Hatıraları anlat Moa mürettebatının ancak üç günlük yiye- cekleri vardı. Onlar orlak olacakla aç bırakacak değildik ya! başkasına fenalık lmadığımızı güç be Ne ona, ne de yapmak niyetin lâ anlattıktan sonra silâhlarımızı, siz makinemizi ve erzâkı “Moa” ya ta- ştdık ve “Perle,, i geminin yedeğine al- dık, © “Mon, güzel bir gemiydi; kibrit ku- tusu gibi omurgasız olmaktan başka kusuru yoktu. Çektiği su ancak üç ka- demden ibaretti. Yüksek direkleri ve geniş yelkenlerine mukabil çektiği su- yun az olması, gemiyi açık denizde fır- “tmanm bir avı yapacağı muhakkaktı. Oldukça kuvvetli bir rüzgârdan İs- tifade ederek Kermadek adaları isti- kametine dümen kırdık. O adalardan “birinde kazazedeler için bir kumanya deposu bulunduğunu biliyorduk. Gece- leyin çıkan fırtma, bizi fırtma önün- den kaşmıya mecbur etti, Zavallı kap- tan söylenip duruyordu: — Çıldırdınız mı? Bu gemi açık de- nize dayanmaz; hele böyle bir fırtmaya asla! Hayatlarımızı tehlikeye sokuyor» Kendisine cevap verdim: — Hakkınız var. Fakat geriye döner sek de, bizim için tehlike var.. “Telâşından bizim vaziyetimizi unut- muştu; sordu: — Neye? İçerde fırtma bu kadar tut maz. — Evet ama orada Okland müstah- kem mevkli var. Harıl harıl bizi arı - yorlar. Kaderine razı olmaktan başka çare: si yoktu. Artık ses çıkarmadı ve suba- ha kadar güvertede kaldı, Başka zaman olsaydı belki biz'de bu tekneyle endişeye düşerdik. Çünkü fırtma hakikaten korkunçtu. Lâkin hürriyete yeni kavuşmuş olmanm Yer. diği sarhoşluk bize dünyayı tox pembe göstermekteydi. Ayaklarımız altımda, bir gemi, başımızın üstünde bir yatak , çarşafını boyıyarak yaptığımız Alman © — harp bandırası vardı. Sevinmek için © kâfi değil mi? Ufacık sandalla altı hafta müddet süren seyahatimiz ya - , mında şimdi tehlike bize bir hiç geliyor w fırtma gittikce — fazlalaşmaktaydı. Moa dalgaların üs- © tünde sıçrayıp duruyordu. . Yelkenleri © azalttık ve güvertede lüzumsuz sayıla- bilecek eşyayı denize attık. Bunları za — Öten biz atmasak bile dalga alıp götüre- , Gcekti; çünkü deniz güverteyi silip sü- pürmekteydi. , Bu sırada bir dalga “Perle,, in ipini — koparıp motörü * götürdü. Buna pek — dizüldük, © Bir mesele de, erzakın azlığı idi. Fil vaki yanımıza altı hâftalık yiyecek al- “ müiştik ama, bunları tabii kendimize göre, hesap etmiştik. Sonradan Moayı zaptedince iş değişmişti. © ç Mos mürettebatın ancak üç günlük — yiyeceği vardı. Onlar da olzim kuman- yaya ortak olacaklardı; zavallıları aç “ bırakacak değildik ya! v “Sonra nihayet kesildi, Ve 21 ilkkânun. “oda, yani fira sekizinci günü Kur Gts İzland göründü. Bu adanm manzarası hiç de hoş de. © ğüldi. Eski bir yanardağın tepesinden © İbaret olan bu adanın her tarafından © buharlar fışkırıyor. Erimiş kükürt &e)- “Şeri akıyordu. Adada tek bir ağaç, hat tâ bir fundalık bile yoktu. Hava kü - kürt buharile teneffisü güç teydi. Adanm ilk sulu sahillerinde binlerce köpekbalığı kaynaşıyordu. —/ Fırtınaya tutularak fazla zaman kay — bettiği için erzakı' azalır gemiler için — Bâhrimuhitin bazi adalarında erzak an » barları tesis edilmiştir. Bu adada da “böyle bir anbar olduğunu, uzaktan far. “> kettik, Bir filika indirdik. Kir: altı tayfayla adaya hareket etti. Köpekba- “Okları filikanın peşini bırakmıyordu. Alman korsan gemisi i ş Fırtma “otuz altr saat Sürdükten| "Deniz kartalı Gm -süvarisi bont Feliks fon Lukner da bizim kumanyaya rdış zavallıları Sahile yaklaştıkça kükürt buharı ve gazler boğucu bir hal alıyordu. Eski| yanardağın ağzı civarıma varılmea kor kunç bir manzarayla karşılaşıldı; bu - rada sular şeytani bir kazan içindey - miş gibi fokurdaşıyorlardı. Sahil bo- yurca son indifaatın eserleri olduğun. | İ üphe olmıyan iri lâv parçaları s4-| İ gitmişti. İ Arkadaşlar iaşe anbarı civarındaki lâvdan sahile ayak bastılar. Ayakları kükürt tabukasma gömülüyordu. An- barda kasalar ve kamış sepetler dolu idi. Bu hazineden bir kısmı filika ile gemiye naklolundu. Tıkâbasa yüklenmiş olan filika ge - miye dönerken zabit vekillerinden iki- si ikinci sefer işin erzak hazırlamak ü. zere adada kalmışlardı. Arkadaşları - nin dönmesi bol bol iki saat süreceği- ni nazarı dikkate alarak adenm dahi- Tine doğru yürümüşler. Lâkin karaya ayak bastıkları noktadan maada ada da gezip dolaşılacak bir yer mevcut ol. madığını görmüşler. Anbardan biraz uzaklaşılmca ayakları kükürtlü bir ne vi Tüzucetli çamurlara gömülüvermiş. (Devrmı var) Alman' istihbar Gardiyan Semraya şu müjdeyi de ve-) rerek dedi ki: — Türk olduğunuz da anlaşılmış ga- liba!, Ben reisin odasından çıkarken müddelumuminin ağzından çıkan şu sözleri kulaklarımla duydum: "O hald gizli istihbarat şebekesi bizi büyük bir mahewbiyet karşısında bulunduruyor. Bu sanatkârm yüzüne nasıl bakacağız? Gardiyan fazla bir şey ilâvesine lüzum görmeden parmaklığın önünden ayrıldı. Uzaktan diğer (gardiyanların Oayak sesleri işitimişti. Semra sevinçle içeriye çekildi. Itida- Tini muhafazaya çalışarak demir karyola nım kenarına ilişti... — Bravo yüzbaşı Ştankeye.. divanı! harp reisini görmeğe gelen (o zabit mü- hakkak ki odur... ss. . Ingiliz casusunun izleri üzerinde.. Gârip bir emir. Başvekil Betman Holveg, divanı harp reisine tebliğ edilmek üzere (o Harbiye müsteşarına şöyle bir emir vermişti: “Erkânıharbiye riyaseti, askeri diva- “nı harbinde muhakemesi geçen hüviyeti İ meçhül artist kadının tahliyesini muva- fik görmüşse de, ben bu münasebetle mevzuu bahsedilen İngiliz o casusunun izi bulununcaya kadar o Semranın mev- kuf kalmasını ihtiyati bir tedbir olmak üzere faydalı görüyorum. Divanı harp reisliğine bu hususta tebliyat yapılması mi emwederim.,, Semranın tahliyesi takarrüir ettiği bir günde bu emrin zskeri divanı harbine tebliğ edilmesi Semranın bütün ümitle: rini ve bütün düşüncelerini altüst et- mişti, i İ © Mahkemeye Berlinde bir İngiliz casu sunun mevçudiyetini hissettiğini bildi- ten Semra, şimdi de bunun cezasını £i yiyip içebilirsiniz... Hattâ ziyaretçile- Macera ve aşk romanı SM Yazan : (Vö-NÜ) İleri yim İİ “Neiyi etmişim de,demin, paravananın arkasındâ bu oğlanı yakalamamışım... Bu maceranın ötesi var... Kim bilir neler, neler öğreneceğim? ,, Geçen tefrikaların hülâsası: Bir haremuğar:, yalar hattmağaları pm ve kadınların bulunduğu birgemide, küçük bir zöneci oğlanı geceleyin takip ediyor ve onun kendileri gibi hadım ol nemez, hangi hayal cennetinde yaşı" yor?.. Sırt üstü yatmış... : Kolları haç gibi iki yana açılmış... başı, yastıktan boğa madığını keşfediyor. Şimdi, bu Ağrikax (Bitmiş... Geriye doğru sarkmış. Yastık, ucube, kadınların olduğu odaya gizlice girmiştir. “ Gel. Gel, gel güzelim. Yanıma 4 Zenci çocuk, bunun ne demek oldu- ğunu anlamadı. Zira, sözler, türkçeydi. Fakat, seste öyle bir ihtiras, öyle kalp- ten, sinirlerden, adaleden gelme bir İ- nilti vardı Sünbül, ihtirasın daveti- ni, kelimelerin manasından değil de, sa 'danm titreyişinden unlağt.. Dört #yak yürüyerek maymun gibi ilerledi... Şimdi, yorganı, çarşafı, yastıkları, i- çinde uyuyanm entarisi - kimbilir hangi bir âlemden esen bir rüzgârs yakalanarak her biri bir yana savru- lan , bir yer yatağının tam yanında - Gözleri canavar gibi ışıldıyarak ba- kıyor... “— Gel... Gel. Gel sevgilim, yanıma, koynuma gel..,, Yataktaki metruk ve münzevi kâ- dın - bu haremsâaray matrudu - bili - Semranın mahkemedeki beyanatı at şebekelerini faaliyete geçirmişti rinizi dahi kabul (edebilmeniz (için tevkifhane zabitine emir verilmiştir. Demişti, Divanıharp heyeti bu yüzden hemen hergün Alman askeri istihbarat (şebe- kelerile temaa ediyordu. Semranın mahkemedeki beyanatı hem hükümeti uyandırmış, hemde Alman istihbarat şebekelerini faaliyete geçir- mişti, O güne kadar askerlikte çok ileri git- tiği iddia edilen Almanlarır istihbarat işlerinde gittikçe gerilemekte . olduğu leri sürülüyordu. Hattâ bu yüzden baş- vekil ile erkânmarbiye reisi Ludendorf atasında bir münakaşa bile (geçmişti. Bu münakaşada başvekil askeri istihba- rat dairelerinin hümmalı bir — faaliyet devresine giremediklerini söylüyor ve buna karşı düşmanm Alman smirlarını dört cepheden casuslarla ihata ettiğini ilâve ediyordu. Ludendorfa gelince, general, Berlinde İngiliz casusu (dolaştığı haberinin bir şayiadan ibaret olduğunu iddia etmişti. Başvekil ile Luğendorf arasında bu münakaşaların geçtiği . günlerde idi ki, bir Alman sivil polisi, Kudüse (o gönde- rilmek üzere bir kadın tarafından posta ya verilmiş olan mektuptan - şüpheye düşmüş, fakat kadını takip o etmek im- kârını bulamamıştı, . Polis müdüriyetine getirilen bu “kısa mektupta almanca sadece şu kelimeler yazdıydı: “İşler yolunda gidiyor. Mallarımız: yüzde vivmi iskonto ile kabul ederse- niz, yapacağımız »lış siz kazanmış olacaksınız.,, Leipzigerstr. No, 15 W. D. Rozenthal Polis müdüriyeti derhal bu adres üze rinde tetkikat yaparak Leipzigerştrase" de'ne böyle bir numara, ne de böyle bir kimse olmadığını anlamıştı. Kadın: posta şubesi (oOönünde gören memur poliste (tesbiti hüviyet) şubesi- ne ancak şunları söyliyebilmişti “ — Orta boylu.. İnce belli. Çevik ve seri yürüyüşlü.. Gri mantolu.. Siyah varişten en çok! omuzları hizasında... Ve öylece, sema: - lardaki, rüya âlemlerindeki meçhul er. keklerin hepsini birden davet eder gibi inildiyor... Dolgun vücudu râşeler ge çiriyor: “— Gel. Gel. Ve Afrikalı ucube; ona, demink mangâlin kor ateşinden daha fazlâ ışti- dıyan gözelrle bakıyor... “Eritecek bu bakışların manyatizması altında ka'- dımı... Usul usul, kaba döşeğin kenarma ka dar çıktı... Kapmın dışında, -harema;fası, -de- min küçük zencinin durduğu yere gel- di. Yere çömeldi. Başmı içeri uzattı. Sesleri dinliyor... Gölgelerin kımılda - yışmdan hareketleri sezmeye uğraşı yor... Merak, heyecan, daha bin türlü his- İer, sinirlerini, beynini, adalelerini al üst etmiştir. — İyi ki demin, paravananm arka- smda yakalayıp ortaya çıkarmadım da maceranın arka tarafmı takip ede- | bileceğim..,, iskendar F. Sertelli baml Bililen Wa şapkalı bir kadın, Arkasından yürüyor- dum. Yüzünü göremedim. Postaya mek tubu verdikten sonra bir otomobile at- ladı.. Sehöneberg istikametine giderek gözden kayboldu, Otomobilin numarası nı dahi alamadım, Postaya koştum, An- cak mektubu tevkif edebildim!,, İşte meçhül İngilir casusu hakkında polis müdüriyetindeki malüma' bundan ibaretti, Ve mektupta şüpheli cümleler bulunmasaydı, bu mektubun da değeri olmıyacaktı. Aslı olmayan bir.adresi mürsil adresi yerinde kullanan mektup sahibi ancak bu noktadan şüpheli bir vaziyete düşü- yordu. Yüzde yirmi beş İskonto meselesi de az şüphe uyandıran bir cümle değildi. Mektup sahibi bu sözlerle ne “demek istiyordu? Polis müdüriyeti mektubu (tahkikat dosyasile birlikte — Semranın evrakile birleştirmek üzere — askeri divanıhar- bine göndermişti. Gerek polis. müdüriyetinin siyasi me- murları, gerekse askeri istihbarat şebe- kesi mektup sahibini aramağa (O koyul- muşlardı. Berlinin otelleri, barları, lo- kantaları, randevü evleri, pansiyonları, birer birer elden ve gözden geçiriliyor- du, Bütün Alman istihbarât (O şebekeleri (W.D. Rozenthal) müstear adını taşı- yan İngiliz câsusunu (aramağa koyul- muştü. Hakikatte Berlinde böyle (bir casus kadın var mıydı? O Yok muydu? Bütün bunlar birer şüpheden mi ibaretti? Bunu bilen de yoktu. Yalnız Berlin istihbaratı bir casus i- zi üzerinde yürüdüğünden emin bulu- nuyordu. Bu casusun ne zaman ve nerede ele geşirilere”i kestirilemiyordu. Kempiski lokantasının esrarı Leipzızerştrase'de Kempinski Lökan tasndayız. (Devamı var) Ömründe hissetmediği garip hisle") duyuyor... Betbaht bir haremağasifi"| zevki de ancak bn olabilir... Bu g© rasladığı macera, çorak, çöl gibi BA” yatının bir vahasıdir... Karşısmda ufuk açıldı.. O ufka doğru yürüy ece Kimbilir, nasıl “bilmediği, hayalindi bile geçirmediği iklimlere ulaşacak” “ Nasıl girdi bu oğlan bu gemiy©”) Çocukların hepsi muayeneden geç değil midir?... Hem de rastl ve kaç K muâyenelerden... Günde bir iki ke tiftikleri'değişiyor... Hepsinin ayrı 8 rı yatakları var... Bunları bir deği birkaç hastabakıcı eviriyor, çeviriye” Hayret! Hayret!.. Fakat yarabbi! hoş bir seryüzeştin ortasma düş | Bunu kimbilir, belki de Kendi menfa” Jerim namina kullanabilirim... BöY' bir sır nasıl istifadelere sebebiyet rebilir, kimbilir... Haremin tam or© sma düşmüş ve kimbilir daha nerele” düşmesi mümkün bir sahte haremağı sı... Hem 'de böyle yaman bir oğlan Geceyarıları odalarda dolaşmak, k* dmların yatakları baş ucunda te etmek cesaret ve klatahlığını göste "| ren bir oğlan.. Dur bakalım... Neler £ İçerdeki sesler: “.— Gel güzelim.. Ah, gel.. Bu kadi zaman beklettikten sonra, nihayet gel) din demek. Gel, gel. Bana sokub/ Göğsüme bagmı daya... Saçlarımı ok” ga... Dudaklarım, yanaklarım., Her $ yim senin... Seni bu kadar bel Ve nihayet geldin işte..,, Sayıklıyor... Haremağası: i “ 'Tam yerinde sayıklıyor!.. . di düşündü. - Fakat rüyasının bükikat d duğunu farketmiyecek bu ferahnak- Yarm, uyanmca “Ne riiyalar gördüm! diyecek..,, Yatağında Ferahnak, bülbül gibi ş# kıyor... “— On ilç yaşmdayken beni kaparsi getirdiler... Sen de on Üç yaşındaydı Sevişiyorduk, evlenecektik.. Birbiri” ze vefa yeminleri etmiştik... O zama” danberi hep seni düşündüm vallahi” Aradan yirmi sene geçti, hâlâ seni © nutmadım... İşte ispat ediyorum, di mi?... Sen beni İstanbulun konakları" da, saraylarında ne mes'ut, ne debj” bo ve saltanat içinde sanmışsındır.. * kat hayır... Yalnız ömrümde bir ker# bir ihtiyar paşanın odasma koyduls” beni... O da bir parmak macun yedi” Sonra: “Haydi gir yatağa, kız! emi” ni ve Girdim yatağa... Fakat £” ne seni düşlinüyordum... “O binin A* lan gibi yavuklum durürken bu berif? mi nasip olacağım? Yarabbi! Beni *© sıyanet et!,, dedim... Duam kabul Ol du... İşte, ihtiyar saçlarımı okşadıkts” sonra: “Bu gecelik haydi uyuy: da yarm sabaha... dedi.. Başını yasi” ğa koyup horlamağa başladı... Ah, Ku” libey! Kulibey!.. Ah, gevgilim.. benim saçlarımı okşadığı zaman ba * 4ımda zehirli böcek dolaşıyor sandım* Halbuki şimdi senin okşayışların?” Vücudun alev alev yanıyor... Benim g yandığımı hissediyor musun... Seni? için hep böyle yandım işte.. Sang teri miz, el dokunmamış bir çiçek gibi gö” dim... Fakat ihtiyarladım mı? Dahs © tuz üç yaşındayım... Sağlamım... AY?” ya bakmica,'hiç de çirkinleşmediği kani oluyorum... Sen, sen?.. Asla'd€ ğişmentişsin... Gene o bıraktığım Kul beysin! Ö tığ gibi Çerkes delikanlı!” Tubaf şey... Nasıl olmuş da büyüye mişsin... Nasıloldu da eskisi gibisi” Bak, boyun bile,'boyumca değil... Şın, başımın hizasıddayken, ayakl! dizlerime geliyor... Kapının dışmdaki haremağası! “ Ama da fasih fasih ve yüks” sesle sayıklıyor... Zaten bu kız böy! dir... Uyuyuneca hiç çenesi durmaz! - dedi., - Fakat, çalçeneliği ifrata 5” dırdı. Sakın kimseyi uyandırması” (Devamı vg