Tü’ kiyenin Arabistan üstüne hâkimi- “Yalnız bir türlü — değildi; bir çok ! “lerden hâkimdi. Türkiyenin padi- _k âyni zamanda Müslüman — dininin “|''dı ve bütün Araplar da Müslüman ' Padişah büyük — Britanyaya karşı a "kaddcs Cihad,, ilân etmişti. Bu da tt!İll:lı:-r için müthiş bir darbe idi. ”'ut bu cihat gerçekten müthiş bir olabilirdi: eğer bizzat Muhammed îamberın hanedanından gelen Mek- W Fi Şerifi bunu tasdik etseydi. - Dini Tağmen Araplarla efendileri olan ler arasında sevgi pek azdı. Bundan 9 Sultan çok uzaklarda idi; çölün " adamları talimat almak için göz- İ Mekke şerifine çevirirlerdi. ü'*hn Mekkenin Şerifi ve bir Arap 3nperveriydi. Oğluyla birlkte yıllar- Ti müstakil bir Arabistan tesisini ,; H edip durmuştu. M Bâne müşkülât şu idi ki — Araplar "“e kabileye mensup ve aralarında -h ! arası gelmeksizin kan kavgalarını “Arlardı. Bunları bir araya getirebil- kolay bir iş değildi. "“f Hüseyin bu işi denedi. O ve o- T Ali ile Faysal, padişahın Cihadı des beyannamesini pencereden "Ya attılar. İsyan için başbaşa ve- mâhlar tasarladılar: fakat bunu çok |tuttular, Türk hâkimiyeti " altında Whan topraklarda casuslar ve casus- gözetleven hafiyeler vardı. Baba uğunarıı Medineve, Mekkeye ve şeh- Manr olan Ciddeye ayni günde hü- ı.ad ! | D | h *tmeğ tasarladılar. ı 'l%â-—s-—ınfı Par "”'“hefîn doğum verı Mekke, İslâmın merkezidir. —Peygam-| berin günlerindenberi İslâm olmayanla- rın bulunması yasak edilmiş bir yerdir. Müslümanlardan gayrisi deniz kıyısın- dan daha yakına yanaşamazlar. Şehrin ortasında büyük Kâbeişerif camii var- dır. Bir Arap darbımeseli şöyle der “şeh- rin kudsiyeti ne kadar çoksa, ahalisinin kötülüğü ao derece fazladır.,, ve Mekke şehri bu atalar — sözünü hiç de yalana çıkarmaz. Şehirde (Sıga nikâhı ile evle- nip boşanan profesyonel Zzevceler var- dır; bunlar ayda iki defa evlenip boşa- nırlar,. Türklerin Mekkeye hâkim oları tepe- Yazanlar ; ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lüövveli Thomas / İsyân için plânlar hazırladılar 2 Fakat bu iş kolay değildi, binlerce Arap kabilesini bir emelde toplamak lâzımdı lerde üç tane kaleleri vardı. — Kalelere seçme Türk efradından garnizonlar ika- me edilmişti. Araplar şehrin sokaklarına dökülerek hükümet dairelerile çarşıları işgal ettiler, fakat kaleleri henüz elleri- ne geçirememişlerdi. Bu kaleleri hiç bir vakit elde edemez lerdi de; fakat Türk kumandanları pu- sulayı şaşırdılar. Onlar da bizzat Müzs- lümandılar ve daha akıllıca hareket et- mesini bilmeliydiler; böyle davranacak- larına toplarını Mekkeye çevirdiler ve gülleler bütün İslâmın en — mukaddes mâbedi olan Kâbenin üstüne düştü. Merminin birisi kara taşa çarptı, kı- gh[ı.balıb muharebele'i Od A4 -— OD SGSB y B yamet de bundan koptu. Namazda rü-| kâa varmış olan Aşaplar hep birden a- yağa frrladılar; ve — Peygamberin fena halde kızan sadık müminlerini kalelere doğru götürdüler, Bunlar duvarları tır- manarak çıktı. Makineli tüfek ateşlerine aldırış bile etmediler. Türkleri kılıç ve hançerlerin vücuda getirdiği bir deniz- le kuşattılar ve hiçbir esir almadılar. Cidde beş günlük bir — muharebeden sonra düştü. Araplara beş küçük İngiliz gemisi yardım etti. Bunlar şehri bombar dıman ettiler ve az kalsın Hindistanda- ki Müslüman Britanya tebaası arasında bir isyana sebep olacaklardı. Bizzat Mek kenin de topa tutulmuş olduğuna dair Dililmize çeviren : A. E. çok mübalâfalr havadisler Hind Müs- lümanlarının kulaklarına gitti. Fakat Peygamberin gömülü olduğu Medinede Faysal ve Alinin kumandast altında olan bedeviler hiç bir iş becere- mediler. Sabahın ilk sisleri arasından süzülerek şehrin etekleri çevresindeki hurmalıkları işgal ettiler. Billür sular fışkırtan çeşmeleri, kay- sı ve nar bahçeleri, muz ağaçları, ile â- deta binbir gece masallarını — andıran Medinenin konaklarını — ellerine geçir- mişlerdi ama Medine Türk garnizonu efradı hemen şehrin duvarları içine koş- tular. (Devamı var) Bizim görüşümüze göre Filistin muharebeleri ni O Nablusun şimalinde bu tepeler aşa- ğıya Dotana batar. Dotan ise garpta Şaron ovasına girerek sahil boyunca Yafa ve Hayfaya uzamnır, şimalişarki- de ise meşhur Musmus geçidinden al- çak tepelere geçen ve Estraelon ovasi- le birleşir. Bu ova Karmel dağının ce- nubu şarki kenarından yayılarak Jez- ril vadisine ve buradan Bizan ovasında Şeria irmağına dayanır. Bütün bu mün hat arazi süvari harekâtı için mükem- meldi. İngiliz ordusundaysa süvari ka- dar bol bir şey yoktu. Ben o sıralarda sekizinci ordu Rus mandani Cevad paşanın emir — sabitily- ken, ordunun emrinde ve sol cenahında | : olan Asma kalardusu erkânıharbiyesi- ne, yüzbaşı İsmail Kur Cebe (beyin) yerine gönderildim (Bay İsmail Kurt Cebe şimdi erkâmharbiye miralayıdır ve İstanbul merke2 kumuandanlığında- dır.) Alman karargâhinda ağustos ayı sonlarında vazifeye başlamıştım. 18 eylül sabahi tanyeri ağarırken Asya kolu kumandanı Fon OÖppen, er- / kâmıharbiye reisi Şpayh, kolordu ya- veri Tahl ve ben atlara binerek karar- gâhımız olan Azun tepesinden kalktık Ve emrimizde bulunan sağ cenahımız- daki öon dokuzuncu Türk fırkasını tef- tişe gittik. Sıcak bir gündü. Tepemizde dolaşam ve arasıra beombalar atarak |. hatmmm gsoran İngiliz tayyareleri ol- , bir saat bile istirahat et-| meksizin öf".'eden sonra saat ikiye ka- dar döndük dolaştık; anamızdan emdi- ğimiz süt burnumuzdan geldi. Azuna döndükten sonra da ancak yü zümü yıkayıp elbise değiştirebildim Çünkü şube çadırında birken evrakı maiyetimdeki Alman başçavuşlarına tercüme ettirdikten sonra kolordu er- kânıharbiye reisine, sonra da onunlu birlikte kolordu kumandanına götür mek lâzımdı. Gerçi kolordumun adı AL- mandı ama, emrimizde 16 ncı ve 19 uncu Türk fırkalarından haska bircok da geri hizmet kıt'aları hep Türktü, Yani Türkler Almaniardan çok daha fazlaydı ve bütün binların. muvasala ve irtibatını yapmak için kolordu ka- Maiyetimde tereüman olarak beş üle tı tane Alman ihtiyat başçavuşu var- dı. Bunlar Berlin Elsinei şarkiye fakül tesinden diplomalı âlim insanlar ol - makla beraber ihtiyat zabitliğine yük- selememişlerdi. Çünkü yahudi idiler, Evrakı okumak, kumandanın emirle rini not etmek, sonra da bunları yazıp fırkalara göndermek, mühim ve mils- tacel emirleri telefonla tebliğ etmek, cepheden alınan gündelik vukuat rapo- runu da hulâsa yaparak ordu erkânt- harbiyesine bildirmek işleri akşam ye- meğine kadar sürdü ve gazinodan ça- hman goöngu isitince ben de karargd - hın bütün diğer zahitleri gibi artık paydos ederek sofranın bulunduğu ka- a. daki hayvan derileri üzerinde — uykuya dalmış olduğunu gördü. Haydutlar o- nun kaçamıyacağına ve kaçmak istese bile muvaffak olamıyacağına hükmede- rek çadırda yalnız bırakmışlardır. Edvar, yavaşça Annaya yaklaştı. Du- dakları üzerine hafif ve — kaçamak bir öpücük kondurduktan sonra önü uyan- dırmağa çalıştı ve nihayet — muvaffak oldu. Anna yavaşça gözlerini — açarak doğruldu. Yanında çömelmiş olan ada- ma baktı. Edvar, yavaşça sordu: — Anna, beni tanıdın mır? — Edvar, sen misin? Gördüğüm a- caba bir rüya mı? — Benim Anna. Her türlü tehlikeyi göze alarak buraya kadar geldim. Esa- sen seni Sanşo Perz tarafından kaçırıl- dığın zamandanberi takip ediyoruz, Ni- hayet seni bulduk. Ele geçecek olursam mahvolacağım muhakkaktır. Merak et« me, ben şimdi giderek Sofyaya zabitaya haber vereceğim. Biraz sonra burasını basarak seni kurtarırız. — İyi ama, bu haydutlar beni öldü- recekler.. — Hayır, öldürmiyecekler. Bunu bu- raya geldiğin zaman haydutların ağzın- dan benim gibi sen de — işittin. Yarına kadar korkmadan bekliyebilirsin . — Yarın o müthiş haydut gelecek ©- lursa ne ümit edebilirim ki.Gözlerinden benim için ne düşündüğünü —anladım. Sana tuhaf bir şey syliyeyim: — Adına Ormanlar kralı denilen ve kaptan diye y y y d'/ di 240 CÜZEL PRENSES ':;r Bu hali gören Edvar, şimdilik An- pi tanin hayatı için bir tehlike bulunma- p dığını anladı. yit Haydutların kaptan dedikleri adam pf acaba kımdi? O adam bu haydutların; hepsini nasıl da nüfuzu altına alm.ıştı?' eli Eski orman kolcusu, yeis ve hiddetin- iF len ne yapacağını bilemiyordu. Büyük J bir aşkla sevdiği kızı kaçırmış olan bu haydutları böyle eli kolu bağlı bir halde g! karşıdan seyretmek ona çok ağır geli- Yyordu. :î Kaptanın gelip Annaya tecavüz et- mesine meydan vermeden hemen Sofya- E’ ya dönmek lâzımdı. Fakat Edvar, tam F; hareket edeceği zaman — Annanın bu ;,-, anda çekmekte bulunduğu azabı düşün 4! dü. Onun ıstırabını hafifletmek ve ümit e vermek için kızı görüp — teselli etmek y hevesine düştü. Bu sayede — Annanır gyi birkat daha teveccüh ve muhabbetini pfil kazanacağını ümit ediyordu, d Biraz sonra haydutların ininde bütür Işıklar sönmüş, herkes uykuya dalmış- b tr. Her tarafta derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Edvar, bunun üzerine vadi- ge ye inmeğe karar verdi. Yüzükoyun ya- :ğ: tarak yavaş yavaş ilerlemeğe başladı. lf Pek zorlukla on beş dakika kadaı_- b_u halde ilerledi. Hokar ile Annanın girdi- ği çadırı gözden kaybetmemeğe çalışı- Yordu. Ğ Nihavet çadırın önüne kadar vardı. Kalbi şiddetle çarpryordu. Acaba ÂAnna .î: çadırda yalnız mrydı? Yanmmda müuhafız ! kim vardı? H Hançerini çıkarıp sapını ağzına aldı. :; Çadrın perdesini yavaşça aralıyarak i- çeri haktı. Çadırın bir köşesinde yanan küçük bir kandil ortalığı biraz aydmn- latabiliyordu, Annanın çadırım ortasın- çağrılan bu haydut reisi musun. Bulgar prensinin yaveri binbaşı Korzakof. kim biliyor wdh%wm olarak| caman Alman çadırına gittim. ben vardım. (Devamı var) j GÜZEL PRENSES 237 Vera, bu sözleri ışitince damarlarının müthiş bir kıskançlık alevile tutuştuğu- nu hissetti. Kendi kendine şöyle düşü- nüyordu: — Bu adam sevdiği kızı koynuna vermekliğimi istiyor. Ben ise bu adamı seviyor, üstelik o kızdan nefret ediyo- rum. Hayır, hayır, bu adam benimle se- vişmeli, geçinmelidir! Onun — Anna ile birleşmesi benim ölümüm demektir. Bu sırada kont Adolar sabırsızlıkla sordu: ? — Niçin susuyorsunuz Vera? Ne dü- şünüyorsunuz? Haydudun ismini söyli- yecektiniz? — Adolar, benden öyle bir şey isti- — yorsunuz ki canımı istemekle beraber- dir. Çıldırdınız mı? Beni — nasıl bir ci- nayetle ittiham ediyorsunuz. Ben ÂAnna- yı nasıl kaçırtmış olabilirim. İ — Fakat biraz evvel demiştiniz ki. — Ben hiçbir şey demedim. Ağzım- dan söz kapmak istiyorsunuz. Ben An- naya hiçbir şey yapmadım. Ben onu ta- nımryorum. Bu kızdan bana ne? Benim nazarımda o çoktan — ölmüştür. Daima da ölü kalacaktır. Çünkü — ölüme mah- kümdur! — Denaetinizle mahküm oldu. O bi- çareden nefret 'ediyorsunuz. Ondan kor kuyorsunuz. Önün yaşamasını istemi- yorsunuz. Zaten ona iftira ediyorsunuz. O ise size karşı daima iyi kalblidir. Sizi hatırından bile geçirmiyor. Haydi dü- şes. Son sözünüzü söyleyiniz. Bu inadı bırakınız. Bu kadar sözlerim sizi müte- essir etmedise bundan sonra hiç müte- essir olmazsınız. Beni başka türlü hare- kete mecbur edeceksiniz. ÖO zaman bil- diğimı sırları... — Beni bırakmız! Beni kendinize çe- kerek sıkıştırıyorsunuz... Boğulazağım. Beni boğmak istiyorsunuz. Fikrinizi an- ladım. Ben boğulup ölmek istemem, Be- ni bırakmazsanız şimdi bağırırım, — Sana halisane ihtar ediyorum Ve« ra., Bu inadı bırakmıyacak olursan se- ni öldürürüm. Seni öldürmekle de in- sanlığa büyük bir hizmet etmiş olurum, Sen zebhirli bir canavarsın. Fakat senin murdar kanınla elimi kirletmesem bile başka türlü hareket etmesini de bilirim,; Hem ne kadar uğraşsan — nihayet hak yerini bulacaktır. Annaya bir şey olmı« yacaktır. Ona karşı beslediğin nefret ve kin seni boğup öldürecektir. Siz başka- sını düşüreyim derken kendi kazdığınız kuyuya düşeceksiniz... Adolar, sözlerini ikmal edemedi. Kol- ları arasındaki Veranın birden şiddetle göğsünden çekilerek alnıdığını ve kene disinin de göğsünden itildiğini gördü. Adoların karşısında Veranın kocast Dük Jorj duruyordu. Dük ateş fışkıran gözlerle Adolara baktıktan sonra karı- sına sordu; — Ne yapıyorsun Vera? Nasıl olup da bu adamla dansetmeğe Trazı oldun? Bunun nasıl bir adam olduğunu bilmi- yor musun? O halde bunun nasıl bir a« dam olduğunu sana da, burada bulunan lara da öğreteyim. Evvelâ haydi seni bu adamdan uzak bir köşeye — götüreyim, Çünkü bu adam namussuzdur! Adolar, suratına bir şamar gibi inen son kelimenin çarpışı altında şaşaladı, Sonra yeis ve hiddetle haykırdı: — Jorj, ne söylediğini kulağın işiti- yor mu? Buna nasıl cesaret edebiliyor- sun? ' Â Dük Jorj hiddetle cevap vertli: — 7 — Hakkım yok mu? Siz — sözünüzde böyle mi durursunuz. Oynadığımız os yunda ben galip gelmedim mi? Benden ve zevcemden uzaklaşmağfa, bizim bu- lunduğumuz yerde — bulunmamağa, on