'M götüşüm : — Attan dÜŞGI'GE tedavi olmak USUlÜ.. Güzide şair Necip Fazılın geçir- diği büyük kazayı işitmiyen kalma- mıştır. Bu müessif hâdiseden, gaze- temiz, birinci sahifesinde basetmiş.- ti: Necip ötedenberi at m'uaklu_ı- dır; Zonğuldakta yüksek bir mania atladığı sırada feci surette ğu,ınue. Esasen “attan hiç düşmemiş olan suvari suvari değildir!.. Ğc'rler. Onun içön, şairin, değil şairlik şanıma: suvarilik şöhretine de toz konmuş değildir. Fakat, mühim bir cihet:! ' Nacip Fazılen bir tik'i vazdı. )Iıı- zünün her tarafı “mütemadiyen” ( yakin bir ısrarla, — oynardı. Hatta, kendi anlattığına nazaran, &on za bu tik o derece artmış, kaş, ağız, burun — kımıldamıları öyle sürat kesbetmiş ki, eski ahbap- ları bile, Necibin hututunu bt ı dinamik yüzde teşhis edemez ol. muşlar.. CB xu /j İşte, kazanın mucizesi: | Darbeyi yer yemez, tik'ten eskr kalmamıştır. Bu, cidden dokturbarı alâkadar eden bir mevzu ol_mu p. A caba bu gibi asabi teprentilere at tepmesi birebir mi geliyor?.. *öer tahakkuk ederse, herhald: dünyanım dört bir bucağına ıloquı-- | larımızın emek vermeden ka?pat ettik | leri bu müşahede ilân olunur. Ne de | olsa milli ilim ve edebiyatımızın bey- nelmilel matbüatta mevzu bahs ol- masma vesile teşkil eder... Şereftir! lem Belki, atlarımız bile bazı teda- | vilere sebebiyet veriyorlar diye alâ- | ka celbeder. | Vaktiyle bir gazetede okumuş- | sam: Roma üniversitasinin lâtin- ce profesörü, bir gün — tram- vaydan düşcrek başını taşa çarpmış. Bir bayğımlıktan sonra kendine gclııı_ ce, ne farketsinler? Adam her şeyi hatırlıyor: yalnız lâtinceyi unut- muş/4 Zahir kafasının o tarafından bir arıza elarüğ> Eyvah gimi —ihtir manlarda İnanılmıyacak bir iddia.. Fakat İ m sevimli şairimiz Ne- cip Fazıla bu kazanın yaradığı mu- hakkaktır. İşin içinde ne yalan, ne mübelâga var, Doktorların çare bu. larnazlıkları müthiş tik sademeyle te- i olmuştur. f Şairler zaten talilidirler.. ... Bu kadarı doktorlatı alâkadar c- don cihet... Asaba bu meymenetli tepme, şa- irin tefekkür ve tahassüsü tarzında <a dağişiklikler hasıl etti mi? Bu da edebiyatçıları alâkadar e- dan nokta.. H Bakalım bundan sonraki eserle- ri nasıl olacak? (Vâ-Nü) —Hakikat olan masal Süt, yılan ve çocuk hikâyesi Bu sabahki Akşam gazetesi Je bir “hâdise” haber vermekte. “Yugoslavyada Bosna- Hersek amda bir köyde &ı'im_Koıç Da: a bir köylünün karısı üç yaşın. zlunu, işine mâni ohışnam di. ından savmak için eline bir sütle bir parça ekmek vererek e göndermiştir. Birkar dakika sonra kadın oğlu. nu bahçede sütünü elindeki kaşıkla | ve bir yılanla beraber içerken gör. | müştür. Çocuk yılanın başına kaşı. ğiyle vurduğu — halde yılan çocuğa bir şey yapmamıştır. Kadı_n çığlıklar kopararak komşuları ayağa - kaldır. mış ve nihayet yılan çocuktan uzak- laştırılarak öldürülmüştür., , Böyle bir vaka masal halinde ö. tedenberi söylenir. Masal şudur: Sütün içine ekmek doğrayıp ye- mekte olan bir köylü çocuğu o sıra- | da gelip sütü içmekte olan yılanın | hiç ekmekleri yemeyip süte giriştiği | ni görünce yılanın kafasına kaşığın tersiyle vurarak şunları söyler: —E. Yalnız suyundan içme biraz da papasından ye! ; ! Ğ DN '. ,;' K Z | | j a K BDalirköy ve civarın İstanbul konuşuyâr / yi TC çiömento fabrikamı... (Bakırköy: <4) -Bakırköylüler, çimento İabrikasının dumanlarından | şikâ yet ediyorlar Şark demir yollarından miras kalan bugünkü Yenimahalle istasyonu, iki hayvan vagonundan ibarettir. Burada güzel bir istasyon yapılmalıdır Bakırköyünün sudan başka iki esağlı derdi daha — vardır. Biri hava Zazsızlık, biri de çimento fabrikasının dumanlarıdır. g Bunlardan birincisine bugün hemen femen hallolmus nazarile bakahbili İstanbul Gaz şirketi pek yakın bir za- manda Bakırköyüne gaz — vermek için bütün hazırlıklarını yapmış bulunmak- tadır. Fakat ik derde gelince, — bu, bütün semti senelerdenberi rahatsız e- Wlen bir iş olmuştur. Sahilde rastgeldiğimiz münevver biz zat: — Biz buna çimento belâsı diyo: dedi. Fabrika kurulduğu kurulalı, 1 üz için daima zarâflı oldu. Evveji fe> 2ya civar tarlalarlda Ne mezzuat 'Se çimento dumanı — tarafından ma vedildi. Nihayet etralftaki tarlalarda tık bir"ey ekilmez oldu. Sonra aysi duü man hepimizin sıhhatini de bozmağa başladı. Meselâ sabahları gözümüzü 3ç Mazmıyız, sokaklarımızı sise benzer bir duümanla kaplı buluruz. But — çimento fabrikasının geceden kalmış dumanları: dır. Ciğerlerimizi tahrip eden büu dü. man, hava poyrar olduğu zaman — bizi biraz rahat bırakır ama, lodosta bütün hızıyla Bakırköyüne hücum eder, Kaç kere şikâyet ettik, Vaziyetimizi anlattık. Bunun üzerine biran bacayı falan yükseletiler ama hiçbirisi — fayda vermedi. Bu işin yegâne çaresi, fabrikanım du manlarını bususi tesisatla denizin içine verevcekmiş fakat fazla masraf — olur / kliye buna yanaşmıyorlar, KNı_ Kköyü ze hirlemeği tercih ediyorlar... Karşımızdaki zatın senelerdenberi bir yılan hikâyesi olarak - dinlediği: Balırköyün bugünkü Yenimahalle istasyonu böyle bir ahırdan farksızdır. Devlet Demiryolları istasyon olarak kullanılan bu hayvan vagonlarnı kaldırmalı, buraya güzel bir istasyon yapmalıdır Yazan : Haberci Dalarköylü gençlerden bir grup bu dert haklımda bitmişti. Yavaş yavaş yürüyerek sahil B- erlodik. Yolda, gençler den müteşekkil bir grupa rastladık.. İç- lerinde bir de tanıdığım vardı. Hemen yanlarına sokuldum. Onların — dertleri e başka şeylerdi. Gruptaki gençlerden birisi : — Burada henüz halkevinin açılıma- söyledikleri burada zözn aytıllık. Yan ve saptık. Genicin ne söyliyece y Pek merak ediyordum. Sokakta bir — İki senedir ayni sınılfta dönen ta- lebeye, bir sene husu ede okumak hakkı veriliyör ama, bu talebs niçin tes miş olmasına sıkıliyorüz. Yazın neyse | mi bir lisede İmtihana tabi tutuluyor? ama, kışın gençlerin — kahveden başka gideceği bir yer yok, diyordu. Başka bir genç de: Köyde lise bulun- mamasından şikâyet etti. Buralı Türk- lerden çoğunun Bezezyan Ermeni lisesi | ne gitmekte olduklarını anlattı. | Üçüncü bir getiç ise, beni kolumdan imizin dışında bir işti, hareket sayılmazdı. amı bekliyen gence fik- yledim. Üç 8 ene ayni &ımılfta oku bir imtihandan geçi- 'T iş olduğunu anlat- a mak istedim. F ka dedi, hususi bir şey e e edilemiyordu. Nihayet biraz yumuşa- e dı. Tekrar geri dönüp grupun — yanına i, cevabını verdim ve B Gençlerle könüşürken — şunları | öğrendim: * Bakırköyün bazı sokakları ka Lktır. Buralara da lâmba koymak lâ dır, . * Buradaki esnaf fakitdir. — Çünkü halk, alış veriş daha ziyade İstanbuldan yapıp köye öyle dönmektedir. — Fakat buralr esnafta, malları çok pahalı sat- makta :srar ettikleri için, böyle bir vazi yete zorla sebebiyet vermişlerdir. Bunları konuşa konuşa, semtin yeni spor sahasına kadar gelmiştik. Kuruluşu henüz pek yeni olduğu hal de disiplinli ve çalışkan ellerde büyük bir inkişafı gösteren Barütgücüne ait olan bu saha, kısa bir zamanda mükem- da verilen tafsilâta göre bir iki hafta için- am mel bir «por meydanı olmuştü. de bu sahada bir sporcunun her istediği HABERCİ (Devamı 4 üncüde) | Sabilh garelele Jı" CUMHUR_IYETle: Yeni bir Avrupa harbi kerkusu Almanya ile İtalya Fransa ile İn. gilterenin İspanyada çarpışan iki par, tidon hükümetçileri iltizam ettikleri- ni iddia ediyorlar. Bu iddianın neka. dar doğru olduğunu tayin etmek müm | kün değildir. Fakat İtalya le Alman. yanın behemehal Franco kuvvetleri- nin galib çıkmasını istedikleri mu. hakkaktır. Bu devletler Franconun ih tilâlci vaziyetindeki Meşruiyeti çok. tan kabul ettiler ve bu gencrali bü tün İspanyanın yegâne makbul hükü- meti tanıdılar,. Onun muvaffak olma, sı için ellerinden gelebilen maddi ve manevi yardımın kâffesini bol bol yaptılar ve yapıyorlar? Eğer İspanyaya yeniden yeniye ve külliyetli sunette kuvvetler gönderil. diği tahakkuk ederse bizl Avrupa harbinden ancak sayılı günlerin ayır- dığını-kabul etmek - zaruri olacaktır. Bu takdirde ise bu yılı harbsiz atla. tamıyacağımız neticesi kendiliğinden çıkar. Bütün milletlerin ufukta hazırla, nan bu haileyi hayret ve dehşetle te. maşa etmekte olduğunda şüphe yok- tur. (Yunrus Nadi) , TAN'da Köylü kadınlarımızın kıyafetleri hakkında Eski kılığin devam etmemesi emre. diliyor, fakat onun yerine yeni kılığın ne olacağı tasrih edilmiyor. İşte onun içindir ki, bir kasabalı ka- dın gibi, pazara inen bir köylü kadın da ne giyafete bürünmek icap ettiğini b'r türlü tayin edemiyor. Şaşırmış va. ziyet r. Bakıyorsunuz: Çarşaf dev. rinde pelerinini çenesi hizasına iğneli. yen ve yüzünün geklini. meydana çı- karmakta mahzür görmiyen kadın, şimdi artık alelâde tüylü hamam hav. lusuna veya yol,yol çizgili peştemala sarılıp ancak tek gözünü meydanda bırakarak sokakta dolaşıyor. Etek kısmını örtmek için de yine kat kat peştemalları beline düğümlüyor. Bu peştemallı kılık, eskiden Türkiyenin | pek mahdut yerlerinde vari iken şimdi maatteesslüf çarsşafı terkeden ekseri kadınlar tarafından benimseniyor. Türkiyenin ileri cereyanları orta- sında bu hem pek aykırı, hem pek sa, kil bir manzara teşkil etmektedir. Fakat bir bakıma da köylü kadına hak verilmelidir. O, bir modistin yap. tığı gapkayı tabi sehirli hemcinsleri gıbi giyecek değildir. Esasen dib nn her tarafında köylü kadınla: kendi çalışma ve yaşama şartlarına uygun kılıkları vardır. İşte bugün köylü kadinlar arasında gezerken hayli zamandanberi zihnimi tırmalıyan bu —müşi birdenbire halleder gibi oldum. Aklımş şöyle bir fikir geldi. Bilmem ne derece doğru bulunur? . Belediyeler yalnız “çarşafı çıkart,, e iktifa etmescler de erkeğe ” denildiği gibi, kadına da lıklardan birine gl deseler, e edilecek kıyafetler ise, mese- lâ, baş için, değirmi şekl'nde renk mendiller olsa, her kadıı idi seçip başına ği icabına göre şalvar, icabma güre bol Ülü etkeler yapılsa, Fakat bunlar gelişigüzel değil de, ressamlarımızın zevkinden çıksa ve alâkadar meslekle re mensup güzide bir hakem heyetine arzedildikten sonra bülün belediyele. re tamim edilse... (A Dikkat ! Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet- lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, canımızı sıkan — hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, - fotoğrafçıları - mız ayağınıza kadar gelip söy- lediklerinizi inceliyecek, şikâyet - lerinize veya temennilerinize ga. zetemiz tercüman olacaktır. ha renk 6t Çürüksulu)