Tarihi macera ve aşk romanı — 88 — Yazan: (Vâ- Nü) Başpapas: “Osman Isanın yer yüzündeki gölgesidir. Annesi de Hazreti Meryemin gölgesidir!,, dedi € Geçen kısımların hülüsası Küçük Osman, hıristiyan, âleminde büyük muvaffakayetler kazanıyor. O, bir Türk kadının, yünü benim, nişanlımın çocuğudur. Ancak baba. sının kim olduğu hakiki surette bel. değil. Buna rağmen, Osmanı ben, kendi evlâdım gibi benimsiyo- Tum, Çok seviyorum. Şimdi hepi- miz Giriddeyiz. Esir düşmüş ve hı- ristiyanlığı kabul etmiş vaziyette. yiz. «4 “O, bir galip kumandan gibi götürü Jüyordu. Omuzlarda ve başların üstün | de taşmıyordu. Asilerin ortasma gölürüldü. Genç çocuk haykırdı; İ — Kaptanı öldürmekten vazgeçme. Jisiniz! Derhal sesler yükseldi: r — Sen Be İstersen onu yaparız! — Haydi, dağılm... . İşinizle, gücü nüzle meşgul olun öyleyse... — Peki, Türkler... — Onlardan size bir zarar gelmiye. cektir... — Bu çocuk dâht,, . — Evet, dâhi... Fakat onda ayni manda kudsi bir kuvvet de var... — Onu okutmalı! “ — Onu papas yanmalı... —0O, dinin ve dünyanm en büyük a. damı olacaktır, — Papas Osmanm şerefine hurra! — Yaşasm papas Osman... Hıristiyan ahali, böylelikle, Osma. nm papas olmasına karar verdi, Bunu da vali cana minnet bildi. Zira, hem isyan dağılmış, hem de, kendinin ve Papalık makamının bilâhare &let diye | kullünabileceği manevi bir mihrab hâ. sıl olmuştu. Kara sakallı vali, balkondan bağır. | di — İşte aferin size... Şimdi istediği. niz bu şey makuldür. Bunda hayır Osmanı papas yapacağız. lığın içinden bir ses yüksel. — Biz kendi kendimize gelin güvey yoruz... Bakalım Osman bu mesi ği istiyor mu?, ra o, bizim mukad. doratımıza hâkim olmuya başlamıştır. Kendi mukadderatımı haydi haydi kendi tayin etmelldir, — Evet, soralım... Vali: — Ne dersin, oğlum? . dedi. Çocuk düşünceli görülüyordi Bir an, yan gözle ve şimşe. le annesine baktığının farkına var-| dım. Ve yine (arkma vardım 8i, başıyla hafifçe bir; “— Evet!,, işareti yaptı. Bunun üzerine, Osman, gi ritt. Başmı dik bir halde tuttu: ai Evet mi dedi, . Ve büyük bir şükranla. Büyük bir memnuniyetle, Zira, bundan daha yüksek bir meslek yoktur. Papas olacağım. Bütün İstida. dımı, bütün çalışmamı buna hastede. — Haydi, artik üzülmeyin... Dağılm. Asi halk, kuzu gibi inkiyat ederek herbiri kendi yerine gitti, Osman da, saraya, eski yerine dön. dü. Şimdi artık, büyük merasim salo- nunda bizler divan duruydrdük, On. lar hıristiyan âlemitin büyükleri otu. | ruyorlardı. Tabif, Osmanla annesi de aralarında ve baş köyde... Papasların en büyükleri Osmanm etrafını almışlardı. Amiral, onun ayak larına kapanıyordu: — Seni bize Allah mı gönderâi?... Başpapas: sunuz?... Allahm gönderdiğini görmü. yor musunuz? Bu kadar mucize kâfi değil mi?.. Hem bakınız, bu İsanın yeryüzünde gölgesidir... Ayşeyi işaret ederek; — Meryemin gölgesi de burada... Bu beliğ sözlerden sonra, ortalığı bir süküt kapladı. Adetâ dini bir hu. gudu bu... Sonra, başpapas bir vâlz edasiyle: — Sana, bütün kaidelerimizi, bütün esrarımızı öğreteceğiz, Osman! . de. i, - Seni hakiki bir bü; rak yetiştirmek için geleni yapacağız... Osman ,belâgatte ondan daha aşağı kalmıyarak: — Pek âlâ... - dedi, . Hiristiyanlı. gın bütün yüksek kaidelerini öğren. mek istiyorum. Ancak benim de bazı şartlarım var, Unutmayın ki, başka bir milletin çocuğuyum ben... Dinim ne olursa olsun, kendi kaidelerim var. Benim için, belki de ilerde, bir hüküm. dar olmak mukadderdir. O sebepledir ki, sizin gibi âdi bir papas halinde ye. tişemem, Bu, adelâ bir tahkirdi, Fakat, Os- iimizden her Haber, okuyucuları krasında bir fıkra müsabakası açmıştır. Gönderi, lecek fıkraların kısa ve hiç olmazsan Ax İçititmiş olması lâzımdır. Fıkralar, gönderenlerin İmzaları yahut müstear adlarile neşredilecek ye her ay o ay içinde o çıkacakların en iyilerinden beşine muhtelif ve kıy, metli hediyeler verilecektir . Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. Odaolur Darende delikanlılarından biri Kay - seriye gelir. Bir iş bulur, orada ahbap- larından bir Kayseriliye der ki: — Arkadaş, ben biraz işimi yoluna koydum, şimdi dünya evine girmek istiyorum. Evleneceğim. Kayserili: — İyi edersin, - der. Burada çok güzel kızlar var, kimsen yok, içgüveyi girersin... Biraz sonra iki arkadaş buluşurlar. Kayserili sorar $ — Evlendin mi?. — Nişanlandım, Haftaya nikâh! — Kayınpederin zengin mi?, — Ah.. Bir sürü davarı, 4 atı, 5 eşe. ği var. Birde öküzü olsaydı, amma yok! Kayserili güler: — Merak etme, der, sen güveyi girin ce oda olur. MATEO Mazurdur 'Bir köylü kadın mahkemeye müra - caatla kotasınm ber gece döşeğine işe- diğinden şikâyet eder: Kağı, herifi ça- ğirir. Herif: — Efendim, ben bir gece rüyamda görürüm ki umman bir denir. Denizin Adada bir yüksek tepe. Tepede bir köşk. Köşkün üzerinde bir deve. Ben de o devenin üstünde... ortasında bir ada. Deve sü içmek için boynunu suya doğ- su uzatınca korkumdan işedim. Ne yapayım? . der. Kadı, dönüp kadına der ki: —Kadn bu debsetli rüyanın ben hi- | kâyesinden bile korlup'donuma iç“dim. — Hilâ bunda tereddüt mü ediyor. Kocan ise her gece görüyormuş. Ma - zurdur, kletniş., Ibrahim KORA ik papas ola- | manm yüksek hüviyeti başpapasa bile tesir etmi, Başımı iği — Hakkınız var, çocuğum... İstedi- ğiniz nedir? — İstediğim şudur ki, âdi papuslar. ka şerait içinde yasyaca. ğım. Zira, okLduğum Kitap'ardan, pa- pasların, bilhacsa genç papaslarm pek sıkı bir hayat yasadıklarını Birtakım bede mahrumiyxle> filân. Yok gunu giymiyeceksin, yok şunu yapmıyacaksın. Halbuki, ilerde Osman lr padişahı olabilecek bir adam için bu surette yetişmek doğru değildir. O | yalnız ahreti değil, dünyayı da öğren. melidir... Ne dersiniz? Başpapas, bu mantık üzerine, şaşı. rara — Hakkınız var! , deği, Osman, etrafındaki hitün ikinc! de- recede papaslara ve diğer adamlara bakarak, onları manyatizma etmek 1s- ter gibi: — İşitiyorsunuz ya ?.., — İşitiyorüz efendim... (Devam var) Arkası var Nuşirevan, halkın şikâyetini anlâksak için kapısına çınğırak Bir gün pek zayıf, uyuz bir merkep ağziyle çınğırağı çekmiş, Nuşirevan, hayvanı buldurtup 40 güne astırmış, görünce sahibini kadar hayvanr gideceğini bildirmiş. semizletmezse kellesi Herif merkebin yemine, Otimarıma dikkat ederek bir ay bakmış, Merkep İyice semizlenerek keylinden anırma - ğa başlamış. Sahibi: — Anır eşşeoğlu anır! Nuşirevan gibi arkan var! demiştir. NECDET Ananı ne zaman kızdırdın! Nasrettin hoca eşeğini yedeğine al - mış, gayet dalgın giderken, bunu gören iki açıkgöz hırsızdan biri sokağın ba. şında durmuş, diğeri yavaşça hocanın dalgınlığından istifade ederek eşeğin yularını çıkarıp başma geçirmiş. Diğeri de boşta kalan eşeği kulağından çekip kaçırmış, eşeğin yerine yularla yürü . yen başını gerince, hoca dönmüş, eşe. ğin yerinde bir adam vari — Hayrola yahu! demiş! Hırsız? — Hocam, fitarihte anamı gücendir » dim. Bana betdua etmişti, Cenabı hak Şimdi ise affetti, İnsan oldum, Allahın büyük- lüğü. Heca: — Allahın büyüklüğünü a eşek şekline sokmuştur. biliyorum amıma bizim zamanımıza tesadüf etme. meliydi demiş, Aradan birkaç gün geçince yeniden bir eşek almak için pazara giden hoca, bakmış ki kendi eşeğini satılığa çıkar - nuşlar. Yavaşça eşeğin kulağına eğile - rek; — Ulan költehor, ananı ne çabuk gü- cendirdim de gene eşek öldüm, demiş. i Vehbi TEK İ 8 HAZİRAN — 1937 Amerika cumhurreisi Ruzveltin zabıta roman 11) — eur İla bu sözleri söylerken Şarlotun gözlerinin tâ içine bakıyordu. Maksadı onu kıskandırmaktı. Şarlot bunu anla. 1. Tamamen sakin bir sesle: dedi, tahiiniz var doğrusu. Hem bu seyahat tam zamanında oluyor. Zira Mister Bleykin havatepdil'ne ihti- yacı olduğunu sanıyorum. Son zaman » larda çok çalışıyor. İlka mânidar bir tarzda: — Evet, hem de zannedersem Kizu - mundan fazla... rek kalktı ve gitti. Akşam, herkes yaz: eden gittikten sonra Şarlot masanın gözünden bir zarf çıkardı, ve içini açmadan yırttı, yaparken kalbi de yırtılıyormuş gil luyordu ve kendi kendine murıldanıyor- du: — Gül, Evet gülerek yırt! BÜYÜK BİR SERVET NASIL PARAYA TAHVİL EDİLİR? İ olacağım. Şarlot, her gün Cim Bleykin nelerle | meşgul olduğunun farkında değildi. Her halde yazıhane işleri ile meşgul değil di. Zira yazıhane işlerini Cim tamamen diğer şeriklerine devretmiş bulunuyor- du. Yalnız Şarlot ara sıra, patronun oda- sına girdiği zaman yarım kalmış mükâ. | lemeden, onun borsa eri İle mssmul | olduğunu anladı ve kendi kendine Ci - min dertlerini nutabilmek için işi borsa oyunlarına vurduğu zanına düştü. Hakikatte, Cim Bleyk mevcut ser - vetini nakte tahvil ile meşguldü. o B“ işi de gayet sıkı ve gizli tutuyordu. hususlarda, samimi dostlarından borsa acentası Stanley Villizrev ile temasa geçti . Cim ona dedi ki: ) — Stan, bendeki eshami ve tahvilâtı satmak İstiyorum. — Hangilerini? — Hepsini! Vol — Strit'in en eski müesseselerin. den birinin başında olan bir adam, bis. siyatına hâkim olur ve hiç bir Zaman onları izhar etmez, Lâkin Cimin bu ce- İ vabımı alan Stan hayretler içinde kal - dı. — Arlayamıyorum Cim, her halde pa- taya ihtiyacın yok. Ne diye böyle yapı. yorsun?, Cim güldü: — Hakkın var, dedi, yalnız meseleyi başka türlü vazedelim. Bir aya kadar bu paraya ihtiyacım olacak. — Bu, çok az bir zamandır. — Az bir zaman mı? Belki doğru söylüyorsun. Miyasayı bozmak İstemi - ” yorum. Bilhassa, elimdeki esham Ve tah. | vilâk piyasaya çıkardığımı kimsenin ilmesini de istemiyorum. Nâzarı İ kati üzerime çekmek işime gelmez, — Anladım, yalnız, zannedersem e- | linizdeki esham ve tahvilât dört milyon kadar tutar.. — Daha fazla, Beş milyondan biraz eksik. — Güzel. Piyasaya tesir etmeden sat. mağa çalışırız. Fakat çok tedbirli ha. reket etmemiz lâzım. Cim dostunuh bu sözlerine hak verdi. — O halde size Uç milyon kıymetinde esham ve tahvilâtın nakte tahvilini bi- Bu | rakacağım. Üst tarafını başka müesses seler arasmda taksim edeceğim. — Muvafıl. Borsadaki memurları « mâ derhal emir vereceğim. — Bir aya kadar bu iş bitmiş olma. — Olur. Hazırlanacak çeki size mi im, yoksa parayı bir bankaya um” Banknot istiyorum, — Banknot mu?, Borsacı dostuna hayretle bakıyor - — Evet. Banknot istiyorum. mma Cim, bu, çok paradır. bir hareket değil. t. Mesele duyulursa tehlikeli — Bizim tarafımızdan böyle bir şey mevzuu bahsolamaz; Siz de kimseye bir vır. Ben şahsen bu işle meşgul Kimsenin bir şey öğrene * bilmesine imkân yok. İki dost ayrıldılar. sonra Cim borsa İşler uğraşmağa başladı. Her gün yüz, İki yüz bin delar kadar para temin ediyo'du. Böylece, hem borsada piyasanın di Ve o günden le ni oluyor, betmeden servetini nakte tahvi) edi du, Buna rağmen muntazam bir surette hergün piyasadan böyle para eksil'şi bir çok kimselerin nazarı dikkatine çarp madı da değil. Lâkin kimse Cim Bleyk ten şiphelenmedi. İsmi mevzuu bahsol. madr. Zira, borsacılar da doktorlara benzerler. Nasıl doktorlar için hastala. tm hususiyetleri bir sır ise, borsâcılar için de öyledir. Borsa memurları, Cimin servetini pa - raya tahvilde bir başka müşküllede karşılaştılar. Yüz, yüz elli bin dolarlık satış yaptıkları vakit, kendilerine on bin veya daha fazla dolarlık banknotlar ve. nak, tanınısak tehlike. Bu pâraları da da- il Jâzımaı, ve bu, bir iş re, onla: sebep olabi ha ufak miktarlara tah öyle görünüyordu gbi kolay değildi. Bu arada Cim bir baska işle daha meşgul oluyordu: Hususi bir polis mü. essesesi, kimsenin bilmediği bir iş pe » şinde koşuyordu. Cim, bu müesseseye asıl ismiyle değ |, fakat Burton ismiyle müracaat etm'şti, ŞARLOT'UN ENDİŞELERİ Pek tabi olarak Cim Bleyk son gün. lerindeki faaliyetini tek başına yapı » yordu ve Miss Şarlot Hop yazıhanede âdeta işsiz kalmıştı. İşlerde Cimin “Sağ kolü,, vaziyeti olan genç kadına da, şimdi, endişe etmetken başka bir şey kalmıyordu. (Devamı var)