Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
.'_. ('h “ı Wt un—-lââ& jigolosu Dünkü hikâyenin hülâsası: zengin ihtiyar kadmları Aşıktır. Fakat, o, kendisinden hayli yaşlı olan Esma hanımefendi ile evleniyor.. Büyük bir refaha kavuşuyor.. Mevlüt, mukabele okumaktan vazgeçiyor. Ancak, Sarr imim, aynı Zzamanda, Fethiye isminde genç bir kadınla da işi pişirmiş, onu sevmeğe başlamıştır. Karısı bunün farkımna varıyor. Rande, vüye gitmesine mani olmak istiyor. # & & Genç kadın onu Köprü başında bek- liyordu.. Onu akşamlara kadar, inki- sar ve ümitsizlik içinde bekletmek... Darıltmak... Hayır, buna razı olamadı. - Gençliğinin bütün coşkunluğuyla, ihti- yar karısına: — Artık çok oluyorsun! - diye hay- kırdı. - İllâllah! İstemiyorum... Hepsi genin olsun... Paran, otomobilin, bak- lavaların, böreklerin, pijamaların... : Hepsi.. Hepsi!.. Ben gideceğim... Hür- riyetimi istiyorum, hanım.. Kocakarı, vücudundan umulmaz bir - çeviklikle, yerinden sıçradı, kapının ö- nüne geçti: — Gidömezsin, Hafız. f — Giderim hanım... — Fakat, düşün, sefil olursun. — Olmam! — Yaşamayı kolay sanryorsun... Ba- badan kalma bir imametin vardı. Onu | terkettin, neyle yaşarsın... Senin men- L faatin için söylüyorum... O Fethiye kal tağı bir gün, iki gün âlâdır.. Lâkin, sonrasını düşün: Elde yok, başta yok.. İkiniz de çıplak... Ne yaparsın?.. Ben seni yalnız kocam gibi değil, evlâdım gibi de seviyorum... Perişan olacaksın. İyi düşün, Hafız... — Eceh!.. Çoğa varryorsun.. Evlâdın gibi sevsen azıcık göz yumarsın.. Âra- mızda kırk dört yaş fark var... Ben o- "“———m ikisindeyim... İnsaf... el — Bsma hanm, tiril tiril titriyorduü: | — Peki, ne olmasmı istiyorsun? — | — Göz yüm diyorum sana., — Allah esirgesin... — Öyleyse ben onsuz edemiyeceğim. | — Hafız!!.. Sürmeli gözleri arasından, ihtiyar- hık hırsınım alevleriyle bakan Esma: — Hafız!!... Evlâdım!!.. - diye koca- sının boynuna atılmak istedi. Fakat genç adam, onu, elmaslı bile- | Zikleriyle dolu kolundan yakalayın —- Bilkti. Esma'nm tek taş pırlanta bir | yüzüğü fırlayımca, karşıki duvarda a- | | ” ŞERIUUNUM sılı duran ilk devir aşklarına ait fotoğ- raflarına çarptı. Camımı kırdı bu fo- toğrafm! Hafız: | — Evlâdım deyip duruyorsun.. Hı- | kikaten benim annem yaşındasım! - de- | di. - Artık seninle başka türlü sevişe- lim.. Sen beni serbest bırak.. Dost ka- lalım... Yahut bunu da istemiyorsan Galatadaki dükkânlarla Mahmutpaşa - i daki hanı bana ver... Zaten vaadetme- Miş miydin?... Ben de başrmın çaresine bakayım... Zira, gönül bu.. Fethiyesiz edemiyorum... | İhtiyar kadın, bir histeri nöbeti ge- # îğd' artık, “evlât muhabbetini,, unu- p * — Defol... Defol evimden... Bak bir de bana neler teklif ediyor... Benim pa Tamla gidecek de, başka kadımlarla ke- Yif edecek... Alçak, namussuz... - diye < haykmdr. Yerlere yatıp ıspazmozlar geçirme: Sinden istifade ederek, “Sarı İmam,, di- Sarı fırladı; sarışm sevgıl.ısiyle Sari- ' Yere gitti... ' .. » | O gün Fethiyeye hiçbir şey açmadı. — Güldüler, oynadılar, gezdiler... Dolma: » helvaları yediler... Hafız, tenha İr korulukta, “sevgilisinin şerefine, | Pes perdeden, bir “Haşredek,, şarkısı Okudu, Ancak akşam üzeri: Bi Ka Haşredek benim olur musun Fet- | - diye sordu. ıı Genç kadın, gözlerini bu zengin, mer - îul’ ve güzel âşıkmın gözleri içine di- -Strek: — S Hağredek! -< dedi. - — Fakat, vaziyet başkalaştı, Fethi- Acuzelerin İ — © Sabahki macerayı anlattı. — Bir daha eve dönemiyeceğim.. U- nutma ki, bütün paralar karımındı!.. Fakirane bir hayat sürmeğe katlana - cağız.., — Zarar yok, Hafızcığım!... Ben her şeye razıyım.. Elverir ki benim Oöl... — Hem de helâlinden biribirimizin o- luruz, Fethiye... Onu —boşadım, seni alırım... Lâkin, dile kolay... Şimdiki kanunlarda, “boş ol!” de - yince boşamak yok ki... *Muhakeme, muhakeme... Acuze, hâkimin huzuruna çıkarak: — Ben kocamdan memnunum.., Al- lah da ondan memnun olsun... Şimdi, bir hevesedir kapıldı; varsın, eğlensin. İtirazım yoktur... Erkek, elbette gezer. Fakat, dönüp dolaşıp geleceği yer, be- nim evimdir! - diyordu. Bu şeraitle ise talâk olmuyordu. Bir ahbabı: — Canım, boşanma... Böyle bir müd- det yaşayın... Kadm ihtiyar, gözünü yumunca, bütün serveti sana kalacak- tır! - dedi. Fakat, Hafız, elemle başını salladı: — Ben, onu tecrübe ettim, bilmez miyim ?... Benden daha sağlam, benden daha dinçtir.. Annesi değil, büyük an- nesi bile, 110 yaşında olarak hayatta- dır.. Ölmez o, ölmez.. Benim gibi üç delikanlıyı daha eskitecek kabiliyette- Doğru: Esma, öleceğe benzemiyordu.. Her gün, Hafızın mukabele okuduğu camile re devam ediyordu. Hem de, öyle çaça- ron bir halle, öyle zinde adımlarla yü- rüyüp önünden geçiyordu ki... Bu ayrılıştan sonra, “Sarı imam'”, Fethiyeye: — Aldırma, kaymağım - demişti. - Bende bu sanat varken, ikimiz de aç kalmayız..: Mevlüt, mukabele okurum, dünyalığı düzeltiriz.. Benim sesimi yal| . ıv'i' “Buz kadınlar değit/ erkekler de- Hakikaten de, yalnız sesi güzel ol- makla kalmıyordu. Hıfzı da, tecvidi de, edası da kuvvetliydi. Cemaata bakar, eğer içlerinde çok muhafazakârlar ve kârı kadim efendiler varsa, klâsik tarzda, hattâ Mekke üslübiyle arabva- ri okurdu. Yok, eğer, daha ziyade mu sikiperverler camii dolduruyorsa, bu sefer de, makamdan makama geçer, perdeden perdeye dolaşırdı.. Dört elif, | Bazan on dört elifi bulurdu., Öteden beriden; — Allah! - sadaları yükselirdi. “Sarı İmam,, bu sanatı sayesinde, dünyalığı hayli doğrultuyordu. Gerçi, Esma hanımefendi: — Zaninin okuduğu kur'anın ne ge- vabı olur?.. Onun metresi var! - diye aleyhinde propagandalar yaptıysa da kâr etmedi. Ona “İkinci Hafız Sami,, diyorlardı. Üç beş pek müteassıp ona boykotaj etse bile, “Sarı imam,, m okuyacağı günler, cami dolup taşıyordu ve cema- atin çok olmasını istiyen mevlüt ve mu kabele sahipleri, onu tercih etmekte bir an tereddüt etmiyorlardı. Bilhassa,| eski perestideleri hanımefendilerin “Sarı imam,, a havale ettikleri hatim- lerin parası, onu sevgilisiyle birlikte geçindirmiye belegan mabelâs kâfiydi. Hafızı, gölge gibi, adım adım takip eden Esma bu hakikati anlamakta ge- “Sarı imam,, pek âlâ onsuz da yaşı- yacak! Bahusus, Fethiye maceraşın- dan sonra, başka bir bakımdan da şöh- reti artmış bulunuyordu. Artık onu yalnız Sofular, yalnız kağınlar ve güzel ses meraklıları değil, aşkın kudretini takdir edenler de fevc fevc görmeye, 'dinlemeye geliyorlardı: “Sevgi yüzünden serveti tepmiş... Bir genç kadınla yaşamak için, Kur- an okuyor!,, diyorlardı... Bu, İstanbul muhitinde, cidden pek Tomantik bir tesir uyandırıyordu. (Vvâ Nü) (Yarın bitecek) HABER'in Güzellik Do"toru Tonton Amca kendini nasıl görür ? GÜNÜTA ğî i | Yazan $ Nıyazı Anmet 362 sene evvel bugün Padişah ikineci Selim öldü Istanbulda kuyruklu yıldız - Zelzele — Sarayda yargın — Padişanın hamazım-s da bLir şişe Kıbrıs sonra yere İstanbulda kuyruklu yıldız. gö- rülmüştü. Müneccimler bunu uğur- suzluğa atfettiler. Halk, korku için- deidi. Pek yakında bir felâketin ge- leceği ağızlardan düşmüyordu. Bu- günlerde bir zelzele — İstanbulluların korkularmı büsbütün arttırdı. - Dört yüz ev harabe haline gelmişti. Bir müddet sonra da saray mutfağında bir yangın çıktı. Kiler ve mahzenler tamamiyle yandı. » Bu üstüste gelen felâketlerden en çok korkmağa başlıyan padişah ikinci Selimdi. Yangından sonra: — Ceddim Selimi evvelin vefa- tında da Edirne sarayında yangın çık mıştı.. dedi. Bu hatırlayış onun korku ve en- dişesini büsbütün arttırıyordu. Patişah, kilerde zayi olan eşya” ların tedariki için kilercisi Mesih ağa- yı Mısıra gönderdi. # ÖkoN Padişaha,mahsus hamam, büyük | bir faaliyetle yapılıyordu. Bir gün ona: — Şevketlüm, dediler. Huzuru- nuz için başlıyan hamam ikmal edl- di: Büyük kuruntular içinde yaşryatnı Selim, bu haberden sevindi. Derhal hamama girmek arzusunda bulundu- gunu bildirdi ve hamamın henüz ku- rumamış olmasına aldırmadı. - şarabını içtıkten serilişi ve.. b Yeni hamamın ıçi buharla müştu. Selim: — Tiz bir şişe kubrıs şarabı gı rin. emrini verdi. L.ham içinde ya şıyan padişah, bu şarabı sıhhi bir t bir olmak üzere içmek istiyordu. şeyi bir dikişte bitirdikten sonra ha mamın içinde yürümeğe başladı. Şa rap dımağımna tatlı bir uyuşukluk mişti. Hararet de bu nafif neşeyi & yordu. Bir iki adım ilerledi. Seıı yordu. Birden ayrkları — kaydı v < rn Üüz rine ü ouzun uzandı. — * * * _' Şiddetli bir hummaya — tutular İkinci Selim, tam — on bir gün yatı içinde krvrandıktan sonra 1574 12 ilkkânun günü, 262 sene bugün gözlerini yumdu. * * * Bi Selim, Murat, Mehmet, Süley-” man, Mustafa, Cihangir, Abdullah adlarında altı şehzad> bırrakmıştı. Os man adındaki yedinci oğlu ölümün. den iki yıl önce ölmüştü. Üç n birer vezire nikâhlamıştı. Esma &! tan veziri Sokuluy-, Gürr sulta Kaptan Piyale paşaya, Fatma sul tar Siyavuş paşaya v-rilmisti. EK L TT MA PU LT A Y a L İi el n G aA C İkinci selim, * ede 1 camiini, Kanpınar :nahallesinde biş ka bir cami yaptırmış. şehrin duvarla. rını tamir ettirmişti. KS DR Z A A A” e L L A Vç Eseri hazırlıyan: NüzhetAbbas g BELüğ . HABER AKSAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi — Paosta kutusu 1 İstanbul 214 ,, elgraf adresi; Iİstanbul HABER Yazı İşleri telofomu : 23872 idare ve liân * 124370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi Senelik Y400Kr.. 2700 Kr. 6 aylık 730 « tâA5Ö .. 3 aylık 800 « âöö « « * aylık 150 » 300 » Sahibi w Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Kupon Basıldığı yer (VAKIT) matbaası AD T eee MESULİYET: On bir oyuncu ile aynanan fut- bolda şu veya bu mevkiin biribirin- den daha mühim — olduğu hakkında bir faraziye yürütmek haddı zatında çok yanlış bir düşünüş tarzıdır. Buna rağmen son müdafi olarak kalecinin sebepsiz yere gol —yemesi de gerek kendi gerek diğer on oyuncunun ma- neviyatları üzerinde çok yıkıcı tesir- ler yapar. Bir kaleci hiç şüphesiz ki arkadaşlarının iyi oynamaları ve ta- kımının galebe yahut mağlübiyeti ü zerinde son derece müessir olan bir unsurdur. Buitibarl. — denebilir ki kaleciye itimat bir takımım manevi yatı üzerinde çok mühim bir rol oy- nar. CÜSSE MESELESİ: İri vücutlu, kavi bir kaleci şu ba- kımdan diğerlerine —müreccahtır ki hasım muhacimleri iri vücut'u, zann- dildiğinden daha uzun kollu bir kale cinin kalenin çok mühim bir kısmımı!| kanadı'rma inanırlar. Bu» itibarla şii! çekecekleri zaman bunu da hesaba katarak iki düşünce ile harekete geç- miş olurlar ki futbolda cok aykırı neti celer doğuran bir haleti ruhiyedir. Çe viklik, atiklikçe daha küçük boylu ve daha cüssesiz kalecilerle müsavi ol- dukları takdirde uzun böylu - kaleci. ler müreccahtır. Buna rağmen orta boyluların da- fuşta daha atik ve çevik olduklarmı bir,tabiat kaidesi olarak kabul ede- cek olursak ideal kalecinin pek de o kadar iri varı olmaması lâzım geldi- gini kabul etmeliyiz. ASAP MESELESİ: Herhanci bir memleket! futboliü- nün kalecilik tarihine bakacak - olur-| sak vücut meselesinin ikinci derecede kalmış olduğunu görürüz. Bundan daha mühim olan mesele bu vücu- dun muhafaza ettiği yürek ve asaptır. Asabi ve sabık hevecana kapılan bir insana ne kadar az itimat caizse fut- ğger hataların yapılmasından başka Lulda en son müdafaa hattını da ğuk kanlı ve çabuk kızmıyan bi ;— dama tecl!'m etmek şarttır. İ Valecilikte cesarei meselesi — f çok muhımdır Bir hasım muha cil ile karşı karşıya kalınca kaleden Larak -endini onur ayaklarrna atmı her babayiğidin harer değildir. Bu lış yalnız bir ceras -t meselesi d ayni zamanda vakıt ve zamanını | çok iyi tasarlayış işidir. ! Oyund>> evvel — daha soyunma odasında asabı bozulan ve bu asab bozukluğu oyun esnesımda devam — den kalecilerin muvaffak olmaları ; imkân yoktur. Nefsine güvenmek ka lezilikte başlıca sartlardan biridir. — Şurası da mühimdlir ki her ka arasıra hataya düşer. Bu hatalar riz le fazla zihin yorarak bütün fekkerenin bunlar üzerinde tesbi bir işe yaramaz. Bu itibarla yapılan hataları unutarak başka hata yapma mağa dikkat lâzımdır. B g GÖSTERİŞ: i Futbolda iyi çalım yapan mu cimlerle kalecilere istedikleri ka gösteriş ve caka yapmak fırsatı — dir. Kaleciler çok sade kurta bile isterlerse fiyakalı bir pl haline sokabilirler. Hele seyi den alkış toplamak hevesi bir - iti haline girdi mi, lüzumsuz ve tehlil hareketlere yol açılmış olur ki bi sonu gelmiyen yanlışlıklara mey: verir. Hakiki kaleci her kurtarısı ve her çekilen şütün kurtarılmas çok kolay bir iş olduğunu hasım ta fa hissettirenidir. Kurtarışlarının alkış tcıplayrpı lamamasından sarfmazar, kaleci esas vazifelerini hiç bir şeye, fıyakava,.. 'e gösterişe feda etmemelidir. Kurta rışlarda sürat ve isabet birinci olmalıdır. e # (Devamı var)