: A. Cemalettin Saracoğlu Beyrutta “Avniilâh,, ın şanlı âkibeti Gelen gemiler düşmanın “Garibaldi,, sınıfı iki zırblı kruvazörü idi Şemsettin kaptan İtalyanların Bey- ruta gönderecekleri geminin kuv- vetçe herhalde kendi gemisinden a- şağı ve yahut ona muadil bir kuvveti olmıyacağından emindi. Zaten İtal yan donanmasında “Avni İlâh., aya-| rntda köhne ve yolsuz bir gemi mev- cut değildi... Binaenaleyh karşılaşa” cağı düşmanın kendisinden kat kat kuvvetli bulunacağı mubakkaktı. Bahriye nezaretinden “Avni İlah, | süvarisine gelen emirnamede: “Kuvvetinize muadil bir: düş- man kuvveti gelince mendrek haris cine gikarak harp ediniz deniliyor du. Yukarıda söylemiş olduğumuz gibi İtalyanlar Beyruta gi eke zaman oradaki deniz kuvvetimize karşı muadil bir kuvvet gönderecek! kadar alık olamazlardı. Binaenaleyh bir harp vukuunda gerek “Avni İlâh,, gerekse “Ankara,, için mahvolmak muhakkekti. Yani bu iki talisiz gemimiz daha düşmanla! karşılaşmadan bilhesap batmıya bir riyazi katiyetle mahkümdular. Şemsettin kaptan bunu biliyordu, geminin zabitanı bunu — biliyorlardı. Rahriye nezareti celilesinden başka bunu herkes biliyordu. Lâkin ne yapı lap yapilacak korvetin taşıdığı san- cağm şerefi korunacaktı. Bu kahramanlar bahriye nezareti celilesinin (1) kendilerini bile bile ö lüme mahküm ettiklerine, iki kere iki teder gibi, iman etükleri halde dimdik, tunçtan birer şehamet hey keli gibi vazife başında kaldılar ve gözlerini kırpmadan ölümü bekledi. ler. “Ayni lâh,, ile “Ankara, nm, bu iki bahterz Türk kini gemisinin dünyalara sığmıyacak kadar yüce o- Tan büyüklüğü işte buradadır; bu ve-! karla, sükünetle ölüme intizardadır. . DÜSMAN GÖRÜNDÜ SİLAH BAŞINA!.. “Avni İlâh,, süvarisi Şemsettin kaptan gafil avlanmamak için men- dreğe, geminin çanaklığna çifte nö- betçiler koymuştu, Ve bu nöbetçi- ler gece, gündüz ufku gözlüyorlar, ellerinde dürbin denizlerin göklerle birleştikleri hatları tarayıp duruyor-| Tardı. 1327 şubatının on birinci cumar | tesi sabahı “Avni İlâh,, da asker sa- bah namazdan sonra günlük vazi- felerine başlamak üzere idiler ki, göz” cülerden birisi: — Ufukta "duthan varl,. Haberini verdi. Filvaki sabahm alaca sisleri ara sında duman bulutlara bürünmüş üç nokta ufukta belirmişti. Şimdi ge- minin zabitleri de (o dürbinlerine sa” rilmışlar, gittikçe yaklaşan bu duman İart tarassuda başlamışlardı. Biraz sonra noktalar yavaş yavaş büyüdüler ve korvetin topçu kuman-) 'danı yüzbaşı Faik, gördüklerini variye rapor etti: — Efendi kaptan, gelen gemiler düşmanm *Garibaldi,, snıfı iki zırhlı kruvazörü. Arkalarmda da yolcu va” puru var... Evet gelenler İtalyanların “ “Gari-| baldi,, ve “Françecko Ferruçeski,, is-| mindeki iki eş zırhlı kruvazörü ile bir hastahane gemisi idi. Bu iki zurblı kruvazörü 7500 to- nilâtoluk ve saatte yirmibirmil! sürate malik zamanın en kudretli ve seri kruvazörlerinden idi. Her birin” de birer ta santimetrelik, ikişer tane 20 santimetrelik ve tam on dört tane de 15 santimetrelik top vardı. Ta —şdıkları on tane 7,5 santimetrelik ve tane 4,7 santimetrelik tonla © ve dörttnne tormilkovanmı sü“ | vurulmuşa döndü. Bu çantanın katmasak Mile savallı * dört tane 15 lik, dört tane 7,5 luk to- puna karşı iki geminin topları birle gince büyük ve küçük: 2 Tane 25 santimetrelik, 4 “ 20 w 28 TA iŞ 20 ” 7,5 m. 8 . dl, Top birikiyordu ki, bu tefevvuk bire karşı elli miktarı demekti. Diğer taraftan iki talisiz gemimis| zin denize açılıp muharebeyi kabul etmek ve bir fırsat zuhurunda bir ta-| rafa sığınmak ihtimali de yoktu. Zira düşman kruvazörlerinin saatte 21 mi li geçen süratleri karşısında “Avni İlâh,, m sürati saatte yedi mili geç miyordu. "Ankara,, torpitobotu ise kaçakçılıkla mücadele hizmetinde kullanıla kullanıla sürati 12 mile düşmüş, tek tarpitotyübüne (torpil kovanma) malik bir bottu. Buna MN mide bulunan deniz are lanları büyük bir tevekkül ve fera- gatle vazifeleri başma seğirttiler. Her iki gemimizde de borazanlar sabahm sessizliği arasmda acı, acı: — Silâh başma!.! çalarken “ “Avnil İlâh,, zabitlerinden yüzbaşı Fuat ge- minin sancak baş omuzluğundaki 15 lik başında mülâzim Burhanettin is- kele baş omuzluğundaki 15 lik başın. da, yüzbaşı Ahmetle, mülâzim Lâtif kaptanlar da iskele ve sancak kiç ©- muzluğundaki 15 likler başmda mev- kilerini aldılar. Korvetin topçu ku- mandanı yüzbaşı Faik kaptan umu.n bataryalara nezaret ediyordu. Bir ta” raftan da halatlar fora ediliyör, gemi- lerde son harp hazırlıkları ikmal edi- Tiyordu. (Devamı var) Ştanke dairesine girdi.. Ortalığı gi den geçirdi. Yatak odasma girdi. Baş: ucunda duran sarı evrak çantasının ye. rinde yeller estiğini görünce beyninden içirkle Türkiyeyi alâkadar eden birçok siyasi vesikalar vardı. & Ştanke bu! $k etmek Üzere dairesine ges| tirmişti. Bir iki güne kadar tetkikatmn neticesini bir raporla erkâmharp reisine bildirecekti, Fakat, garip şey! Ayni günü buradan çalman bir çantadan harbiye nasıl haberdar olmuştu? Ştanke dudağını bükerek düşünmeğe başladı. — İşte bir muamma! Çık şimdi işin içinden bakalm... Bu çantadaki (evrak İngilizleri hiçbir zaman alâkadar etmez. İngiliz casuslarına gelince, onlar ne ara- dıklarını ve ne evrakın işe yarıya. cağmı pekâlâ bilirler.! Benim şark işleri istihbaratile meşgul olduğumu da şüp- hesiz ki öğrenmişlerdir. Onlar, garp İş- lerine bakan artkadaşların peşinde koş. malı değil rhidir? Ve gene şüphe yok ki, © arkadaşların peşini de bırakmıyorlar. O halde benim © apartımanıma gelmek zahmetini neden ihtiyar ettiler? Yüzbaşı bunları düşünürken, birden- bire kafasının içinde manalı bir istifham belirdi: — Acaba Berlinde İngilizlerden baş- ka bir de Türk casusu mu var? Öyle ya.. Bu çântadaki evrak madem ki Türklerden başka bir devletin işine yaramıyacak.. Onu İngilizler (çalıp da ne yapacaklardı? Fakat, bereket versin ki, yürbaşı Ştan- ke bu ihtimalin zayıf olduğuna bükme derek kapıları sıkıça kilitleyip evden çıkmıştı, sabahı erkânı Macera ve aşk romanı ae. 29 Birincikânun — — 1936. Yazan : (vâ-N0) Akş okunu atan melek, yumuk ve tombalak Küpidon'dan ziyade, çevik bir maymuna benziyordu Geçen tefrikalarm hülâsası: Nişanhama giderken esir düşen Düşes kamarasnda ibadet ederken, beyaz bir ipek kumaşı birünmüş küçük zenetnin ibiisane taarruzuna uğrıyor. o Bir türlü vâziyeti Kavrayamıyor. Meleklerin ken Gsini giyaret ettiklerine kani oluyor, Düşes, hayalle hakikat ortasında bocalıyor. İbadet mi etti, kabahat mi yaptı? Farkma varamıyor!.. Gelen me! lek miydi, geytan mı? anlıyamadı.| Karanlığa giren ışık da gözlerini aldı. Damdonörler, telâşla soruyorlar: — Ne oldu, asaletmeap?.. Ne var7..| — Bilmiyorum, bilmiyorum... — O kaçan neydi?. — Melek. — Siyah melek olur mu düşes. — Bilmiyorum... anlıyamadım.. pidon muydu, neydi? — Ah.. Ne oldu”. Kan! — Kan mı?. Küpiden!, — Desenize ki aşk okunu nttı?. Fakat o, beyâz ve yumuk Küp dondan fazla, çevik bir maymuna benziyordu., | Gördilk... — Neydi gördüğünüz, ânlatm!... Fa. kat sahi. Bir taarruza uğradım... Ha- zinelerimden en kıymettarmı kaybet. tim., Nişanlımm ya ne yüzle gi- deceğim ?. Dilşes, hüngür hüngür ağlarken, ka- pi vurulmıya başladı. | Damdonörler, buruşuk çarşafların gayritabilliğini gizlâmeye uğraşırken, cevap beklemeksizin. açılan kapıdan! komşular İçeri talâş içinde girdiler.| Önde Hacı Mustafa, arkada Havva... Kü- Yaralanmışsınız... Benim, hayatıma kıyacak bir sevgilim yoktur, general ! «Başı yanıyordu. Gözleri içki içmiş ! lumanlıydı. Tekrar o otomobiline bindi, Erkâm harbiye dairesine doğru yol almağa başladı. | Şimdi ne yapacaktı? Erkânıharbiye reisi, yüzbaşıy: sıkıştırırsa, bu tehlikeli vaziyet karşımda nasıl hesap verecek- “> Ştankenin (sar: çanta) meselesinde! hiç de suçu yoktu. Fakat, bunu general Ludendorfa nasıl anlatacaktı? Ştanke divanıharpte.. Bir general, üç miralay.. Dört kişilik bir divanıharp ordu müşavirlerinden biri müdediumumi makamını işgal ddiyordu. General, yüzbaşı Ştankeye sordu: — Dün âpartımanınızdan çalınan ev- rak çantanızı şu dakika kimin (elinde bulunduğunu tahmin ediyorsunuz? — Günlerdenberi peşini kovaladığım, İngiliz casusunun elinde bulunduğu mu) hakkaktır. — Aksi sabit olursa..? Yüzbaşı şaşaladı: — Ne gibi, general? — Bir sevgiliniz tarafından aşırıldığı tahakkuk ederse, ne yaparsmız? Ştanke kıpkırmızı oldu.. Kekeliyerek kelimeleri ağzımda ezerek cevap verdi: — Benim, hayatıma kıyacak bir sev- gilim yoktur, general! Ben canımla, ba- şımla bütün varlığımı memleketimin se- lâmetine hasretmişim.. Kaç gündenbe- rietrafımızda dönen gizli entrikalar yü-| zünden geseleri uyku bile uyumuyorum. | Berlinde kollarını sallıyarak ve zabıta ile istihza ederek dolaşan bu casusları çok kısa zaman içinde Yİ umuyorum, İ Budane olsa gerek acaba... | diği itimalir suiistimal etmiş Onlar da: — Ne var?.. . dediler. Meğer, damdonörlerden biri, aslen Tusmuş... O sayede Havva ile konuşa- bildiler, — Kim haykırdı? — Düşesi, — Niçin? — Taarruza uğramış... Havva, bu kadarmı terciime ettik- ten sonra kuşkulandr. Aklima Sünbül geldi. Fakat, iş işten geçmişti. İpin u- Cu bir kere Hacı Mustafanın eline goç- miş bulunuyordu. — Nasıl taarruz?... Asil kadın şöyle analttı: — Ben ibeğet ederken, Cenahı hak- tan imdadıma bir'melek göndermesini rica etilm. Arkamda bir melek peyda oldu sandım... Fakat işte beni ne hale koydu!... O hüngür hüngür ağlamakta devam ederken, damdönörler, meleğin küçü-| cük ve siyah olduğunu söylediler. Havva, duraladı; "Tercüme etmek istemedi. Fakat, düşündü ki, saklamaktan bir fayda hâsil olmaz. Mesele uzıyacak, yarın nasıl © her gey belli olur. O- nun İçin, kadınların söylediklerini ay n skletti; — Siyah ve kü Ya. - diye Haci Mustafa düşü Allah.. Havva: — Bazı gemilerde ruhlar olur « Ba- #t denizlerde de habir ervah dolesr Kimbilir nedir?. Yazan: tekendoir F. a Sertein RR — Demek çantanı da onlar aşırdılar, öyle mi? — Hiç şüphe yok, general! Reis, müddelumumiye (eliyle işaret ettiz — Dosyalaki vesikayı okuyunuz! Kaymakam rütbesini taşıyan miidde- İnmumi sarı zarfın içinden bir o küçük zart çıkardı. Ve şu satırları oOokumağa başladı: “Yüzbaşı Ştankeden satn aldığımız evrak işimize yaramadı. Onları tekrar; çanta ile birlikte Ştankenin evine bırak. İ bil, Reis, yüzbaşıya sordu: — Buna ne dersin? — Casuslar hükümeti şaşırtmak kas- dile yapmışlar, derim. Ben, erkânıhar- biyenin şimdiye kadar hakkımda göster değilim. Buna karakterim de müsait değildir... — Harp zâmanında bu gibi (işlere her yerde rastlanır. Bunda (şaşılacak bir şey yok. Sevgi insana her şeyi yap. tırır. — Ben memleketimi (ounutacak ve kendimi satacak kadar (kadar hiç bir kimseyi sevmedim, general! Bunların hepsi oyun ve iftiradır. Hükümeti oya- layıp, zabıtanın faaliyetini başka nokta-| * larda teksif etmek istiyorlar. — Pekâlâ, Fakat, yaptığımız tahkika ta göre, hayatınıza şüpheli bir kadınm karıştığı anlaşılıyor, buna ne dersin? Ştanke inkir etmedi: — Evet. Semraan bahsettiğinizi sa.! nıyorum. Bü kadın, bir Türk Sesi dür. Türkler, müttefiikmiz olduğu için, i isin — Evet, kimbilir?. Kimbilir? Şu â rm kıza ben bile nefsim için el sürme mişken o ruh, bak ne hale getirmiş Eyvah, yazık, yazık.. Koskoca bir sef veti mahvettik. Babasma ve nişanlısi na bizim itimada lâyık olmadığın: yazacak... Onu saraya verebilirdini. Fakat padişah koklanmış çiçeği iste* mez Nereden geldi başımıza bu felb ket?. Fakat bu muamma nedir7. Ney #6, yarm anlarız... Misafirimize söyle yin: Penceresini kapatıp yatsm.. Yarr na her şey meydana çıkacaktır, “.. Hacı Mustafa çok asabi bir gece g& girdi, Ancak sabaha karşı uyandı. Yanıbaşında fiskos bir şey konuşu lüyordu, Kulak kabarttı. Beşirin sesi! Havvaya diyordu ki: — Efendimiz! Bu gece sizi uyandır» mak mümlcün olamadığı için, hastala rimizdan birinin imdadna maalesef vaktiyle yetişilemedi.. Kü iri öldü... Onu. denize atmak #necburiyetinde kaldık. Esir taciri, hiddetle: — Sürbül mü ölen?.. - diye sordu. — Hayır, efendim... Fakat onun da kanı dondu! Eğer ölen Sünbüldür deselerdi, Haş Mustafanın şüpheleri büsbütün teey - yüt edecekti. Fakat, demek ki, değil miş... — Şu kan donma nasıl şeymiş beka” yım? Beşir ağanın yüreği oynuyordu. Bu de kellesi mevzubahata, — Buyurun! « dedi. Hacı Mustafa, Şam hırkası gibi İncs bir elibbeye büründü. Birinci koğuşs girdiler... Orada, Sünbülün yatağına yaklaştılar. Gözleri kapalı yatıyor... Bütün ör- tilleri sıyrılmış, göğsüyle çenesinin 8- rasmda kümelenmiş... Göğüsten aşa - ğı bütün vücudu aşık... Tiftikleri, bağ- ları, her şeyi çözülmüş. Hacı Mustafa: “e Nahak yere güphelenmişim.. U-| sulü dairesinde hadım edilmiş..... diye mal vermez misiniz? — Hayır. Çünkü, İngiliz casusu ola: meçhül kadın, ayni ozamanda onu tehdit etmektedir. Semranm bu husus bana yardım: bile dolkunmuştu. — Aldanmadığınıddan emin misiniz? — Evet. — Bize öyle geliyor ki, Semra sir aldatmıştır.. Güya Berlinde bir #ngili casusu varmış gibi, beis eyi v vd şüphe uyandırmıştır. — Çok yanlış düşünüyorsunuz, geni ral! Serara tevkifhanede (yatarken df biz İngiliz casus kadınını aramakla mı guldük.. —Fakat, o zaman hiçbir iz bulama” mıştmız? — Bunu bir tesadüfle elde ettiği mizderi emin olabilirsiniz, general! Sc# ra ile Kempinski lokantasma © birlik! gitmiştik. Elektrikler birdenbire karaf dı.. Ve Semrayı yanımıldan kaçırdılı” Müddejumumi güldü: — Hudut komiseliğimizden aldığım” telgraf: oluyorum... Müddelumumi dosyadan bir telgısi çıkardı. okumağa başladı: “... Dün gece İstanbula giden Bal trenile, tarif ettiğiniz eşkâlde bir g#" kadm geçmiştir. Kendisi yalnızdı ve Ya munda iki büyük valizi verdı. (Devamı vat)