Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu | izzettin, Ailah kısmet etse de Isak ş ben onlara asilere caphüne taşımak ne demektir, gösteririm... Ve kendisine has bir beşaşetle! ilâve etti: — Kürtlar dumabılı havayı sever lermiş; bizim avliyâcağımız kus da süratine güvenerek gece karanlığın. da ve.denizli hav adan istifade ötmek istiyecektir. çile büğün kar! bu korsan kru mızda bulmamız çek mümkündür. Gözlerimizi açalım co-| cuklar.. — Herifler bu havada denize ç- karlar mıde eferidi kaptan? Gamsrz Hasarı bey düş leriyle: ufkü tarıyatak cevap verdi: — Oğlum; Giridi abloka &den fi- İomuzü “Erkadi,, denilen bu karikçı vapuru fazla süratihden istifade ede- rek o kadar tldattı ki heriflerin cesa- feti cür'et o defecesine vardı. Yalnız Allah kısmet etse de şunlatla bit kar- şlaşsak ; ben onlara asilere cephane toşmnak ne demektir, gösteririm Mit Böyle fırtınalı bir havada: * tin,, Yapurunun Girit açıklarında ne anlafında, wuruşma zamanlarında bu işi vardı? Hangi - esratengiz Vazife Gamisiz Hasarı o beyi “İzzettin, in kaptan köprüsüne mıhlamış gibi onu yerinden ktpırdatmıyordu? Mesele babilti: (1866) yılında isyanı büyüdükce irniiş, her işi pamuk ipliğine bağ- k #wretiyle (İdareci maslahat) celi göz- volitikgama alışmış olan Babfâlinin tereddütleri yüzünden is-|, i kocü âdeyı kaplayrvetmişti isyanın ciddiyet ve ehem- miyetini nihayet tikdir edip de ten geçmiş, Girit asileri hazırlıklarını bitirmiş, cephanelerini tedarik et, Yunanistanda birçok - gizli silâh ve| sepbane kaçakçı teşkilâtı kurmuş bir halde idiler. Nihâyet böceriksiz vali azledik “Erkadi,, yi nasıl zaptetti ? İzzet. | icra-) ata başladığı zaman ise çoktan iş iş! miş, yerine Girit işlerinden anlar bir geri — Mustafa Naili paşa «— ta:| yin olunmuş ve isyanın önünü al.) mak; asileri dışarıdan bilhassa Yuna-! nistandan cephane ve erzak kaçırma #ına mâni olmak için de Girit adası. nı Osmanlı filosu abloka altina almış tw, İsyatım önünü almak için bir ia. taftarı adada askeri harekât yapılır. ken bir taraftan da Osmanlı harp gie- mileri durup dinlenmeden ada sula. rında karakol yapıyorlar ; kaçakçılı- ğın önünü almaya uğraşıyorlardı. Ablokayı, Anadolu filosu kuntan- danı amiral Moralı İbrahim paşa i- dare ediyordu. Lâkin bu filoya men sup gemilerden hemeti hepsi yolsuz, ağır teknelerdi, asilere cephane kaçak! çılığı yapan korsan gemileri ise zama- nm en süratli tekneleri idi. Bu süratli kaçaker gemilerle köşe kâpmaca oy-| namak o mesburiyetinde kalan zırhlı gemiler, kurvetler yüzde doksan hüs vanla karşılazıyorlar, çıktıkları kaçak. cravmdan elleri boş dünüyorlardı. 2 e “İZZETTİN,, GİRİT SULARINDA Asi adayı abloka eden Osmanli ın kumandan? fetik amiral paşa — kıyınetsiz bir denizdil Lâkin bahriye nezaretinde. ii kafalı kodamanla, ara dert ordu. m önünü n sradli gem stedikce kendisine inada Yölevz — tekneler yordu. Öter yollu gemi- lerle süratli kaçakçı gemilerini yaka! lamak istemek ise vpkı kaplumbağa| şunlarla bir karşılaş- ile tavşan avına çıkmak kadar gülünç bir.şeydi. Bereket vetsin 1867 senesinde ka- bine değişti de iktidaf mevküine gelen Âli ve Fuat paşalar isyanı bastırmak işine dört elle sarıldılar o ve nihayet küğakçılatla böy'ölgüşedek yollu bir), vapur olan “İzsattin,. i İstanbulda &- saslı bir tamir gördükten sonra, Grit sularma gönderdiler. “İzzettin, (1070) ton hacminde bir vapürdu ve zAmaha göte süreli bik tekse asyılrd.. 252 bu vüğur (300) beygir küvvetindeki makine- siyle santte sivirya (12) mil çiğniyor. du. Vapurun o eslehasraltıtane 12 librelik Armetronuş topundan ibe- retti, Halbuki asi adaya kaçakçılık ya- pan yollu vapurların sayısı çoktu! “Eskadi,, “Emoris,, “Girit, bunların başında geliyordu. Hele “Erkadi.. #n sürsililerindendi “İyzettin,, in süvatisi Gamstz Hns san kaptan Grit sularma funda denir ettiği tarihinden itibaren karakol yap: mıya başlamış ve bilhassa “Erkadi,, yi avlamak ümidiyle didinip durmuş» tu. Halbuki kaçakçı kruvazörü sans | gi zağar kokusu almış bir tavşan gis! bi bir iz bırakmadan ortadan kaybol:| muş, silinip gitmişti. “İzzettin,, in #üvarisi yese “kapr İacak, başladığı işten bezecek tıynet te bir denizei değildi. (Devamı var) Şüpheli doktor uabum — Akşamı pusbasi Macera ve aaşk romanı — 30 — (Vw8â-Nü) Yazan : Rakit bir havada bir tüccar gemisi çevirdile! Esir ettiler. İçinde Venedikli müstesna bir düşes varmış, gelin gidiyormuş Geçen tefrikaların hülâsası; Bir esir tecirinin humus filosu Mur 88 geliyor. İçindeki meştiur Mustada İc, kaddı fahatle magypidtir Mutarakası Havva ve İHavvâbın ilerde iMbak altin iötediği KÜŞÜK gezel . Bu çöcüğu herkes badım san ikin değildir. Akdenizde on Beş gündenberi yol alı- yörlardı, Artık, kü hâdımlardani ba gıları yavaş yavaş İyileşmeğe başladi. Kimi kucakta, kimi yedekte, kimi kol- tuk değneğiylö yataklarından çıkıyor- Jar... Güvertede dolaşıyorlar... Bunlar arâsmda, tebii Sünbül de var... O da yalâncıktan bir koltukdeğ- neği aldı. Bunlâra dayanır gibi yâps- rak hopluyor, atlıyor, Bit takım tu - haflıklar yapıyor. Herkesi güldürüyor. Onu sevmiyefi yok. Gelip yeğen: — Maskârâ! « diye yânağıni okşu- yor, Ve, Havvayı İşaret «dip: — Seri ö kürtârdi... Yoksa ölecek. tins. Bünu dd uftutma! - nasihatini ve riyorlar ? Hâvva, gülümsiyerek, benimsiyerek öna bakıyor! — Tabih.. Ben de onu unutmam... Hem niyetim, kendisini evlâtlık gibi yanıma almaktır... #endimiz her hal de onlu hha hediye eder diye umuyo- rum., “Bfandimiş!,, Sünbül, bu sözü gok defa işitmiştir. Fakat Haci Mustafayt henilş görmedi. Mernk ediyor... acaba kâarısile beraber Betlinin hangi köşesinde saklanmıstı ? Lokahtatım önünde otümebilden İn. diler. Yürbaşı, Hansa dötdü: -> İlaydi, sen çekil | yanımdan, Bef lokantaya gireceğim. Onlâr oraya ge- lihşe he yapıp yapacak, beni önlarla ta- Aıştıradaksiıı, ariladın mı? — Peki yüzböşmt. Yüşbaşı Ştanke lokantadan © içeriye girdiği xAman güneşih o batmasma bir saat vardı. Müzikbolün önlindeki masa. lardan birinin yanındaki koltuğu çekti. Gartola şapkasini *erdi. © Oturdu. Az bonta garsöna #eslehdi: — Garsöh.. bira getir. On dakika sonra Saat altıyı vurmuş- tu. i Müzik altıda bâşladı.. Müşteriler tek tük gelmeğe, salon epeyct yükünü alma ğa başlamıştı. Hans bir aralık yüzbaşı nm yanma soküldu. — Canmızı cıkacak bir haber aldım,| yüzbaşım! — Ne var? « Şüpheli müşteriler otslden çıkmış. lar. — Garip şey! Bugünü mü beklediler ötelden çıkmak İçin? -- Vallahi ben de şaştım bu işe. - Ne zaman çılemışlar? — iki sat önde. Lokanta sahibi İle hesap görmüşler. — Sonra)... « Valizlerini alıp gitmişler. — Nereye gittiklerini mi? i — Patrona sordum! (Benim onlarda alacağım vardı. Nereye (o gittiler?) de- dl. Patrön ett bir tavıtla başını Yağı: (Bilmiyorum... Beri ( müşt kâhvası değilliri ya, İstedikleri yere'gi. derler!). dedi. Ştanke elindeki bird bardiğmet masa- öğrenemedin Hin Üstüne bıtakti: — Şimdi ben de şüphelenmeğe bayla- dei, Sonra birdeh Hansm gözlerime iğine bakarak homurdandı; — Beni — Ne münasebet, yüzbaşım? Seni| atlatmak, memlekete fenalık Ooyapmak demektir, Ben her Şeyden önce vatanını sever bir Almanım. Babam olsa, yâke- #ımt bırakmazdım.. Siz beni pekâlâ pi hirsinz! — Olur ya.. Sana bol bahşiş verirler.) Sen de: (Tehlike buradafi uzak.| laşmif) dersin, Onlar da çikip giderler. Yüsbeğı bu sözleri söylerken, ayâğa kalkmıştı. Yavaş yavaş patronun yanı na doğru yürüyordu. İhtiyar özlüğünün yüzbaşıya bal — Bit emriniz mi var? — Hayır. B soracağım: Sizin eski müşteriniz olan doktor samimi dos tumduz. Onu görmeğe gelmiştim. Bura- da yok mu? var, üstünden! Patron düşünmeden cevap verdi: — iki saat önce karısile kavga etmiş ti. Birdenbire valizini âlıp gittiler. — Nettye gittiklerini öğrenemediniz mi? -- İayır. Ancak şoföte (Kristal) di. ye bir işaret vetirlerken duydum. — Köstal imi? — Evet. Başkâ bit sey Geçip gittiler. Yüzbüşı tekrar masasına döndü. — Bu Yökanta sahibide O muhakkak onlarla bitlikte çalışıyor. Ve kehdi kendine mırıldând: «— Kristal, Kristal,. Bu bir otel veya lokanta adı mıydı? Ştanike Berlinin bütün otel ve lokanta larını tanıyordu. İzbe bir sokakta Kri#-| İN Onun bu gemide, her şeye karşı a-| İâkası uyandı. Hemen hemen bütün maddeler ve teferriat hakkında aşağı yukarı bir fikir sahibi oldu. Üstelik kı sa zaman içinde hayli türkçe de öğren- âi. Pek muğlâk sözler olmayınca, dâ- ha şimdiden ne denirse hepsini anlı - ! yor. Epeyce sarf, nahiv yanlışı yapa- vak, fakat telâffuzu maymun gibi tak. | lit ederek, doğru dürüst cevaplar veri. yor. Bütün Habeş çocukları içinde il könce könüşan o olduğu İçin, büsbü- tün muhabbeti, alâkayı celbediyor. | Hattâ, medhüsenasi, Haci Mustafa, | nm da kulağına gitti... Kendisine ! — Havva hatun, bu Sünbülü, sender | hediye istiyecekmiş, efendimiz! dadi. ler. Ö ösmada hava çök güzeldi. Denis! çarşaf gibiydi... Eerlere kürek çekti. | terek ağır ağır ilerliyorlardı. Toplarla | ve cephaheyle mücehhez kadirgalar « dan ikisi, öteki parçalardan ayrılmış, Venedikli bir tüccar gemisinin üzerine yürümüş, gemi, batmak ve içindekiler kiliçtan geçmek tehlikesine maruz ka- linca beyaz Mi bayrağmı çekmiş « lerdi. Gemide mal ölarâk ipek kumaş yük- Jül olduğunu öğrenen Had Mustafa fev kalâde köyiflenmişti. Hair geminin ge tirilmesini oharemsaray bâahâesinden keyifli keyifli seyredetek' — Aferin! Aferin çocuklara.. Hepi-| nize ihsanlar dağıtacağım... Bu mâlın Yarısı benim, öteki yarısı aranizda pay edilecek! - diyordu. iskender #. Strtelli tal adlı bir otel hatırladı, Kalktı., Hansa görünmeden bir © ötemobile binerek Kempinski İokantasından ayrıldı. Fakat ötele böyle bir müşteri gelme- diğini biraz sonta öğrendi. — Bu da bir hiledir.. Lokanta sahibi ni şaşırtmak için #öylenmiş — olabi Yahut lokanta sahibi beni bu — suretle atlattı. İki ihtimalden biri, fakat ikineisi daha kuvvetli... Diye söylenerek evine geldi. Terad. düt ve heyecan içinde uyudu. vs Yüzbaşı Ştanke ertesi © gün öğle ye- meğini Kempinski lokantasında yiyor. du. Garsona sordu: — Elektrikçi Hans burada mı? — Hayır, yüzbaşım.. Dün gece pat.| Ton onu loküntidan koğdu. | Yüzbaşı birdenbite şaşaladı: — Tuhaf şey! Hani çok namuslu bir adamdı. Neden koğdu acaba? — Bu işe biz de şaştık ama. Patrö- numliz çok Aksi ve asabi bir adadmdir. Kendisine bir şey soramadık. Sebebini bilmiyoruz. Garson çekildikten sönra düşünmeğe başladı: — İşte Şimdi tam bir çıkmaza girdim. Acaba Hans korkudân mı (o Çıktı büre- dan? Yoksa lokanta sahibi ondan şüphe lendi de mi koğdu zavallıyı?.. Ştanke şüphe ve tereddüt içinde bo. calayarak yemeğini yiyordu, Ar hakkında lokantacıya bir| ğru oliniysdaktı. Hesap! , Lokantadan çıktı. Şaşkın bir hal de caddede dolaşıyordu. Şimdi ne yapa cak? Hanst nerede bulacaktı? Şüphe- VW döktör acaba karısile < beraber Berli nın hangi köşesinde saklarmıştı? Bu şüpheli izler üzerinde — yürümedi yüzbaşı Fakat bilhassa keyfini getiren, ka bir şeydi. Tüccar gemisinin ha lesi hakkında esir tacirine haber | ren hadım rela, ayni zamanda şöyl haber de fısıldamıştı: — Gözünüz aydın, efendimiz! parçada bir parçâ var... — O da ne demek? — Ne demek olacak.. Tüceâr gi sine “parça” demezler mi?.. Güzel dina da parça derler. “ Ay, unda güzel kadın mı va — Evet... Venedikten Kutmara kisine gelin giden düşes varmış... — Deme... — Nasıl ş0y7... — Köpük'gibi sarı sari saçlı.. Zel ced gibi şeffaf ve berrak gönlü bir miş.. Görönler parmak ısitmışl Venediğin en güsel kizlârındanı Asli Nemseli bir hanedanmış! Hacı Mustafanm dikkat ve alâ) fevkalâde tahrik edildi, Gene usulla, hadım reise: — Aman bizimkilere çaktırma... kızı haremsaraya sonradan âlr Şimdilik hastane gemisine al! - & — Baş üstüne efendim... Bu son günlerin gözdeleri ging ikiz kız kardeşlerdir. Esir taöiri | hâssa bunlarla meşgul olüyor diye karda da söylemiştik. Bir erkek, k bik olunca, bir kadinin tesirinden kı tulsa bile, biraz sonra, ötekinin tesi ne düşer. İşte, biçare Hacı Mustafa İ aşağı yukarı ayni akıbete uğramış Havvadan yâkâyı siyirdi. Onu has, ne gemisine bildiğimiz şekilde nef, ti, Fakat, bir müddet sonra, işte bu çi rem kadmlarınm diğerlerine iltifat dener olmuştu. Çingereler, biribirl, ni kıskanniyorlardı. Biri, bacının tarafımı, öteki öte tarafını alıyo: — Sağa büksan birimiz, sola b ks öbürümüz! Başkasına izin yok! - di şakalaşıyorlardı. Fakat, bü şakânin altında birâz dddi saklıydı. Çünkü, hakikatte, Mustafa, başka kadına bakmak imi nımt elde edemiyordu. İkizler, gi gibi önün peşinden ayrılmıyor! Hem, milletlerinin #c'yesi sebeb çam sakızı gibi yapışkan şeylerdi barekler... Diğer bir hususiyetleri muhteris olmaktı. Hacı Muatafağ bâğka kadına bakacak takat bıraki yoriardı. Fakat: “ee Sarışın kadın .. Köpük gibi | lüle sâçlar.... Zeberced gibi gözler... Bu tarif, genç esircinin dimağı yer etti. Sonra, o, bir Venedik düş&j nin ne olduğunu da bilirdi... Onda zarafet, ondaki terbiye, nezaket, & muamele dünyanın hiçbir yerindeki İf dınlarda bulunmazdı... Hacı Mustafa: — Bon hastane gemisine gidedeğif| dedi Çingene kızları, derhal önüne göl tiler.... — Olmaz... Birakmayız! (Devamı var) amm lâğımdı. İhgiliz casusunu bulduğu 8 Bemtü setbest bırakılacak ve bu gü kadın belki de ebediyyen onun olsö te. LR e | Ştanke'nin rapor Yüzbaşı Ştanke erkânharbiye dö sine şü mealde bir rapor vermişti * “Berlinde bir İngiliz casusunun 9 cudiyeti tahakkuk © etmiştir. Bir bağlı olarak gezen bu kadın, sivri W bir doktorun zevcesidir.. Son duğu Kempinski otelinden İzi üzerinde şiddetli takibat yım... Bu rapor Üzerine (oSemrayt nezâfeti altında olarak tahliye derdi. gi asi (Devamı ver)