonra bizden ay. rıldı. Ali İle beraber temini yamrı yomru toprak döşeli sokağa saptık. Yürüdük, çe bozuklaşan bir yolda ilerliyorduk. Bol bol çocuk vardı. Fakat işin garibi hiç patırdı etmeden — OyNaşıyorlardı. Yolur sağındaki solunda bir çok mo , loz yığınları bulunuyor. Bunlar 80 ğin zaten çirkin olan vaziyetini bir kat daha çirkinleştiriyordu. Bu bakımsız sokakta kötü bir âdetle daha karşılaş. tık. Çocuklar, daha doğrusu —koskota lise, orta mektep talebeleri ellerine bi, rer tebeşir almışlar evlerin, bilhassa a. Bağıda resm'ni de göreceğiniz, yepyeni kübik bir evin duvarlarına yazmadık ya zı, yapmadık kargatık butfgacık resim bırakmıyorlardı. Bu sokaktaki biçare evlerin çoğunun duvarları, mahalle çocuklatının karala. ma tahtası olmuştu. Baştan başa on dakikada kat'ettiği - miz sokakta tek bir lâmbaya rast gelme, miştik. Geceleri, bilhassa kış günleri buranın ne hal aldığını sormağa lüzum yoktü. Tramvay caddesine Çıktığımız za - man ilk'rastgeldiğim kahveye uğradım. Orada birkaç i! b larla konuşmak istedim, lâf söyliyecek tam bir göl olur. Bunlardan birisi, toz, yerinin bakımsızlığı, öbürü de ilk mek- tep binası idi, bizzat görmemizi tavsiye ettikten son - ra, mektep işini de şöyle anlattılar 45 inci mektep diye bir ilkokul Binasının kira olması vermemek için maarif bu mektebi mu. yakkaten kapadı, tuttu civardak| 29 . uncu ilk mektebe yerleştirdi. Yazan : Yusufpaşa mahallesinde 48 inci ilk mahkemei şeriyenin bu köhne ve çayri ı)ı(' € ?fı'uı' >e ğ Muratpaşa — mahallesinin çaocukları bütün evlerin duvarlarını böyle kirlet. mektedirler. Bilhaska resim de görül . düğü gibi yeni evlerin duvarları berbat olmuüştur. ikincisi pazar Tozla, pazar yerinin variyetini, gidip — Burada Yusufpaşa mahallesinde | vardı. yüzünden, para Fakat zaten çok mahdut olan mek - halleri bile yoktu. Bana, kahyenin kar- şasındaki bahçeli kısımda karşı karşıya domino oynıyan iki genci gösterdiler: — Onlar, dediler, buranın ökumuş a. damlarıdır. Konuşursan sana anlatırlar Gençlerin yanıma kittim, beni büyük bir nezaketle karşıladılar. Ve esaslı ola. rak semtin üç derdinden bahsettiler. hepsini teplerden birisi böyle kapanınca, Ak - saray çocuklarının ilk tahsil ihtiyacına mektepler tamamen gayri kâfi gelmiye başladı. Bunun Üzerine maarif 45 inci metkebi tekrar açmağa karar verdi. Ve bunun için de eski mahkemei şeriye o. lan Yusuf Paşa binasma tadilât yapıla. rak mektebin buraya nakline karar ve- rilmiş. Halbuki bu bina o kadar fena Haberci mektebi, kira vermemek için, esi sıhhi binasına taşımak doğru değildir. ve mektep olmağa o kadar'elverişsizdir ki, genç yavruları, kira vermemek için böyle gayri sıhhi bir binaya yerleş - tirmek bilmem ne dereceye kadar ma . kuldür. Kendisinden sonra tekrar sordum: — Siz kültür işlerini yakmen - takip ediyorsunuz. Bura çocuklarının tahsilt karşı alââkalarının ğunu da İtfen söyler misin — Bu sualinize, tahsile istidat fevka- lâdedir diye cevap veremiyeceğim Çünkü ilkmektebe gelen — talebelerin ekserisi çok yaramazdır'ar. Muallimler, yalnız dersle değil, zamanlarının bü. yük bir keminı da talebenin terbiyesile bu tafsilâtı aldıktan ne vaziyette oldu . meşgul olarak geçirmek mecbur de kajmaktadırlar. Bu civarın talebesi mektepte yalnız okuyup yazmak değil, en iptidal terbiyesini de öğrenmekte'- Genç si liyeceklerini bitirm'şti. Bir dakikâ sustu, dalgın dalgın baktı ve so: 8 — Şimdi, şöy Bütün Aksara: tozla ve parz. meşgul olunu: etrafı bir dAçlaşınız. en büyük derdi olan yerinin berbat haliyle Kendisine veda ederek bizim foto Ali ile beraber, Aksarayın başka tarafları nı dolaşmağa başladık. HABERCİ YARINA : Aksarayın daimi pazar yeri. Dikkat! —— Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet. lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, canmızı sıkan hâdiseleri bher saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, - fotoğrafçıları - mız ayağınıza kadar gelip söy lediklerinizi inceliyecek, şikâyet . lerinize veya temennilerinize ga. zetemiz tercüman olacaktır. y A e yüzüme | CUMHL'RIYETE:_ Tunceli meseles!nde hakikat Türkiyeyi en iyi bilen Türk münev. verlerinden ve Anadoluyu karış karış gezmiş mühim muharrirlerimizden Yu suf, Ma. Dersimi bü- yük bir salâhiyetle gözlerimiz önünde canlandıran bir yazı neşretmiştir. Bu- hede ve ti bakımından enteresan olan kısımlarını iktihas c. r bugün eski d'yoruz: Dersimlileri Türk sananlar var... Ben de onları hiçbir. zaman Türk sanmıyorum... Türkte bedevi iptidaflik, vahşet, merhametsizlik ve kan içicilik seciye halinde mevcut olamaz... Birkaç köy isminin türkçe olması, birkaç aşiretin Türk ismi taşıması enerjilerinin yüksek devirlerinde bazı sergerdele. rin buralardaki Dersimlileri aşiret ha. linde, kabile halinde idare etmiş olma- sındandır denilebilir. Onlarda zekâ denilen şey, şikârını pençesinden kaçırmamak, yahut şikâr olduğu pençeden kurtulmak için bazı canavarların gösterdikleri insiyaki hbalden başka şey addolunmamalıdır. Mr yrs:8 . olsa olsa - Türklerin Teneffüs ve kan cihazları tunodan sağlam ve kemik ve adaleleri çelik. ten farksızdır: Ben altmış okkairk tuz çuvalını sırtlıyarak, ağasının tırıs gi, den katırının arkasından, iki bin met. roluk bir dağa, ağasile konuşa könuşu tırmanan ve taşıdığı yüz okkâ yükün üzerine yetmiş okkalık bir adam otur. tup sel gibi akan bir dereye beline ka Gar girerek sarsılmadaan geçen Der- simliler görd Ben Erzincanda İzmirin istirdadı dolayısile genlik yapıldığı gün bir yol- culuk etmiş ve (Acemoğlu prüsü) nün başında oradan geçecek yolcular, dan havadis almak için bikliyea Der, simliler görmüştüm. Onlar şehirdeki şenliğin sebebini! öğrenince meyus ol. muşlardı... Nekadar mütecessiz ve ne kadar müteheyyic idiler.. Anlata. mam!! Niçin??. Çünkü zaferden sonra sulh devri başlar... Sulh devrinde hükümet, inzı. batı temin eder; kuvy Şi Ben Kuzucanda Nohudlu bir köyceğizde bir Dersimlinin eşya olarak, ocak başında asılı şişi. rilmiş bir keçi tulumu... Yerde yorgan lık eden bir keçe, duvarda gayet te- miz tutulmuş bir harb tüf tüm, Bu tulum neydi acaba? Bakınız-tulum ne işe yarar?., Fırat Tercanın Götür köprüsünden Keban madenine kadar Dersimi saran tabil bir ha Fıratm; Götür köp. rüsünden başlıyarak Erzincan ovası, na açılan maruf vadisinde . 40 kilo- metro süren boğazda - nehrin suları sel gibi akar... Bundan geçmek güç. tür. Fakat ovaya açılan ağızda yatak genişler ve oradan suyu yürüyerek ve yüzerek geçmek mümkün olur... O noktada ben ber zaman hükümetin kuvvetini nöbet bekler görmüştüm Kemaliyeye doğru kavis peyda ettiği (İliç) te bir köprü var. dır... Bu köprünün iki yanında . kuru- ismin irmüş- Fırstın tadaki şatoların köprülerini an; cesim kapılar ve orta yerinde görülür... Burada da hükü. metin kuvveti nöbet bekler.. geçid veren her yerinde jandı rur. Lâkin Dersimli tulumun ce Firatiın en kabargın zamanmda bi- le bir yakadan diğer yakaya geç Yapacağı işi gene yapar... (Nohud'u) köyünde gördüğüm boş | tulum işte bu iş Ben Dersimi herkesin anladığı gibi anlamam... Benim nazarımda: Bir “çe | kirdek Dersim,” bir “et Dersim,, bir | *kabuk Dersim,,. Vardır, ki hücre böyle hayatlanmış, Dersimli böyle canlanmıştır. Halbuki herkes yalnız çekirdeğe Dersim diyor. Maahaza çekirdek kırılırsa et çürür, kabuk kurur, Ben Kuruç u, Kema. hın bazı ki Refahiye ve Zarada, Akçedağda Dersimin zar. fını seçtim ve Kuzucan ve Tercan, Pa. (Lütfen sayfayı çeviriniz)