Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İşte size bir hikâye ki, köylerden bi- Tinde, “Efsane,, olarak değil de, “ha- “kikaten olmuş,, diye anlattılar: Kuru Rüstem'in başından geçmiş. Vakanın kahramanı, konuşmasını iyice bilmiyor du. Ağzını açtı mıydı, çürük dişleri a- rasından, bir lâf kalabalığıdır çıkıyor. Cümleleri de mantıki bir silsileyle bi- ribirine bağlı değil.. Sap derken sa- man diyor. Bir daldan ötekine atlayıp duruyor. Fakat diğer köylüler, kimbilir nasıl| bir melekeyle onun dilinden anlamak sBanatını elde etmişler ve kimbilir kar | kere âyni macerayı tekrarlatmışlar ki bizzat yaşamış gibi bütün safhala- rmı biliyorlar... Köyün eski cami mektebini bitirdik- ten sonra on beş senedir muhtarlık e- den bay Ragıp bahna aşağıki sergüzeş- ti naklederken, Kuru Rüstem, boyuna tasdik edercesine başmı sallıyor. Öte- kiler de, hiçbir teferrüata itiraz'et - Mmediklerini gostenr bir şekilde, huşu ile süusüyorlar... x * * —.. Bu Kuru Rüstem, Çukurdeğir- Mmende su perilerini görmüş, bayım... Gözleriyle görmüş... Değirmene inmiş efendim mısırları- nı öğütmeye... Malüm ya, değirmen, üç köyün arasında ve sizin şehirlerde-, ki apartımanların müşterek çamaşır - İlıkları gibi, bu üç köyün de müştere- ken emrinde bir yer... İnmiş değirmene Kuru Rüstem.., Sır tındaki mısır çuvalımın ağzını omuzla- TI Üzerinde iki eliyle yakalamış... İki büklüm.. Kafasiyle tahta kapıyı dür- terek girmiş içeriye... “Hınh,, diye yükünü yere biraktık- tan sonra bir de doğrulmuş ki ne bak- sın?... Boş zannettiği değirmen tıklım tiklrm dolu değil mi? Bir sürü insan, . otum%_ Onu görünce, hepağ birden ürke!'ek baka kalmışlar. — Selâmün Aleyküm.. — Minkesselâm! - demişler. — O he biçim selâm. — Bizim selâmımız böyledir. — Siz kimlerdensiniz? Nerelisiniz? — Uzaklardan değiliz. Buralıyız.. Dü ğünümlüz var da, “şuracıkta yapalım!,, dedik... İstersen sen de gel, otur, bi- zimle beraber eğlen... Yer, içersin. — Hay hay... Kuru Rüstem, bu insanların halinde bir gariplik sezmekle beraber: F ee Pipo meraklısı bacaksız ! Böylesini de görmemiştik! Yukarılı Tesmi bir İngiliz gazetesinden alıyoruz. O gazeteye de Amerikadan 'gönderil- (Miş., Amerikanım garabet- memleketi Olduğunu işitiriz. Fakat bü derece ga- » hatta acınacak bir sahnesi bulun- duğunu düşünememiştik. Bu çocuğun âdı Jozef Nundur. İki yaşında var yoki bir defa böyle pfpo İçmeden ya- .. © G ni L odmnın s ğ Bunu - Pamıyormuş!.. Pipoyu ağzından alm-i — *a ağlıyormuş.. “Pek âlâ, diye düşünmüş. - Mademki öyledir, oturayım. Zaten bu gün geç vakit oldu, çalışacak değilim. Yarmm sabahleyin başlarım işe... Şimdi “Çı - kın, mısır öğüteceğim!,, desem bile, al- dıran olmryacak. Onun için katılayım şu adamlara.. Mademki düğünleri: varmış, beni de davet ettiler, elbette, yiyecekleri de benim katıksız azığım- dan iyidir...,, Düğün halkı: — Sen iyi bir adama benziyorsun, Kuru Rüstem! - demişler. - Aferin sa- na,.. Otur bakalrm gelinin yanma... — Ay siz benim adımı da mı bili- yorsunuz? — Tabif değil mi ya?... yız demedik mi sanâa? — Allah Allah... Ben sizi hiç görme- dim ya?.. — Biz, görünür takımdan değiliz... Bir kahkaha atmışlar... Bu şakaya, Kuru Rüstem de gül- müş. Fakat: — Eh, oyun başlasın! - dedikleri za- man, kahkahası, dudaklarında dona kalmış. Çünkü, ne görsün bizimkisi?.. Oyun oynamıya kalkan adamlarm ayakları ters!.. İşteo zaman, bunlarm su perileri olduğunu anlamış... Zira, bu mahlük- ların insana benzemekle beraber, ayak- İarmm ters takılı olduğunu kim bil- mez? İçinden bir iki kere salâtı selâm ge- tirmekle beraber, “Tevekkeli değil, be- ni tanıdılar ve ben de iyi ettim onlar- la zıt gitmedim!,, diye düşünmüş... Biz, buralı- Fakat hayreti, çok geçmeden hüsbü-f tün artmış. Zira, efendim, kendisini gelinin yanına buyurttukları vakit, ka— aki elbiseyi tanıyrv ti. Ve o zaman büu zamandır, entari, sandık odalarının anbarında, en dipde “Lâhavlevelâ... Olur şey değil...., diye düşünüp dururken, omzunu bir el dürtmüş. Dönmüş ki, damat: — Ne 0?... Karıma ne bakıp duru- yorsun öyle? — Hiç? — Hehheh... Kendini mi süzüyor- sun, elbisesini mi?.. Fakat kalbini te- miz tut, öyle şeyler düşünme... — Aman efendim, estağfürullah.. — Hah, göyle... Çok geçmeden oyun bitmiş... — Buyrün buyrun! yemek, — Bizim aramızda teklif yok... Sen bizim konuğumuzsun! - diyerek Kuru Rüstemi gelinin yanma oturtmuşlar... Ortaya bir tencere gelmiş, Kapağı a- çılmca, Rüstem'in yüzü buruşmuş... Zira kuru fasülye... Her zaman ye- diğı yemek! — Ne kısmetsiz adamım' Peri dü- ğn.nüne geldik! Gene mi bu mübarek?,, diye içerlemiş fena halde ama, mısır ekmeğini kuru kuru yemekten hayırlı ya... Kaşıkla ha kaşıkla ha... Bir ta - raftan da aklı fikri hep elbisede! - “— Olur şey değil... Acaba aşırdılar mı?... Yoksa örneğini beğenip tıpkısı- nı mt çıkardılardı?...,, O esnada, eline fasulye bulaştığı i- çin, usullacık iğilmiş. Parmağmı, sil- miş gelinin eteğine! Düğün gece geç vakte kadar sürmüş. Vüur patlasın, çal oynasın.. Fasulyeyi bol bol yedikten sonra büsbütün ke - yifleri gelmiş perilerin... Bir müddet daha zıplamış, hoplamışlar. Derken: S— Allah rahatlık versin!,, deyip, Kuru Rüstem'i yalnız hırakmış ve çe- kilmişler... Uyumuüş birkaç saat. Sonra güneşin doğmasiyle beraber uyanıp alelâcele mısırlarını öğütmüş... Ver elini köye... Tırmanmış soluk soluğa bayırları ça - yırları... Girmiş evine... Hemen sandık odası... Anbarı aceleyle ve merak İ- çinde boşaltmış... 'Bir de'soniimna gelmiş ki, şaşılacak şey... Gelinlik entari, yerli yerinde, kenaı karısı gelinlikte giymiş - .| Tonton Amca çölde seyahate Çıı_kıyor vr B &b HABER'in Güzellik Doktoru Kuponu: devşirilmiş duruyor... “e>Demek ki bu değilmiş! - diye ka- rarını verecekken, eteğine de bir göz atmış... Köy muhtarı: ' — İşte bayım! -- dedi. - Biz hepimiz, etekteki fasulye izini gördük... Nasıl sürülmüş dersin o oraya?.. Su perileri- ne sen de inanır mısın bayrm?.. Oku- muş diyorlar sana?.. Kitaplarda rasla- dm mı? K (Vâ - Nü) Yazan : Niyazi Anmet 390 sene evvel bugün 156 sene evvel yariın 473 sene evvel Öbür gün 1i — Süleymanın kabul ettiği elçi 2 — Uğursuz Cibalide kızıl bayram 3 — Fatihin müthiş bir intikamı (Yarm ve öbür ğgün bayram münasebetile gazetemiz çıkmıyacaktır. ÖO günlere at günü gününe mrğh, bugünkü sayımızda veriyor ve bu suretle hâdiseleri yıldönümleri — ile takip etmeği bozmamış oluyoruz.) 1546 yılı 14 ilk kânun günü, 390 sene evvel bugjn Veltvik padi- şah Süleymana itimatname ile Şarl- ken ve Ferdinandın altm ve gümüş kadehlerden mürekkep hediyelerini takdim ediyordu. Bu kabul, Avusturyanmn ilk defa Osmanlılarla müsalâha akdetmeler: noktasından tarihi bir gün sayılmak icap eder. Süleyman, elçiye: — Bir sene evvel size bazı tekli- fatımız vaki olmuştu. Müsait ce- vap getırdı iseniz sureti tesviyede her türlü müşkülât izale olunacak- tır. dedi. Elçi: — Bu husus için vezirlerle görü- şeceğim.. Karşılığını verdi. Süleyman: — Öyle olsun diyerek ruhsat ver- di. Fakat bu görüşmeler on ây ka- dar sürdü. Anlaşmada en ziyade gü; lük doğuran mesele defterdar Hali- lin defterinde (1) arazli Osmaniye- den olmak üzere kayıtlı bulunan yer- ler ile, Macar asilzadelerinin arazile- ri meselesi idi. Rüstem paşa konağında vezirlerin içtimar en nihayet sona erdi. İmza edilen ahitname şu idi: Asilzadelerin arazileri 11,000 düka hesap edil- mişti. Senede beş bin altın tazminat mukabilinde Avusturyaya terk olu: nacaktı. Diğer arazi senelik - on bir. düka mukabilinde, timarlar da sene- lik beş bin düka karşılığında “werile- cekti. Beş senelik mütarekenameye imr parator Şarl, Papa, Fransa kralı ve Venedik cumhuru dahil idi. Tasdiknameler üç ay içinde mü- badele edildi ve müsalâhanameye ri- ayet için Melvezzi Ferdinandın rehi- ni olarak İstanbulda kaldı. Bu müsalâhanın çok garip bir tar rafı var. Şarlkenin hassa askeri ku- mandanı Kristof Rogandrof impara- tor ve imparatoriçenin çok müdafaa ettikleri karısı ile aralarında - hasıl olan bir hadiseden sonra sekiz bin duka altın alarak kaçmış, Süleyma- nm hizmetine girmişti. Padişah Ro- gandrofu kabul etmiş ve kendisine günde yüz akçe tahsisat ayırtmıştı Yukarda anlattığımız tarihi mü- salâha bittikten sonra Rüstem paşa sözü Rogandrofa getirmiş ve şunları söylemişti: — Eğer bu adam imparatorun ve biraderinin eline düşecek olursa ha- yatma ilişilmemeli, yalnız burnü ve kulakları kesilmelidir. Kızıl bayram 1780 yılı 15 ilk kânun günü, 156 sene evvelki bayram günü Cibali matem içinde idi ve “Kızıl bayram,, yapıyordu. Semt baştan başa bir kül yığmı halinde idi. Ramazan henüz çıkmadan başlayan bir yangın tam 64 saat sürmüş, oruçlu insanların yangın söndürmekte çalışamayacak ları düşünülerek nakzi siyam hak- kında fetva çıkmış, minarelerde ezan yerine: — Ey ahali yangımı söndürmeğe koşunuz.. diye halk davet edilmişti. Bu yangın Cibalide yedinci defa vuku buluyordu. Tarihte bu kadar büyük yangının ancak birkaç eşi vardır. Cibali yangını tarihi Ata tum-|- turaklı bir lisanla anlatır. İşte birkaç satır: d “Ateşi suzan marullahi mukade- sadesi ile velvele sazı asuman olup bir dilberi ateş ruhsar gibi Aşık paşa &anibine hiraman.. ilâh,, İstanbulda en çok ve en büyük için bu semt yangm yüzünden ugu suz sayılmıştır. . 1755 yılımda çıkan yangının bı kolu Unkapnına kadar ilerle Vefa meydanma kadar uzayan diğer bir kol Şehzadebaşma, oradan Ak. saray ve Davutpaşa iskelesine denize dayanmıştı. 48 saat süren bu yangın da 8,000 den fazla ev, 580 büyi ik değirmen, 70 hamam, 200 cami ve bırçok büyük han yandı. Matı at E z şair bu yangın için: ğ Parlayınca hışmı odu Matı © -di Narı kahrı geldi hakkın / yaktı 'a Ü ılv' Fatihin ıntıkamı'v" 473 sene evvel 16 ilk kânun gü nu, sene 1463, kanlı bir muhasara- dan sonra Yaica, Matyas Korinos ta- rafından zaptedilmişti . â' Kral, burayı zaptettikt sonra Öfene girerken Yaica müdafii Hür- rem bey ile iki yüz Türk esirini ar- kasında yürüterek dolaşmıştı. | Fatih, kendisine çok ağır gelen bu mağlübiyetin intikamrmna otuz bin. kişilik bir ordu ile hazırlandı. Ş Onar bin kişiyi üç kola ayırdı. Türk askerleri hücumda aklın a'lı mayacağı bir sürat ve şiddet gösteri- yorlardı. İlk ateşte kalelere mmanmmıîardı Bir nefer, düşman bayrağını yerin: den almak için ona yaklaştı ve ald Bu esnada üzerine hücum eden b ! düşman neferini belinden kavraya- rak kendisi ile beraber kaleden varlamak ve hayatmı fedaya olmak derecesine cesaret göster Bu lüzumundan fazla ateşli hareket ilk anda muvaffakiyeti elden kaçırt- tı. Düşmanlar, yeni kuvvetlerle - ç tin hücumlara geçtiler. Fakat Tu.t : akmeılarının yıldırım gibi yetışmeıç % düşmanı, bütün mühimmatı kaçmağa mecbur etti. Kral Savo '_ ri kenarına kadar uzaklaştırıldı. Kra: lın amcası' Mişel esir edilerek İstan- bulda idam edildi. Varna muhare e- sinde esir edilmiş ve kaçmağa mu- vaffak olmuş iken tekrar bu hami esir edilerek Gragvar Labatan oğl , ile beraber idam edilecek iken bir Türk askerinin istirhamı üzerine af- fedildi. : Bu suretle, Fatih Türk asker arkasından yürüterek zafer : yaptıran düşmanımdan kat kat intikam almağa muvaffak oldu. () — Padişah Süleyman, a idaresinde Mehmet paşayâ arazi mechsl sıfatile defterdar Hall terfik etmşt. hazırlamıştı, bu defter yüz elli sene sulh m zakerelerinde “Halilin defteri,, diye anılmiş yangım gören semt Cibalidir. Onun AKSAM POSTASI IDARE Evi Istanbul Ankara Caddosl " Posta kutusu * İstanbul 214 , Telgraf âadresi: Istanbul HABER | Yazı işleri teloronu ıaıu' B | idare ve llân » * ABONE ŞARTLARI ! Türkiye Eenebi b Senelik 1400 Kr.!. 2700 K, 6 aylık — 7320, ,, tasa < 3 aylık 400 , 800 » * âylık 50 » 300 » Sahibi ve Neşriyat Müdürü: ı Hasan Rasim Us ;ş: Basıldığı yer. mıxm ıııatbııau |