14 Birincikânun — 1936 İşte size bir hikâye ki, köylerden bi- Tinde, “Efsane, olarak değil de, “ha- kikaten olmuş,, diye anlattılar: Kuru Rüstem'in başından geçmiş. Vakanm kahramanı, konuşmasını iyice bilmiyor du. Ağzmı açtı mıydı, çürük dişleri a- rasından, bir lâf kalabalığıdır çıkıyor. Cümleleri de mantıki bir silsileyle bi- ribirine bağlı değil... Sap derken Sa- man diyor. Bir daldan ötekine atlayıp duruyor. Fakat diğer köylüler, kimbilir nasıl bir melekeyle onün dilinden anlamak Sanatını elde etmişler ve kimbilir kar; kere &yni macerayı tekrarlatmışlar ki bizzat yaşamış gibi bütün safhala- Yını biliyorlar... Köyün eski cami mektebini bitirdik- ten sonra on beg senedir muhtarlık e den bay Ragıp bana aşağıki sergüzeş- ti naklederken, Kuru Rüstem, boyuna tasdik edercesine başımı sallıyor. Öte- kiler de, hiçbir teferrünta itiraz'et - mMediklerini gösterir bir şekilde, huğu ile süsüyorlar... O AK —.. Bu Kuru Rüstem, Çukurdeğir- mende su perilerini görmüş, bayım... Gözleriyle görmüş... Değirmene inmiş efendim mısırları- Bi öğütmeye... Malüm ya, değirmen, iç köyün arasmda ve sizin şehirlerde-. Xi apartımanların müşterek çamaşır - lıkları gibi, bu üç köyün de müştere. ken emrinde bir yer.. İnmiş değirmene Kuru Rüstem... Sır tandaki mısır çuyalınm ağzını omuzla- TI üzerinde iki eliyle yakalamış... Iki büklüm.. Kafasiyle tahta kapıyı dür- İerek girmiş içeriye... “Hınh,, diye yükünü yere bıraktik- tan sonra bir de doğrulmüş ki ne bak- sın ?... Boş zannettiği değirmen tıklım tıklım dölu değil mi? Bir sürü insan, olurmuş “Omu görünce, hepsi-birden ürkerek): baka kalmışlar. — Selâmün. Aleyküm., — Minkesselâm! - demişler, — O ne biçim selâm, — Bizim selâmımız böyledir. — Siz kimlerdensiniz? Nerelisiniz? — Uzaklardan değiliz. Buralıyız.. DU ğünümüz var da, “şuracıkta yapalım! dedik... İstersen sen de gel, ötur, bi- zimle beraber eğlen... Yer, içersin. — Hay hay... Kuru Rüstem, bu insanların halinde bir gariplik sezmekle beraber: ! Pipo meraklısı bacaksız! (miş. Amerikanm garabet. memleketi Olduğunu işitiriz. Fakat bu derece ga Tİp/hatta acmacak bir sahnesi bulun- duğunu düşünememiştik. Bu çocuğun Adı Jozef Nundur. İki yaşında var yok Günde bir defa böyle pipo içmeden ya- Pamıyormuş!.. Pipoyu eğzmden alın © ağlıyormuş.. “Pek âlâ, diye düşünmüş. - Mademki öyledir, oturayım. Zaten bu gün geç vakit oldu, çalışacak değilim. Yarm sabahleyin başlarım işe... Şimdi “Çı - kın, mısır öğüteceğim!,, desem bile, al- dıran olmıyacak. Onun için katılayım şu adamlara . Mademki düğünleri varmış, beni de davet ettiler, elbette, yiyecekleri de benim katıksız azığım- dan iyidir... Düğün halkı: — Sen iyi bir adama benziyorsun, Kuru Rüstem! « demişler. - Aferin sa- na... Otur bakalım gelinin yanına... — Ay siz benim adımı da mı bili- yorsunuz? — Tabii değil mi ya?.. Biz, buralı. yız demedik mi sana? — Allah Allah... Ben sizi hiç görme- dim ya?... — Bir, görlinür takımdan değiliz... Bir kahkaha atmışlar... Bu şakaya, Kuru Rüstem de gül müş. Fakat: — Eh, oyun başlasın! - dedikleri za- man, kahkahası, dudaklarmda dona kalmiş. Çünkü, ne görsün bizimkisi ?.. Oyun oynamıya kalkan adamların ayakları ters!.. İşte o zaman, bunlarm su perileri olduğunu anlamış... Zira, bu mahlük- ların insana benzemekle beraber, ayak- ların ters takılı olduğunu kim bil mez? İçinden bir iki kere salâtı selâm ge- tirmekle beraber, “Tevekkeli değil, be- ni tanıdılar ve ben de iyi ettim onlar Ja zit gitmedim!,, diye düşünmüş... HABER — Akşam poötası Tonton Amca çölde seyahate çıkıyor Fakat hayreti, çok geçmeden büsbü- (| tün artmış. Zira, efendim, kendisini gelinin yanma buyurttukları vakit, ka- elbiseyi tanıyrvermiş. Şi, kei bdi karısı gelinlikte giymiş - ti. Ve o zaman bu zamandır, entari, sandık odalarının anbarmnda, en dipde durur... “Tâhavlevelâ... Olur şey değil... diye düşünüp dururken, omzunu bir el dürtmüş. Dönmüş ki, damat: — Ne 0?... Karıma ne bakıp duru- yorsun öyle? — Hiç? — Hehheh... Kendini mi süzüyor- Sun, elbisesini mi?.. Fakst kalbini te miz tut, öyle geyler düşünme... — Aman efendim, estağfürullah.. — Hah, göyle... Çok geçmeden oyun bitmiş... — Buyrun buyrun! yemek, — Bizim aramızda teklif yok... Sen bizim konuğumuzsun! « diyerek Kuru Rüstemi gelinin yanına oturtmuşlar... Ortaya bir tenöere gelmiş. Kapağı a- çılmea, Rüstem'in yüzü buruşmuş... Zira kuru fasulye... Her zaman ye diği yemek! : “— Ne kısmetsiz adamım! Peri dü. gününe geldik! Gene mi bu mübarek ?,, O esnada, eline fasulye bulaştığı i- çin, usullacık iğilmiş. Parmağımı, sil- miş gelinin eteğine! Düğln gece geç vakte kadar sürmüş. Vur patlasın, çal oynasm.. Fasulyeyi bol bol yedikten sonra büsbütün ke - Yifleri gelmiş perilerin... Bir müddet daha zıplamış, hoplamışlar. Derken; “— Allah rahatlık versin!,, deyip, Kuru Rüstem'i yalnız bırakmış ve çe- kilmişler... Uyumuş birkaç saat, Söhra güneşin İple beraber uyanip elelâcele' mısırları öğütmüz... Ver ölini köye... Tırmanmış soluk soluğu bayyrları ça - yırları... Girmiş evine... Hemen sandık odas... Anbarı aceleyle ve merak i- çinde boşaltmış... Bir desolina gelmiş ki, şaşılacak $ey... Gelinlik entari, yerli yerinde)! devşirilmiş duruyor... «eDemek ki bu değilmiş? - diye ka- rarmı verecekken, eteğine de bir göz — İşte bayım! — dedi. - Biz hepimiz, etekteki fasulye izini gördük... Nasıl silrülmüş dersin o oraya ?.. Su perileri. ne sen de İnanır mism bayım?.. Oku- muş diyorlar sana ?.. Kitaplarda rasla- dm mı? (Vâ-N0) Yazan (Yarın ve öbür gün bayram münasabetile gazetemiz çıkmıyacaktır. O günlere at günü gününe tarih, burünkü sayımızda veriyor ve bu Süretle İhdiseteri yıldönümleri ile takip etmeği bozmamış oluyoruz.) 1546 yılı İ4 ilk kânun günü, 390 sene evvel buğin Veltvik padi- şah Süleymana itimatname ile Şart. ken ve Ferdinandın altın ve gümüş! kadeblerden mürekkep hediyelerini) takdim ediyordu. Bu kabul, Ayusturyanm ilk defa Osmanlılarla müsalâha akdetmeleri noktasından tarihi bir gün sayılmak! icap eder, İ Süleyman, elçiye: — Bir sene evvel size bazı tekli- fatımız vaki olmuştu. Müsait ce. vap getirdi iseniz süreti tesviyede her türlü müşkülât izale olunacak-| tır. dedi. Elçi: — Bu husus için vezirlerle görü- şeceğimi.. Karşılığını verdi. Süleyman: — Öyle olsun diyerek ruhsat ver- di. Fakat bu görüşmeler on ay ka- dar sürdü. Anlaşmada en ziyade gü; lük doğuran mesele defterdar Hali. lin defterinde (1) arazii Osmaniye- den olmak üzere kayıtlı bulunan yer- İer ile, Macar asilzadelerinin ârazile- ri meselesi idi. Rüstem paşa konağında vezirlerin içtimar en nihayet sona erdi. İmza edilen ahitname şu idi: Asilzadelerin arazileri 11,000 düka hesap edil mişti. Senede beş bin altın tazminat mukabilinde Avusturyaya terk olu" nacaktı, Diğer arazi senelik on bir. düka mukabilinde, timarlır'da sene” lik beş bin düka karşılığında verile cekti. Beş senelik mütarekenameye im parator Şarl, Papa, Fransa kralı ve Venedik cumhuru dahil idi. Tasdiknameler üç ay içinde mü badele edildi ve müsalâhanameye ri-| ayet için Melvezzi Ferdinandm rehi-| ni olarak İstanbulda kaldı. Bu müsalâhanın çok garip bir ter rafı var. Şarlkenin hassa askeri ku- mandanı Kristof Rogandrof impara* tor ve imparatoriçenin çok müdalan ettikleri karısı ile aralarında hasıl olan bir hadiseden sonra sekiz bin duka altın alarak kaçmış, Süleyma- run hizmetine girmişti. Padişah Ro- gandrofu kabul etmiş ve kendisine günde yüz akçe tahsisat ayırtmıştı Yukarda anlattığımız tarihi mü- salâha bittikteri sonra Rüstem paşı sözü Royandrofa getirmiş ve şunlar söylemişti: Eğer bu adam imparatorun ve biraderinin eline düşecek olursa ha- yatma ilişilmemeli, yalnız burnu ve kulakları kesilmelidir. Kızıl bayram 1780 yılı 15 ilk kânun günü, 156! sene evvelki bayram günü Cibali matem içinde idi ve “Kızıl bayram,. yapıyordu. Semt baştan başa bir kül yığını halinde idi. Ramazan henüz çıkmadan başlayan bir yangın tam 64 sant sürmüş, oruçlu insanların yangın söndürmekte çalışamayacak ları düşünülerek nakzi siyam hak kında fetva çıkmış, minarelerde ezan! yerine: — Ey ahali yangını söndürmeğe koşunuz.. diye halk davet edilmişti. Bu yangın Cibalide yedinci defsi vuku buluyordu. Tarihte bu kadar büyük yangının ancak birkaç eşi vardır. Cibali yangını tarihi Ata tum»). turaklı bir Jisanla anlatır. İşte birkaç satır: “Ateşi suzan marullahi mukade. sadesi ile velvele sazı asuman olup bir dilberi ateş ruhsar gibi Aşık pasa danibine hiraman.. ilâh,, İstanbulda en çok ve en büyük yangm gören semt Cibalidir. Onul : Niyazi Anmet (| 390 sene evvel bugün 156 sene evvel yarın 473 sene evvel öbür gün i — Süleymanın kabul ettiği elçi 2 — Uğursuz Cibalide kızıl bayram 3 — Fatihin müthiş bir intikamı Narı kahrı geldi hakkın yaktı hep © İstanbulu İ akıncılarının yıldırım gibi yetişmeleri için bu semt yangın yüzünden uğur» suz sayılmıştır. 1755 yılında çıkan yangının bit kolu Unkapnına kadar ilerlemiştir. Vefa meydanma kadar uzayan diğer bir kol Şehzadebaşma, oradan Ak. saray ve Davutpaşa iskelesine denize dayanmıştı. 48 saat süren bu da 8,000 den fazla ev, 580 büyük değirmen, 70 hamam, 200 cami ve birçok büyük han yandı. Matı adl şair bu yangın için: Parlayınca hışmı odu Matı dedi tarihin Fatihin intikamı 473 sene evvel 16 ilk kânun gü nu, sene 1463, kanlı bir muhasara. © dan sonra Yaica, Matyas Korinos ta- rafından zaptedilmişti . Kral, burayı zaptettiki sonra Ofene girerken Yaica melafi Hür- rem bey ile iki yüz Türk esirini ar- kasında yürüterek dolaşmıştı. Fatih, kendisine çok ağır gelen bu mağlübiyetin intikamma otuz bin kişilik bir ordu ile hazırlandı. Onar bin kişiyi üç kola ayırdı. Türk askerleri hücumda aklim ala- mayacağı bir sürat ve şiddet gösteri- 98 yorlardı. İlk ateşte kalelere tırmanmışlardı Bir neler, düşman bayrağını yerin- den almak için ona yaklaştı ve aldı. Bu esnada üzerine hücum eden bir $ düşman neferini belinden kavraya- rak kendisi ile beraber kaleden yu» varlamak ve hayatmı fedâya razı © olmak derecesine cesaret gösterdi. Bu Tüzumundan fazla ateşli hareket, & ilk anda muvaffakiyeti elden kaçırt- tr. Düşmanlar, yeni kuvvetlerle - çe- tin bücumlara geçtiler. Fakat Türk düşmanı, bütün mühimmatı bırakıp kaçmağa mecbur etti, Kral Save neh- ri kenarına kadar uzaklaştırıldı. Kras ? Im amcasi' Mişel esir edilerek İstan- bulda idam edildi. Varna muhârebe- sinde esir edilmiş ve kaçmağa mus vaffak olmuş iken tekrar bu harpte esir edilerek Gragvar Labatan oğlu ile beraber idam edilecek iken bir Türk askerinin istirhamı üzerine af- fedildi. Bu suretle, Fatih Türk askerlerini arkasından yürüterek zafer alayt yaptıran düşmanından kat kat fazla intikam almağa muvaffak oldu. (1) — Padişah Sleyman, Macaristan fdaresinde Mehmet paşaya arazi mociişi retsi SN sıfatile defterdar Hall terfik etnşt. ; Halil, Şi Macarstanın sancakları için bir vergi defteri hazırlamıştı, bu defter yüz elli sona sulh gü SX zakerelerinde “Halilin defteri,, diye amilimiş tır. HABER AKŞAM POSTASI “ (DARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işieri telotonu : 23878 * iderevellân . :24370 Hasan; Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası