J tialıralafını anlatan: Alman korsan gemisi “Denız kartalı” nın şüvarisi ET Kont Feliks fon Lukner Canlı çeşme olan balina balığı yanımızdan geçlikten sonra sandalda ıslanmadık tek şey kalmadı Öğelye “doğru yeniden mevkilmizi ta| yin eder, sonra öğle yemeği sofrasını! kurardık. Öğleden sonra ise vakit bir türlü geçmezdi. Hepimiz güleşin yaktcı Isık ları altında ayhi mahalde mütemadi -, yen ve kımıldimadan oturmak mec-| buriyetinde bulunduğumuz cihetle pek çok zamanlar güneşin sıcağı #ltında beynimizin kaynadığını hissederdik. Diğer,taraftan tatlı suyu idare ile kul- lanmak mecburiyetinde olduğumuzdan kana kana su içtiğimiz de vaki olmu - yordu. Akşama doğru mahut seyahatname- | nin kıraatine biraz devam olunduktan | sonrasakşam yemeği yenilir ve badehu armonikle beraber taganni başlardı. Yarabbi! Sema ile denizden başka bir şey görülmeden okunan bu şarkılarda ne büyük lezzet vardı. Müsikiden son- ra biraz daha görüşülür ve nihayet uy ku zamanı gelerek vardiyada olmıyan- lar yütarlardı, Geteleri biraz serin ge- çiyordu ama havalarm iyi gittiği müd- detçe ölbiselerimiz “kuru olduğundan bum bize pek de tesiri dokunmuyor- du. Lâkin bir gün tesadüfen bir balina balığınm yanından geçtik. Ve bu canlı çeşmederi sönra hepimiz iliklerimize ka | dar tslândık; Hayvanm fışkirttığı su- ler otkâdar bol ve İrivvetliydi ki bun- dan sakmmamıza imkân tasavvur olu-| namizdiı. Böyle küçücük bir teknede seyir hatti çizmek, sekstanla uğraşmak da pek Zor, pek yorucu şeylerdi. Masanm üzerinde, İş duran harita kaşla göz. arazi Hirilanyon, yalpanm şidde- tinden sekstanı tutan el karıncalanı- yordu. Logaritme cetvelleri ise güneş- te kuruya kürüya, şişmiş bir at derisi! manzarası almıştı. Daima gözlerimiz ufukta zuhur ede-| cek düşman teknelerine mütehassır,| seyahatimizin üçüncü günü Kuk ta-! kım adalarının ilk adası olan Atiuya| muvasalat ettik. Bu suretle ilk defa olmak Üzere meskün düşman toprak- larma girmiş oluyorduk. Refakatimde Kirşais bulunduğu hal- de İngilla valisinin dairesine gittim. Yolda birikip toplanmış olan yerliler sürüsünü yarıp geçmek lâzım gelmiş- ti. Bu adamlarm garip teknemiz kar. şısında ağızları hayretten açık kal. mıştı. İngiltere mümessili, köşkünün taraçasmnda gömlek ve pântalonla uzanmış yatıyordu. Bizim yaklaştığı. mızı görünce yerinden bile kımıldama- ya lüzum görmedi. Mağrur halinden küstahane tavırlarından Allahın bütün cihanı Anglo Saksonlar için halketmiş olduğuna can ve gönlilden'iman etmiş olduğu anlaşılıyordu. Kendisine yaklaşmca evvelâ söze ben başladım ve? — İsmim “Von Huyten, dir, de dim, muavinim Sutartı size takdim ederim. Herif şüpheli nazarlarla beni süzü.! yordu. Kirgalsin İngilizcesi benimkin-| den daha kuvvetli olduğundan mükadğ. demeyi o şöyle ikmal etti: | — Aslen Hollandalı Amerikaltlarız. Bundan iki ay evvel San Fransiskoda| Hollanda klübünde bir bahse giriştik; Açık ve güvertesiz bir tekne ile Huno- Yolodan hareket edip Kuk adaları ve Tahiti geçmek şartile hoktal hareke- timize dönebileceğimizi iddia ettik, Bu Beyahat esnasmda evelden tekerrür ve tanyyün etmiş bazı hoktalerdâ sahile yanaşmamızda Kararlaştırıldı. Bu iti- barla buradan ğeç olduğumuzu bir tasdikname ile” tevsik etmenizi rica ediyoruz. Aynı Zimânda meyve, sü ve #onserve kumanyamizı da ye: istediğimizi arzederiz. Bu mükaddeme çok hayali bir şey olmakla beraber İngiliz valisinin aklı- Da uygun geldi, Ne vesalk sordu ne de lemek hi kası. Bu zat, ırkma hi bir Jâkaydi ile ecnebi lisanı tahsi o derece ihmal etmisti ki arkadaşımla| görüştüğüm külban beyi Almancasını bile Felemenk WMsâni zannetti. Halbuki bu adam Boer muharebesi- ne iştirak etmiş, vatanmı sever bir adamdı. Biza harp hakkında uzun boy- lu tafsilât verdi: Kendi fikir ve kana- atine göre Avrupa milletlerinin birbir- lerile boğuşmasmdan ancak sarı ırk istifade edecekti, Almanların zaferle- rini kendisi çok takdir ediyordu. Ta- bit biz Almanları methetmekten çekin- dik. Aklimda birzerre olsun şüphe uyandırmak muvafık olamazdı. Bir çeyrek saat sonra grupumuza bir Fransız rahibi de iltihak etti, Ken- disine hitaben söylemiş olduğum bir kaç Fransızca cümleyi büylk zevk ve| neşe İle karşıladı, Papas o kadar müf- rit bir vatanperver idi ki bizi nezdine davet etti ve bize nefis bir yemekle be- raber gramofonun hım hım bir sesle| yızıldadığı “Marseyez,, marşı ikram etti. Yemek esnasında da, cephedeki bir Fransız onbaşısından fazla palav- raci bir adam olan bu tarik! dünya Almanlara karşı atıp tutmayı da il mal etmedi. (Devamı var) verirad wrİyv — YSAYH o Mscera ve aşk romanı ARE —16— 28 İkinciteşrin — 1936 NIN Yazan iıve-nN0ül Zenci oğlan, aynadaki: aksine baktı ve kendi beyaz kadının yanına pek yakıştırdı (Geçen tefrikaların hülâsası) ( Esir tecirinin metrölesi olan kırkını aşkım İsveçli mühtedi “kadın, Havva, denizden kurtardığı küçülr zenci çocuğu pu gizlice kamarasma (o götürüyor. Bu sekiz dokuz yaşlarındaki oğlanın vöktin den evvel inkişaf et decirlerden ol. duğunu keşfetmiştir. Çocuğu, yatağınm üzerine bastırdı. Fakat hâlâ göğsünde #1kıyor ve oğla- nm raşeler geçirdiğini hissediyordu: — Ben $#eni koruyacığım.. Kimseye vermiyeceğim.. Saklayacağım.. İster misin? — İsterim. Senden hiç ayrılmam. Beni hadım ettirme, — Ettirir miyim hiç. Senin annen olurum, değil mi? — Annem mi?. O öldü.. Sen beyaz kadınsın. Ben siyahım. Birbirimize uymayız ki, — Uyarız.. Bak, ne kadar yakışıyo- ruz. Aynada hayallerini gösterdi. — Bönim #nnemin de aynası vardı. Evet yakışıyoruz.. Bana varırsan Seni alırım., Bütün çocuklar, kendilerinden bü- yük kadmlara aynı tarz şakalar yapar- lar, Fakat bu şebele maymunununki hiç de şakâyâ benzemiyordu. Bilâkis pek ciddi bir tavırla söylenmişti. Havva, bir kahkaha attı: — Vay küçücük kocacığım. Sana varırım.. Seni her gece koynumda yâ- tırırım.. İstiyorsun demek.. Semra Alman erkânı harbiyesinde dönen askeri fırıldakları kolaylıkla öğrenebilirdi Demekten kendini alamamıştı, Semra direktöre bu hususta kat'i bir şey söylememekle beraber, o şahsan bu| teklife pek de menfi cevap vermeğe ta- raftar değildi ve direktöre de ümit ve- rici bir tavırla; — Merak etmeyin, bir şey yaparız, deyip ayrılmıştı. Monopol oteline geldiği zaman Ber- linde Türkiye hesabına pek (çok işler görebileceğine biraz daha inanmıştı. Sanat.. Güzellik.. Zekâ... İşte vazilesinin o muvaffakiyet ları bu öç kuvvette toplanıyordu Semra bu unsurların hepsini de nef- sinde toplamış ve istidadının kendisine mühim bir istikbal vaxde gör- müşeü. O artik kendine (inanan bir kızdı. O esnada Almanların, müttefiki bulu-! nan Türkleri, birçok işlerde atlattıkları hattâ günün birinde İngilizlerle münfe- rit bir sulh yaparak Türkleri yaya bıra- kacakları şayiası — gizli de olsa — a- ğızda dolaşıyordu, Bu itibarla Semra gibi bir şahsiyet gerek Alman erkânı harbiyesinde dö- nen askeri fırıldakları, gerekse impa- rTatorluk sarayında olup biten entrika- ları elbette kolaylıkla öğrenebilirdi. Deruhte ettiği rol çok mühim, mühim olduğu kadar da Türk hükümeti hesa- bına çok faydalı olacaktı. Arkasında, yerinde bir tabirle dayan gaç vazifesini gören binbaşı Necmi bey den de cesaret alıyordu. Necmi beyin kendisine verdiği cesa- ret onu çok daha mühim işlere atılma- ğa sevkedebilecekti. Yaptığı ve yapaca sir. ni de bir de tt bulunsun, diyordu, o Avrupalılar Türk kadnmın bu sahada da ne büyük bir kabiliyet sahibi olduğunu anlasın: Tar. Otelden içeri girdiği zaman çok neşe liydi.. Doğruca otelin lokantasına girdi. nda çok kalabalık o vardı, O, bul kalabalık arasmda çarçabuk prens Vil helmi nasıl bulacaktı? Türk Etrafa şöyle bir göz attı. Prensi iyice teşhis edememişti, Bere- ket versin İki, prens ondan önce gelmiş- ti. Bir garson Semranın yanına sokul- duz — Prens hazretleri sizi bekliyorlar.. Ve Semranın önüne düşerek; — Buyurunuz, sizi prensin masatınâ götüreyim; dedi.. Yürüdü. Semra takip etti, Prens Vilhelm lokantanın © loş bir köşesinde" yalnız olarak (o oturuyordu. Yanında idâre müdürü olan orta yaşlı bir Alman vardı. Semrayı ayakta karşıladı: — Nişin geciktiniz. Ben sizi (Odaka çabuk gelecek sanmıştım, Semra prensi selâmladı.. Yanına oturdu: — Bizim elbise değiştirmemiz.. Tu- valetimiz., Hazırlanmamız kolay ve ça- buk olmaz, prens hazretleri| Prens güldü: — İlk önce muvaffakiyetinizden do- Jayı sizi tebrik ederim. Cidden harikalar yârattınız. Çoktanberi oryantal numa ralar görmemiştim. Doğtusunu söyle- mek lâzımgelirse, suratı ask (oOBerline neşe getirdiniz. (o Hepimizin yüzünü güldürdünüz! — Ah, rica ederim beni şimârtmüyi- nız! Ben Berlini çok neşeli (o buldum. Burada âdeta hiç harbe © girmemişbir millet yaşıyor.. — Almanlar ıstıraptan o yılmazlar.| Kederle çabuk dost olmasını - bilirler. Gördüğünüz bu alışkanlık, eski bir a- nânenin Alman ruhunda kökleşmiş öl masından İleri gelir. Yoksa her Alman | şahsan harpten müteneffirdir.. Ve bu- nun için kendi kendine kaldığı zamân,| Alman dertleri ve ıstırapları ile başbaşa! kalmış demektir. Onun yüzü o vakit| dzima asık ve neşesizdir. Fakat, vir Aİ man umumi hayat işinde muhitine !st1- rap vermemek için, ferdi | ıstıraplarını derhal unutur. İşte Alman milleti. Başını sallayarak £ — Zekânızi tebrik ederim! Hem Ber-i — Tabii... Sarıldı, öptü. — Beyaz kadın.. Beyaz kadın!.. Ben beyaz kadınların da olduğunu işitir. dim.. Anneme “Onlardan isterim!, derdim.. O da gülerdi.. “Para kazan da bir cariye alırsın!,, cevabmı verirdi... İşte, beyaz karım oldu.. Bu sözler, Havvanın son derece ho-| guna gidiyordu.. Onu hem eğlendiri-| Yor, hem de düşüncelere sevkediyordu: l — Ah, birsz daha büyük olsaydın. — Ben, pek de küçük değilim.. Kos- koca erkeğim.. Bizim burularda bu yaştaki çocuklar evlenirler. Fakat da- ha boyum ktiçük.. Meraklanma oda uzar.. Koskocaman olurum.. — O iş ciddiye varıyor demek.. Beni korkutmağa başladın, oğlan.. — Körkacak ne var yahım diye mi korkuyorsun ?.. İşitiri: Beyazlar siyahlardan hoşlanmazlarmış.. Hatta beyazların çocuklarını “Kara adamlar geliyor!,, diye korkuturlarmış.. Sen de bizleri sevmez misin yoksa?.. Havva, çocuğu; yine göğsüne bastır- dı: — Bilâkis çok severim!.. - dedi. Taliin bu gürip clivesine şaşıyordu: Imammn uyuşukluğundan sonra, bu oğ- lanın böyle canlılığı!.. Hem dene zeki Piçti,, Onu, nasıl yapmalı da, kurtar- malı?.. Herhnide, kamarasmdn günler cs saklayabilirdi.. Kim bilir, belki ilerde, tam manasile kocası olurdu Aradaki kırk seneye yakın ferkı dü- Yazan; Iskender F. Sertelli ki ni samee0a0n0as0 2v02rseerunsasasasusemsresamensuas0z İinin Bem de bizim içimizi görmeğe mu vaflak olmuşsunuz! Semra prensle ilk o hamlede bu ağır ve sıkıcı mevzu üzerinde fazla durmak| istemedi: 4s Berlini çok sevdim, prens hazret“ leri! Müze gibi sülü. ve muntazam bit şehir. Abideleri, caddeleri mabetleri, ti yatroları, otelleri, parkları, fabrikalai İ Hasılı bütün binaları, bütün sokakları güzel ve temiz. Ben de âlzi tebrik ede- rim ki, bu kadar güzel bir şehirde yaşı- yorsunuz| Prens Vilhelm şampanya 'ısmarlamış tı. Şişeler açlurken, Semra: — Top sesinden çok korkarım. diye | arı sik sık vâki ölan hadiseler” güldü, Bundan sontaki şişeyi garsona emredniz de uzakta açtıktan sonra g€- tirsin. Genç prens kakkahayla gülerek cevap verdi: — Harp muıntakasından, cephelerden çok uzakta bulunuyoruz. Sizin gibi sahnede gürültüye alışmış bir sanatkâ- rım kulağına top sesi yabancı gerek... — Hakkınız var! Bu bir lâtifeden barettir. Bu:geceki oyunumu nasıl bul duğunuzu sorabilir miyim? — Bu husustaki fi ve, kanaatimi ilk önce kısaca söylemiştim. Numarala rıriz şaheser, Öyle bir boyün karışımız var ki. Eski papalık ( devrinde gelmiş olsaydınız, size katdinallar Şampanya - kadehleri Gülüştüler., İçtiler, Prens sigârasmı yakarak sordu: — İstanbul nasl?. o Güzel bir şehir diyorlar. — Mademki görmedinir.Size İstan- bulu sözle tanıtmama imkân yoktur! —.İlk firsatta memleketinizi Ziyarete gideceğim. Geşen-güh mezunen İstan- buldan © buraya'gelen. Leyman Fon! Sandevs paşa-bana, İstanbulu . çok met- gelmese hetti, (Devamı var) şünmesine, ihtiraslarının şiddeti oluyordu. Bu kadın, kendini asl8ğ yarlamadı, ihtiyarlamaz sanafi pıp da uzun zaman Bu sırrı faşetmeme#” I eden yegâne Birdetibire sordüt —Adm ne senin bakayım? N rkçe isim.. — “Evet, Benim büyük a ürklerin hizmetine girmiş. Ken bül 1 takmışlar. Aynı #ö na da verdiler, — Pek gtizel ad. Manası nedifii yor musun? — Bir çiçekmiş.; Ama ben, öy” çek görmedim. © — Gideceğimiz mehleketlerde g4 sün.. Senin saçların gibi misk Ko Oğlanı bir daha kokladı. ptik. — Uzak memleketleri görmek yorum... Beni götürür müsün? — 'Tabii, Fakat, buraya bak, bül. Eğer başına bir belâ açılms”j nı, eğer hakikaten kocam olmas istiyorsan bütün emirlğ dinleyeteksin... — Seve seve dinlerim. — Öyleyse, sakın bu odada ya İlk etmiyeceksin ve katiyefi dışari mıyacaksın.. Aniryorsun ya... — Peki, peki sen meraklanmâ, cığım! — Oh efendim, “Karıciğım,, msj kâhrmız ve çabuk kıyıldı, may! — Ses'evE değilehi Ya... Kadın, düşündi ir DEAŞ ğ Zim.: Başkasın? varacağım.. Hağl' tafaya.. — AK. Heef Müstafa ha?.. l | Bu isim, bütün zenci çocuklar! ” umacı gibi gelirdi. | — Korkma... Onunla nikâhım cak, fakat senin karın olacağım! Okşar gibi yanaklarına vurdu. — Farkma varırsa ikimizde duk.. Kadin bir kahkaha attı, Aralarında İki türlü tezat vardi” ri renk, ırk tezadi ki, bundan © anlaşıyorlardı. İkisi de; “zıt ref insanın iştiyakını damarlarmde muştu.. Sonra; yaş farkınm hislerinde rol oynuyordu.. Çün” asırda, yetmişlik ihtiyar erke dokuz on yaşındaki kızlaria evle” Teri, yahut bunları zövk cariyesi Şimdi de, kırklık bir beyaz kadı! begistanın kızgın güneşi altında cak yetişmiş turfanda bir erkeği ne kestiriyordu., Asrın zihniyeti | re, bunda hiç de garip ve gayri K bir hal yoktu.. İşte, Hacı Mustafa, Havvayı © mişti.. Hullenin bir getelik gevk * de boga çıkmıştı. İsveçli kadın, riyolar ve harem ağaları yurdund” zevklerinden kendini artık p mahrum olmuş sayarken, işte, Dİ bire, tali, karşısma, müstakbel ef” ni çıkarmıştı. Hem de ne erkek! Daha bu yaşta, bu derece bt ken böyle,. d Ya birkaç sene sonrâ ne olacö” bilir?.. j Fakaf şimdisonu vasıl saklan İleriki senelerde ise, öbür kil tadallutundan nesıl muhafaza et Zihnini işgal öden buydu., Ansızın, aklına bir çikar yol Ef — Eğer birkaç gün dişini si pdadan dışarı çıkmazsan sann * dan rahat rahat her yerde dol” imkânmı vereceğim. Güvertedi# birlürda ve bütün tayfalara, bati ct Mustâfaya görünerek gezireb