Yazan: Joseph F, Rock Dilimize çeviren: H. Mf. Esrarengiz dağlar peşinde Çin - Tibet hududuna bir yolculuk Ağaca asılı kemikleri salladıkça : “Fy Lotüs çiçeğinin içindeki mücevher... Amin!,, diyor ve Tibet usulünce dua etmiş oluyorduk Sart nehir ile oAmni Maçen daği silsilesi arası âdeta bir hayvanat bah: çesi gibidir. Yolumuz ilerledikçe, bun! lara iikkat ediyorum. o Geyiklerden başka birçok tanımadığım havvanlar ortada fink atıyorlardı. Mükemmel bir gündü. Az ileri- de, dallarına koyun kemikleri (o bağ-i lanmış bir ağaca rastladık. Kemikler bir ipe dizilmiş ve ip ağacın (dalma bağlanmıştı. Kemiklerin üzerine ev velce de gördüğümüz gibi dualar ve bilhassa şu cümle yazılı imiş: “Om Mani Padme Hum,, Yani: “Ey lotus çiçeğinin içinde- ki müvecher.. Amin!,, Ancak bu ipe dizili kürek kemik. İerini görüp geçmek kâfi gelmiyordu. Her yolcu bu kemikleri eliyle salm- cak gibi sallıyacak ve yukarıki duayı okuyacaktı, Bu suretle hem o kemikleri oraya asan adamı hayırla yadetmiş oluyor, hem sevaba giriyordunuz. İcap eden şekilde hareket ettik. Daha ileride Yongi isimli bir ka” bilenin çadrlarma (o tesadüf ettik Ahali bizi görünce gülmeğe başlad: “Bizim arazimizi görmek için bu ka- dar silâh ve kuvvet neye?,, diye 80- ruyorlardı. Bir vadide bulunuyorduk. Yongi Terden dağ ilâhr olan Amni Drusu'ya doğru çıkmağa başladık. Önlerinder “imiz son birkac cadır, bir nete 178 uğramıştı; adamlarım böyle söylü- yordu. Çünkü çadırların önünde has talıktan ölüm derecesinde insanlar yatıyordu. Amni Drugu ağına çi- kan yolun ağzında 12500 kadem ka dar irtifada yeniden kamp kurduk. Buraya öğle vakti gelmiş olduğumuz için, ben dağa tırmanıp etraftaki man zarayı görmek istedim. Hayli müşkül bir tırmanıştı. Fakat nihayet dağm tepesine eriştik. 14,450 kadem yük- seklikte olan tepede, dua bayrakları asılmıştı. Amni Maçen'in tepeleri (o bulut içinde görünüverdu. Oradaki karları arada bir görebiliyorsak da, manzar: harikulâdevdi. Dağın tepesinde epey kaldık. Am- ni Maçen dağlarının muazzam kütle si ardında güneşin batmasını zevk ve haşyet içinde seyrettik. İKİ MEVSİMLİ BİR İKLİM Nebatatçı göziyle bakacak olur sanız, bu dağlarda fevkalâde nebatla. ra rastlanıyor. İrtifa ağaçların büyü yemiyeceği kadar yüksek, hatta Am- ni Maçen dağlarmın etrafımdaki vadi ler bile 15000 kademden © yukarıy» yükselmektedir. Bu mmtakada şunu da hatırlama. hdır ki, ne ilk bahar, ne de son baha vardır. Yalnız vaz ve kış vardır. Ve yaz kısadır. Hatta temmuz avmd GÜZEL PRENSFS bile kar fırtınaları görülmemiş şey de ğildir. Amni Maçen etrafmdaki va- dilerin su yataklarmda buzlar tam manasiyle hiç erimezler. Biz tem muzun ikinci (o yarısınm sonlarma doğru gitmiştik. Birçok (yerlerde 3 kadem kalmlıkta buz gördük. Hça Çen vadisine geldiğimiz za- man, adamlarım avlanmağa gittiler. Ben de kamp kurduğumuz yerin yu- karısmdaki kayalık tepeye trmana rak etraftaki manzarayı görmek iste- dim. Bilhassa Amni Maçenin büyük ehrammı görmek istiyordum, ki bu ehramın kaidesi dalga dalga bulutlar la sarılı idi. Ancak orada daha faz- la kalamadım. Bir fırtına başlıyordu Süratle kampımıza döndüm. Ve ben gelir gelmez fırtına kendini pösterdi Hiç bir yeşil şey görülemiyordu Her taraf kalın bir kar mantosuna bü rünmüştü. Ertesi gün kampı erkenden top- dalık. Tibetliler, çadırm dışında uyu- muşlardı. Yalnız yumuşak kürkleri içerisinde yatıyorlardı. Bu kürklere kedi gibi sarılıyorlar. Bununla bera ber bütün neşeleri yerindeydi. Kuş tüyü yataklarda uyumuş gibi mem- nuniyetle gülüsüyorlardı. DAĞ İLAHINA ZİYAFET Çaylar hazırlandığı zaman, gene bir tenesi büyük bir tası, koca çav- danlığa koyarak dağa doğru serpti Daha yukarılara çıktıkça Bu dağ ilâhılarına bir hediye idi. Son-| daha bataklıklaştı. ra her biri büyük çaydanlığın etrafma, (Yarn bit, bağdaş kurarak çay, tereyağı ve arpa unundan ibaret olan yemeklerini a gızlarını şepırdetarak yediler. Operatör Ürol Ha Çen vadisinden, o tamame Do“tor kar kaplamış olar karşı bir vadiye ge Süre n Atan çiyorduk. Bununla beraber, kırmı? VV ğ ve mavi gelincikler tazeliklerine hiç 2 Beyoğlu İstiklâl caddesi Parm Tramvay durağı No. 121 biz kattaki Muayene hanesinde bastaların gün saat 16—20 arasmda kâ eder, # rar gelmemiş olduğu halde karları arasından başlarını göstermiş dur: yorlardı. Bu gelincikler, bu mmt> kanm ahalisi gibi, her #irlü-herici te sire karsı cok mukavemetli sevlerdi. | 17 GÜZEL PRENSES — Anna Paskal: bulduğunuz zama- na kadar... — Bulursam ne olacak? — O takdirde Anna ikimizden birini #eçecektir. Ya siz, yahud da ben partiyi kazanacağız. Ümidim kırılmış dir. Onu kurtarmak benim için bir va- sitedir , »— Onu seviyorsunuz öyle mi? — Evet, hem de ne sevmek, ne sev- mek... Hattâ siz onu görüp de sevme ğe başladığınız zamandan evvei ben o- nu seviyordum. O vakit siz henüz orta- da yoktunuz, o, orman bekçisinin kızı- dır, benim de nişanlımdı. e Babası onu saraya verdi. Prenses Veraya (nedime oldu. Başına gelen bütün felâketlere iş- te o mel'un kadın sebep olmuştur. Mös yö kont, Annayı elimden alan sizsiniz. Onun kalbini de çaldınız. Fakat bunun için sizi kabahatli bulmuyorum. Hare ketiniz nomuskârane ve dürüsttür. Bu- nu bildiğim içindir ki Annadan size mektup getirmeğe razı oldum. Sonra zavallıyı çingeneler kaçırdılar. Ben ol- masaydım ona dair bir haber alamıya- caktınız. Kont düşünceli bir tavırla (o cevap verdi; — Evet, söyledikleriniz o doğrudur. Ben de size hizmetime girmenizi teklif etmiştim. — Ben de cevap o verdim ki Edvar, Kont Adoların yanında o hizmetçi ola- maz, — Niçin? — Çünkü biz rakibiz. Annayı buldu- umuz şaman bu rekabet bütün şidde- tile meydana çıkacaltır. Kont Adolar, Annanın eski nişanlısı 'Edvar olan bu delikanlının mertçe 8öz- değil- lerinden ve dürüst dilşüncelerinden çok mütehassis olmuştu. Ona: — O zamana, kadar, dedi, el birliği- le çalışsak daha iyi olmaz mı? Buraya bir kız geldiğini ve kiliseye sığındığı sırada şehrin muhafızı tarafından zorla alınarak evine gdtürüldüğünü işitmedi- niz mi? — Evet, kont. Bu vakadan haberim var, Muhafızın zorla götürdüğü bu kı- za çok acıdım. Fakat bizim (şimdi her şeyden evvel Annayı o düşünmemiz lâ- zım, — Ben de onu düşünüyorum delikan- h. Bir dakika bile aklımdan © çıkmıyor. Bununla beraber şu anda (O muhafızm konağında bulunan genç kızın Anna ol- ması da muhtemel... İçeri gel de anlata- yım, Edvar, bu sözleri işitince neye üuğra- dığını şaşırdı. Hemen fırlıyarak pence- renin önünden ayrıldı. Bitaz sonra ih- tiyar hizmetçi kadın onu odaya soktu. Edvar perişan bir halde idi Hemen konta sordu: — Mösyö kont, bu kız acaba bak'ka- ten Annamı? Eyvahlar olsun, ne yapa- ağız. Papaz onu teskin etti ; — Müsterih ol azizim. oMuhafızın yanmdaki kızın aradığınız Anna Pas- kal olduğunu gösteren heniz hiçbir de- lil yok. Edvar, gene telâşla mukabele etti: — Delil yok, fakat ihtima! var, Bunun için ona yapılacak taarruza mani olmak lâzım. Bir felâketi o vukuundan evvel keşfedip bunu önleyecek tedbir almak daha doğru değil midir? İş işten geç- tikten sonra yetişmek neye yarar? Edvar, yalnız mânen değil, maddeten de perişan bir halde idi. Üstü başı par- ga parça idi, Kont Adolar, bir müddet onu süzdük ten sonra ayağa kalkarak yanına yak- Jaştı ve elinden tutup sıkarak: — Nihayet, dedi, biribirimize hasım gibi davranmaktansa elbirliğile ( çalış- mak daha faydalı olacağını © anladınız. mı? Mademki ikimiz de bu kızı arıyo ruz, O halde elele vererek çalışmalıyız. Şimdiye kadar beni her yerde takip etti niz Allah bilir ki kalbimde size (karşı derin bir muhabbet duyuyordum. Bir- kaç defa para cüzdanımı size verdim. Çünkü sizi yardıma muhtaç bir (halde görüyordum. Kıyaletiniz perişan, bel- ki de karnınız da açtı. Fakat siz cüzda- nımı ve her türlü yardım teklifimi red- dettiniz, bunun sebebi şüphesiz (rakip saydığınız bana karşı minnettar olma- mak içindir, — Bütün bunlar doğru mösyö kont. Fakat başka türlü hareketime (imkân yoktu, Herkesin kendine göre bir hay- siyet ve şerefi vardar. Her gönülde bir aslan yatar, Hakiki bir âşık hiçbir şe- yin önünden kaçmaz. Bende Annayı her halde bulmağa karar verdim. Sizin paranızla sevgilimi bulmağa nasıl razı olabilirdim? Ben sevgilimi sadece kendi gayretimle bulmak isterim. Kont, gülerek cevap verdi: — Bu fikrinizde aldanmış olduğunu- ru şimdi anladınız mı? Elbiseniz parça parça, kunduralarmız, o giyilemiyecek derecede delik deşik (olmuş. Bir kere aynaya bakarsanız ne kadar eziyet çek- tiğinizi yüzünüzde görürsünüz. Bütün bunlara sebep inadınızdır. Buraya gelin ceye kadar kimbilir ne meşakkat çek- tiniz, Sizi son defa Viyanada gördüm. Yattığım otelin önünde bekliyordunuz. Beni her adımda takip etmekten ne çi- kacak? — Bensiz bir yere gitmenizi ve orada Annayı bulmanızı istemiyordum da ©- nun için «izi takip ediyordum. — Peki ama uzun müddet bu yolcu» luğa devam edemezsiniz. Yazıktır size. Kendinize acıyınız.. — Ne zararı var? Aşk için her şeye katlanılır. Gelirken vapurun kömürlü- güne saklandım ve gene size "yetiştim. — Fakat bunu birkaç dofa daha yar pamazamız. Elinizi verin de dost Ola- kım. Edvar düşünceli bir tavırla sordu: — Dost mu olalım? Ayni kızı seven iki rakibin biribirlerine dost olmas: ka- bil midir? — İkimiz de ayni kızı sevdiğimiz için dost olabiliriz, Anna, ayni (zamanda ikimize ait olamaz. Mutlaka ikimizden birinin olacak. Fakat hangmizin? İşte bu suale yalnız Anna cevâp (o verebilir. Şimdiki balde biz dost olalım, onun kur tulmasına çalışalım. Sonra (o hangimizi isterse onu tercih eder, siz şimdi seya hatte bana refakat ediniz, İcabında dün yanın öbür ucuna kadar gideceğim. Hal buki siz bensiz gidemezsiniz. Bana hiz” metçi değil dost olunuz. Kont Adolar sözlerini bitirince papa$ Dâguber lâfa karıştı ve Edvara dedi ki — Delikanir, dostunun bu teklifini ks bul ediniz. Bir kadınım saadetine o çal” şan iki adam arasında düşmanlığa n© lüzum var? Eğer ikiniz elele © vererek çalışacak olursanız muvaffakiyet ihti” mali daha fazlalaşır. Delikanlı, düşündü. Sonra konta eli ni uzatarak? — Pektlâ, dedi. Bu dostluğu kabul ediyorum, mösyö kont. Bu andan İt”