2 Ocak 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— Yazan! A, C;nıletun Saracoğlu Milli mücadele senelerinde Enosis vapuru nasiıl zaptedilmişti ? Nim&t motörünün esrarengiz tavırlı iki Layfası bardan gemilerine döndü:er Ve iki Türk gemicisi hesaplarını görüp “Büyük ihtilâl barı,, nın gü rültülü muhitinden kolkola uzaklaş- tıdar; tek tük sokak fenerlerinin daha koyu bir hale getirdiği koyu karanlık arasında silindiler, kayboldular, & 4 & İsimlerinin Mehmet ve Hüseyin Çavuş olduğunu — öğrendiğimiz iki Türk gemicisi “Büyük ihtilâl barı,, ndan çıktıktan sonra yakalarını kal dırmışlar ve süratli adımlarla limana doğru ilerlemeğe başlamışlardı. Bü- Yük ihtilâlden sonra Novorosisk li- Manı ticari ehemmiyet ve faaliyetini © zaman kısmen kaybetmiş bulunu ; Yördü. . Bu itibarla liman harpten ev- velki faaliyetine nisbetle pek o kadar; kalabalık değildi. İngiliz, Fransız, A- Merikan bandralı vapurlar limana Pek seyrek uğruyorlardı. Lâkin ne de olsa koca Rusyanım Karadenizdeki en uğrak limanlarından birisi olan övorosisk kısmen meflüç bir halde ' lunmasrmna Tağmen her gün limana girip cıkan gemi yekünu gene mü im bir miktarı buluyordu, Hele umumi harp içinde, ihtiya- “Em doğurmuş olduğu motörlü yelken / » Bemileri, iclerine birer otomobil mot€ YÜ yerlesti-il.niş küçük tekneler Ka- tüdenizd ğ RNus ve Türk Himanları arasında âdata mekik — dokuvorlar Nakliystın büyük kir kısmımı ellerine alrr p t*1.1lıvvu.ı1."ırırl:—rdı_ İki Türk gemicisi, gecenin kesif koyuluğu içinde muphem ve silik bi » SİE gölge halinde iri adımlarla lima- a unına çıkan caddede ilerliyor- arcı. Gölgelerden birisi arasıra duru y."l ve takip edilip edilmediklerini an k_ için, keskin gözleriyle sanki Fscenin zifiri karanlığını delmek is- İ_Y:ırmuş gibi, etrafını bir gözden ge- $' yor ve sonra adımlarmı sıklaştıra" ral, arkadaşma iltihak ediyordu. Limanm küçük mendreği içinde Tıhtıma kıçtan bağlanmış bir halde elti motorl ot yatıyordu. Mevsimin ilkbahar başlangrer ol Masma rağmen hatırı sayılır bir ayaz İhsanm vüzünü ve ellerini sanki iğ- helivor, iliklere kadar işliyordu. < Rus gümrük kolcuları tahta ku- lubeciklerînin irine sığınmışlar, kalm &ba kaputlarnın yakalarımı — kaldır Mışlar, nöbetlerini bekliyorlar. Liman muhafız müfrezesine men SuL — asker silahları omuzlarına a- Sılı, iki elleri uzun kaputlarının cebin rıhtım üzerinde bir aşağı, bir yu- ş“fl dolaşıyorlar. Tüfeklerinin nam: Ularında takılı duran uzun süngüler ;lşkmk fanuslarının altından geçer S'ken parıldıyorlar; sonra tekrar ka- Tanlığa gömülüyorlar. < İki arkadaş gümrük kulübelerin- cıeİll!ıu'ırn;.ı önünden geçerlerken, ku” in kapısından müphem bir göl- ıhlinı:lıı'. bir baş uzanıyor ve kalır i 365 cenubi Kafkasya şiveli bir Rus a_G soruyor: hi — Kimo?... vi i arkadaş duruyorlar ve Meh üt&ğ&am kulübeye doğru bir_ adım - * gene Rusça cevap veriyor:- » — Gemi tayizsıyız yoldaş!.. Ge- MİMize dönüyoruz. | ngi gemidensiniz?.. - de.u—— _Mendrek içindeki motörler b"“'nin tayfasıyız ? —lkmin,. . deni:_'_:rü'k bandralı Nimet motörür bir ğ" ıü'_’eden bir kol uzanıyor. ve müd;kmk cep fenerinin ışığı bit bîselee-t iki arkadaşın kirli ve yağlı el men“n Üzerinde dolaşıyor. Gümrül TU TüLk iacisi ile karşılas- Miş 4 5 ğfaıd“”“h“ kanaat setirerek artıl Ne denilebilecek bir eda ile: __a b — Geçiniz... diyor. Biraz sonra iki Türk gemici kü- çük mendrek içinde rıhtıma kıçtan rampa etmiş bir motöre girmiş bulur nuyorlardı. Motörde bu iki arkada- şın gelmesi bekleniyor olmalıydı ki kıç kasrası altındaki yolculara mah” sus kamarada henüz ışık vardı. İki ar- kadaş bu kamaraya girdiler, Kamarada bir tek kimse vardı ve henüz genç denilebilecek yaşta olan bu adamım arkasmdaki kalm aba elbi selere rağmen tavırlarından ve konu” şuşundan kendisinin herhalde bir as- ker olduğu belli idi. Hüseyin çavuş vaktin bir hayli i lerlemiş olmasına rağmen uyumayıp kötü bir asma fenerin titrek veisli ışı- ği altmda kendilerini bekliyen zat kar şısında dimdik durdu ve onu.askerce selâmlıyarak, “hazırol!,, vaziyetinde durdu. " Abalı, poturlu adam, go_zlerinî Hüzseyin çavuşun gözlerine dikerek, sordu: Havyrola çocuklar!.. Bir şeyler öğreneb'ldiniz mi? - — Öğrendik yüzbaşım... — “Enosis,, ayın kaçımda ket edecekmiş?.. hare- (Devami va"r) Te HARER — Akşam oönetatr İ 0 -. M:cera ve aşk romanı Ça GD bi Yazan : (vVâ-Nü) K Allah seni bana kavuşturdu, Beşir ! Seni dünya gözile tekrar görebildim [ pek büyük bir emel halinde hissederdi. Geçen tefrikalarım hülâsası: İstikbalde kızlarağası olacak olan kü çük Sünbül, kalbinde büyük ihtiraslarla İstanbula Habeşistandan, 'gemi ile ilk dela olarak giriyor. O, hadım edilmek ten kürtulmuş bir oğlandır. Bunu yalnız iki kişi biliyor. Bilenlerden biri, baremâa gası Beşirdir. Beşir ileride Sünbülü bir âlet olarak kullanmak istiyor. Ünun sa yesinde sarayın tanınmış kadınları üze rinde nafiz olacaktır. * . * — Sünbülcüğüm... Ben seni saraya koymanın yoluna bakacağım.. — Bunu ben de isterim, fakat.. — Fakat. . — Havva hatun brrakır mrı dersin? Beşir, çocuğun bir kere daha yana- ğınr okşadt Zekâsma hayran Oldu,. Habeş dağlarından yeni kurtulmuş o- lan bu oğlanın aklı, nasıl oluyordu da | her şeye bu derece incelikle eriyordu? Hayret! — Evet, brrakmaz... Brrakmasma brrakmaz ama, sen bundan ümitsizlen- me.. Ben kolayınt bulurum.. Bunun ilk şartı kendisine hiçbir şey bahset. memektir.. Anlrvor musun? — Tabif değil mi ya?.. Elbette anlı- | yorum.. Ah, Beşir ağa, seni o kadar seviyorum, o kadar seviyorum ki, ba- bam gibi.. Yakaladı, elini öptü. Beşir ağanm gözleri sulandı: — Baban Şibi... Baba olmak... Bu arzusu yüreğinde | İnsanlar, mümkün olmıyan şeylere kar şı his duyarlarmış... O kabil.. O da eğildi. Çocuğun alnmı öptü: — Sen benim dünya ahret evlâdım- sın... Ama, bu söylediklerini yükselin - ce, sarayda kademeler almca unutmı- yacaksın... — Unutur muyum hiç.. *Muhabbetle, samimiyetle, Beşirin gözleri içine baktı. Gemiler, ilerlediler. Ö zamanm en işlek denizcilik yeri olan, şimdi de bu hususiyetini hâlâ muhafaza eden Top- hane önüne yanaştılar. Demin Kumkapı önlerinde gemilerin gelişini seyreden halk da dahil olmak üzere, birçok ahali ö civara üşüştü. Maksatları “malı” görmek.. Fakat, esir taciri kürnaz mı kurnaz. Hiç halkın merakmı o derece kolaylık la tatmin eder mi?.. Eskiden gelin gö- türmek için şemsiyelerin etrafma çar- şaf gererler, bu seyyar çadırın içinde kızı naklederlerdi. Esir tacirinin de bu çeşit seyyar çadırları vardı. Bunlar, i- kişer arşımm fasılalı sopalarla esirler ta- rafından yüklenip taşınırlardı. İçlerine de cariyeler doldurulurlardı. İste, bü- tün kadm “mallar” böyle, çadırlar için de karaya çıkarıldı. Oradan; Hacı Mustafanm konağına götürüldü. Fındıklı, o sıralarda, sahiden de Fındıkirydı Daha öteler, bahusus sırt tamamiyle orman... Bunlarım altında Kâğıdın üzerindeki pârmak izlerl,' Semranın parmak izlerinin aynmıdır »— Dün gece şehrin su yolcuların- dan biri yer altı yollarındaki kanalları muayene ederken, Fredrik Ştrase kana- lından âkan suların üstünde bir parşö- men kâğıdı bulmuş. Bu küçük kâğıt parçası üzerinde kömürle yazılmış iki kelime var: "İmdat!.. Semra,, su yolcu- nun bulduğu kâğıt parçasını şimi bir memur gönderip aldırmanızı Trica ede- Tim!,, Polis müdürü telâş içindeydi. Telefo- nu kapadı. Derhal kanalizasyon ve su- lar idaresine bir memür gönderdi. Biraz sonra, su yolcusunun bulduğu kâğıt parçası polia Mmüdürünün eline gelmiş bulunuyordu. 3 Parmak izi şubesi şefi derhal kâğıt parçası üzerinde fenni tetkikat yaparak sevinçle bağırtdı: — Bu bir hile değil. Bu kâğıdın üze- rindeki parmak izleri, Semranım dosya- sındaki parmak izlerinin aynıdır. Polis müdürü bunun da zabıtayı oya- lamak maksadile yapılmış bir tuzak ol- ması ihtimalinden korkuyordu, Fakat parmak izi şefi ısrarla söyleyince, ha- diseyi ciddiyetle takip ve tetkike başla- dı. Fredrik Ştrase.. İlk önce bütün bu mıntakadaki tehlikeli yerleri şiddetle araştırmak lâzımdı, Zabıtada değerli sivil memurlarından Her Gütemberg: — Semranın bir çete elinde esir olduğu ve kendisinin hangi mıntakada bulunduğu şu pusuladan anlaşılıyor. Şimdi bütün mesaimizi bu mintakaya teksif etmeliyiz, Demişti. Memurlar kol kol takibata başlamak üzere yola çıkmışlardı. Her Gütemberge gelince bu detektif kendisinden başka hiç kimseye güven- meyen ve en mühim hadiselerin - esrar perdesini yalnız kendisinin yırtabileceği- ne muhitini inandıran bir adamdı.. Polis müdürü, bu işi yakından ve alâ- ka ile takip eden Başvekile telefonla bildirmeyi düşünüyordu. Hatta bir ara- lık elini telefona bile götürmüştü. Fa- kat, bir gün önceki müthiş &kandalın sarsıntısı hâlâ geçmemişti. Yavaşça elini çekti. Dahiliye nazırı, bu meselede polis müdürünü az mı haş- lamıştı? Gurür Ve izzeti nefsini her şe- yin üstünde sayan polis müdürü © gün ömründe ilk defa başını önüne iğerek susmuştu. Dahiliye nazırımın polis mü- dürünü tektir etmeğe hakkı yok müuy- du? Ni Zavallr Frulyan Keti gözünün ıztı- rabından kendini yerden yere vurüyor- du. Ya doktorl. O tanınmış profesöre karşı da az mr mahçup olmuşlardı? Po- lis müdürü profesörün atelyesine bizzat kendisi giderek, bu çirkin skandaldan dolayı doktora özür dilemişti. Gütembergiden başka herkes, yani bütün polis erkânı - sütten ağızları yarn- dığı için - yoğurtu üfliyerek yiyordu. Gütemberg polis müdürüne: —Bu işe şu dakikadan itibaren el koymuş bulunuyorum. Merak etmeyin! Yarm bu saate kadar.. Belki bundan da * önce Semrayı meydana çıkaracağım.. Diyerek bol keseden atıyordu. Polis müdürü bereket versin ki - böy- le teminata kulak asacak kadar - safdil bir zabıta memüru değildi. Onun bu meslekte yirmi yıllık bir tecrübesi var- dı. Bir yandan Gütemberge baş sallar- ken, öbür yandan da onun hne kadar mağrur bir insan olduğunu, bu guruürun onu çok defa mahçubiyetten mahçubi- yete, mağlübiyetten mağlübiyete düşür- düğünü biliyordu. — Pekâlâ, dostum! Ben de senden bunu beklerim. Bu meselede azami sü- rat göstermelisin ! Diyerek Gütembergi başından —sav- mıştı. Polis hafiyesi, Girektörün yan:n- dan çıkar çıkmaz kıyafetini - değiştire- rek Fredrik Ştrasenin yolunu tuttu. İlk yapacağı iş yer altındaki kanallar- da araştırmalar yaparak, Semranın attı- “ğı parşömen parçasının bhanei taraftan geldiğini tesbit etmekti, Deri elbig?;ni 1 M DA — Yazamn: lskender F. Sertelli — A7 — giyerek, bir su yolcu kryafetile kanalla- rın içine girdi. » $ & Götenberg elektrik fenerini göğsüne astı: Yeraltından tahminen bir kilomet- re kadar yürüdü. İşte burası bir otelin temelini gösteriyor. Acaba Semra — bu otelin su mahzeninde mi hapsedildi? Diyerek, önüne çıkan kırmızı tuğlalı bir duvara yaklaştı.. Kulağını dayadı. Kaltdın sesine benziyen ince sesler, ko nuşmalar işitiliyor. Götenbergin yüzün.| de bitdenbire müuzaffer bir kumandan neşesi belirdi: — Yakaladım. Yakaladım.. Eğer polis hafiyesinin önünlden çağ- layanlar gibi aken sularm — gürültüsü olmasaydı, Götenberg bu konuşmaların mahiyetini bile anlayacaktı. Hükmünü vermişti: — Semrayı bü mahzene kapamışlar.. Şimdi de tehdit ediyorlar. Onu muhak. kak bu esrarengiz mahpesten kurtarma lıyım. Polis hafiyesi caddeye çıkan en ya- kın menfezden tırmanıp çıktı.. Ve kar- şısında duran büyük oteli gördü. — İşte. Tam orağsı.. Zaten o sahada başka bir otel de yok tu. Götenberg — ötelin su — mahzesine girebilmek için bir çare bulmuştu. Kendisi su yolcusu kıyafetinde, her otelin, her binarım su yolunu tetkik ve| muayene edebilirdi. Elektrik fenerini ctebine soktu.. Yüzünün makyajı, onu su yolcusu rölünde muvaffak edebilecek kadar mü. kemmeldi. ' Ötelden içeriye girdi. Direktörle kar- şılaştı : ! , —- Otelin altındaki su yollarını mu- ayene edeceğim. Bü civarda bir su hü. cumu olması mühtemel olduğunu ihbar ettiler.. Şirket kanalların çatlamış olma-| — sından korkuyor. * Dedi. Otel direktörü müracaatı pağı. | yıklar, meraklıları Fındıklıya taşıya ?-* ! Hacı Bilâlden Hacı Mustafaya intikal eden konak, bütün haşmetiyle yülkse - lirdi. Tophaneyle bu mesafeyi hizmet ca- riyeleri bu suretle çadırlar içinde yaya — geçerken, aralarında Havva da dahil olmak üzere, haremsaray kadîîilm İ- çin, tahtıravanlar getirildi. Kimi tekter — teker, kimi üçer beşer bunlâra bindi. Esirlerin sırtında olarak konağa geti-. rildiler. w | Küçlik haremağalarma gelince, bun- — lar, artık iyileşmiş sünnet çocuklarına benziyorlardı, Hepsi de, entarilerinin önlerini tutarak, başlarında mavi bon- MELS U D E L L cuklu taklkeler, ikisşer ikişer tabur oldu" . lar. Sade bunl seyreitmek başlıbaşsı- na safalı bir işti.. Ka Halk bütün bu kafileyi zevkle sey - retti. Tophanenin Fındıklımın önüne pazar kayıkları, tenezzüh sandalları ü- — süştü. Bunlar fevç fevç ahaliyi karaya — çıkardı. Şehrin bütün kadın meraklı - — ları oradaydı Hacr Mustafanımn adam- larmdan malümat alryorlardı: — | — Cok mu haremafası get.irdiniı?l b'ni — Yarı yarıya... bi ; — Demek ki yeni cariyeler de var... rum kızları, zenci kızları var.. v Sonra, hizmet halayıklarımm, oda - ne şerâitle görülebileceğini söylüyor - - lardı. Hacr Mustafa, şehrin ağniyası- — lık olabileceklerinin hangi günlerde, na, bunları evvelâ kendi konağında gös terecekti. Sonra, içlerinden bir kısmı — hususi terbiye için ayrılacak, diğer bi vardı. Bunlar, hiçbir yerde teşhir edil- meden icap eden zatlara verilecekti. Böylelikle İstanbul, büyük bir sey - | D | * gakte M L Hacı Mustafa halka bu izahatr ver- mek Üzere, bütün haremağalarını me- — mur etmişti. Beşir de bu meyanda ce- :; a ne calrp duruyordu. Etrafımnda bir ka- Jg labalık vardı. Onlara bunu anlatıyor- — Birdenbire omuzuna bir el dokun- Dönüp baktı. GAT a — Ah kardeşim! Nesim! Sen mmîj — Ah, Beşir.. Sen m'sin?.., Allah bi. zi gene kavuşturdu. Dünya gözüyle hı['*' ribirimizi görebildik... . AŞ (Devamı var) —— l " Polis hafiyesi küçük telefon odasıma — r tabit bulmuştu. Su yolcunun yanmma o- — tel bekçilerinden birini verdi: SAa — Zemin katına ininiz.. Su yollarını — muayene ettikten sonra birlikte dîöığş.ı sin| İi _ıî“ | Direktör çekilip gitmişti y Götenberg, otel bekçisine: — —— — —- — Beni telefon odasına götüfebî!ğx. misin? SA Diye sordu. Bekçi itiraz etmedi: — — | — Arkamdan gel.. Fakat, çabule bitir — konuşmayı. Direktör telefon işlerind B a çok titizdir. ef Götenberg: Nai — Merak etme, diye cevap J;!— LV Yi Direksiyona otele — geldiğimi haber — vereceğim. KKŞ y girerek kapıyı çekti.. Telefonu açtı: — — Allo., Allo.. Polis mijdürünü istir tur. Evet, evet, sözüme ıtimutîç | Yeraltından onun, sesini bile işittim. — — -Götenberg ömuzlarını kı:_ğiı—arı# te- — lefon odasından çıktı.. Ve bekçiye sert — bir tavırlâ seslendi: * n »0 SA Bekçi, birdenbire değişen su yolc suna yan gözle bakarak: — d içmişsin galiba.. e Yürüdüler. Otelin zemin — katır F V A,

Bu sayıdan diğer sayfalar: