Mili mücadele senelerinde Enosis vapuru nasıl zaptedilmişti ? e kollarmı uzattı, göğsünü ileriye fırla- a tp bir gerindikten sonra: NOYOROSİSKI'DE BİR MEY- — Herifçi oğulları, dedi, bizi az HANEDE.. kalım sabaha kadar uylusoz bıraka- hp ?2! senesi ilkbaharı. Yani Mik k Mi senelerinin en heyccan- ve bir devresindeyiz. Rus m izdeki limanlarınm ol! wikça © mühimlerinden birisi olan Novorosiak,, de meyhane kılıklı bir i daha doğru (tabiri ile bir ge Mici koltuğu... Vakit gece yarısına .. Pipo, püro ve sigara du. müteşekkil kesif bir bu kötü meyhanenin kapısında, aektrik, ampullerinin ışıkları o al kırmızı o zemin üzerine iri Yeri, harflerle o “büyük ihtilâl ii levhası pmlpml parlıyor in derbederliği ile sanki alay »r. Bir köşedeki emlak piyano. “nünde o boyalı bir kadm, sar saçlı başmı çaldığı havanın tem. uydurarak sağa, sola sallıya- Ya şarkr o söylüyor. aha yhane hıncahme ri n dolu. Her bir ses yükseliyor: > Üç Votka.. > Bir bira da bu masaya gönder. Bizim (Rakuski - meze) ler ei ie Yag edi!,.. sarhon avazelerini bastı. tizlikle etrafı çm çm öttürü- ifa ediyorlar taratta gürültücü, hepsi bir. Veri, ic şan kümenin Yunan gemi- a birine mensup oldukları. nin etseniz başmız ağrımaz. gemiçilerinin etrafma di- oldukları o masanm yakı - diğer bir masada üstleri baş: ür tozu (içinde iki ateşçi 3. zahiren önlerindeki içki Piyano başmda çalgı çalan Meşgul görünüyorlar ama tayfanm aralarında konuş #eylerin bir kelimesini bile istemedikleri, berikilerin #özüne kulak kabartışlarından Bu müddet zarfında piyano dur! gi dumanlı kafalardan ük. © her şivedenbir nara kalteliyor. ve meyhanenin dumanlı İş Bittikçe | bulutlanıyor ve İoş- en Yarısına beş on dakika kal- VE haşa Yunanlı gemiciler kalktılar Na, mi gördükten sonra sallar Beriki çıktılar, taraftaki iler gözden kaybolunca yan irisi masnda oturan ateşçilerden Miz o kalktı ve arkadaşma te- ii ie işiri 2 Türkee ile: Artı, Ky Hüseyin cavus! dedi Miz elma. alkalım. Burada bir işi. Kesin; Ten Me 1 Ümeenivle hitan edir RL di “a larını açmadan,| bir aile kadınıyım. Hem de caklardı. Bari bütün konuştuklarını anlıyabildin mi Mehmet?.. Anasmdan gemici olarak doğ” muş, bütün hayatını denizlerde ge- çirmiş bir Türk gemicisi olan Giritli MO sinsi sinsi gülerek cevap — Anladım, çavuş anladım.. He- rifler evvelâ gemilerinin sahibinden başladılar; süvariye, çarkçı başıya kadar bütün âmirlerini adamakıllı ka” layladılar, Bastılar okkalı küfürleri... — Bak helel Bizler buraya rum- ca küfür dinlemiye mi geldik? “Eno- sis,, in ne vakit hareket edeceğine da ir bir sey konusmadılar mr?., Giritli Mehmet neşeli bir tebes sümle, dev yapılı arkadaşını bir müd- det süzdü ve elindeki cigarasmı yere atıp kapıya yürüyerek: — Haydi çavuş, dedi, şimdi biran evvel gemiye dönelim, Kimbilir bey- baba bizi ne sabırsızlıkla gözler! Merak etme, her şeyi öğrendim. Sen yanlız perkârları biraz aç da gözleri- mize bir iki saat uyku nasip olsun. Mscera ve aşk romanı ml e Yazan :(Vvâö-Nü) i “Padişahın sarayının duvarları çok yüksek. Oraya maymun bile çıkamaz. Ben nasıl Geçen tefrikaların hülâsası: Esir taciri Hanı Mustafanm sekiz parçazın mürekkep hususi filosu iki sene sergüreştten sonra İstanbola gi. rerkon o bütün gehir bu manzarayla alâkadar oluyor, Tacirin serveti huk. kında birçok dedikodular olmalrln be. yaber, aynı zamanda, kerkes İtendine birkaç esir almağı tasari,yor. Fakat yalnız gehir halkı değil, aaraylılar'da pencerelerden bakıyorlar. i » iy « İçlerinden pek çoğu, bu yaldızlı kâ- fesin içine büyle gemilerle getirilmişti. Bir konakta terbiye edildikten sonra seraya satılmış yahut hediye edilmiş” lerdi, Şimdi o eski gürleri hatırlıyor. lar, bütün hisleri kabarıyordu. Pek a- m burayâ getirildiğine müteeesifti. Pek çoğu memnundu,: hattâ bundan gurur duyuyordu. Zire, anraylarm göz alır şatsfatma kepılmışlardı. Dışarda- ki hayatın sefalet olacağımı sanıyor- lardı, Yalnız haremağaları mahzun mah - sun bakıyorlardı. Zira, onlar, yalnız hürriyetlerini değil, başka şeğlerini de kaybetmişlerdi. Orlar da getirildikleri günü hatırlıyorlardı. Bir cariye, bir haremağasmın gemi- Alimallah uykusuzluktan gözlerim kapanıyor.. Sütçü beygirleri gibi a- yakta uyuyacağım.. . (Devam: var) lere bakıp gizli gizli ağladığmı gördü; onun bütün düşüncelerini anladı, — Vah, zavallı kardeşim! - dedi. - Derdini tahmin ediyorum... Fakat dü- Müsaade ediniz, Şu kadının sargılarını sökeyim. Foyası © zaman meydana çıkar — Casuslar bep böyle yüksekten & tarlar.. Genç kadın fena halde sinirlendi: — Benden ne istiyorsunuz, dedi, bet tanmmış bir aileye mensubum. Memurlar tekrar gülüştüler — HAJA bizi iğfale çalışıyor. Bugün zabrtanm yatın da kanunun pençesin-. den kurtulamıyacaksın! Polis müdürü sordu: — Gözünü niçin sarıyorsun? — Küçük bir ameliyat yapıldı da.. Doktor: — Evet.. Ameliyatı ben yaptım.. diye Mâve etti, Hans ortaya atılâr; ; Hangi ameliyattan © baksediyorsü- nuz? Müsaade ediniz de şı (o kaltağın sargısmı çekip çıkarayım.. Bütün foya. 8 göreceksiniz ki çarçahuk meydana çı- Polis müdürü sivil memurlardan biri- ne emir verdi; — Açınız şunun yarasın! Doktor telâşa aüştü: — Aman, ne yapıyorsunuz? Bir has. tanım yarasını ancak doktor (açabilir. Bir kaza olursa, kat'iyyen Oo mes'uliyet kabul etmem.. Zabıta memurları lüzumundan fazla heyecana düşmüşlerdi. (Tesbiti hüvi- yet) şubesi şefi, elindeki fişe bakarak; — Saçı saçına, boyu boyuna uygun. Gözü bağlı. Hans gibi, hakiki | casusu yakından tanıyan bir de şehit var.. Daha ne duruyorsunuz? Deyince kimsede tereddüt ve şüphe- den eser kalmamıştı. Genç kadının yü. zündeki sargıyı çözmeğe başladılar. Operatör telâşla polis Oo müdürün yanma sokuldu; — Dahiliye nazırından da hiç çekin- miyorsunuz? Yarın kendisine ne cevap vereceksiniz? —Bu işin Dahiliye nazırın: gücendirecek — Fakat, casus diye tevkil ettiğiniz katın, Dahiliye nağırmın o baldızıdır. — Haydi canım, yeter, bu maskaraca hileler.. Günlerdenberi takip ettiğimiz bir İngiliz casusuna sen de sıkılmadan yataklık ediyorsun, değil mi? Bu yaşta bir adama vatanma ihanet, memlekete fenalık yaraşır mı? Genç kadın baygınlık O geçiriyordu. Yarası çözüldü. Sargılar kan ve ilâç le- kelerile kirlenmişti. Doktor; d — Gö:dünüz mü.. Gördünüz mü şu yaptığınız işi? Sargıy: hızlı çektiniz. Hastam can acısından bayıldı. Diye bağırmağa başladı. Hana dudaklarını bükerek, biraz ge. riye çekilmişti, Maamafih memurların yanında mahcup olmamak için tekrar söze karıştı: — Hâl yalan söylüyor. O, yattığı otelde de böyle, ötekini berikini aldat- mak için, sık sek düşer, bayılır. Sonra kendi kendine ayılıp kalkardı. Bırakı- niz.. Biraz sonra nasıl ayıldığımı göre. ceksiniz! Hânsm sözleri eski tesirini o kaybet- mişti.. Zabrta şefleri bu işte bir yanlış- lik ihtimelini de düşünerek, 15 numara. ya telefonla sorulmasını kararlaştırdı- lar, Polis müdürü telefonu açtı; — Ailo.. Allo.. Orası Dahiliye Nazı- rin evi mi?.. Ben pois müdürü , Sizi rahatsız ettim, affedersiniz! Pek mlihim bir mesele üzerindeyiz. (Bir şey sor mara müsaade ediniz.. Ekselâns!,. Evet.. Evet. İngiliz casusunun izi ü- zerindeyiz. Fakat, ilk önce, hepimizi te- reddilde düşüren bir noktanm aydınla. tılmasımı istiyoruz: Sizin baldız banr mun adı nedir?.. Frülâyn Keti, öyle mi? Pekâlâ.. Gözünde bir yarası var mı?.. Tuhaf şey1.. Ne garip bir tesaduf, de-| mek İki iki gün önce sol gözünden ame) liyat yapıldı ha?! Peki,, Tekrar affıru-) zı rica edezim.. Yanlışlıkla , hem sizi, tırmanacağım ? ,, şün ki ben de genin kadar betbahtım! Çünkü, sende yok. Bende ise ha ver ha yok! Koskoca sarayın içindeki bin ka- dma bir tek erkek bile düşmüyor! He le ben nöbetimi çoktan savdım.. Yirmi beş yaşındayım... Kadınlığımı beş se hedenberi unutmam lâzımgeldi. — Biliyorum, biliyorum., Vah karde- şim, Mihrümah! Biliyorum ve sana &- cıyorum... Çünkü senin gibi bir kadın. Böyle aşksiz, erkeksiz yaşamak. Ne a zap. Elimde olsa, seni buradan kurtar mak, evlendirmek isterdim. — Burâdan kurtulmak mı?.. Çık mak mı?.. Hayır, Nesim! Hayır ağacı- ğum... Ben, burada kalmak istiyorum. Çünkü, limornlukta yetiğen bir çiçeğe benzetiyorum kendimi. Dışardaki ha - yat kimbilir nasıldır... Köyümü gözü - mün önüne getiriyorum... İnekler, güb- re kokuları. Böcekler, fareler.. Fena fena yemekler, mısır ekmekleri. Ha- yır, bunlara katlanamam.. Beni alacak erkek kimbilir kim olacak... Belki bu gün iyidir, fakat yarın? Padişahın gö- sinden düşer, sürülür, Kimbilir hangi geri memleketlere tayin olur.. Öyle yerler varmış ki oraya vali olsan bile bitlenmekten gene kendini koruyamaz mışm. Ben de böyle bir yere raslayıp ölür giderim... İstemiyorum. Bu sara- yn içinde ömrimün sonuna kadar ya” Sertetli —a6 — Polis müdürü telefonunu kaparken,' utancından yalnız doktorun değil, me- murların da yüzüne bakamıyordu. — Rezalet. Rezalet. Bu mahcubiye. tin altından nasıl kalkacağız? Diye bağırdı. Bu sırada Ketiyi ayılt- mağa çalışan memurlar, elektrikçi Han- sın kendinden geçerek baygın bir hal de yere düştüğünü gördüler, Doktor: — Gördünüz mü, Her direktör, gör- dünüz mü? diyordu. oBen size bu işin sonusda mahcup olacağınız: — peşinen söylemiştim. Şimdi gelin de bu hastayı iyi edin bakalım!., Memurlar biribirlerine balışarak baş larını önlerine eğdiler.. Birer birer mü. dürün odasından çıktılar. Gözü yaralı kadınım, Dahiliye nazırı» nın baldızı olduğu anlaşılınca (o zabıta tekrar bakikt casusu aramak için faali yete geçmişti. Ssemranın başına ge'enler.. Aradan günler geçiyor, Semranm ve hakiki İngiliz casusunun izleri bulu- namzoyrdu. Berlin zabıtasında bu yüz- den birçok değişiklikler olmuş, siyasi zabıta şefi ve memurlarından basıları azleğilmişti. Yüzbaşı Ştanke hâlâ neza- ret altında bulunuyordu. Polis, Hans da serbest bırakmanvştr. Hans, Givil; memurlara yardımcı olarak onlarla bir-; likte dolaşıyordu. Semraya gelince, polis seyahat ve pa- saport şubelerinde onun Perlinden İs- tanbula döndüğüne dair hiçbir kayıt) yoktn. İ Polis -müdüziyeti şefleri Semranın Berlinde bulunduğuna kanidiler, Yeni! araştırmalar bu kanaat üzerine ve yeni memurları tarafından yapılıyordu. Başvekil Betman Holveg Dahiliye Dahiliye nazırı da polis mü- iskender F. gamak niyetindeyim. Fakat yapayal $ nız değil... Bir eşim olarak. — Kahil mi? " — Kabil deği), biliyorum... Fakat gö nül böyle istiyor... Hem debdebe, hem aşk... Bunun Için ne yapmalı? Nesim ağa omuz Silkti. İçinden; — Amma ds hırslı karı! - diye di. #ündü... Hem taşı atınak, hem kurbâ- Zayı ürkütmemek istiyor... Bu, kabil mi? Yüksek sesle; — Kardeşim Beşir ingallah sağ sa- Mm dönmüştür! Hep aklım fikrim ön Mihrimah: — Ha... Sahi, senin bir kardeşin varı dı... Bu Hacı Muatafaya satılmıştı. O- nunla beraber sefere çıkmıştı. Gelmiş” tir inenlink., N Gemiler, Sarayburnu önünden #e- giyorlardı. İxi kardeş, birbirlerine ba kıyorlardı. Karşılıklı pencerelerdeydi- Jer. Fakat, mesafenin uzaklığı yüzün- den ne o onu, ne de diğeri berikini gö- rüyordu. ş Garip bir tesadlf eseri olarak Beşir de, o sırada Havvanım kamarasınday. dı. Sünbülle yan yana bulunuyorlardı. Beşir, dimağımdaki fikirleri ona aşıla- mak istediği için diyordu ki; i — İşte görüyor musun oğlum, padi- şahm sarayı... Burası, binlerce beyaz kadınla dolmuştur... Bu gemideki ser; vetler onun içindekine nazaran nedir â- caba?... Hiç.. Bu kadınlar da hiçtir. En seçmeler, en güzeller oradadır. Dün yanin dört bir yayından * gelmizlern,” Paralar, mücevherler... Keza oradaş Hepsi, hepsi senin olabilir... | ç Çocuk bir gey söylemiyordu. Gözlerini saraya dikmişti. Tatlı limonları biribiri ardı sıra deli- yor, dudaklarına yapıştırıp emiyor, sonra kabuklarını denize stıyordu. © — İşte, oğlum Sünbül, o kadınları böyle birer birer emip atabilirsin. Bütün istikbal senindir... € Sünbül, düşünceli bir tavırla sordü: — Nasıl?... Buksana, ne yüksek dü“ varları var.. Oraya nasıl gireceğim? Maymun bile tırmanamaz be... Beşir güldü. Oğlanın omuzunu, yana ğını okşadı. — Oraya öyle sallapati girecek gilsin.. Geminin dehlizlerinde, dışlarnda dolaşmaya benzemez sara - ya girmek... Gireceksin ve bütün bu söylediklerimi yapacaksın. e — Nasi? € — Benim söylediklerimi tatbik edö- rek.. Bu sefer Sünbül tatlı Iimonu emmeiş den attı. Ağzmı yenile silerek: — Söyle bakalım ne söyliyeceksen... Beşir de kardeşi gibi düşündü: O“ «.— Bu oğlandakl ihtiras. Neler yap mıya kadir değildir... * & (Devamı var) © — ——— kisa bir zaman içinde, mevcudiyeti ta- hakkuk eden İngiliz casusu ile Semrâ- nm ele geçirilmesi isteniyordu. Hükü- met bu işi ehemmiyetle takibe başlar muştr, Zaten mesele gazetelerde de tenkit mevzuu olmaktan çıkmış; bir memleket işi olmuştu. Bütün Berlin matbuatı hü- kümetten casusun yakalanmasını isti" yordu. Sivil polis hafiyeleri, Berlin! hallaç pamuğu gibi ditmekte ve hatıra gelmi- yen yerler! bile araştırmak salâhiyetini almıştı. Bir sabah Berlin polis müdürü yazı- hanesine yeni gelmişti, Telefon şalyor- du, Ge Polis müdürü: — Allo. Allo.. Kimsiniz? Diye sordu. Berlinin sular ve kanalizasyon İdarö- si direktörü zabıtaya şöyle bir baber ver