12 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER —İ'Akşım postü,. Hâtıralarını anlatan; Alman korsan yemisi “Deniz kartalı” nn süvarisi nont Feliks fon Lukner b * Kumandan telâş eseri göstermedi : — Nasıl kaçar canım? Zavallı adam — Romatlizma sancı!arından ibim inim inliyor 9 Yarabbi, ne saadet! Nihayet gene hürriyetimizi elde etmiştik. Ellerimizi sikarak birbirimizi hararetle tebrik ktik. üi dd " . b " Herkesin yemek salonunda bulundu- kışlanın önünden geçerken küpeşte- : çuvı.llan yıkarak kendimize siper Ip arkasına sığındık. Motörün me- | ğ giltelerile takviye ettiğimiz bu i perler sayesinde kışladan yapılacak y hi:r ateşe karşı muhafaza da olacaktık. Elimizde tüfeklerle, her an mukabhe- leye hazır olduğumuz bir düşman hü- ecumu yapılmadı. Kaçışımızı henüz kim senin fark etmediği anlaşılıyordu. - Motörün yedeğine aldığımız küçük filika süratimizi kesiyordu, ipi kese- ©ek bu filikayı bıraktık. Adadakilere ilk işareti bu küçük filika Te âdu. t i .- » <ü & Esirler arasında kalan arkadaşlar- Osbahr firarımızı müteakip ada- ı ki vaziyeti bilâhare şöyle yazmıştt: /— “Kont hareket ettikten sonra, ,bu| bbüsten haberdar olanlara endişe ü derin bir sessizlik çöktü. Akşam emeklen umumiyetle çok neşeli ve tülü geçtiği halde ©o gün ağızla- zı bıçak açmıyor, lokmalar boğazı- mızda diziliyordu. Kulaklarmız kiriş- te, tüfek sesleri bekliyorduk. Merakını ı'î'%_eııemiyen bazı arkadaşlar sâhile koş- tular; “Perle,, çoktan kaybolmuştu. T Biraz sonra bir haber geldi: — Küçük filika sahil yakmalrmda 'alkalanıyor; motör ise meydanda yok. Bu haber üzerine firar teşebbüsün- den haberi olmayanlar bile fevkalâde bir. hadise cereyan etmekte olduğunu | anladılar. Fakat biz imdada yetiştik. —— — Neolabilir? Merak edilecek bir şey olamaz canım! - | Maksadımız Konta ve arkadaşlarına vakit kazandırmaktı; bunda da muvaf- Yeni Zelândalı çavuş şaşılacak kadar Yi .ıPtbirada.mdı firarı aklma bile getir- — Miyerek ukalaca izahat verdi: Vö l-hı[eıele basit bunda anlaşılmaya- u.k ne var ki! Küçük filika, ipi çözü- — İğrek açılmış olacak. Kont ve birkaç arkadaşı da filikayı bulmak için mo- törle açılmışlardır. Lâkin beceriksizler | Karanlıkta filikayır görememişlerdir. ' Neroda ise gelirler! Zaten Almanların : beceriksizlikleri meşhurdur! - Şimdi gelirler diye çavuş iki saat bekledi. Bu sırada kamp kumandanı, ntu çağırttı, kızile tanıştırmak is- tiyormuş. Fakat Kontu tabil bulama- ar, Kumandan telâş eseri gösterme- '. I—Romatinnalu-ileopekmğngi — demez! Belki kıra gezintiye çıkmış ve daç kalmıştır. Ç Birisi atıldı: — Kaçmış olmasım? Kumandan dudak bütü! P Nasıl kaçar canım? Zavanı adam |— Motörde fazla benzin yoktu ki.. 4 "Bir müddet daha beklediler; herhal- bir fevkalâdelik olduğuna nihayet : t getirerek kumandan, Okland müstahkem Mmevkiine telefon etmeğe verdi ve dananım kuyruğu da — İğte o zaman koptu: Telefon hattı ke- 4Projektörle muhabere edelim dedi- ©r, o da bozulmuştu. Düşünüp taşınıp ahildeki meydanda bir ateş yakmağa ar verdiler. Koca bir ateş Yyakılıp stüne gaz döküldü ve müstahkem _vknn nazarı dikkati çekilmeğe ça- i Bh'a.ı sonra Okla.nd'da.u havai fişek- saat geçtiği halde ne gelen var ne gi- den! Sonradan öğrendik ki bu havâi fişekler Okland ahalisinden birinin eğ- lentisi münasebetile atılmış, yoksa bi- zim kampın imdat işaretini farkeden yokmuş. İngilizler için çok kıymetli dakika ve saatler böyle heba edildikten sonra müstahkem mevki, iraziyetteki fevka- lâdelikten ancak yarımda şüphelendi; gece yarısı kamptan mutat olduğu şe- kilde telefon edilememesi soğuk kanlı İngilizleri harekete nihayet geçirmişti. Firar hadisesi en yakm. limanlara bildirildi. Her taraftan mitralyözlerle silâhlı motörler, romokör ve stimbot- lar firarileri takibe çıkarıldı. — Fakat bütün bu hazırlıklar tamam- lananmcaya kadar vakit epey ilerle- miş, sabah olmasına bir şey kalma- mıştı. İçlerinde hususi yatlarile birkaş da amatör bulunan takipcilerin birkaç düzüne tekneden müteşekkil filotillâsı boş yere dolaşıp durdu. Bu takip, Ye- ni Zelândin zaten mevcut olmayan deniz harbı tarihine hiçbir şeref ka- Zandırmadı. Mzacera veask romanır -B3i- Yazan :(Vâ- Nü) Geçen tefrikaların hülâsası: Küçük Habeş Sünbül, hadım edilmekten kurtulmuş yaman bir köftehordur. Be yaz kadınların peşinde dolaştığı bir 'ge mide, açık bir oda bulup içeri — dalıyor ve orada kabak tatlısı yerken, zebellâ gibi bir haremağası tarafından baskma “ uğrayarak, bir paravana arkasma gizle niyor. Bir esir tacirinin gemisinde neler bulunmaz?.. Hangi memleketin eşyası yoktur.. Bilhassa, böyle yedi parçadan mürekkep bir müsellâh filo, ekseriya, korsanlık da eder.. Yolda yakaladığı Venedik, Ceneviz, İspanyol gemilerini de soyar.. Tabiatile, ganimet eşyası, bütün mürettebat arasında taksim olu- nur. İşte, Sünbülün arkasma sığındığı paravana da, bu tarz eşyadandı.. Bir Ceneviz paranavası.. Kuşlu muşlu bir gey.. Bir buçuk arşın yüksekliğinde... AÂncak, alt tarafı, bir karış kadar açık. | Zenci çocuk, vücudunu gizlediğini sanıyordu., Halbuki, ayakları meydan- da.. Odanın içinde pekâlâ görünüyor.. Hele işte, “Kim 0?,, diyen zebella elin- de kandille içeri girince, ortalık aydın- landı.. Büsbütün görünüyor.. Sünbülün yüreği o kadar hızlı çar- (Devamı var) pıyor ki.. Birkaç gün evvel, annesile Venedik paravanasının arkasına saklanan zenci çocuğun ayakları gayet iyi görünüyordu... Ze- bellâ herif: “Gel! Gel bakayım! Yakaladım ,, dedi birlikte denizde yüzerken ve köpek bı- liğının takibine uğramışken asla bu kadar korkmamıştı.. Çünkü o zaman, anha minha, ölüm vardı.. Ölüm nedir? Sünbül, binlerce zencinin herhangi bir tabil veya içtimal yahut da şahsi felâ- ket karşısında hergün karmca gibi ezildiğini, öldüğünü gördüğü için bu mefhuma zaten alışıktır.. Fakat, ha- dım edilmek?., Bunca beyaz kadının bulunduğu bu cennet ortasında eli böğ-! ründe kalmak.. İşte bu, ölümden bes- beterdi.. Onun için korkuyordu.. O- nun için, şimdiki korkusuna nazaran, köpek balığından korkusu yarımın ya-| rışının yarısı bile değildi.. Az daha bir çığlık bi'e koparacaktı. Ve işte o zaman adam akıllı ele geçe cekti.. Harem ağası, onu, kulağındar. yakalayarak: — Geel! Gel kârata bakayım.. Bu- rada ne ariyorsun.. Hem sen, yaralr olduğun halde nasıi dolaşabiliyorsun? Gel seni muayene edeyim.. - diyecekti.. O zaman, işte o zaman.. Âman Âl- lah.. Sen imdat eyle bu Sünbül kulu- nun haline.. Oğlancağız, dişini sıktı tu.. Sabretti.. « Dilini yut- “-fak olduk. Esasen yemekte bulunan | r atılmca sevinçle ateşi söndürerek| Zabltlerln Iehlnde şehadet etmelerıne rağmen Semra gene serbest bırakılmamıştı ' Madam Klodeti imparatorun sarayına girmeğe teşebbüs etmiş — olmakla itti- ham etmişlerdi. Ya Semra..? O hem sa- raya, hem de veliahdin — koynuna gir- mişti. Mahkeme şüphesiz ki bu nokta üzerinde de duracak ve Semranın ca- susluğa dair vereceği hükümden elbette hiç bir sebeple geri dönmiyecekti. Müddeiumuminin okuduğu vesikala- rın başka bir kadına âit olduğu anlaşıl- sa bile, Semrayı gene casuslukla ittiha- ma bu sebepler kâfi değil miydi? * A * Semra gene divanı harp huzurunda. Müddeiumumi soruyor: — Kudüse dönecek olan zabitleri bu gün mahkemeye çağırdık.. Onlar içinde tanıdığın zabiti bize kolayca gösterebi- lecek misin? — Bu suali o zabitlere neden sor mu- yorsunuz? Onlar arasında beni Kudüs- te tanrmış biri varsa, bunun — meydana çıkmasını neden kendisinden iste miyor sunuz? Reis bu teklifi çok makul görmüş ol- malı ki, celseyi beş dakika tatil ederek, mahrem bir görüşmeden sonra tekrar makamlarına oturdular. Bu sırada mahkeme salonundan içeri muhtelif rütbeli beş Alman zabiti giri- yordu. Semrâ tmaznun sandalyesinde oturu- yordu. Zabitleri görünce merakla hep- sinin yüzlerine ayrı ayrı baktı. Reis sordu: — Bu zabitlerden hangisini tanıyor- sun? Gardiyan: — Zavallı kızcağız.. İdamı duyunca aklını oynattı.. diye söylenerek Semra- nn hücresinden uzaklaştı. | Madam Klodet.. Semra bu ismi hatırlryordu.. Yüzbaşı Ştanke ona bir akşam lokan tada böyle bir kadından bahsederek: — Bırhç gün sonra kurşuna dizile- cek.. Çok actyorum. Hiç, suçu yok. Bü- tün kabahati fransızcayı bir Fransız ka- dar güzel konuşmaııdır. , Demişti. Fakat,. Semra ingilizce bilmiyordu. İ A T & Ne olursa olsun, Ştankenin masumî[ yetinden bahsettiği kadın mademki bir| gün evvel kurşuna dizilmişti.. Semra bu hâdiseyi gözönünde tutarak kendi vazi- yetini de çok tehlikeli görüyor ve mah- kemenin adaleti hakkındaki şüpheleri büsbütün artıyordu. — Hiç birini.. — Yalan söyleme! — Böyle bir duruşmada yalar söyle- mek imkânı var mıdır? Reis zabitlere döndü: — Bu kadını tanryor musunuz? — Hepsi birden: — Evet... Diye cevap verdiler. Semra birdenbire şaşalamıştı. Fakat, şaşknırlığı çok sürmedi. Zabitlerden biri: — Onu kim tanımaz? dedi şark yıldı zı Semra., Reis tekrar sordu: — Semrayı yalnız tiyatro sahnesinde mi tanryorsunuz? Harp cephesinde gör- dünüz mü onu?.. Zabitler gülmemek için kendilerini zor tuttular, İçlerinden biri dayanama- dı. — Biz Filistinde erkeklerle harbedi- yoruz. dedi. Müddeiumumi: — Büu kadını Kudüste görmediniz mi? diye sordu. Zabitler buna da menfi ce- vap verdiler: — Bu kadar güzel bir artist Kudüse bir gün için bile gelmiş olsaydı, — onu herkesten önce biz tanırdık. Müddeiumumi bu cevabı kâfi görme- di: — Kudüste sahneye çıkmamış olabi- lir. Böyle olduğu takdirde onu nasıl gö- rebilirsiniz? Zabıtlerden biri bu suale cevap vere- rek' — Ben Kudüste şehre girip çıkan ya- bancıları karargâh tarafından takibe me murum Yabancı &tfatile de gelmiş olsa gene malümatımız olurdu, dedi. Reis müddeiumuminin yüzüne baktı: — Başka sorulacak bir nokta var mı? — Hayır. Zabit efendilere sadece as- D0kif 3 Cer e pi E n E ll B Yazammn; iskendear F. Sertelli — A .. keri şerefleri ve vicdanları üzerine ye- min ötmelerini teklif ediyorüm. Yemin- den evvel başka bir — diyecekleri varsa söylesinler. Bu bit memleket meselesi- dir. Bu ciheti de kendilerine — hatırlat- mak isterim. Zabitler müddeiumuminin bu teklifin den fena halde sinirlendilerse de bir şey söylemediler. — Mahkeme nasıl münasip görürse o suretle hareket ederiz; diyerek jandar- manın yeşil bir çoha içinde sarılı olarak masanın üstüne koyduğu İncilin önün- de durdular. Beş zabitin gösterdiği bu — merdane hareket karşısında Semradan başka se- vinç duyan bir kimse yoktu. Zabitler doğruyu söylediklerine ye- min ederek salonu terkettiler. O günkü celseden de müsbet ve hâ- diseyi aydınlatıcı bir netice elde edile- memişti. Reis muhakemeyi gayri muay- yen bir güne talik ederek, Semrayı tek- rar eski hücresine gönderdi. Semra o gün tevkifhaneden yakasını kurtaramamıştı. ». * &* 3inumaralı sigara kutueuvu! Tevkifhanedeki — hücresinde bu işin sonu nereye varacağını düşünüyordu. Semranım yanındaki odada — askeri bir meseleden tevkif edilmiş — genç bir mülâzim yatryordu. Hücrelerin önleri demir parmaklık- tan ibaret olduğfu için, muhakeme gün- leri hücrelerinden çıkan mevkuflar sa- gında solunda kimler yattığını — görür- lerdi. Bir akşam ak brıyıklı gardiyan gene her zamanki gibi demir parmakhklırm önünde Semra ile görüşürken: — Yanmızdaki hücrede size çok acı- yan bir genç zabit var. dedi ve cebinden bir paket sigara çıkararak Semraya u- zattı: — Bunu size gönderdi Sigara, ihti: lâttan menedilen mevkuflar için, çok iyi bir arkadaştır. | uzaktı.. Arka taraflar tamamile duvâf” (Devamı var). '— Ah, tatlı kabağı da yere . tsIhk testiyle suyu da.. Ne demeğe girdil! bu menhus odaya..,, diye düşündü.. Fakat, düşünceleri dima;, - :da donâ kalarak, dört kulak kesildi.. Zebellâ zenciyi görmiyor ama şu sözleri söyle diğini işitiyor: “— Kim girdi bu odaya?.. Kim de virdi bu testiyi?.. - Gemide hırsız ol madığı muhakkaktır.. Bütün adamlt” rımız tecrübelidir.. Yeni de kimseyi almadık.. Yalnız hasta çocuklar var* Onlar da azıcık ortalığı topladıktaf sonra dolaşamaz.. Halbuki işte, tep3i” yi mangaldan indirdim.. Biraz soğut' tum.. Elimi yıkamak icin, kandili a" dım, abdeste kadar gittim.. Beş alti dakika bile buradan ayrılmamışke? biri girmiş odama.. Kim 0”..,, Ortalığı fır dönüyordu.. Babası tut muş gibi hiddetlenmişti.. Neredeysö paravananın arkasına bakacak.. V? yakalanacak Sünbül.. Eyvahlar olsun.. Zenci birdenbire durdu: — A A,, İşte.,, diye haykırdı.. Çocuk, ensesine, demir gibi bir pef” çenin yapığmasinı bekliyor.. Gözlerini yumdu.. Başını, omuzları,içinde topaf” ladı.. Bekliyor.. Fakat harem ağası, odanın ortasım? kadar ilerledi.. W “— Kabağı yemişler.. Tepsinin ort# sını delik'deşik etmişler.. Parmak pa'” 'mâak mıncıklamişlar.. Sonra da testiyi devirmişler.. Kim yaptı bunlari?ı BU" | - “nu yapan nereye gitti?. Görulmwıyor’*' “Sirra kadöm basmış.. İyi saatte olsul” 'lar mı yaptı bu işi.. Fakat onlar da bi odaya giremezler.. Çünkü burası iyi€ afsunludur! Bütün Mmuskalarım, tılsım” | larım tamam öyle?..,, Yine fir dönüyor odayı.. “— Kedi desem değil. Çünkü E“ dım Reis kediden hoşlanmaz.. Bir-tef kedi bile yoktur gemide.. Ah, fareler- Yine fareler., Mutlaka farelerdir b" işi yapan!.., Testinin parçalarını toplamağa bâf ladı.. —. Fakat fare de, bir arşın boyu!” daki koskocaman testiyi nasıl olur Ü* odanm ta ortasına kadar fırlatip PY ram parça eder?.. Buna imkân var m” dır?.. Bu kadar iri fare nerede g(fıl"ıı müş ?, Allah Allah.. Fesübhanallah:.w Parçaları birer birer topluyor, 8 pencereden dışarı fırlatıyordu.. Sünbül: : — Keşke Şşuraya saklanacağımltı açık pencereden dışarı fırlayarak minin dış kenarma gizlenseydim!” Havvanım odasma girdiğim gibi burt dan çıksaydım..,, Fakat, iş işten geçmişti.. aksi yerdeydi ki, paravana.. öyİei d’ Kapıdâ? dı.. Hiçbir yere srvışamazdı buradan” Harem ağası, testiyi toplayıp larını atmak, yerleri de büyük bir le kurulamak işini bitirdikten 80 tepsinin başma geçti. Muayene ; yine yüksek sesle söylenmeğe baâmd' — Lâhavle velâkuvvete illâbillt” Nasıl fareymiş bu?.. Nasıl gelmiş koskoca tepsinin ortasına ?..,, Kandili yaklaştırıp iyice baktı: “— Ayak izleri de yok.. İçinde YÜ memiş.. Yürüseydi; mutlaka belli 9 du.. Demek ki, bir acaip fare.. Cap d;,e, tepsinin ortasımna zıplamış.. YemiS miş.. Hem de, diş diş yerler bır ln”"' dan yemiş.. Sonra, yine cap.. FF dışarı.. Ve'şuraya kaçmış..,, Bir kahkaha attı.. ",;l Ve paravananın altını, küçük ” çmesi nin ayaklarmı gösterdi.. Avemmn bir şikâra -hücum edogrü gibi bir vaziyet takınarak. ora!ım yürüdü., B

Bu sayıdan diğer sayfalar: