12 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bana gayet mahrem olan biraz malü- (t verdi. Allenbi daha bir kaç ay Şa- * yürümeyecekti. Garj cej hesinde dendorf fena halde sık.ştırmağa baş- Piş ve bizim harbiye nezareti ümit- (Hiğe düşmüştü. Allenbinin muallim PFkalarından birçoğunu çekerek Fran Ya gönderiyordu. Kumandan bütün Oorduyu yeni baştan talim etmek | Pftburiyetinde idi. Bütün bunları an- | Ptktan sonra Todd dedi ki: — Bu epey uzun sürer Lowell! Hem “talay Loransın da hedefi aynidir. O * yüzünü Şama çevirmiştir. O çölden, |tianın üzak kıyısından, ölü denizden |*bariyye gölü üstünde şimale doğru Tüyecektir. Biz onun yanında yürüye Püiz. Eğer muzaffer olursak her iki- z de ayni yere varacağız. İşte sana teklifim: Sen cenuba gide- k Loransı ziyaret et. Ben burada ka- Yak Allenby ile birlikte yürüyeyim ve Üzel günün birinde Şamda buluşunca Pktar karşılıklı oturarak — biribirimize Mâyeler anlatalım... — Kabul!. Todd sırıtarak ilâve etti: — Daha bir sözüm var. Orada Oda Öi bir Arap şeyhini muhakkak bul ve |tden selâm söyle. O büyük bir şef ve |inci sınıf bir hayduttur; çöllerin “A-| | kiran, baş kesen,, eşkiyasıdır. Benim | abistana tayyare ile yaptığım seyahat ! Nden birine o sebep olmuştu. —Bunu Pndisi sana anlatmalıdır. Yoksa bu bir AsSİ sırdırı. _iglvakit kaybetmedim. Gitmek için n almak hiç de kolay değildi. Fakat Tabistana gizrmek büsbütün imkânsız- '* dr. Lorans şehirden çıkmış ve gelmiş ol- duğuü kumtepeleri ile çorak — çöllerden gitmişti. Ben o yoldan gidemezdim. Ka- bileler beni — tanımazlardı. — Daha bir konaklık yer almadan canıma okuyarak beni öldürüverirlerdi. Loransla Akabede buluşacaktım. Yol culuk beni âdeta bir fırıldak gibi dön- dürdü. Yafadan Port - Saide gitmek i- çin bir vapura bindim. Şimendiferle Ka- hireye vardım. İrmak vapurile Nil üs- tünde Hartuma yollandım; oradan Mı- âlib mu EOEA4 — E O9 ASB b #TIN Yazanlar : Ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Erovn Collirs, Meşhur sayyah ve muharrir Lovvelli Tnomas sır çölünü aşarak Port - Sudanı boyla- dım. Bundan sonra da burnunu Arabis- tana çevirmiş küçücük bir serseri gemi- ye atladım. Akabe dünyanın en kuru ve en ıssız bir vadisi olan Arabahın dibindedir. Mu sa ile Yahudiler Kızıl denizi geçtikten sonra bu kuru vadide dolaşıp durmuş- lardı. Akabenin arkasında 'Todd Gilneyin bozuk deniz tayyaresile uğraşıp uğraşıp da üstlerinden bir türlü aşamadığı sön- YU a v a 4 Harbiye nezareti ümitsizliğe düşmüştü Garp cephesinde Ludendorf fena halde sıkıştırdığı için Alenbinin bir çok fırkalarını Fransaya çekmişli müş yanar dağlar silsilesi vardır. Oraya vardığım zaman şehir Loransın Arapla- rile hıncahınç dolmuştu. Kudüsten bir'deve sırtına atlryarak 40 kilometrelik çölü aşan ve — buraya benden evvel varmış olan Loransı bul- dum., Bana s;ordu: — İlk önce ne yapmak istersiniz? — Haydut ve çöllerin efesi Oda ile tanışmak istiyorum. ' harebele'ti Dilimize çeviren: A. E. Dedim.. Lorans gülümsedi: — Bu güç bir iş değil. — Fakat Oda kendisine haydut dediğinizi işitecek 0- İursa yapacağımız iş herhalde güçleşirş Sizi onun mıntakasına götürürüm; fas kat biraz beklemeniz lâzım gelecek. Acelem yoktu. Zaten Loransın bugü- ne kadar yapmış olduklarını öğrenmek istiyordum. Hepsini öğrendim. (Devamı var) Bizim görüşümüze göre Filistin muharebeleri —O7 Ça Muharebenin nasıl olduğunu hatıra- tını okuduğunuz üçüncü süvari fırkası yaveri Lütfi Bükülmez arkadaşımız! anlatmıştı. Bu ikinci Elsalt muharebe—' si idi ve İngilizlerin bu mıntahbada uğ- radıkları ikinci mağlübiyetti. Şimdi 1918 senesinin mayıs ayında olduğumuza göre harbın tam dördün- cü yılına girmiş bulunuyorduk. Dörl | senedir geniş Osmanlı imparatorluğu- nun bir ser haddinden öteki ser haddi- ne hem de yaya koşan, hiç izin alamı- yan, iaşe edilemiyen, giydirilemiyen sefalet ve perişanlık artık kemiğine dayanmış olan zavallı Türk yavruları hâlâ aslanlar gibi muhkavemet ediyor ve bu mukavemetinin İngiliz süvarisi- nin taarruz kabiliyetinden çok üstün olduğunu hem de pek rana gösteriyor- dü. hi Dünyada eşleri pek az bulunan büu cevherlerin ne kadar-bos sebepler. ve ihtiraslar uğrunda heba edildiğini, aradan yirmi küsur sene geçtiği hal de düşünmek bile insanın kalbini ka- natıyor. İngilizlerin dört senede hem de şi- mendiferile, su yolile ve bütün asrı techizat ve levazımatile ancak küatede- bildiği çöl yolunu biz Türk yavruları yanımızda içecek suyumuz bile olma- dığı halde iki ayda aşmış bir kasırga gibi Süveyş kanalımı altüst etmiştik, İngiliz istihbarat zabiti Todd Gülnmey general Allenbinin çölde şimdiye kadar eşi ğörülnwmiş azamette süvari kıta- larımı yürüttüğünü iftiharla söyliyor. Ya bizim o aynı çölde çelik mavnaları sırtımızda tasıyarak kanala götürdü- ğümüze ve İngiliz harp gemilerinin ateş kusan toplarına aldırış bile etmi- yerek içlerine binmek suretile karşı yakaya germemize ne buyurulur? Zaten Gülney bile tamyoe”e ile Rirsebi Üstünde uçarken bu şalopeleri görünce Ü 236 GÜZEL PRENSES — Sizden istediğim ehemmiyetsiz bir kıza karşı muhalefete, elindeki silâhr korku ve hayretten küçük dilini yut- tuğunu yazmıyor mu? BÜYÜK TAARRUZ Kudüs ve Erdün muharebelerinden sonra İngilizler son kat'i darbeyi indir- mek için uzunca bir hazırlık devresine lüzum gördüler. Bu sükün beş ay ka dar sürecekti. Şimdi — general Allenbi nin emrinde: 227,000 İngiliz ve Avustralyadı, 112.000 Hintli, 180.000 Miısırlı. Yani 469.000 insan ve 160.000 hay- van mevcudu olan muazzam bir ordu vardı. Aşağı yukarı yarım milyon in sanla karşısında topu topu 30.000 ki- şiden ibaret Türk ordularını mağlün etmek pek öyle güç bir iş olmıyacak tı. Ağustos ile emülin büyük bir kısmı sükün icinde geçti. Fakat aldığımız ra- porlar, İngiliz hatlarımın gerisinde çok büyük bir faaliyet görülmekte olduğus nu bildiriyordu. En büyük kumandanta mızdan en küçük sabitimize kadar bu taarruzun muhakkak eylül ayında ola- cağını biliyorduk. Fakat nereden çep« hemize çarpacağını hiç kimse tahmin edemiyordu. Yıldırım ordular grupu karargâhı İngiliz taarruzunu daha zi- yade sol cenahımızda bekliyordu. Hala buki çok yanılmışız, Bu taarruz hiç ü. mit olunmadık yerden geldi. Üç Türk ordusunu tarımar eden bü- yük taarruzu anlatmağa girişmeden ev vVel, muharebenin cereyan ettiği arazi- yi kısaca gözden geçirmek çok fayda- h olur. Filistinin sahil ovaları Seria 1rma . ğindan ve Ölüdenizden çıplak Yahudi- ye dağlariyle ayrılmış'ır. Bu dağlar çok diktir; hattâd piyade yürüyüşüne bile ancak dar birkaç patika ve yoldan başka yerler de müsalt değildir. ; (Devamı var) f n M ——— " 3 GUZEL PRENSES 233 — Yaverim binbaşı Korzakofu çağı- şeydir. Kalbinizin şiddetle — çarptığını duyuyorum. Elleriniz titriyor. Vera bu derece zalim olmayınız. Sizde insapiyet ten, merhametten zerre kadar eser yok müu? —Beni sıkıyorsunuz Adolar. Anna benim düşmanımdır. Benim müthiş sır- larımı bildiğini unutuyorsunuz. Bunun için Anna ile ikimiz birden — yaşıyama- yız. Ya onun ölmesi veyahut benim öl- mekliğim lâzımdır. Bugün olmazsa ya- rın karşıma çıkar, beni ittiham eder, — AÂnnanın ebediyyen süküt edeceği- ne ve size karşı — kat'iyyen bir tek söz bile sarfetmiyeceğine emin olunuz. Si- ze namusum Üüzerine söz veriyorum. Ö| da şimdiden sonra benim gibi susacak. Buna inanınız. Ondan kat'iyyen kork- mayınız. Onunla başka bir memlekete gideriz. Bir daha yolunuzda bulunma- yız. Annanın adını değiştiririz.. Fakat bugün merhamet ediniz. Bu pek güzel bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırmayınız. O- nun nerede — bulunduğunu bilirsiniz. Haydutlar bir emir üzerine onu iade e- derler. Onu kim kaçrıdı. İsmini söyleyi- niz? — Peki, öyle olsun. Söylerim. Vera, bu sözü ağzından — kaçırmıştı, Kontun ısrarlarına daha ziyade dayana mamıştı. Ne fayda ki bu hal çok devam etmedi. İyilik arzuları fritinada çakılan bir kibrit gibi biran parlamış, sonra sön müştü. Bundan başka, işin en garip — tarafı : Vera, kont Adoları da seviyordu. Her türlü sırlarını bilen Adoları elde etmek. onun kalbini kazanmak için Vera, her türlü fedakârlığı yapmağa hazrıdı. Fa- kat kendisi sevdiği için Adoların başka bir kızla mes'ut olmasını istemiyordu. Her ne olursa olsun konta ve sevdiği kolay kolay terketmemeğe karar verdi. Taliinin kendisini bu gece Adoların kucağına attığından memnun oldu. An- nayı serbest bıraktırmak, kontü mem- nun etmek, daha sonra onların birleşe- rek mes'ut olmalarına meydan vermek dünyada yapamıyacağı işlerdendi. Vera, böyle dünüşürken Adolar tek- rar ricalârıma başladı: — Düşes, ricamı tekrar etmekle bera- ber artık biribirimizden ayrılalım. İki- mizin uzun müddet oynamamız doğru değildir. Bir karar veriniz. Son sözünü- zü söyleyiniz. Annayı — kaçırtmak icin görüştüğünüz hayduîu nerede bulahili- rim. Cevap veriniz ki zavallı kızı biran evvel kurtarayım. — Merhamet et kont, merhamet et. Beni pek ziyade sıkıyorsunuz. — Hayır, düşes. Sizi sıkmıyorum.. Bilâkis pek iyi bir harekete sevketmeğe çalışıyorum, Beyhude sözlerle vakit ge- çiriyoruz. Rica ederim, söyleyiniz o hay dudun ismi nedir? — Haydudun ismi mi? Siz onu biraz evvel burada görmüş olacaksmız. Balo- da idi. Sey.. İsmi.. O, boğuluyorum. A- dolar siz yalnız bir suale cevap veriniz. O zaman ben de sizin sualinize cevap verir ve sizi memnun ederim. — Söyleyiniz, ne istiyorsunuz? — Annayı kurtardıktan sonra ne yas pacaksınız? — Onunla evlenerek mes'ut olaca- ğim, Öna ismimi vereceğim. — Ecnebi memleketlerden birine götüreceğim, Biribirimizi seviyoruz. Şu halde birleşe- cek olursak ne yapacağız? Tabif bir aile teşkil ederek mes'ut olacağıiz. — Biçare kız böyle bir yaşayışa hak kazandı. Cün kü şimdiye kadar çok çekti. Çeşitli fe- lâketlere uğradı. rınız. Zannedersem aşağıda balodadır. Çabuk gelsin. " Beş dakika sonra binbaşı Boris Kor- zakof içeri girdi. Prens yaverini Kont Adolar ile rahip Dagubere göstererek: — İşte, dedi. Ormanlar kralı denilen haydudu yakalayıp bu belâyı köl:ünden kaldıracak bir adam.. Sonra yaverine dönerek:. — Göreyim seni Korzakof, dedi. He | men şimdi mühafız alayına kâmilen si- lâh başı yaptır. Sofya yanındaki orma- nı muhasara ediniz. Bu gece burada bir kız kaldırıldı. Bu kız, bu dostuma men- suptur. Kızı kaçıran haydutları mutlaka yaka'ayıp kızı kurtaracaksınız. Bir ta- raftan polis müdürü de takibata ayrıca devam edecektir. Dostum Adolar ile ar kadaşı da isterlerse alaya refakat ede- ceklerdir. Prensin bu emri üzerine polis müdü | rü ile Korzakof onu selâmlıyarak dışarı çıktılar. Yaver kapıdan çıkarken Adola- ra dedi ki: — Bize refakat etmek istediğiniz tak- dirde bir saate kadar hazır olunuz Mös- yö kont. Bendeniz şimdi kışlaya gidiyo- rum orada sizi beklerim. — Pekâlâ, gelirim binbaşı. Yaveri gittikten sonra prens koönt A- dolara döndü. — Ümit edetim ki zavallı — kızcağızı kurtaracağız, Şimdi lütfen benim dai- remde elbisenizi değiştirin de — baloya buyurun, Sizi salonda beklerim. Adolar, prense teşekklir etti. — Sonra rahip Daguber ile beraber odadan çıktı lar. Genç papaz Dagüuber, dışarı çıkınca kontun elini tutarak yavaşça dedi ki: — Ben bu baloya iştirak etmek iste- # miyorum. Mesleğim de buna manidir. Ben sizi kışlada beklesam olmaz mı? — Peki doöstüm. Ben prensin daveti- ne icabete mecburum. Bir saate kadar kışlaya gelirim. Orada birleşiriz, Papaz, biraz düşündükten sonra sor- du: — Bir şey daha — söyliyeceğim: Bu Korzakof hakkında fikriniz nedir? — Halinde bir fevkalâdelik — görme- dim, Zaten iyice dikkat da — etmedim, Prensin emniyet ve itimat ettiği bir a- dam olduğu anlaşılıyor. e — Ben bu adamı beğenmedim., — Yü- zünde bir maske görüyorum. Herhalde çok hilekâr bir adama benziyor. Çünkü prens haydutların mutlaka yakalanması emrini verirken binbaşının dudakları ü« zerinde müstehziyane bir tebessüm be- lirdiğine dikkat ettim, — Şüphesiz aldanıyorsun, dostum. — Haydi öyle olsun! İki dost biribirinden ayrıldılar. Dagu- ber, saraydan çıktı. Kont Adolar ise teş- rifat memuru tarafından prensin daire- sine götürüldü. Kont burada kıyafetini değiştirdi. Mükemmel bir balo elbisesi giydi. Sonra doğruca — büyük salona indi. Salonda “Kör aşk,, adlı bir — eğlence tertip edilmişti., Salonun ortasında yal- dızlı bir koltuk üzerinde — gözleri men- dille bağlanmış genç ve — güzel bir ka« dın oturuyordu. Bu sandalyenin gerisin- de ise on bir oyuncu — duruyordu. Mu- kavvadan iki büyük zar getirildi. On bir oyuncudan her biri birer defa zar attre lar. Herkesin attığı zarın gösterdiği ra- kam bir kâğıda yazılarak yakasına iliş- tiriliyordu. Bunu müteakip oyunu idare eden teş- rifat memuru gözleri bağlı — olan genç kadına soruyordu; hei a N a Bi B b İ ae Gd 1,.&. x0E v v ' A | el e edükdE n ekl

Bu sayıdan diğer sayfalar: