| T A AŞ ” Yarihi macera ve aşk ram-smı — 102 Ih.tiyar rahip geline dedi ki: “İstiğrak hücresi Yazan: (Vâ - Nâ) çekil ve Hazreti İsayı düşün! Eğer kalbin de elbisen gibi bembeyazsa, o sana görünecektîr!,,' Geçen kısımların hülâsası Papas Osman ve onun - lalası olan ben, rahibeler mandastırınin. osrarı- na vâkıf oluyoruz. Birçok şeyler gözetledik. Şimdi de, günah çıkart. “ma odasında ihtiyar nahible Hazreti İsaya yeni varan bir Tahibenir ko. nuştuklarını dünliyoruz. ... — Kızım! Seni Hazreti İsa ile ev- lendireceğiz. Buna razı mısın? — Can ve gönülden razıyım, muh. terem peder. — Fakat iyi düşün... Evleneceğin zata lâyık mısın?... Bir kabahatin yok mu? — Yok, muhterem peder.., Hiçbir ka bahatim yok. Fakat o yüksek şahsiye. te hangi Havva kızı hakkiyle lâyık - Tabilir. Onun için işte biz binlerce ve binlerce rahibe ona nikâhlanıyoruz. Bahttmızı tecrübe ediyoruz. Belki içi. mizden birini beğenir de, alır diye ü. mitle bekliyoruz. — Sen de bekliyeceksin kızım... Bü. yük bir sadakat, itaat ve sabırla bek- liyeceksin. Eğer dünyada bir kabahat işlemezsen, ahrette de mutlaka zevci- nin iltifatına nail olacaksın. Hattâ bi zim itikadımıza göre, dünyada fevka. lâde saf, temiz, nezih olan bir rahibe, ölmeden evvel bile hazreti İsanm zi. yaretine nail olabilir. Gelin: — Yarabbi... Yarabbi... - dedi. . Ben böyle bir saadete nail olabilecek miyim? — Ümlidi kesmemeli, kızım.., Her gey muhtemeldir... Sen bu büyük saa- dete namzetliğini koydun... Gelin bir haç çıkardı. Osman hafifçe beni dürttü. — İşitiyor musun? . diye fısıldadı. Onu kolundan çektim. — Aman Osman... Ne yapmayı ta. savvur ediyorsun. Vallahi hepimiz birden mahvoluruz... Burada, ne mu. Cize para eder, ne bir şey... Küçük delikanlı: — Para eder! - dedi. - Para ettiğini sana göstereceğim... . B srrada, papasla gelinin muhave. releri devam ediyordu: — Kızım!... Senin şimdiye kadar bütün günahlarını ben çıkardım. Çok nezih hisli olduğunu biliyorum.. Bu hislerini anlatmakfa beni aldatmadın mı7... Bütün düşüncelerini olduğu gi. bi bana söylemiş miydin? — Evet, muhterem peder! — Demek ki, bu manastıra geldiğin gündenberi, yalnız ve yalnız Hazreti İsayı tasavvur ettin. ' — Evet, mühterem peder! — Ondan başka hiçbir erkek haya: Hnden geçmedi mi? — Geçmedi muhterem peder! — Kızım... Evlâdım... Eğer bu söy- lediğin doğruysa, bizim mhdmwym nazaran, pek büyük bir şansı deniye- ceksin... Seni şu yan taraftak! istiğ. Yak hücresine koyacağım... O zaman zarfında sana Hazreti İsanım hayali. nin görünmesi çok Muhtemeldir. Bel, ki bu büyük Jütfu zevcesinden diriğ etmez... Gelin, huşu içinde: — Bu derece talilm var mıdte? — Eğer kalbini şu gelin elbiken gi- bi daima temiz tuttunsa vardır, kızım, — Gerçi temiz tuttum... — Haydi öyleyse.. Osman, yanıbaşımda fikir fikir kaynıyordu. Sevinç asarı Zgösteriyor- du. Usulla kulağıma: — No güzel kız, değil mi?... . diye soruyordu. — Evet, güzel... Fakat sana böyle bir şey kat'iyyen tavsiye etmem. — Sus... Senden şimdiye xadar akı! danıştım mt lala?... Ben kendi işimi kendim görürüm. Daima öyle yaptım. Yine de öyle yapacağım... — Peki, nasıl istersen... O esnada, ihtiyar papas, parmağı ile bir kapı işaret etti: — Evlâdım... İşte istiğrak hilcresi. ne guradan girilir... İçeriye gir ve dua et. Ben seni çağırınca gelirsin... — Peki... Küçük Osman — derhal yürümeye başladı. Koridorda dolaşıyor ve istiğ. rak hücresinin gözetleme penceresini Fantezi : | | Kkeğşfe uğraşıyordu. Nihayet bulmakta güçlük çekmedi. Ben de arkasından yürüyüp baktım, . Saf balli gelin, hakikaten oraday- dı. Diz çökmüş, gözlerini semalara çe- virmiş: — Görün bana ey Tsa... Görün ey mühterem zevcim... Bu müucizeyi gös. ter bana... - diye dua ediyordu. Osman eliyle duvarda bir seyler ka- rıştırmıya başladı. — Ne Yapıyorsun? - diye sordum. ı (Devamı var) * Bitaraf tepe ! Nakleden ; Hüseyin Rifat Üç muhtelif devlet hududunun I birleştiği noktada büyükçe bir dağ vardt ve bu dağ üç devletten hiç biri. ne ait değildi; dağın eteklerinde her üç devletin hudut bekçileri bekliyor, her biri ötekisinin hududu aşmama- sına dikkat ediyordu. Bu dağın tepesinde altı çocuklu bir karı koca senelerdenberi mekân tutmuşlardı; ekip biçiyorlar; koyun, keçi, tavuk besliyorlar, böylelikle ha yatlarını temin ediyorlardı. Bu aile o üç devletten hiç birine tâbi olmadığı için vergi, haraç gibi şeylere de bağlı değildi: baba, ana ne vakit isterlerse herhangi bir devletin hudutlarındaki şehirlere gider, ken- | dilerine lâzım olan şeyleri alır ve ge- ne yuvalarıma dönerlerdi. Seneler ve senelerce böyle huzur ve sükün içinde yaşıyan bu aile an- sızın bir felâkete uğradı: Düğda bir canavar peyda olmuş zavallıların al- tı küçük çocuğundan birini kapıp klç"uılı. Köylü hemen koştu; hudut bek- çilerinden birine halini anlattıysa da bekçi hududu geçmiye mezun olma- dığından tabif köylünün imdadıma koşamadı. Yalnız hudut komşusu o- lan devletin bekçisine aleletcele ha: ber verdi; bu bekçi de ayni vaziyette bulunduğu için o da üçüncü devletin bekçisine işi anlattı. Her üç bekçi birleştiler; düşün- düler, taşındılar; nihayet her biri kendi hudutlarının biraz -gerisinde bulunan nahiye müdürlerini felâket. ten haberdar etmeyi muvafık buldu- lar. Nahiye müdürleri de kendi baş- larma bir şey yapamıyacakları - için daha gerilerdeki kaza kaymakamla: rına birer süvari gönderdiler; fakat canavar körpe insan etinin lezzetini pek tatlı bulmuş - olmalı ki zavallı köylünün ikinci çocuğunu da parça- lamış, yemişti, Kaza kaymakamları valilerine işi yazdılar; valiler de devletlerinin merkezlerindeki hariciye nazırlarına raporlar gönderdiler, Her üç hariciye nazırı biribirleriyle muhabere eder- ken üçüncü çocuğun da telef edildi. ğini gene ayni yı gelen ra- porl öğrenmiş - olduklarından işi .C_CİB mMüzakereye — ve bir karar vermiye başvurdular, Bu #sıralarda canavar dördüncü yavruyu kapmış, yutmuş ve - hatta hazmetmiş bile bulunuyordu. İşe ehemmiyet verildi; yazıldı, çizildi; sonunda adetleri hemen arttırılacak olan hudut bekçilerinin müştereken bitaraf dağda harekâta geçmesine e- mirler verildi. Fazla kuvetler hudut ta birleştiler. Fakat tam bu sırada bu üç devletin bekçileri arasında pek mühim bir ihtilâf! baş gösterdi. — Dağdaki harekâtta hangi devle tin bekçisi kumanda edecekti? Bir türlü karar veremediler. Ge- ne nahiye müdürlerine, onlar Hikel A Ai AD kaymakamlarıma, kaymakamlar va- lilere, valiler d& hariciye nazırlarına bu büyük ihtilâfı bildirdiler; bir çare bulunmasmı rica ettiler... Bu işler böyle meratibe riayet e- dile, edile görülürken canavar da ö- bür tarafta boş durmuyordu; köylü- nün beşinci, hattasöen olan altıncı çocuğunu da midesine indirivermiş- ti. Bu sma üç devletin son kararı gel | mişti; karara göre her devletin bek- | çilerinden biri her gün stra ile bütün kuvvete kumanda edecekti. Artık ne harekâta, nede sıra kumandasına ihtiyaç kalmadığı gö rülünce alelusul nahiye müdürlerini, nahiye müdürleri kaymakamları, kaymakamlar valileri, valiler harici- ye nazırlarını haberdar ettiler. Hari- ciye nazırları da meselenin -kendili- ginden kapandığını kendi kral ve im- paratorlarına bildirdiler. Krallar, imparatorlar ise bu mü. him hudut meselesinde bir — ihtilâta meydan vermediklerinden dolayı hem kendi hariciye nazırlarını, hem de bir cemile olmak üzere komşu ?evlederin hariciye nazırlarımın gö- güslerinien büyük nişanlarla, madal yalarla süslediler. Nakleden: Hüseyin Rifat F ) İ Haber, okuyuculüri arnsınca Dit fıkra müzabakası açmıştır. Cönderi, lecek fıkraların kısa ve hiç almazaa &7 İşitilmiş olmam 1Azımdır. Fıkralar, gönderenlerin Imzaları yahut müstcar edlarile noşrodilecek veher ay o ay içinde — çıkacakların et iyilerinden beşine muhteli! ve kiy. metli bediyeler verttecektir . Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. Aşık hizmetçi Hizmetçi çamaşırları yıkayıp astık - tan sonra evin hanımı bakar, kendi Çâ. maşırları kar gibi, beyinkiler kirli.. Bayan, acaba bu neden? diye merak eder ve hizmetçinin çamaşır yıkadığı gün aşağıya iner. Hizmetçi: — Fena kadın, cadt yok olsun, diye hânımın çamaşırlarını olanca kuvvetile yakıyor, beyinkilere gelince: — “Yavaş yıkayım da yırtılmasın, bestim iyi kalpli efendim,, dediğini duyar. Ş. 5. Eunun neresi kuvvetli Adamın birisi pek çok içki içer ayak. ta duramaz hale gelir. Sokakta gider - ken tanıdığı bir doktora rastlar: — Doktor! deri. Siz bir kadeh şarap insanı kuvvetlendiriz dersiniz, ben şim di (15) kadeh içtiğim halde ayakta du. ramıyorum., Namık EMEKİN ne î l ( l I Çeviren fa. ai gğ Ertesi gün, Tıbbradliden dokto: Dor. | mus, müddeilumumiye geldi ve: — Dün, dedi, Bleykin cesedini getir- | dilet, muayene ettim. Vaziyet fena! Si. ze iş çıktı Azizim Matkham, — Ne oldu?. —Ne olacak.. -Cesedin kafasında küçücük bir delik buldum. Bizim kasa - ba goktorunun görlerinden kaçmış o . lacak. Sadece delik olsa, ne ise, cesedin beyninde kurşunu da bulup çıkardım. Sonra kurşunun fotoğrafı alınıp tetkik edilmesi içim Hagedoma gönderdim.Si- 2e tetkikat neticesini — bizzat bildire- cek. Müddeiumumi beklemedi, - telefonla Hagedomu — aradı. Hagzedam — bu gibi işlerin mütehasaısı idi. Müddeiumumt onunla bir konuştu, telefonu — kapadı ve: — Evet, dedi, 9 milimetrelik bir Smit Vesson tabancasının — kurgunu imiş. Kurşunun bir taralında çizik varmış. Her halde, azizim Dormus, yi- ne mahkemeye gelip $ahadet etmeniz | Vâzım gelecek. Doktor suratını ekşitti: — Eh, diye hormurdandı, artık'a .'| lışmağa başladık. İşimiz bu, Lâkin, çok rica ederim, sakın davaya öğle yemeği zamanı başlayıp beni çağırtmaymız, zi- ra açlığa tahammülüm yok. Geçen ge . fer biliyor sun ya.. Az kalsın mahkeme de bbayılacaktım. ** & » Ayni gün, öğleden sonra, müddeiu - mumt mülettiş Hitle görüştü. Hitin Pented Porta göndermiş olduğu adam. ları, İlkanın ,orada bir otelde oturdu . ğunu, kocasının otomobilini bırakmış olduğu garajçı ile görüşerek, otomobili geri alacağı zaman kendisine haber ver- mesini temin ettiğini öğrenmişlerdi. İlkanın da, peşinden onu takibe çıktı - ğinı görmü Bu haberler, müddelumumiyi fazla düşünmeğe sevketmişti, Ö gece, mese. leyi ariz, amik tetkik etti ve gece ya - rTısına kadar meşgul oldu. Sonra, bir karar vererek yattı. Ertesi sabah, yazıhanesine gelince müfettiş Hiti çağırttı, gidip İlkayı ge - tirmesini bildirdi. İlka, paralardan bir haber çıktı ümi. di ile, sevinerek geldi. Müdde'umumi - nin masasının karşısındaki koltuğa o - türdu. Ayak ayak üstüme atarak bek . ledi. Lâkin, müddelemuminin şu söz - Teri, onda, müthiş bir tesir birakmış « v y — Kocanızın öldüğü gece neredey. diniz? İlka kaşlarını çattı. Lâkayt yapmağa çalıştığı bir sesle cevap verdi: — Nerede miydim? Evde. Biraz ra- hatsırdım. — Sakın, tesadüfen Pented Port ci- varında olmuş olmayasınız?. İlka sıçradı: lerinizin mânasını anlayamı) v Müddeiumumi aldırış ctıxıüılı Tine devam !td: v aerr . — Siz yanınızda daima bir. nx—uı GÜ bulundurur lm.lıdqlş. K ai hakikati söylemeğe karar verdi. Derhal eski aktrislik zarcavımı hatirladı, vazi - yetini değiştirdi. Omuzlarını sÜkerek: — Evet, dedi, bir tabancam vardı. kocam ekseri eve geç geldiği için ya « nımda bir silâh bulundurur id'm. — Bu tabancayı görebilir miyim? — Çoktan bir yere attım artık taşı- hut eli dokundukça ürküyordum. O- istedi. Sonra, karşısındaki adamın bir | nın çok şeyler bildiğini anladı ve kışmen | hine ne caniyane fikirler beslediğini bil mıyorum. Ne de olsa silâh beni sinir . — Cimin aklına gelmek ihtimali de yok * lendiriyordu. Her gözüme iliştikçe, ya. )| tu . nu için, bir gün otomobille — gezerktk nehre attım. — Tabancanız 9 milimetrelik bir Smit Vesson mu idi? İlka tereddüt etti. Sonra doğruy” söyledi; - b — Zannedersem çevet! Müğddelumumi teessüfle başını sal « ladı:? v — Silâhı attığınıza çok fene çttinir- Çünkü kocanız herkesin zannettiği Bi* bi alelâde ve tesadüfi bir kaza netice” sinde ölmüş değildir. Dün ceşedini me zardan çıkarıp muayene ettirdik ve bik şında bir kurşun yarası olduğunu göf” dük. Kurşunu da beyninden çıkartmağ? muvaffak olduk. Bu kurşun, 9 milimet- relik bir Smit Vesson tabancasına aitti | Hem de kurşunun bir tarafında bir çizi$ vardı, Eğer, tabancanızı atmamış olsay* dınız, he rhâlde bu çizik sayesinde, kuf” şunun sizin yanınızda bulundurduğunu? tabancaya ait olmadığını tesbit etme$ pek kolay olurdu . Â İlkanın gözlerinde korku alâmetleri belirmişti. — Yarabbi, dedi, demek bu taban * cayı atmamış olsaydım, masum oldu « ğum meydana çıkacaktı değil mi? Ne reden aklıma geldi de onu attım. Ya * rabbi ne budalalık etmişim! Müddejumumi kalktı ve sgert bir sese le dedi ki: " — Madam, maalesef size acı bir ha * kiat söyliyeceğim. Bütün hâdiseler a * Teyhinizde görünüyor. Siz kocanızı sev miyordunuz, başka birisiyle şevişiyor « gunuz, Kocanız bütün bunları biliyor * du. Birkaç ay evvel, bütün — gervetini nakte tahvil etti ve ortadan kayboldu- Bir müddet sonra «iz de Nevyorktan ayrıldınız. İnkâr etmiş olmanıza rağ * men, sizin Pented Portta bir ötelde o « turduğunuzu, kocanız gelip garaja bi- rakmış olduğu otomobilini alacağı za * man size haber vermelerini temin ettl ğinizi tesbit etmiş bulunuyoruz. Bun * dan başka, kocanız gelip otomobili alın- ca, siz de onu otomobilinizle takip etgi- niz ve Alpin köprürdi civarma gittiniz. Mister Bleykin bütün servetini bera * berinde götürmüş olduğunu da biliyo * /Fuz. Sonra dün kendisinin kaza esna « sında değil, bir tabanca kurşunu ile ö düğünü de Tıbbıadii tesbit etti. Bun - dan çıkaracağımız netice tabiatiyle şu. durt kocanızı öldürmek iç'n bir çok sebep * lere maliktiniz. Bunu yapmak imkân - larr da elinizde idi. Diğer taraftan, bir tabancanız bulunduğunu da itraf etti - hiz. Eğer söylediklermizi anladı ise - niz, sizi, cinayetle itham, ederek tevkif etmemek sebeplerini de anlarsınırz. İlka aptallaşmışı tek kelime söyle * meden dinliyordu. Markham polis mü » fettişine İşaret ederek: z — Hit, dedi, bu kadını tevkif ediniz: İlkanın tevkif haberi bütün gazete- lerin birinci sayfalarında — yazılmıştı. Cim, kendine yeni bir hüviyet, bir şah * siyet, bir hayat kurduğu Toronto şehe — Ne münasebet, dedi, hem bu söz. | tindeki yıı_—odndc.ıımduinl oku- muş ve . O, dihtimali hiç düşünme * ni A * ü 1 yükselip gelen bir hayalet, nt tehdit ediyordu. “namı diğerle Fransis Kaf Mmüthiş sarsılmıştı. İlka w biliyor,onun aley mekle beraber, işlemediği bir cinayetle itham edilmiş olmasına aciyordu. Demek, cesedi “aldığı talebe, on$ kürşunla ölmüş birinin cesedini vermi$” ti. Tâlebenin kabahâti yoktu. — Zirâ Cim ona, cesedin tabil bir ölümle ölmü$ birine aft olması hakkında bir şart ko$” muş değildi. Esasen böyle bir şeyih (Devama var) d