Esnofla hasbihal 20.000 esnafın hayati derdi “Fazla bir şey istemiyoruz, müsavi muamele tatbik edilsin,, Yazan: A. Faik Güneri Arabasi yakma amabacıların Tüsipet unantası değil; ayni samanda bu. işle alâkah birçok mesleklerin gelir menbasdır. Güzeteler yazıyor: İstanbul arabacı - ları Ankaraya bir heyet göndermişler, heyet alâkadar makamlarla temas etmiş ve stanbula dönmüş. Kulaklarımıza da. ha ziyade geçen devrin bir #esi' gibi gelen bu haber neler hatırlatmıyor. İs. tanbul arabacıları, stanbulun dünkü ara- bacıları, onların dünya edebiyatıma geç. miş, bütün Avrupaya yayılmış şöhret- leri, yüzlerce şairin misralarında yer al Mış geçmişleri vardır. Kiğnnac âlemlerini, Kayışdağ sey . ranlarını, Ada turlarını hatırlayıp ta © zamanki temiz kıyafetli, dev yapılı İstanbul arabacılarını gözönüne getir - memek mümkün mü? O kadar mıya,o kadar nı? Tarihi bile kaybolan mütema 1 harplerden sonra Balkanlarda, umu « mi seferberlikte, İstiklâl savaşında ca. niyle maliyle cepheden cepheye koşan sonunda cârun: da malınıdao vatan toprakları uğrunda bırakan veya hayâa- tanı . belki bir uzviyetini de kaybede - rek - zor kurtaran İstanbul arabaçısını Basl unuturuz. Onlar da devrin seyrine uydular, Pay tonu,landonu, yaylıyı, briçkayı bir ta, rafa bıraktılar. Amerikadan gelen, Ay. rupadan esen otomobil kasırgasına bo- yun eğdiler, Onun yerine yilk arabası, ni koydular. Kamyonun karşısında iş - rarla dayanıyorlar ve ona muvaffakı » yetle rekabet ediyorlar, Fakat zavallılar “Amerika sermayesinin ve karşısında yılmazken dahildeki müss seselerden yılmış görünüyorlar ve hü İ dir. kümete dertlerini açarak istiyorlar: “— Adalet isteriz.,, Adalet olarak istedikleri çk bir şey değil.. Müesselerin arabalarının da kendilerinin tâbi tutulduğu şeralte tâbi olmasını istiyorlar, İşte senelerdenberi ilk defa ağızlarını açan arabacıların is- tekleri bu kadar basit ve makul, *eş Arabacılar Cemiyeti merközindeyiz.. Kapıdan girince ilk karşılaşacağınız şey büyük bir ilân olacak. Bunda hayvan. ların meccanen tedavisi İçin tahs'a edi- len saatler yazılı. Belii &i faal bir ce - miyet merkezi, Şurada bir odada bir şok arabacı toplanmış. Bunlar arabacıları gibi nefti ie a pırıl düğmeli elbiseler er; gi yememişler. Çoğunun “urbası,, yamalı, fakat temiz... Aralarında konuşuyorlar, İserideki salonda cemiyetin idare heyeti toplanmış, Ankaradan gelen mu rahhasları dinliyorlar. Be n de oraya girdim. Onların hayat endi: işesiyle burü. şan, sonra Ankaradan bir ümit haberi sezdikçe memhuniyetle açılan yüzle - rine bakıyorum . Biraz sonra onlardan biriyle görüş- meğe başladım: — Türkiyenin en büyük esnaf teşek. külü biziz, diyor. Bizden geniş doğru . dan doğruya ve dolayısiyle ekmek yedi» ren iş yoktur. Sonra soruyor: “.. Bilir misiniz, İstanbulda arabacı. ık yüzünden çalışan kaç kişidir? | Düşünüyor ve tahmin. edemiyorum. O beni merakta bırakımıvarak ilâve edi- yor: ç — En azı 20,000 kişi. Hepsinin de vasati beş nüfus beslediğini hesap e - derseniz 100.000k kişi... Çünkü “Ajlah zengine mal fıkaraya da çocuk verir . miş, derler. İşte'bizimki de o hesap... Gariptir; bizimkilerin çocuğu hep bol. dur, Hayretle açılan gözlerimin önünde birbir sayıyor: — 'Arabacı 4000 kişi, bine yakın da araba sahibi var. Bu işin görüneni. Mu. taf; arabacılık yüründen geçinen ayri bir sınıf, saraç; arabacılık yüzünden ge- ginen ayrı san'atkâr. Nalbant; araba - cılığa bağlı bir iş; arpacının hayatı bi zimle kaimdir. Demirci, marangoz, at berberi, boyacı bizim muavin kollarımız- dır. Elini şöyle sallıyarak kavtayacakmış gibi bir hareket yapiyor: “ “Bütün Trakya köylüsü bize hakı- yor. Biz olmasak onun arpâasını, sama - mını, otunu kim alacak? İstanbul araba. cilarınını 2000 atı günde vasati altı ki. lodan senede aşağı yukarı on beş mil - yon kilo arpa, saman ve otun müsteh. likidir., Diğer biri söze karışıyor: “— Unutmayınız ki; diyor bizim her şeyimiz yerlidir. İstanbul arabacısınn atından kırbacmna, tekerleğinden, vida sından dingiline kadar her şeyi yerli - Unutamadıkları Gerim geçiyor - Jar: — Belediye ayda çift atlı arabalar . dan 60, tek atlılardan 30 kuruş alır, Kazanç vergisi ayda orta hesapla vüz kuruştur. Seve seve Hava Kurumuna da her araba ayda otuz kuruş taahhüde girişmiştir. Çift atlı arabalar ayda ce . miyete 20, tek atlılar 15 kuruş verir... E bu paranın verilmesi lâzımdır. Boş duran arabacı bunu nereden verir?. , Biri, hıçkırır gibi ilâve etti : — Borçlarını veremeğiğinden hapi » sanede yatan arabacılar vardır. Bunları nasıl unuturuz? . v Onlar gibi benim de gözüm yaşlar - mıştı. Bana çok uzun gelen bir süküt odayı kapladı. Neden sonra cemiyet re, isi söze başladı: — Kanunların, nizamların haricinde bir şey istemiyoruz. Ticaret serbesttir. Amenna amma bunun mânası nizam ların zengine ayrı fakire ayrı tatbik edi- leceği değildir, değil mi? Öyle müesse - seler var ki bir kamyon alıp dört teker. eğini ayrı ayrı kendilerine temlik et mişler. Hepsi kamyonun bir tekerleğine Sahip oldukları için kendi mallarını ta- yıtabilirlermiş. Sonra bürilekle. y sen işin yoksa nö- | Ben ayrılırken, onlar tam bir imanla: ardı. Ah şu İş bir olsa... A Faik GÜNERİ | “Ş HABER — Akşam Karikatürle seyahat mekanları : Kırklareline giderken Aarikatürcü arkadaşımız Z. 5. bir Fialların ucuzluğu yüzilnden az daka trene binemiyecektim. Eskiden tarife. lerin yüksekliğinden şikdyet edilirdi? Halk yakında bu ucuzluktan şikâyet edecek galiba! Ni | Yeşilköyden ayrıldıktan on beş daki. | ka sonra bir metre irtifatnda, tezek Yapıştırılmış duvarları, ottan damla- riyle köyler göründü. Bundan sonra kibrit kutuları gibi yan yana göçmen evlerine vasladık. — Başka hiç bir İsteğimiz yok, diyor | Züleieyaza girerken trene yol göste ron ilk kadın işaret memurunu ve ilk dikili ağacı gördük. | Istanbul konuşayor (Baş tarafı 3 üncüde) zazede çocuğu bulmamız kabil olma. dı. Biçare temizlenmek için hemen €vina koşmuştu. Bu sirada baktım, Âli derenin! köprüsüne çıkmış, biraz evvelki iğrenç kazaya rağmen, balâ pislik içinde oynaşan çocukların 1€8- mini almakla meşguldü. Her köşesinde, açıkta #kan lâğım, İ insarın midesini alt üst €den, koku. dan ve sefaletten başka bir şey bu. lunmıyan bu semtin teneke mahalle. sinden bir an evvel kurtulmak istiyor. dum, Halâ resim almakia meşgul olan arkadaşıma yürüyeceğim İstikameti işaret ederek, seri adımlara gerizlen uzaklaşmıya başladım. Yolda gözüme bir bakkal dükkânı ilişti, Lüğım ortasında Yiyecek içecek satmakta olan bu dükkândan içeri girmek istedim. Dükkân sahibi orada yoktu. Geri döndüğüm zaman, bir ba- yanla karşılaştım. Bu, fakirliğine i rağmen zarif giyinmiş bir genç kızdı. Bana bakıp gülümsüyordu. Belki bak, kalım kızı filândır, gıdip kendisiyle ko. nuşayım diye düşündüm ve Yanima sokuldum. Fakat benim lâf söyleme. me meydan kalmadan o $öze başladı: — Ben, dedi, Haberin okuyucusu, yum. Sizi resimlerinizden tanıyorum, Bizim mahallede yazacak çok seyler buldunuz, herhalde, Bizim bakkalı ye rinde bulamadınız ama, onun hesabı. na size ben söyliyeyim: Belediye, baş. ka yerlerdeki dükkünları gezip, şeke- rin üzerinde till, yoğurdun üzerine bez örtülecek diye nizamlar koya dur. sun, Gelseler de, bir kere de bütün ge- ee lâğım böceklerinin istilâsma uğrı. yan bizim mahallelerin yiyecek, içe. ceklerini görsün. Mektepte okuduğum ! zamanlar mikrop filân diye birçok seyler öğrenmiştim. O sıralarda bura. da hiçbir şeye ol süremez oldum. Günlerce açlıktan bunaldım ve riha, yet yavaş yavaş her Şimdi artık mirkoba filân inanmıyo. rum. Çünk4 mektepte öğrendiklerimi. z6 göre, bu kadar pislik ve sefalet içinde hepimizin çoktan öbür dünyayı boylamamız lâzımdı. Fakst -bakmız, pek âlâ yaşıyoruz Genç'kızla artık iyi ahbap ölmüş- tuk. Benim kendisini hiç tes çıkarma. dan dinlediğimi gördükçe boyuna an, latıyordu. Biraz sustuklan Sonfa, sö. züne şöyle devam etti: — Fakat buraya bir yabanet gelip otursa, yakasmı tifodan biraz” güç kurtarır. Hani yılan zehirine, veya başka. zehirlere İcârşı şerbetli İnsanlar vardır, İşte biz de mikroba karşt böy. şeye alıştım. | | le bir muafiyet kazanıp şerpetli olduk | galiba... — Evet, dedim, Bakınız, ben de ko. kuya yavaş yavaş alışıyorum. Lâğım, larmızm buruya ayak bastığım daki. kâdan beri, bütün âsabımi harab eden kokusunu artik o kadar duymaz ol. dum, Bu sözlerime hafifçe güldü ve Şu cevabı verdi: | — Eve göç kaldım ama, sizin sözü. | müze karşı aklıma gelen bir hakâyeyi de anlatayım da, öyle gideyim bari. Tekraz yanıma sokuldu ve sonra, © dakikada vaziyetimize hakikaten çok iyi uyan şu fıkrayı anlattı: , — Vüktiyle çok titiz bir kız, bir lâ. gımcıya gelin olmus. Biçare gelin, de. ha ilk geceden koküdan içine fena. lık gelmiş. Ertesi sabah, hemen kaza- nı isıtmış. Kaynanasınm nesi var, ne si yoksa el'eri patlayıncaya kadar ye kamiş. Evi baştan basa silmiş, sü. pürmüş Ve o gece kokudan biraz daha az rahatğiz olmuş.Bundan Bonraki gün ler, gelinin temizliği hep ayni hızla devam etmiş ve koku da gittikçe Azal. miş. 25 gün sonra artık kokunun ta. mamen kesildiğini gören gelin, kay- manasına demiş ki: — Efendi baba, bak'temizledim. te. mizledim, artık ne sende, ne evimizde koku kalmadı. Mhtiyar lâğımcı bu sözleri duyunca kahkahalarla gülmüş, gelinine: — Koku, hep ayni koku ama, artık senin burnun alıştı da kokuyu duy- muyorsun!... cevabini Vermiş, Hikâye biter bitmez, acele bir “Al- laha ısmarladık. diyen genç bayan koşa koşa yanımdan uzaklaştı. Evine gitmek Için, lAğımlı sokaklardan biri. sine saptı ve gözden kayboldu. Bu sırada baktım, bizim Foto Ali. bir elinde makine, bir elinde burnun. kapadığı bir mendil ve peşinde bir lay yarı çıplak mahalle çocuğu, sallâ na, sallana bana doğru geliyor, Yani. ma sokulur sokulmaz; 5 — Aman, dedi. Yeter artık burasi. Kokudan öleceğim. Zaten demin de resim alayım 'derken, az daha köprü den lâğımın içine düşüyordum. Ku zum, çabuk gidelim buradan... Biraz evvelki hikâyeyi hatırlıyarak, Aliyi epey kızdıran bir kahkaha koyu verdim; — Sen, dedim, galiba lâğımcnm gelini hikâyesini bilmiyorsun... Ve, hem kokudan, hem de benim manaamı anlıyamadığı sözlerinden afallıyan biçare dostumun koluna gi- rerek, lâğımcının gelini hikâyesini anlata anlata Feriköy çarşısma doğru yürümeye başladık. Yolda o kadar çok çocuğa rasgel. miştik ki, Aliye: — Şunlafi hep bir araya toplıyalım da, bir resim alalım, dedim. Teneke mahallenin bittiği noktada, arkama dönüp çocukların hep bir ara. ya toplanmalarmı, resimlerini alacağı, mızı söyledim, Fakat hayrettir, demin. denberi peşimizi bırakmıyan çocukla- rm onda dokuzu bu teklifi duyunca sil yavrusu gibi dağıldılar. Hiçbirisi resmini aldırmak istemi. yordu. — Yahu, dedim, ne ver bunda kor- kacak. Resim aldırmaktan insan kor. kar mı?7. Bu sözlerime çocuklar aldırış bile etmiyorlardı. Yalnız, 13.14 yaşlarda kadar birisi, yanımıza sokuldu. — Amuda, dedi... Resmini çektire. ceklerden (lâğım vergisi) alınacakmış da, ondan korkuyoruz. — Ne münasebet canım, gazete için alacağız sizin resminizi, diye işi an, lâtmak için çok uğraştım. Fakat bize ürkek iirkek bakan ve kaçmıya müheyya bir vaziyette du- ran bu biçare yavrulardan ancak 20.20 unu buna ikna edebilmek kabil oldu. O da, bu sirada, yanımraz gelmiyöler oralı bir zatm yardımiyle... Ali kandırabildiklerimizin resmini al dıktan sonra, mahallenin kaşka taraf- larına doğru hem yürüyor, hem de, bütün çocuklar arasma çabucak yayı. Uveren ve bu yavruların dize düşmen gibi bakmasma #ebeb olan (lâğım vergisi) dedikodusunun nasıl olup da doğduğunu, ve etrafa nasıl kötü bir tesasürle yayıldığını. acı, acı düşünü. yordum. HABERCİ Yarına: Umurca ve Bomon i fabr.kaları Feri- köyü nasıl zehirliyor. Mangal kömürü neden pahalı'aşlı? Son günlerde şehrimizde mangal , kömürü stokları çok azalmış ve nor- mal olarak bu mevsim kömür fiyat &rmin en düşkün olması lâzım ge“ İsi zoman olduğu halde bilâkis fi- yatlar yükselmeğe başlamıştır. Bul. garya kömürü denilen cinsin toptan fiyatı üç kuruş'otuz para - dört ku- Tuş ve diğer meşe kömürlerinin üç buçuk kuruşa kadar yükselmiştir. Yaptığımız tahkikata nazaran şehirde kömür fiyatlarının yükselme sinin başlıca sebebi son günlerde kö- Mür gelmemesidir. Kömür gelmeme sinin sebebi ise yeni orman kanu nudur, Orman kanununun neşriden ev« vel kömür yakıcıları ormanlardan çok katiyat yaparak büyük stokları depo etmişlerdir. Bu stokların mem lekete 3.4 sene daha mangal kömü- rü Verecek kadar çok olduğu söy. lenmektedir. Fakat bu odunların kömür yapılması icin odun yığınları nm üstüne yaprak konulması lâzım” dır. Halbuki yeli kanun mucibince ormandan yalnız odun değil yaprak ve e dal kesilmesi de menedil mektedir. İşte bu yüzden kömür o- cakları da yakrlamamaktadır. © Vaziyetin ne olacağını şimdilik bilen yoktur. ç