Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz. kartalı” a0in süvarisi Bont Feliks fon Lükner Na --63- "î—İV[oa mürettebatının ancak üç günlük yiye- — cekleri vardı. Onlar da bizim kumanyaya ortak olacaklardı; aç bırakacak değildik ya! Ne ona, ne de başkasına fenalık “lâ anlattıktan sonra silâhlarımızı, tel- — giz makinemizi ve erzakı “Moa” ya ta- - şıdik ve “Perle,, i geminin yedeğine al- o dik, ' K “Moa,, güzel bir gemiydi; kibrit ku- — ,tusu gibi omurgasız olmaktan başka | kusuru yoktu. Çektiği su ancak üç ka- ,demden ibaretti. Yüksek direkleri ve — geniş yelkenlerine mukabil çektiği su- “' .” yun az olması, gemiyi açık denizde fır- “tmanın bir avı yapacağfı muhakkaktı. —© Oldukça küvvetli bir tüzgârdan is- tifade ederek Kermadek - adaları isti- - kametine dümen kırdık. O adalardan — “birinde kazazedeler için bir kumanya - deposu bulunduğunu biliyorduk. Gece- — İeyin çıkan fırtma, bizi fırtma önün- |den kaçmıya mecbur etti, Zavallı kap- - tan söylenip duruyordu: - — Çıldırdınız mı? Bu gemi açık de- - nize dayanmaz; hele böyle bir fırtınaya asla! Hayatlarımızı tehlikeye sokuyor- — Sunuz!. Kendisine cevap verdim: — Hakkınız var. Fakat geriye döner /— Bek de, bizim için tehlike var.. -- Telâşmdan bizim vaziyetimizi unut- — Muştu; sordu: - — Neye? İçerde fırtmma bu kadar tut oo maz, h — Evet ama orada Okland müstah- kem mevkii var. Harıl harıl bizi arı - B “yorlar. Kaderine razı olmaktan başka çare- Bi yoktu. Artık ses çıkarmadı ve saba- - - ha kadar güvertede kaldı. Başka zaman olsaydı belki biz'de bu |- tekneyle endişeye düşerdik. Çünkü | İfirtma hakikaten korkunçtu. Lâkin -hürriyete yeni kavuşmuş olmanın ver- |“diği sarhoşluk bize dünyayı toz pembe - göstermekteydi. Ayaklarımız altmda, |— bir gemi, başımızın üstünde bir yatak — gçarşafını boyıyarak yaptığımız Alman 'ı harp bandırası vardı, Sevinmek için |- kâfi değil mi? Ufacık Sandalla altı -— hafta müddet süren seyahatimiz ya - nmda şimdi tehlike bize bir hiç geliyor K gu. T |-Bununla beraber fırtına gittikçe fazlalaşmaktaydı Moa dalgaların üs- tünde sıçrayıp duruyordu. - Yelkenleri — azalttık ve güvertede lüzumsuz sayıla- /— bilecek eşyayı denize attık. Bunları za llten biz atmasak bile dalga alıp götüre- | cekti; çünkü deniz güverteyi silip sü- pürmekteydı Bu sırada bir dalga “Perle,, in ipini :lr.oparrp motörü götürdü. Buna pek _üzüldük. k - Bir mesele de, erzakın azlığı idi. Fil- - vaki yanımıza altı haftalık yiyecek al- - Mmıştık ama, bunları tabil kendimize n ğgöra, hesap etmiştik. Sonradan Moayı - zaptedince iş değişmişti. — —Moa mürettebatının ancak üç günlük yıyecegi vardı. Onlar da oizim kuman- yaya. ortak olacaklardı; zavallıları aç |— bırakacak değildik ya! | , Fırtma “otuz altı saat sürdükten — Sonra nihayet kesildi; Ve 21 ilkkânun- — da, yani firarımızın sekizinci günü Kur tis İzland göründü. - Bu adanm manzarası hiç de hoş de, ğildi. Eski bir yanardağın tepesinden |İbaret olan bu adanın her tarafından - buharlar fışkırıyor. Erimiş kükürt sel- E&ri akıyordu. Adada tek bir ağaç, hat- tâ bir fumdalık bile yoktu. Hava kü - kürt buharile teneffüsü güçleştirmek - | teydi. Adanım lık sulu sahillerinde | binlerce köpekbalığı kaynaşıyordu. 0 * Fıttınaya tutularak fazla zaman kay - bettiği için erzakı azalan gemiler icin Bahtimuhitin bazı adalarında erzak an barları tesis edilmisştir. Bu adada da öyle bir anbar olduğunu, uzaktan far. | kettik, Bir filika indirdik. Kirşays altı - tayfayla adaya hareket etti. Köpekba- Ş:ikları filikanım peşini bırakmıyordu, — — ;yapmak niyetinde olmadığımızı güç be zavallıları Sahile yaklaştıkça kükürt buharı ve gazler boğucu bir hal alıyordu. Eski yanardağın ağzı civarına varılınca kor kunç bir manzarayla karşılaşıldı; bu - rada sular şeytani bir kazan içindey - miş gibi fokurdaşıyorlardı. Sahil bo- yunca son indifaatın eserleri olduğun, da şüphe olmıyan iri lâv parçaları sa- çılmıştı. Arkadaşlar iaşe anbarı civarındaki lâvdan sahile ayak bastılar. Ayakları kükürt tabakasına gömülüyordu. An- barda kasalar ve kamış sepetler dolü idi. Bu hazineden bir kısmı filika ile gemiye naklolundu. Tıkabasa yüklenmiş olan filika ge - miye dönerken zabit vekillerinden iki- si ikinci sefer için erzak hazırlamak ü. zere adada kalmışlardı. Arkadaşları - nın dönmesi bol bol iki saat süreceği- .Ni nazarı dikkate alarak adanın dahi- line doğru yürümüşler. Lâkin karaya ayak bastıkları noktadan maada ada- da gezip dolaşılacak bir yer mevcut ol. madığını görmüşler, Anbardan biraz uzaklaşılmca ayakları kükürtlü bir ne vi lüzucetli çamurlara gömülüvermiş. (Devamı var) 14 Birincikânun — 1936 ll Macera ve aşk romanı aa Yazan (Vâ-Nü) “Neiyi etmişim de,demin,paravananın arkasındâ bu oğlanı yakalamamışım... Bu maceranın otesl var... Kim bilir neler, neler öğreneceğim ? Geçen tefrikaların hülâsası: Bir haremağası, yalnız haremağaları nın ve kadınların bulunduğu bir gemide, küçük bir zenci oğlanı geceleyin takip ediyor ve onun kendileri gibi hadım ol madığını keşfediyor. Şimdi, bu Afrikalı ucube, kadınların olduğu odaya gizlice girmiştir. “ “ . * . * * * " Gel.. Gel, gel güzelim.. Yanıma gel...,, Zenci çocuk, bunun ne demek oldu- ğunu anlamadı. Zira, sözler, türkçeydi. Fakat, seste öyle bir ihtiras, öyle kalp- ten, sinirlerden, adaleden gelme bir i- nilti vardı ki, Sünbül, ihtirasın daveti- ni, kelimelerin manasından değil de, sa danın titreyişinden anlağdı.. Dört ayak yürüyerek maymun gibi ilerledi... Şimdi, yorganı, çarşafı, yastıkları, i- çinde uyuyanın entarisi - kimbilir hangi bir âlemden esen bir rüzgâra yakalanarak her biri bir yana savru- lan - bir yer yatağının tam yanında - Gözleri canavar gibi ışıldıyarak ba- kıyor... “— Gel... Gel.. Gel sevgilim, yanıma, koynuma gel...,, Yataktaki metruk ve münzevi ka- dın - bu haremsaray matrudu - bili - nemez, hangi hayal cennetinde yaşı-' yor?.. ; Sırt üstü yatmış... Kolları haç gibi iki yana açılmış.:. başı; yastıktan boğa gitmiş... Geriye doğru sarkmış.. Yastık, omuzları hizasında;. Ve öylece, sema;- lardaki, rüya âlemlerindeki meçhul er. -keklerin hepsini birden davet eder gibi inildiyor... Dolgun vücudu raşeler ge- çiriyor: ; “— Gel... Gel.. Ve Afrikalı ucube, ona, demink. mangalm kor ateşinden daha fazla ışıl- dıyan gözelrle bakıyor... -Eritecek bu bakışların manyatizması altında ka'- dını... Usul usul, kaba döşeğin kenarma ka dar çıktı... Kapının dışında, haremağası, —de- min küçük zencinin durduğu yere gel- di. Yere çömeldi. Başmı içeri uzattı... Sesleri dinliyor... Gölgelerin kımılda - yışından hareketleri sezmeye uğraşı - yor... ' Merak, heyecan, daha bin türlü his- ler, sinirlerini, beynini, adalelerini alt üst etmiştir. — İyi ki demin, paravananın arka- sında yakalayıp ortaya çıkarmadım da maceranın arka tarafını takip ede- bileceğim...,, » Xe Semranın mahkemedeki beyanatı Alman istihbarat şebekelerini faaliyete geçirmişlti “Gardiyan Semraya şu müjdeyi de ve-| Tinizi dahi kabul rerek dedi ki: — Türk olduğunuz da anlaşılmış ga- | liba!.. Ben reisin odasından çıkarken müddeiumuminin ağzından çıkan şu sözleri kulaklarımla duydum: *O hald gizli istihbarat şebekesi bizi büyük bir mahcubiyet karşısında bulunduruyor. Bu sanatkârm yüzüne nasıl bakacağız? Gardiyan fazla bir şey ilâvesine lüzum görmeden parmaklığın önünden ayrıldı. Uzaktan diğer — gardiyanların — ayak sesleri işitlmişti. Semra sevinçle içeriye çekildi.. İtida- lini muhafazaya çalışarak demir karyola nm kenarına ilişti.. — Bravo yüzbaşı Ştankeye,, divanı harp reisini görmeğe gelen — zabit mu- hakkak ki odur... . »& * inmgiliz casusunun izleri üzerinde.. Garip bir emir.. Başvekil Betman Holveg, divanı harp reisine tebliğ edilmek üzere — Harbiye |müsteşirma şöyle bir emir vermişti: “Erkânıharbiye riyaseti, askeri diva- nt harbinde muhakemesi geçen hüviyeti meçhül artist kadının tahliyesini muva- fık görmüşse de, ben bu münasebetle mevzuu bahsedilen İngiliz — casusunun izi bulununcaya kadar Semranın mev- kuf kalmasını ihtiyati bir tedbir olmak üzere faydalr görüyorum. Divanı harp reisliğine bu hususta tebliyat yapılması nı emrederim,,, Semranın tahliyesi takarrür ettiği bir | , günde bu emrin esketi divanı harbine tebliğ edilmesi Semranın bütün ümitle- rini ve bütün duşun_elerım altüst et- mişti. Mahkemeye Berlinde bir İngiliz casu sunun mevcudiyetini hissettiğini bildi- ren Semra, şimdi de bunun cezasını mt çekecekti? Müddeiumumi itizarla: — Bir müddet daha mMmisafirimiz ola- rak kalacaksınız. Fakat, artık mevkufi- “yet şartlarını değiştiriyoruz. İstediğini- zi yiyip içebilirsiniz.. Hattâ ziyaretçile- edebilmeniz tevkifhane zabitine emir verilmiştir. Demişti. : Divanıharp heyeti bu yüzden hemen hergün Alman askeri istihbarat — 'şebe- kelerile temas ediyordu. Semranın mahkemedeki beyanatı hem hükümeti uyandırmış, hem dce — Alman istihbarat şebekelerini faaliyete geçir- mişti. O güne kadar askerlikte çok ileri git- tiği iddia edilen Almanlarır istihbarat işlerinde gittikçe gerilemekte — olduğu leri sürülüyordu. Hattâ bu yüzden baş- vekil ile erkânrharbiye reisi Ludendorf arasında bir münakaşa bile — geçmişti. Bu münakaşada başvekil askeri istihba- rat dairelerinin hümmalı bir — faaliyet devresine giremediklerini söylüyor ve buna karşı düşmanın Alman sınirlarını dört cepheden casuslarla ihata ettiğini ilâve ediyordu. Ludendorfa gelince, general, Berlinde İngiliz casusu —dolaştığı haberinin bir şayiadan ibaret olduğunu iddia etmişti. Başvekil ile Ludendorf . arasında bu münakaşaların geçtiği günlerde idi ki, bir Alman sivil polisi; Küdüse — gönde- rilmek üzere bir kadın tarafından posta ya verilmiş olan mektuptan — şüpheye düşmüş, fakat kadını takip etmek im- kânınt bulamamıştı. AÇ Polis müdüriyetine getirilen bu kısa mektupta almanca sadece şu kelimeler yazılıydı: “İşler yolunda gıdıyor Mallarımızı yüzde yizmi iskonto ile kabul ederse- niz, yapacağımız alış — verişten en çok siz kazanmış olacaksınız.,, Leipzigerstr. No, 15 W. D. Rozenthal Polis müdüriyeti derhal bu adres üze rinde tetkikat yaparak Leipzigerştrase' de ne böyle bir numara, ne de böyle bir kimse olmadığını anlamıştı. Kadını posta şubesi — önünde gören memur poliste (tesbiti hüviyet) şubesi- ne ancak şunları söyliyebilmişti: “ —— Orta boylu.. İnce belli.. Çevik ve seri yürüyüşlü.. Gri mantolu.. Siyah için | lerim namina kullanahilirim... Böy” Yazaın; : iskendar F. Sertelli şapkalı bir kadın, Arkasından yürüyor- düm, Yüzünü göremedim. Postaya mek tubu verdikten sonra bir otomobile at-| ladı.. Schöneberg ıstıkametuı— giderek gözden kayboldu. Otomobilin numarası nı dahi alamadım. Postaya koştum. Ân- cak mektubu tevkif edebildim|,, İşte meçhül İngiliz casusu hakkında polis müdüriyetindeki malüma' bundan ibaretti. Ve mektupta şüpheli cümleler bulunmasaydı, bu mektubun da değeri olmıyacaktı. Aslı olmayan bir adresi mürsil adresi yerinde kullanan mektup sahibi ancak bu noktadan şüpheli bir vaziyete düşü- yordu. Yüzde yirmi be; iskonto. meselesi de az şüphe uyandıran 'bir cümle değildi. Mektup sahibi bu sözlerle ne —demek istiyordu? Poölis müdüriyeti mektubu tahkikat dosyasile birlikte — Semranın evrakile birleştirmek üzere — askeri divanıhar- bine göndermişti. Gerek polis müdüriyetinin siyasi me- murları, gerekse askeri istihbarat şebe- kesi mektup sahibini aramağa — koyul- muşlardı. Berlinin otelleri, barları, lo- kantaları, randevü evleri, pansiyonları, birer birer elden ve gözden geçiriliyor- du. Bütün Alman istihbarat — şebekeleri (W. D. Rozenthal) müstear adını taşı- yan İngılız casusünü — aramağa koöyül- muştu. Hakikatte Berlinde böyle — bir casus kadın var mıydı? Yok muydu? Bütün bunlar birer şüpheden mi ibaretti? Bunu bilen de yoktu. Yalnız Berlin istihbaratı bir casus i- zi üzerinde yürüdüğünden emin bulu- nuyordu. : Bu casusun ne zaman ve nerede €le geçirilecefi kestirilemiyordu. Kempiski lokantasının esrarı Leipzigerştrase'de Kempmskî Lokan tasındayız, : İ (Dwd;mı va,r) -düşündü. - Fakat rüyasınm hâkikat ol - mi nasip olacağım? Yarabbi! Beni 8€? Ömründe hissetmediği garip hısl duyuyor... Betbaht bir. haremağas zevki de ancak bu olabilir... Bu ged rasladığı macera, çorak, çöl gibi hâ " yatının bir vahasıdır... Karşısmda ufuk açıldı.. O ufka doğru yürüyecek’ Kimbilir, nasıl bilmediği, hayalin bile geçirmediği iklimlere ulaşacak.« “— Nasıl girdi bu oğlan bu gemiy€'| Çocukların hepsi muayeneden geçm” değil midir?... Hem de nasıl ve kaç muayenelerden... Günde bir iki ke tiftikleri değişiyor... Hepsinin ayrı 8?' rı yatakları var... Bunları bir deği birkaç hastabakrer eviriyor, çeviriyof” Hayret! Hayret!.. Fakat yarabbi! N hoş bir sergüzeştin ortasına düştüm” Bunu'kimbilir, belki de kendi menfaf' bir sır nasıl istifadelere sebebiyet VE rebilir, kimbilir... Haremin tam ort# sına düşmüş ve kimbilir daha nerelef' düşmesi mümkün bir sahte haremağ*” sIı... Hem de böyle yaman bir oğlanı Geceyarıları odalarda dolaşmak, kâ dımların yatakları baş ucuhnda tav etmek cesaret ve küstahlığını göste * ren bir oğlan.. Dur bakalım... Neler receğim ?.. Neler vuracağım ?...,, İçerdeki sesler: “— Gel güzelim.. Ah, gel.. Bu lta.dlır zaman beklettikten sonra, nihayet g'l"ı din demek.. Gel, gel... Göğsüme başını daya... şa... Dudaklarım, yanaklarım.. Her ş€ yim senin... Seni bu kadar bekledim”| Ve nihayet geldin işte..., Sayıklıyor... Hammağası — Tam yerinde sayıkliyor!. . dı f duğunu farketmiyecek bu ferahnak” Yarın, uyanınca “Ne rüyalar gördüm!” diyecek..., Yatağında Ferahnak, bülbül gibi $f | kıyor — Ön üç yaşmdayken beni kapa.r!’A getirdiler... Sen de on üç yaşındaydı!” Sevişiyorduk, evlenecektik.. Bıı-ıbu-ı:!ıl ze vefa yeminleri etmiştik,.. O zamaf' danberi hep seni düşündüm vallahi« Aradan yirmi sene geçti, hâlâ seni t" nutmadım... İşte ispat ediyorum, de mi?.. Sen beni İstanbülun konaklarıf” da, saraylarında ne mes'ut, ne debde” be ve saltanat içinde sanmıssındır.. ys kat hayır... Yalniz ömrümde bir kett' bir ihtiyar paşanın odasına koydulât beni... O da bir parmak macun yedi-" Sonra: “Haydi gir yatağa, kız!,, emr” ni verdi... Girdim yatağa... Fakat g7 ne seni düşünüyordum... “O benim 87 lan gibi yavuklum durürken bu herif? | sryanet et!,, dedim... Duam kabul O” du... İşte, ihtiyar saçlarımı okşadıktâ? sonra: “Bu gecelik haydi uyuyam“ da yarın sabaha...,, dedi.. Başını yast” ğa koyup horlamağa başladı... Ah, Ku" libey! Kulibey!.. Ah, — sevgilim... benim saçlarımı okşadığı zaman ba * | şımda zehirli böcek dolasıyor sandım * Halbuki şimdi senin okşayışların * Vücudun alev alev yanıyor... Benim de yandığımı hissediyor musun?.., Seni? ; için hep böyle yandım işte.. Sana terte” miz, el dokunmamış bir çiçek gibi gev dim... Fakat ihtiyarladım mı? Daha © tuz üç yaşındayım... Sağlamım... AJ”'Wı ya bakınca,'hiç de çırlnııleşmedicrım kani oluyorum... Sen, sen?.. Asla dt * ğişmemişsin... Gene o bıraktığım K“" beysin! O tığ gibi Çerkes delikanlı$t” Tuhaf şey... Nasıl olmuş da büyüyet” mişsin... Nasıl oldu da eskisi gibisil” — Bak, boyun bile;'boyumca değil,,, P* şın, başımın hizasıddayken, ayakîaf dizlerime geliyor....,, Kapınm dışmdaki haremağası: “— Ama da fasih fasih ve yukg#k sesle sayıklıyor... Zaten bu kız böyle dir... Uyuyunca hiç çenesi durmaz!* - dedi.. - Fakat, calçeneliği ifrata he du'dı Sakm kimseyi uyandırmasw, (Devamı W H