Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— v . H! Ç '4 ) O “İZZETTİN, Gmfr SULARINDA |" ş-almak için âüratli gemiler İbtedikce T A 4 &ma mâni olmak için de Girit adası- Te — —- Yısan' Â, CıınıMtlıı M "lz:ettîh -Allah kismet etse de ısnk; ben onlara asilere caphane taşımak nedemektir, Ve kendisine has bir beçagetle ilâve etti: — Kurtlar dümahlı havayı sever: lermiş; bizim avlıyacağımız kuzt da süratine güvendrok gece karanlığın: da ve detizli lıeı_vadım istifade ötmek istiyecektir. “Erkadi;, ile büğün kâr şılaşmazsak geceleyin bu korsan krü- vazörünü karşımızda bulmamız çök mümkündür. Gözlerimizi açâlım co- cuklar.: — Heörifler bu Hâvada denize tı- karlar mıdersin, eferidi kaptah ?.. Gamisız Hasati bey düşüneeli göz- leriyle üufkü tarsyarak cevap verdi: — Öğlüm; Giridi abloka aden fi- lomuzu “Erkadi;,; denilen Bu kaşikçı vâpuru fazla süratintlen istifade ede- rek o kadar âldattı ki heriflerin cesü- teti cür'et — derecesine vâardı. Yalnız Allah kısmet etse de şunlatla bir kar- şılaşsak; ben orillara asilere cephane tağımak ne demaktir, gösteririmi. ... : # A & - Böyle'fırtınalı bir havada “İzzet. tif,,; Vapurunün Girfit açiklarında ne anlarında,wuruşma zamanlarında bu işi vardı?. Hangi - esratengiz - vazile Ganmnisiz Hasatı beyi “İzzettin;, in kaptan köptüsüne 'mıhlamış gibi önu yörinden kipırdatmiyordu? Mesele Bbasitti: (1866) — yılımda patlak veren Girit isyanır büyüdükce | büyümüş, her isi pamuk ipliğine bağ- lamak süretiyle (İdarei mMaslahat) polltikasma alışmış olan Babââlinin ıh'üannrı. teretîdutıen yuzunden İg- van dtedi koca âcîayı kapldyıvermısh Babxrali isyantn ciddiyet ve ehem- miyetini nihayet takdir edip de icra- ata başladığı zaman ise çoktan iş iş-| ten geçmiş, Girit asileri hazıtlıklarını bitirmiş, cöphanelerini tedarik etm'ş, Yunanistatda birgok - gizli silâh ve cephane kaçakçt teşkilâtı kürmuğ bir halde idilet. * Nihâayet bacerikstiz vali azledil: mış. yerine Girit işlerinden atılar bir geri — Mustafa Naili paşa —— ta- yin olunmuş ve isyanın önünü al- mak; asileri dışarıdan bilhassa Yuna- nistandan ctephane ve erzak kaçırma- nı Osmanlı filasu abloka altına almts: tı. “ İsyanm önünü almak icin bir ta- taftân adada askeri harekât yapılır- ken bir taraftan da Osmanlı harp ge- mileri durup dinlenmeden ada — sula. rında karakol yapıyorlar ; kaçakçılı- ğın önünü almaya uğraşıyorlardı. Ablokayı, Anadolu filosu kuman- danı amiral Moralı İbrahim - paşa i- dare ediyordü. Lâkin bu filoya men sup gemilerden hemet hapsi yolauz, ağır teknelerdi, asilere cephane kaçak çılığı yapan körsan gemileri ise zama- nın en süratli tekneleri idi. Bu süratli kaçakçı gemilerle köşe kapmaca oy- namak — mecbüriyetinde kalan zırhlı gemiler, kurvetler yüzde doksan hüs- ranla karşılazıyorlar, çıktıkları kaçak. çı avımıdan elleri boş dünuyorlırdx Asi adayı abloka eden Osmanli filosunun kümandanı fetik amiral İsrahim paşâ — kıymetsiz bir denizci değildi. Lâkin bahriye nezaretinde- ki örümcek kafalr kodamanlara dert anlatamıyor, söz geçiremiyordu. * İstanbuldan kaçakçılığm önünü kendisine inadıfa yölsüz — tekneler gönderiliyordu. O aft yollü Şemi- lerle sürratli kacakçı gemilerini yaka: “Erkadi ,, yi nasiıl zaptettl ? şunlarla bir karşılaş- gösteririm... ile tavşan avına çılmah kadar gülünç bir.şeydi. Bereket versin 1867 senesinde ka- bine değişti da iktidar mevkiine gelen Âli ve Fuat paşalar isyant bastırmak işine dört elle sarildilâr — ve nihayet vapür ölan “İzzettin,; | İstanbülda e- saslı bBir tamir gördükten sonra, Crit sularına gönderdiler. “İzzettin,, (1070) ton hacminde bir vapürdü Ve zâimâna göte süratli bir tekne — sayılırdı. Zira bu vapur (300) beygir küvvetindeki Makine- siyle saatte sivirya (İ2) mil çiğniyor- du. Vapurun eslehası altı tane 12 libt;?lik Armatronüg topundan — ibas retti. Halbuki ast adaya kaçakçılık ya- pan yollu vapurların sayıst çöktüi "Etimdi,. “Emonle,, "Girit,, bunların başında geliyordu. Hele “Erkadi;, en sürstlilerindendi. “İyzettin,, in süvarisi Gamsız Ha: san kaptan Grit sularma funda demir ettiği tarihinden itibaren karaköl yap: miya başlamış ve bilhassa “Erkadi,, yi avlamak ümidiyle didinip dürmüş: tu, Halbuki kaçakeı kruvazörl sanı gi zağar koküsu almiş bir tavşarnı gi« bl bir iz bırakmadan örtadari lııybulı müuş, silinip gitmişti. ! “İzzettin,, in süvarisi yese kapr İacak, başladığı işten bezecek tiynet te bir denizci değildi. kaçakçılarla boy'ölgüşecek yoöllü bir| | (Devamı vür ) Macqra ve aşk rornarmı Hr ae Yazari : (Vâ-<Nü) -— Rakit bir havada bir tüccar gemisi çevirdilel Esir ettiler. İçinde Venedikli müstesna bir düşes varmış, gelin gidiyormuş Geçen tefrikaların hülâsası: Bir esir tacirinin hususi filosü Misır dan Akdenizâ geliyor. İçindelii meşhur simâlar: Tâtir hüdi Mustafa İi, köndi Haremi sefinesinde sefahatle Tmeşglildür. MUÜtailâkaâsi Havva ve Havvahin ilerde | Zövej olarak almâk istediği küğük kerici Sünbül. Bu çocuğu herkes hadim sant yör, lâkin değildir. Akdenizde on beş gündenberi yol alı- yörlardı. Ârtık, küçük hadımlardan bâ zıları yavaş yavaş iyileşmeğe başladı. Kimi kucakta, kimi yedekte, kimi kol- tuk değneğiyle yataklarımndan çıkıyor- lar... Güvertede dolaşıyorlar... ; Buühlar arasında, tahif Sünbül de var... O da yalâneıktan bir koltukdağ- neği aldı. Bunlara dayanır gibi yapa- rak hopluyor; atlıyor.. Bit takfttı tu -| lar, O ecönadâa hava göok güzeldi. Deniz| haflıklar yapıyor. Herkesi güldürlüyor. Onu sevmiyeti yök.. Gelip geden: — Mağhatâ! » diye yânâfğini okşu- yor. z Ve, Havvayi işaret edip: — Seni ö kürtardi... Yokda- ölecek- tin.« Bünü dâ utflutma! - nasihatifli ve riyorlâr... Hâvva, gülümmyerek benimııyırek öoha baâkıyoör! — Tabil.. Ben de ornu unutmam. Hem niyetimm; kendisini evlâtlık gibi yanıma almaktır... Efendimiz her hal- de onu bâhâ hediye &det diye umuyo- rum.. “Rfendimiz!,, Sünbül, bu sözü gök defa işitmiştir. Fakat Hact Mustafayt herlli£ görmedi. Maral ediyoti i edilecek! « Onun bu gemide, her şeye karğı a- İâkası uyandı. Hemen hemen bütün maddeler ve teferrüat hakkında aşağı yukarı bir fikir sahibi oldu. Üstelik kı sa zamân içinde hayli türkçe de öğret- di. Pek müuğlâk sözler olmaymea, da- ha şimdiden ne dönirse hepsini anlı - yor. Bpeyce sarf, nahiv yanlışı yapa- rak, fakat telâffuzu maymuün gibi tak- llt ederek, doğrü dürüst cevaplar veri- yoör. Bütün Habeş çocukları içinde il könce könüşan ©6 oldüğü için, büsbü- tün muhabbeti, alâkayı celbediyor. Hattâ, medhüsenası, Hact Mustafa: tin da kulağına gitti... Kendisinet — Havva hatun, h Bünbülü, senden hediye istiyecekmiş, efendimiz! - dadi: çarşaf gibiydi... Bsirlere kürek çekti- rörek ağır ağır ilerliyorlardı. Toplarla ve cephaheyle mücehhez kadirgalar -| dan ikisi, öteki parçalardan ayrılmış, Venedikli bir tüccar gemisinin Üzerine yürümlüş, gemi, batmak ve içindekiler kiliçtan gecmek tehlikesine maruz ka- Üimnca beyaz tııılm bayrağını çekmiş « lerdi. Gemide mal ölarak ipek kumaş yük- ll olduğunu öğrenen Hacı Mustâfa fev kalâde keyiflenmişti. Hisir geminin ge- tirilmedini haremsaray bahçentnden keyifli kayifli Beyredefek! — Aferin! Aferin göcuklara.. Hepi- nize ihsanlar dağttacağım... Bu mülin yarısı benim, öteki yarısı aranizda püy « diyordu. d KUOK YA A YFt D E İask ee yE VÖÇ GüN Tet uti T eyep Pelz l MA YÜ Süpheli doktor diler. Yüzbaşı; Hanta döfdü: -a Haydi, sen çekil — yanımdan: Befi lokantaya giröceğim. Onlâar oraya ge- Jiğoe Ne yapıp yâpacak, beni önlarla ta- fığtıradaksiri, afiladın mı? — Peki yüzbaşıma Yüşbaşt Ştahnke lökântadan — içeriye girdiği tâman güneşih — batmasına bir 'saat vardı. Müzikhoölün önündeki masâ. lardan birinin yanındaki koltuğu çekti. Gartoüa Şapkasirif Verdi. — Otürdü. Az Sonfa gğarsöna B#eslehdi: — Garsöt.. Bira getir. On dakika sonra saât altıyı vurmuş- tu. H l > Müzik altıda başladı.. Müşteriler tek 'tük gelmeğe, salon epeyct yükünü alma ga başlamıştı. Hatis bir aralık yüzbaşı- nm yanıma soküldü. — Cantnızı cıkacak bir hâber aldım, yüzbaşım ! — Ne var? — Şüpheli müşteriler otelden çıkmış. lar.« b — Garip şeyl Büğünü mü beklediler ötelden çıkmak için? R — Vallahi ben de şaştım bü işe.. — Ne zaman çıkmışlar? — İki saat önce,, Lokanta sahibi ile hesap görmüşler.. — Sonrâ?... ; — Valizlerfini alıp gitmişler. : — Neteye gittiklerini öğrenemedin hi? t : — Patrona sordum:! (Benim onlarda âlacağım vardı.. Nereye — gittiler?) de- Lokantafın önünde otömobilden in.[ lağı: (bilmiyorum... Ben — Mmüşterilerin kâhvast değillm ya. İstedikleri yere gi derler!). dedi. £ ei GÜ a— $ “Geçip gittiler, dim. Patrön gett Dir tavıtlaâ Başını sal- | « lamak iıteme!t ise tipki kaplümbağa Ştanke elindeki birâ hınfııgmr Masa- B SSAE vlarını tanıyordu. İzbe bir sökakta Kris- öi Hi » ———ha_,ıv gierir eee ge a— ae ea GĞ ĞN * a acaba karısile beraber Berlinin hangdi kösesinde saklanmıstı ? tin Üstüne bıtakti! — Şimdi bcn de şüphelenmeğe başla- dıfti. Sonra birden Hansm gözlerinin içine bakarak homurdandı: — Behi atlatıyor müusüh yöksa?.. — Ne münasebet, — yüzbağim? Seni atlatmak, memlekete fenalik — yapmak demektir. Ben her $eyden önce vatanıtir tever bir Almanım. Babam olsa, yâka- sınt birakmazdım.. Siz beni pekâlâ ta- nirsiniz | — Olur ya.. Sana bol bahşiş verirler. Sen de: (Tehlike var.. buradah uzak. laşıri!) dersin. Onlar da gıkıp giderler. Yüzbağt bu sözleri söylerken, ayâğa kalkmıştı.. Yavaş yavaş hatronun yanıs na doğru yürüyordu. İhtiyar Lehli gözlüğünün üstünden yüzbaşıya baktı: —« Bif emriniz mi var? — Hayır. Bir şey soracağım! Sizin eski Müşteriniz olan doktor samimi dos tumdur. Onu görmeğe gelmiştim. Bura- da yok mu? Patron düşünmeden cevap verdi: — İki saat önce İkarısile kavga etmiş ti. Birdenbire valizini âlıp gittiler, — Nereye gittiklerini öğrenemediniz mi? —— Hayır. Ancak şoföte (Kristal) di. ye bir'işaret verirlerken duydum. — Kristal mi? a Eyet.. Başka bit gey — işitmedim. Yüzbağr tekrar masasına döndü. — Büu lökanta sahibi de —muhakkak otilarla birliktö çaliştyor. Ve kehdi ketidine mırıldand: —— Kristal.. Kristal.. Bu bir otel veya lokanta adı mıydı? Ştünike Berlinin bütün ötel ve lokanta 4 — v a d AĞA AAA | humlif çok âksi ve asabi bir adamdir. $ Yazamın: iskendar f. GSertetli tal adlı bir ötel hatırladı. Kalktı. Hansa görünmeden bir — otomobile - binerek Kempinski lokantasından ayftıldı. Fakat ötele böyle bir müşteri gelme- diğini biraz sonra öğrendi. — Bu da bir hiledir.. Lokanta sahibi ni şaşırtmak için söylenmiş — olabilir. Yahut lokanta sahibi beni bu — suretle atlattı. İki ihtimalden biri, fakat ikincisi daha kuvvetli... Diye söylenerek evine geldi.. Tered. düt ve heyecan içinde uyudu. * .4 & Yüzbaşı Ştanke ertesi — gün öğle ye- meğini Kemipinski lokantasında yiyor- du. Garsona sördü: — Elektrikçi Hats burada mı? — Hayir, yüzbaşım.. Dün gece pat. ron onu lokântâdan koğdu. Yüzbaşı birdenbite şaşaladı: —« Tuhaf şey! Hani çok namuüslü bir adarmdı. Neden koğdu acaba?.. — Bu işe biz de şaştık aâama.. Patrö- ÜSERSSANAĞERERER GacanancnkAcEREE! Kendisine bir şey soraâamadıik. Sebebini bilmiyoruz. Garson çekildikten sönra düşünmeğe başladı: — İşte gimdi tam Bir çıkmaza girdim. Acaba Hans korkudân mı — çıktı büra- dân? Yoksa lokânta sahibi ondan şüphe lendi de mi koğdu zavallıyı?., 'Ştanke şüphe ve tereddüt içihde bo. calayarak yemeğini yiyordu. - Artık Hasnıs Hakkında lokantacıya bir şey sormak doğru olmityacaktı. Hesap gördü. Lokantaâadan çıktı. Şaşkın bir hal de caddede dolaşıyordu. Şimdi ne yapa yüzbağı caktı? Hanst nerede bulacaktı? Şüphe-| li döktör acaba karısile — beraber Berli nin hangi köşesinde saklanmıştı? Fakat bilhassa keyfini getiren, kâ bir geydi, Tüccar gemisinin hi lesi hakkında esir tâcirine haber ; -ren hadım reis&; ağyni Zzamanda göyli haber de fısıldamıştı: — — Gözünüz aydım, efendimiz!.. parçada bir parçâ vâr. — O da ne demek? —« Nö demek olacak... Tüccüâr gi sine “parça” demezler mi?. Güzel dina da parga derler.. — Ay, bundâ güzel kadin mı va: — Hivet.. Venedikten Kutmara | kisine gelin giden düşes varmiğş.. — Deme... —— Köpük gibi sârı sari saçlı., Zel ced gibi şeffaf ve berrak gözlü bir | mMiş.. Görönler parmak — ısirmişli Vehediğin en güzel kızlarındanı Aslı Nemseli bir hanedanmiş! , Haci Mustafanm dikkat ve alâl fevkalâde tahrik odildi. - Gene usulla, hadıim reisü: — Aman bizimkilere çaktirma,.. kiızı haremsaraya sönradan alim Şimdilik hastâne gemisine âl! - di —— Baş üstüne efandim... Bu sön günlerin gözdeleri Gingı ikiz kız kardeşlerdir. Esir tasiri | hassâa bünlarla meşgul ölüyor diye karda da söylemiştik. Bir erkek, k bık olünca, bir kadınin tesirinden k! tulsa bile, biraz sonra, ötekinin tesi ne düşer. İşte, biçare Hacı Müustafa aşağı yükari ayni akıbete uğramış Havvadan yakayı Siyitdi. Önü has ne gemisine bildiğimiz şekilde nefyı ti. Fdrıt. bir müddet sonra, işte bu ( K | rem kâdınlarının diğerlenne iltifat demez-ölmüştü. Çingeneler, biribirli ni kıskanmiyorlardı. Biri, hâcımın | tarafmı, öteki öte târafıni alıyor: — Sağa bâksan birimiz, sola b: ks öbürümüz! Başkasına izin yök! - şakalaşıyoörlardı. Fakat, bu şakânin altında birâz dddi saklıydı. Çünkü, hakikatte, Hi Mustafa, başka kadiına bakmak imk nnt elde edemiyordu. İkizler, göl gibi önün peşinden ayrılmıyorlar Hem, milletlerinin 82c'yesi Bebebi çam sakızı gibi yapıskan şeylerdi m barekler... Diğer bir hususiyetleri mühteris olmaktı.. Haecr Musatafat başka kadıma bakâacak takat birakii yörlardı. F .klt: * ee Sarişm kadıt . Köpük gibi li lüle saçlar.... Zeberced gibi gözler..n Bu tarif, genç esircinin dimağım yer etti. Sonra, o, bir Venedik düşe nin ne oldüğünu da bilirdi... Onda zarafet, ondaki terbiye, nezaket, gü müamele dünyanttı hiçbir yerindeki | dınlarda bulunmazdı... Hacı Mustafa: — Ben hastane gemisine gideceğil dedi. Çinğene kizları, derhal önüne gi tiler.... — Ölmaz... Birakmayız! (Devamı var) — Bu şüpheli izler üzerinde yürümesi| İâzımdı. İngiliz tasusunu bulduğu gi Setnra serbest birakddacak ve bu g“’ kadın beılıı de ebediyyen onun olâ ti » *& 4 Ştanke'nin rapor'" Yüzbaşı Ştanke erkânıharbiye dalf sine $u mealde bir rapor vermişti' “Berlinde bir İngiliz casusunun cudiyeti tahakkuk — etiniştir. Bir #f bağlı ölarak gezen bu kadın, ıhrrl 'M t bir doktorun zevcesidir.. duğu Kempinski otelinden İzi üzerinde şiddetli takibat y»). yabi' yım.,, Bu rapor üzerine — Semrayı .h’u nezâreti altında olarak tahliye (Devamı ver) . lerdi,