Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz kartalı” om süvarisi Kont Feliks fon Lukner —a7— Biz gürültüye pabuç değiliz. Kim kıpırdarsa canını cehenneme gönderirim, gözlerini aç! Lüdeman Norveçliden öğrenmiş oldu-' ğu haberlere göre adalılarm ve bilhas-| $a İngiliz valisinin bizleri Alman te " İâkki ettiklerini ve motörün sahile çe- kilmesi için her şeyin yapılacağını söy! ledi. O zaman biz de içimizden ikisinin! behemehal motörde kalmaklığımız i » cap ettiğini kararlaştırdık. Bir taar -| ruz vukuunda bunlar mitralyozlarla| iskeleyi ateş altına alacaklardı. Bu müddet zarfında biz de motöre dönme- ye bakacaktık. Mümessilin vaadetmiş olduğu şeh&- detnameye intizaren kasabanın dük - kânlarmı dolaşmıya başladık. Maksa-| dımız bu fırsattan istifade ederek hiç olmazsa eksiklerimizi tamamlamaktı. Geceleyin hepimiz hususi evlere da- vetli bulunuyorduk. Yemekleri yedik -| ten sonra evlerde yatmak teklifini sureti kat'iyede reddettik. Bir tuzak- tan korkuyorduk. Motöre döndük. Ku- rü ve temiz bir yatakta yatıp doya do- ya uyumıya hepimiz can atıyorduk â- ma tehlike karşısında küçücük kayığı- mızdaki ıslak battaniyeleri tercih mec- Puriyetinde kalmıştık. Nihayet İngiltere mümessili bizi ça Zırtarak birçok sualler sordu ve ben-| den geminin seyir jurnalmı istedi. Se-| bebini sordum. Açıkça cevap verdi: — Adamlarım, sizleri Alman zanne-| diyorlar. Tabii ben bu zanda hata et-| tiklerini biliyorum. Bu itibarla kendi- lerini teskin etmek isterim. Hiç şüphe yoktu ki İngilterenin bu küçük adadaki mümessili bizi tevkif ettirmek istiyor. Lâkin tevkiften ev- vel yapmak mecburiyetinde kalacağı mücadelenin neticesinden Ürküyordu. Flimi cebime sokarak bombayı yaka- adım ve birlikte kayığa girdik. İskelenin üzerinde yüzlerce yerli halk birikmişti. En ön safta bulunan uzun boylu, İriyarı, bir delikanlı mü- messile sordu: — Tevkif edeyim mi bu adamları? İşler fenalaşıyordu. Milmessilin ku- lağına iğilerek fısıldadım: — Biz gürültüye pabuç bırakacak adamlar değiliz. Kim kıpırdaran canı- ni cehenneme gönderirim, gözlerini aç! Herif fena halde korkarak, heyocan- W bir sesle delikanlıya çıkıştı: — Canım böyle mlinasebetsiz lâkır. dıları bırakmız! Mümessil motöre girerek evrakı tet-| kike başladı. Esasen herifin bu işi kendi arzusundan siyade başkalarmın! ısrariyle yapmakta olduğu halinden pek âlâ anlaşılıyordu. 'Tabit seyir jurnalı bulunamadı. Bir müddet daha araştırmadan sonra nl - bayet, Kirşays müzadere etmiş oldu- Zumuz bir Amerikan gemisinin jar. halmı uzattı. Biz bu defteri içindeki) coğrafi malümattan istifade etmek i-| çin beraberimize almıştık. Lâkin ma- alesef kronometro mevkilerimizi de bu! deftere kaydetmiş bulunuyorduk. İlk! sayfasında kocaman harflerle “Alman bahriyesi, , kelimeleri okunuyordu. Ve! Sanki bu kâfi gelmiyormuş gibi koca bir Alman kartalı resmedilmişti. Mümessil; — Bu lisan ne lisanı? diye Kirsayı derhal cevap verdi; e, £ o — Ne bileyim? Bu defteri Honolu - Tuda satımaldrk, Mümessil almanca bir cümleyi işa- ret etti: — Ya, bu ne demektir? — Norveç İisanınca “seyrüsefer, , Manasma gelen bir ıstılahtır. | Mümessil hiç yenilir yutulur cesa- mette olmıyan dolmalara inanır gibi bırakacak adamlar görünmeyi tercih etmişti. Çünkü o sr- rada hâkimiyet bizdeydi. Yürürken battaniyelerden birinin ucunu kaldırın ea mitralyozun namlusiyle karşılaştı, hemen battaniyeyi bırakarak fısılda- dr; — Aman! Bunları halka göstermeyi Biz. Motörde her şey harbe hazır bulu-| nuyordu: Bombalar, mitralyozlar, tü -| fekler revolverler o kadar blyük bir intizamla dizilmişlerdi ki bunları ar- mut toplar gibi almak için elini uzat- mak kâfiydi. Mümessilin rengi sapsarı olmuştu. Bununla beraber İskelenin üzerinde) kendisine intizar eden adamlarına: — Çocuklar, her şey yolunda, diye seslendi. Sonra bana dönüp: — Silâhları iyi örtünüz de kimse görmesin nasihatini tekrar etti. Yeni- den halkâ hitap etti: — Gemide şüpheli bir şeyler yok. Bu adamlar namuslu sporculardır! Biz limanda birkaç saat daha kal mak istiyorduk. Lâkin mümessil ce- binden saatini çıkararak tavsiye etti: — Derhal hareket etseniz sizler için daha iyi olur. Beraber iskeleye çıktık ve zevahiri kurtarmak için iskele üzerinde biribi- rimizle bir müddet daha görüşüyor gi- bi yaptık. Macera ve aşk ro manı ği > 3 a Yazan : (vâ-Nü) Ihtiyar zenci, maddi erkekliğini kaybetmiş, manevisini muhafaza ediyordu. Kahramanca göğsünü şişirip : “Bu cinayetleri ben yaptım !,, dedi Geçen tefrikaların hülâsası: Hacı Mustafs, yaman bir esir taciri dir: Habeşintan sahilindeki Tantu kas& basının muhariplerile iç ellerdeki kasm balarda, erkek çocuk avlamağa © karar veriyor. Fakat ami maksadı, onları ka) sahadan uzaklaştırmaktır. o Kabileler, Tantüyu baarp bütün erkek ( çocukları hadım ediyor. Yalnız içlerinden Sünbül adında 8—9 yaşlarmda bir çocuk bacı Mustafanın mutallâkner olan geçkin Havvaya iltica ediyor. o Havva, onu gizliyor. Aralarında, bir rabıta zu hur ediyor. Şimdi, bacı Mustafa, Tantu halkından evlltlarını ucuz fiyatla satın alıyor. Zira, onların Oo nazarmön evlât, ancak sürriyet getirmek içindir. Hadi ma hiç bir kıymetleyoktur. Bilâkis, bu| çocuklar ancak yüzkarası olmuştur. » Bu suretle mutabık Kalmdıktan son- ra, artık esirciler rahat bir nefes aldı Yaptıkları hile çakılmamıştı. Hacı Mustafa, bir konak yerinde halvet ©- Tup Anber lalasınm elini öptü, Ona İs- tanbulda elli kölenin parasını veroce- ğini vaadetti. Lala: — Ben asıl bu işi intikam için yap- tım! - dedi, Yerli muharipler, ikiye ayrılarak, bir kısmı göçebe mütearrızlarm taki- bine koyuldu. Fakat, allahm dağların- da onları nerede arayıp, nerede buls- caklardı? Asıl mücrimleri ele geçir meye her halde imkân yoktu. Bunları tesadüfen yakalasalar bile cinsiyet katliâmmi yapanlar mıdır, değil mi- dir, Allahı a'lem aniıyamıyacaklardı. (Devamı var) Önlerine gelenleri, günahkâr mıdırlar, Prens çapkının biridir . Nihayet sen- de mi onun tuzağına düştün ? — Bir ordu kumandanmın ve bahu- sus bir baş kumandanm harpte muvaf- fak olabilmesine bu meziyetler kâfi gel- mez.. Hindenburgu görmiyor musunuz? Merdivenleri koltukla çıkıyor. Vökat,| teeriibesi geniş. Yaptığı plânlarm biç birisi menfi bir netice vermedi. Her cep- hede düşmanı müthiş hezimetlere uğ- rattık. Herhalde Enver paşanın yerinde daha yaşlı ve tecrübeli bir kumandan bulunsaydı, cephelerde bu kadar fazla telefat vermezdiniz! — Bu işlere benim aklım ermez, prens hazretleri! Siz beni Türkiyenin kabine reisimi zannediyorsunuz? Prens güldü: — Mamafih kabine reisi de olsanız Enver paşayı değiştirmeğe muktedir olamazdınız.. — Sebebi? Prens manalı bir gülüşle yüzüne baktı: — Çünkü o bizim yakm ve samimi dostumuzdur. — Hârp bitinceye kadar baş kuman- dan kalmak üzere sizinle bir mukavele imzalamış olmalr.. — Zekânızı tebrik ederim küçük ha- nım! Bunu keşfedeceğinizi hatırımdan geçirmemiştim. Maamafih bunun bir lâtife oldüğunu ilâveye lüzum görürüm. Enver paşa sadece bizim dostumuzdur ;| işte o kadar.. İ — Şüphesiz canım. Başka ne olabi- lir. Elbette ben de bunları şaka diye dinliyorum. Haydi içelim, prenaim! ... Üç gün sonra.. Tiyatrodan saraya... Prens Vilhelm, Türk kızını çok açık gözlü ve anlayışlı hattâ birçok devlet işlerini yakıfıdan bilen bir kadın olarak tanımıştı. Kendi kendine: Semrann | — Böyle artistler her (omemlekette büyük adamlarla fazla temas o ederler. Bundan istifade etmeliyiz. Demişti, O gece Monopol lokantasından ay- nlrken sözleşmişlerdi: Üç gün (sonra cumartesi günü sabahleyin prensin teş- rifatçısr otele gelerek Semrayr alip sa- raya, prensin dairesine götürecekti. Cumartesi sabahı... Semra otelde prensin bekliyordu. Binbaşı Necmi Bey Semranın bu mu- valfakiyetinden çok memnun olmuştu: — Bu temastan çok müsbet neticeler elde edeceğini umuyorum. luk saraymda Türkler (aleyhinde gizli bir cereyan varmış. Bunun iç yüzünü ve sebeplerini anlamağa muvaffak olursan, hem Türkiyeyi, hem de kendini kurtar- mış olacaksın! Kendini kurtarmanın ne derek olduğunu elbette © anlıyorsun, Semra! Yani günün tarihe geçecek bir kadını olacaksın sen! Aradan geçen bu üç gün içinde yüz. başı Ştanke de otelin kapısını — aşındı- rıyordu. — Beni neden ihmal ediyorsun, zelim? teşrilatçısını gü Diyerek, davetlerine neden gelmedi- ğinin sebebini anlamakta israr ediyor. du; — Yoksa benden hoşlanmıyor sun, Semra? Semra kendisini tatmin etmek kasdi- le: — Seni seviyorum.. Senden çok hoş- lanıyorum. Fakat, prens Vilhelmle yeni tanıştım. Bu, sadece bir dostluktan rettir. Beni sarayına davet etti. Oradan dönüşte seni gelip bulacağımı vaadedi- yorum, diye söz vermişti. mu- Ştenke bu sözleri sevgilisinin ağzın dan duyunca sarı karina | İmparator-| en mühim ve adı! günahsız mıdirlar tahkike imkân bul- madan doğrıyacaklardı, Ancak Tantu- | ya avdet edip ihtiyarlardan sorup 80- ruşturunea hakiki müerimin hangi ka- bile olduğunu anlamağa belki imkân vardı. Fakat aradan o kadar zaman geçecekti ki, onları da koydunsa bul... Muhariplerin bir kısmı, hem esir taci- rinin adamlarıma refakat etmek, hem de ihbtiyarlardan tahkikatta bulunmak üzere, Tantu'ya döndü. Hakiki bir mu- veffakıyet bir mucizeye bağlıydı. An- ber lala, bunu bildiği için pek müste- rihti, MR Vakadan dört gün sonra kasabaya döndüler, Kadınlar mâtem naraları atarak, başlarını yerlere sürerek, dört ayak Üzeri yürüyüp: — Gullâha! Yullâha! - dlye bağıra- rak erkeklerini karşıladı. Bu: '— Biz mahvolduk! Siz de mahve-| din!,, demekti. Derhal, tç dinin de ruhanileri top- landı. Mütecasirler tel'in edildi. Yeni- den erkek evlât ihsan etmesi için ce- nabihakka dua edildi, Ve o geceden te-| zi yok, erkekler, bu ümitle, karılarını kulübelerine aldılar... An'ane mucibin- ce, dokuz ay on gün sonra doğacak erkek çocuklar tam manasiyle mukad- des evlâtlar olacak, yarım ilâhlar gi-| bi taziz edilecekti, Mahvolanların gud deleri bunlara intikal etmiş sayılacak. Iskender F. a e saran — Prens Vilkelm.. Bu, çapının biri- dir. Nihayet sen de mi onun © tuzağına düştün? Semra yüzbaşıyı teskin edemiyordu Ştankenin gözleri doluydu: — O, ince bir insandan ziyade, haşin bir kasaba benzer, Semra! Onun güzel: liğe kıymet verdiğini o görmedim. Vil- helm küçüklüğündenberi kadınları — tıpkı bir kasap gibi — eti için, (derisi için sever. Etini ve derisin kokladıktan sonra, onu yığın posa halinde (kaldı Tıp atar ve bir daha yüzüne bakmaz, Se- ni de ötekiler gibi yapacak. Kokladık- tan sonra fırlatıp atacak. Yüzbaşının sözlerinde ufak bir müba lâğa bile yoktu. Semraya prens hakkın! da bütün bildiklerini söylemişti. Semra Vilhelmin koynuna olursa Ştanke onu bir daha larının araşına akıp sıkacaktı.? Genç kadın yüzbaşının prens hakkın- da söylediklerini yarı yarıya © iskonto ile dinlemekle beraber, (oyarıının da ciddi ve hakikate yakın olduğuna inan mıştı. Prens Vilhelm çok maddi ve ka» dınların yalnız etlerine kıymet veren bir erkekti. girecek nasıl kol İşte bir ayak sesi.. Oda kapısı vuruldu. Semra şen bir sesle bağırdı: — Giriniz. Genç kadın prensin teşrifatçısmı bek» lerken, kapıdan içeriye uzanan yüzba- şının başını gördü. Hayretle gözlerini açarak; — Beni çek rahatsız diye haykırmak istedi. Kendini güçlükle tutabildi. Fakat bu mu yüzündeki çizgilerle ifade etmemiş değildi. (Devamı var) ediyorsunuz? Fakat, ertesi gün merasim daha Bİ memişti, Kasabanın ortasında büyük bir at8f | yakıldı. Evlâtlarnm kesilen uzviyst'ji lerini Habeşler bu ateşe attılar, İslâ$ olsun, hıristiyan yahut putperest sün, hepsi bu iptidal zamanlardan kak f ma âdete iştirak etti. Herbiri, kendi dinince, zürriyetinin için duada bulundu. Hacı Mustafa, bütün bu meresif$ esnasında sabırsızlanıyordu. Zira, ev” velâ, esrarın meydana çıkması ihtiriö” li vardı. Sonra da bütün çocuklar içi toptan pazarlık etmişti. Gemilere bif an evvel nakillerini istiyo, Fazli zaman geçecek olursa, yaralılar Kab zayi ediyorlar, vefiyat miktarı art” yordu. Daha şimdiden yüze yakın Oğ” lan ölmüştü. teş merasimini müteakip, esir t ciri, kasaba reisini buldu. Oğlanlar” gemiye nakillerini resmen istedi: — Bunlar hekadar olsa sizin çocuk” larınızdır.. Ölecek yerde, saraylar #atılacaklardır. Orada bllyük mesneğ" lere ulaşacaklar, hattâ, aralarmd& koskoca padişah ve halife üzerini müessir olarak devleti parmağı ucun” da döndürenler bulunacak. Onun içi9 iftihar etmelisiniz... Ancak, bir an e“ vel tedavilerine başlıyalım ki, ölme * sinler, yazıktır! - dedi. Bu teselli sözlerini takiben, türlü türlü hediyeler gerhilerden sahile çıka” rıldı. İçlerinde hayli âdi cinsten Kü maşlar, boncuklar, tüfekler, kalıçlafı ve kısmen de altın ve gümüş vardı. M8 kabillerinde, çocuklar, itinayla almdi mahvolmamasi Kimi kucakta, kimi hasır sedirler içi“ de gemilere naklolundu. i Yaraları 'daha yeni olduğu için bi$ birinde mecal yoktu. Kaybettikleri vw viyet çok mühimdi. Ve külliyetli mik” tarda kan yayi etmişlerdi. Yerlilefi böyle bir felâket karşısmda baş vuru ması iktiza eden tedbirleri esir taci” leri kadar bilmiyorlardı. Halbuki, ba$” ta Havva olmak üzere, gemilerde öy“ İe tedavi mütehassısları vardı ki... H8” cı Mustafa, bu sayede zaylatın önün” geçeceğini umuyordu... O gün, akşama kadar, tam altı yö on beş yavru, gemilere götürüldü Hepsi de, Havvanm bulunduğu gem” ye, yan yana yapılmış yataklara yeti" rıldı. Eserimizin baş tarafında tasvi ettiğimiz haremsaray gemisinde 9! top tüfek yoksa, bu da muharebe İçi” değil, sırf hastane olarak, hadımlar* mahsus yapılmış bir gemiydi. Anbsf” ları yatakhane haline getirilmişti. O gün akşama doğru, harekete MW zırlandılar, Anber lala, memnun, Ka le reisiyle son veda cümlelerini tes! ediyordu. Hacı Mustafa ile diğer mi yeti ise, nakliyatt tamamlamış, veğ” etmiş, kayıklara binmiş, yahut bi” mek üzereydi. Birdenbire... Bu ne?.. Kasabanın içlerinden doğru bir VW veylâ, bir karışıklıktır yükseldi. Bağrışmalar, çığrışmalar.. Gene ne oluyor, ne var?... Kadılar: — Gullâha! Yullüha! « diye hay” rıyor. Kimden intikam #lınması tavsiyt © diliyor ?.. İşte, meydanda iki at birden belir“ Birinin üzerinde, Tantu'lu muharip/” den Zago, elinde mızrak,. Hiddet, gi det içinde köpürliyor. Ve diğer eli” öteki atın gemleri... Bu ikinci atm üstünde, iplerle paği olarak, sırt üstü yatırılmış bir var... Kıyafetinden anlaşılıyor: B9# bir kabilenin insanı,. oğuk Kadınlar, işte onun hakkında “O. lâha! Yullâha?, nidalarını savuru? Her halde bu adam, kasabays verenlerden biri olacak... (Devamı var)