âenim . c ..V " iMmMen tekmillemişem ! Mudanyada bir hâkim anlattı: — Arap harfleri zamanında sor- guya çektiğimiz vatandaşların ancak yüzde biri “okuyup yazmak biliyor- musun?,, sualine — “evet,, cevabını verirlerdi. Şimdi - bu nisbet, yüzde yetmiş beşe çıkmıştır. | R * * Düşündüm — ki, gazete, kitap, mecmua neşriyatı da bu hesaba göre birken yetmiş olmak lâzımdı. Niçin olmuyor? Aklıma şu macera geldi: Moskova üniversitesinin ihzari kısmında okuduğumuz sırada, ara- mızda bir de azeri arkadaş vardı. Ta. lebenin vücudunu harekette bulun- durmak üzere, sabahları İsveç usulü jimnastiği mecburi yapmışlardı. Yatakhanede zil çaldı. Hepimiz fırladık: — Haydi sen de kalk, Ali Kuli! . dedik. Bir taraftan öte tarafa dönerek: — Men tekmillemişem! . ceva: bınr verdi. — Nedir tekmillediğin?!.. — Bakideki mektepte bu nastiği öğrenmişem. Yani: Ali Kuli, İsveç usulünü, öğrenilip tekmillenecek bir şey sayı- yordu. Öğrenildikten sonra boyuna devam edilecek bir şey değil.. Bizim ökuyup yazanların yet- mişte altmış dokuzu da ayni vaziyet- te galiba.. Tekmillemişler: #& »4 jim: Başka bir müşahit anlattı. — Okuyup yazman var mıdır? - diye sormus. — Yarı yarıya! - cevabımı almış. — O da ne demek? — Rakamları öğrendim. Harf- leri öğrenmedim. Hakkı var!? Yarı yarıya - sayıl- maz mı? | Tekmilliyenler öyle, yarılı- yanlar böyle... SN a » Fakat yalnız en cahil tabaka mı ya: Mektebi bitirdikten sonra oku- mağa devam eden münevverlerimiz yüzde kaç taneyi teşkil ediyor? Çoğu, ayni zihniyetle: — Men tekmillemişem! düşünüyor... Türk neşriyatının lâyık olduğu deretede inkişaf edememesine sebep hep bu düşünce değil midir? (Vâ-Nü) Kutba giden âlimler Profesör SŞmit kayboldu Moskovadan bildirildiğine göre dün sa- bah saat üç buçukta, dört tayyare Şi - mal Kutbu istasyonundan, Rodolf ada. sına gitmek üzere hareket etmişlerdir. Fakat içinde profesör Şmit ve pilot A- leksiyef bulunan bir tayyarenin 'yolda benzini tükenmiştir. Bunun üzerine di. ğerlerine telsizle işaret vererek sisler a- rasından buzların üzerine ineceğini ve orada benzin bekliyeceğini anlatmış . trr. Diğer üç tayyare adaya saat dokuz da varmışlardır. Fakat buzlar arasında yapayalnız bekliyen profesör Şmitle tayyaresinden hâlâ haber alınamamıştır. istanbul Emniyet Müdürünün raporu Avrupada bir seyahat. yapan İstan. bul eriniyet müdürü Salih Kılınç, bu tetkikata dair alâkadar makamlara bir rapor vermiştir. Raporda seyrüse- fer meselesinden ehemmiyetle bahse. dilmekte, bilhassa yollarda daima sağ- da yürünmesi, ancak işaret. konan yerlerde câddeden geçilmesi, geçit yerlerine yeşil renkli direkler dikilme. si teklif edilmektedir. — Başv_(îî—:âlel müsteşar muevinliği Başvekâlet Muamelât Umum' Müdü- rü ve sabrk İstanbul Maarif Müdürü . diye | ! | l Haydar, Başvekâlet Müsteşar muavin- | liğine tayin edilmiştir. K ol (Lâğım vergisi) İstanbul konuşuyor ! iden!) korktukları için resim çektirmekten kuçan Feriköy çocuklarından bir grup... (Feriköy:2) Bu semtte oturalardan yol parası alınmalı mıdır ? ? Lâğım içinde yaşayan Feriköy çocukları “Lâğım vergisi!,, nden korkuyorlar Feriköy sokakla- Dünkü yazımda Y BC la- rının lâğım içinde nasıl yüzdüklerini rünün iç tarafla. anlatmıştım. Feriköy ; rında öyle sokaklar vardır _kı, bura. nm ancak ismi sokaktır. fxendisinğn sokaklıkla en ufak bir alâkası bile yoktur. Bunlar iki kişinin yan yana ğ;c—:(;cmiyeceğ'ı kadar dar, ve pisliğe batmadan 10 adım yürümek imkânı olmıyacak kadar çirkefe boğulmuş ge çitlerdir. İşte bu & Vim ona sokaklarda otur. mak betbahtlığima düşmüş biçareler. den birkaçı ile konuşmak istedim. Bir kapıyı çaldım. Sapsarı benizli verem Kİ yüzlü bir genç açtı. Bütün gençliğine Ve rağmen halinde, hayattan öyle bezmiş © bir hali vardı ki, daha ilk bakışta bu biçarenin gülmeyi kimbilir ne kadar $ zamandır unuttuğunu anlamak güç ol muyor'du. ü — Ben, dedim, gazeteciyim. Mahal. elnizin dertlerini dihlemeye, arzuları- nı yazmıya geldim. Sizin de bir söyli. yeceğiniz Var mtt.. — Gençadam birden dalgın dalgm, yü. züme baktı. Hiç cevap vermedi. Son. ra, derinlerden çıkan zor anlaşılacak kadar hafif bir sesle sunları söyledi. — Benim çok anlatacaklarım var a- ma, korkarım, Sonra iş çıkar başrma. Zaten bu günlerde derdim kendime elveriyor: Yeni bir belâya daha ne lü- zum Vvar ? — Korkmayınız, ne isminizi, ne ad- resinizi yazmam, Hem doğru söylerse- niz kim ne diyebilir ki size? diye ce- saret verdim. , O zaman bir kere daha düşündü. gSonra birdenbire her şeye karar Ver- miş bir tavırla: — Peki, dedi. Hepsini anlatacağım. Fakat ismimi yazmıyacaksınız. #gokaklarımızın halini, kepazeıiğini gördünüz. Pislik, koku kâfi değilmiş gibi, geceleri de zifiri karanlıktır bu- raları. Evlerimize gelmek için, bura- lardan adeta canbazlık yaparak geçe- riz. Fakat hayvanların bile geçmek için epey düşüneceği bu yolların ara. sında oturan bizlerden senede tam (6) lira tarik bedeli alırlar. Hem bizler i- çin çok büyül bir yekün tutan Bu pa. rayı vermememiz şöyle dursun, bıraz geç tediye etmiye kalksak hapis kararı hemon hazırdır. Ben bir senedir has. tayım, Muntazaman çalışamıyorum, Hayatımın büyük bir kısmını evimde, bu lâğımlı geçidin tahammülsüz ko. kusunu dinliye dinilye geçirmek mec. buriyetindeyim, Buna rağmen bu sene yol parası veremedim diye, hakkırmda hapis kararı çıkarmışlar. Yakında a- lıp götürecekler beni, Filhakika ha. pishanenin buradan çok iyi, bizim ma hallenin, bizim evir yanında cennet gibi bir şey olduğuna şüphe etmiyo- Feriköy tepesinde Sular İdaresi tarafından .yrıpı!ma.km solan — fabrikadan rum ama, ne olursa olsun, bir görünüş Yazan : Haberci Feriköyün müthiş gerizlerinden yanıan | | | iki başka görünüş muamelenin haksızlığı pek gücüme gi." diyor. Bu sırada, bu mahallede rasgeldi. ğim bütün çocuklar gibi yalmayak, başıkabak bir yavru koşarak yanmıma geldi. Nefes nefese şunları söyledi: — Efendi amca, çabuk geliniz. Şu. rada Bir çocuk lâğım deresinin içinde. ki pisliklere yuvarlandı. Her tarafı çirkef içinde kaldı. Belki resmini alır- sınız diye, size koştum. Çocuk hem anlatıyor, hem de biraz evvel gördüğü manzarayı hatırladık. ça katıla katıla gülüyordu. Zavallı yavru anlattığı hikâyenin ne acı bir şey olduğunu farketmekten çok uzak- tı. Konuşmakta olduğumuz sarı be. nizli gence alelâcele bir allahaısmar a. dık diyerek, hızlı adımlarla vaka yeri.* ne gittik. Bizim Foto Âli adeta koş. müuş Ve benden evvel oraya varmıştı. Fakat bülün telâşımıza rağmen Fa- , (Devamı 12 incide) HABERCİ Dikkat ! SERTELE TT İ FK Y Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet- | lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, çanınızı sıkan hâdiseleri , her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, - fotoğrafçıları .,mız ayağınıza kadar gelip söy- lediklerinizi inceliyecek, şikâyet . İerinize veya temennilerinize ga-. zetemiz tercüman olacaktır. AAA AR L V PÜT TT T e e GA LA Te — ea Ş — S zbalh garelelğri , ULUS'ta Türkiye ve Sovyetler Sovyetler Birliğinin yeni büyük El. çisi B. Krasky'nin birkaç ğgün evvel neşrettiğimiz beyanatı şüphesiz her tarafta derin bir alâka ile okunmuş. tur. Sayın büyük elçi Sovyet - Türki. ye dostluğunun ideolojisinden, millet. lerimiz arasındaki ekonomi ve kültür temaslarından, cihan sulhü için sarfe. | degeldiğimiz müşterek cehidlerden ay ri ayrı bahsetmiştir. Bunlar h;-:;;aıîı ile zevki artan hakikatlerdir. Bizler en güç zamanlarda bağdaştık. Dostlusu- muz, ihtilâl tarihlerimizin ilk anaı..k-rlu— ri arasındadır. Lenin ve Atatürk 19? de Moskova . Ankara dostluğunu ge. çici menfaatler veya bencil esaslar üzerine kurmamışlardır: Bizim ahid. lerimizin rühu halk yığınlarımızın hürriyet ve sâyini müdafaa etmek, ve milletler arasında barış ve emniyet nizamının vücut bulmasına hizmet et- mektir. Bizim müdafaa etiğimiz sulh, cihan coğrafyasının en nazik ihtilât bölgeleri Üüstünde, tehlikesizlik voe buhransızlık halini tabiilestirdi. Bu dostlük yalnız kendimiz için değil, bütün barışçı milletler ve organizma. lar için korunmak lâziımgelen bir men. faat olmuştur. B. Karsky, Türkiyede hepsi ayrı ayrı hürmet hatırası bırakmış 'olan, ve ihtilâllerimizin en güzel an'anesine o kadar hizmet etmiş olan selefleri- nin eserini inkişaf ettirmekte devam ederken, Cumhuüriyet hiüikümetinin mes'ul makamları ile halk yığınları- mıziın kendisinden hişbir yardımı esir. gemediğini görecektir.' (Falih Rıfkı Atay) KURUN'da: Bahşiş usulünün kaldırılması Fransada bahşiş usulü bir kanunla kaldırıldı. : Bahşiş usulü garsonların izzeti nef. sini ihlâl eder. İnsanlık -hukukuna müşteriden farkı olmıyan garson mu. ayyen bir iş mukabilinde muayyen bir ücrete hak kazanan bir işçidir. Lo- kanta ve gazino sahipleri garsonlara hakkettikleri ücreti vermelidir. Onla. rı müşterilerin keyfine bırakmamalı. dır. ! Bundan başka bir müşteri bir gar- sona insaniyet namına bir yardım ol- sun diye bir bahşiş vermez. Verdiği paraya mukabil mutlaka bir hizmet ister. Bu hizmet de bir müşteriyi di. gerine tercih etmeden yapılamaz. Bu da kanunen ve ahlâkan doğru bir şey değildir. Acaba bizdeki gazinocu ve lokanta. erlarla onların yanlarında çalışan gar. sonlar ne diyorlar? (Huasan Kumçam) CUMHURİYET'te: Asla't sarhaşluğu Şoför, parçalanmak ihtimaline be- del olsa bile; bir türlü süratin cazıbe. sine mukavemet edemiyor; Niçin? Çünkü şehrin batak yolla. rından arabasını kurtarıp da biraz te- mizce ve düzgünce bir şoseye giren her goför, farkıma varmadan, bir a5- falt sarhoşluğu duymıya başlar. Don. muş bir yağ tabakası üstünde kayar gibi hiç sarsıntı vermeden vücudünü bir afyon gevgsekliği sarmışlır. Göv. desini tuzla buz ediyormuş gibi sar. san şehrin kaldırımlarından kurtul- mak, onun hiraz evvelki sersemliğini tatlı ve derin bir asfalt sarhoşluğuna çevirmiştir. Artık parçalanacağını da bilse gü. zel bir yolda ölmek hasretile frenleri köyüveriyor. fuMas?l:ık faciaları, hiç şüphesiz şo. örlerin sarhoşluklarından doğuyor; fakat rakı, esrar veya erolin satTnoöş- luğu değil, medeni bir istiyak ifade eden asfalt sarhoşluğu. (Peyami Safa) Suriyenin toy polilikacılarına Yunus Nadi, Hataydaki son Vatani taşkınlıklarına cevab olmak üzecre yazdığı yazısına şöyle başlıyor: | Biz bu vaziyetlerin en iyisi ne ola- (Lütfen sayıfayı çeviriniz)