Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Sebi —üstündeki işimi — bitirerek şimale dönüp Halilürrahmana * Uçması için işaret ettim. Gerçi , düşman arazisi içine götürüyor- Ca, böyle yapmamız İlâzımdı. Yol .M“' nakliyeleri ile tıklım tıklım sı- halde idi ve şefimin bü kollar- ı'Il!ıg: fotoğraf istiyeceğini biliyor lşC#toğtaf makinesile meşguldüm * bakmağa unutmuştum; bu ise 3VYyare rasıdı için büyük bir hata lhıkinelı tüfek takırtısı kulağı ybinden vızlıyarak geçti. Kurşun- Moğraf makinemi kaçırmadılar; Vaf barça parça oldu ve ellerimden 'k yana düştü. Bir Fokker tay- | âdeta kuyruğumuza — sürünerek "f_ Ve öteki yanımızdan bastı kurşu- HARP KUŞU “en Lewis tüfeğine yapıştım. O lrerek Fokkere nişan almak iste- ç; “kat düşman tayyaresi ateş men y0 dişima çıkmıştı bile, — Yakamı h. Ticin kolayca bırakıp gitmiş oldu , faşıp duürürken, meseleyi birden- dım, mln tayyare binbaşı Stermmanın 1 öt makinesini kovalamağa gitmiş a yiükseklerden iki tane — daha g tayyaresi sürünerek binbaşının M * doğru kayıyorlardı. Her üçü de M di ve hepsi de binbaşrya çullanı- ht Bize oynamak istedikleri oyun . *i idi. Evvelâ muhafızımızı nak- ğ ”'g%l_şlyt sonra üstümüze çullana- ÜN ! İ grANA Teascana'tr'ar A Yazanlar : ingiliz ordusu hava zebillerinden Kenreth Erovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Tnomas D Ha e Si e ae he Üç_ düşman tayyaresi ansızın üzerimize hücum etti dı. stermman şarka doğru sıvıştı. Fokker ler peşini bırakmadılar. Harp — bizden uzaklaşmıştı. Elton bütün kuvvetile ga za bastı; tayyaremiz parçalanacak gibi sarsılmağa başladı; onlara yetişmek is- tiyorduk; fakat bunun imkânı — yoktu; hepsi de bizden çok daha süratli makine lere malikti. Dört nokta gittikçe daha küçüldü we Umumi Harpte Filistin cephesinde Türk ordusunla beraber bulunan Ge- neral Von — Kressenstein — * 182 GÜZEL PRENSTS şarki ufkun sisleri arasında kayboldular. Bizim için dümen kırıp dönmekten ve orada Sternmana bir şey olmaması için dua etmekten başka yapacak bir iş yok tı. Fakat herhalde bir şeyler olmuştu! Onun gazının tükenmesi ve tayyare sa- hasına dönmüş olması için lâzımgelen vakit çoktan geçmişti. O gece pilotların hepsi yasir yüzlerle sofraya oturdular. Sternman, zavallı şeytanctık, ya ölmüş gözden Üçü de binbaşının tayyaresini kovalıyordu, ben kaçmaktan başka çare güremedim Mesele gerçekten mühimdi! Nöbetçi- yahud da soluğu bir Türk üsera kam- pında almıştı. Fakat mesele hiç de böyle değilmiş Lowell! Üç gün sonra emir neferim Benson çadırıma koşarak geldi ve: — Haydi dışarıya çıkın!.. Diye bağırdı. O kadar heyecanlanmış tı ki bana Sir demeği unutmuştu. Ben de herhalde mühim bir şeyler cereyan etmekte olduğuna karar verdim. Dilimize çeviren : A. E. ler yarı baygın hir adamı — çadıra taşı- yorlardı. Bu adam Stermman yahud on dan geriye ne kaldıysa oydu. Çırçıplak- tı; baştan ayağa kadar — yanmıştı ve zehirli böcekler tarafından ısırdlan bir köpek yavrusu gibi şişmişti. Fakât sağ- dı; dayanılmaz üç günlük — zahmet ve meşakkatten sonra canlr idi. (Devamı var) Bizim görüşümü ee aa Rafadan gelen yol da Akdenize mu- vazi olarak Gazzeye gider; vadi il Gazze arasında Essire yamtaçları adıy- la tanılan alçak tepelerin kenarından geçer, Cenubu şarkide geniş ve dümdüz bir vadi vardır ki, yavaş yavaş yükse- lerek şehre yaklaşırken Ai Muntar tepesi adiyle tanılan dağa dayanır, Bu tepe civar araziden 100 metro kadar yüksektir ve şehre hâkimdir. Tepenin butı yanında zeytin bahçe- leri, bostanlar ve sayısız frenk inciri ormanları vardır; bunlar Akdeniz kı- yısına kadar uzanırlar. Bu frenk inciri ağaçları, dikenli tel örgülerinden daha elverişli bir tabii münia teskil etmektedir. Esas müdafa- a hattımızı Ali Muntar tepesinde kur- duktan sonra bu tabit maniadan hak- kivyle istifade etmesini başardık Bi- rinci Gazge muhürebeleri esnasında ton çu Ve saire gibi mudafa.a vasıtalarımız Hna HM#M—"R— nARY aoti Netetim PAP » - lım. Söyle bakalım, yeni getirdiğin bu Anna, İspanyol ile beraber ona hiç —e ze göre Gazze meydan muharebeleri derecede yapılacak bir topçu hazırlı- ğından sonra burasının hemen düşü - vermesi beklenebilirdi. General Dobel, ile Murray da burasını kolayca ele ge- çirebileceklerini ümit ediyorlardı. Gazze garnizonunun miültecerrit vazi yeti İngiliz başkumandanına, çölde yaptığı gibi, bir yarma hareketiyle işi başarabileceği kanaatini vermişti, E-| ilnde 52 inci 58 üncü ve 54 'üncü piya de fırkalarından başka Anzak atlı pi- yade, Emperial süvari fırkası ve he- cinsilvar alayları vardı. Gazze harekâtı general Sir Çarls Do- bell'in kumandasına verildi. Bizim bi! tün müdafaa kuvvetimiz ancak — 3850( tüfeği buluyordu. 25 mart gecesinde bütün istikşaflar bitirilmiş, İngiliz kuvveti harekete ha- sır bir hale gelmiş, emir bekliyordu. Dobel'in tertip ve Murrayın tasdik ettıgı hilcum plâm gerçi mükemmeldi nn hasarlmeası Mi Bbir tesislAta, ve gayet süratli harekete bağlıydı. Yalmı İngilizler bir yerde yanılıyorlardı: Gaz ze öyle baskınla hemen ele geçirilive - recek bir çöl ileri postası değildi. Bu- rada Türk alay ve tabur kumandanla- rından tutun da en kilçük takım zabit- lerine kadar hepsi de İngilizlerden da. ha iyi harbeden insanlardı. Ve hele süngü işinde Türk Mehmetçikleri nastl birer aslan - olduklarını Ç'ımakkaîeds İngilizlere iyice göstermişlerdi. İngilizler harekâtı iki kademede va- pacaklardı. İlkönce vadii Gazze işaal edilerek 25 - 26 mart gecesi taarrızu için hazırlanılacaktı. Sonra, £6 mart sabahı tanyeri ağarırken atlı kif'alar Gazzeyi çevirerek şimal ve şarktan şehre hilcum edeceklerdi. Bu hareket * bir taraftan bizim ricat yollarımızı be- serken, cımi samanda sarktan gelmesi beklenen Türk takviye kır'alariyle Gaz Ze arasında bir sed olacaktı. (Deramı var) . ĞÜZEL PRENSES 165 damın vay hbalinel! Kayaların sivri uç- tı ve sandala doğru çekti. Sonra diğer kız çok güzelmi? — Ne söylüyorsunuz efendim. İddia ederim ki şimdiye kadar bu kadar gü- zel bir kız görmemişsinizdir , 'ı — Nereden getirdin? Nasıl ele geçir- ,din? — Gizlize kaçırdık. Ne anası var ne babaşı. Akrabası da yok. Yalnız hadsiz hesapsız sevdalıları var. Fakat — kızın Nnereve kaçırıldığından kimsenin haberi JYoktur.Bu kız bana çok pahalıya mal !Ooldu. Onun için biraz fazla para isti- jyeceğim, Bu kızı size lâyık gördüğüm için buraya kadar getirdim, — Kimseye Satmadım. | — Peki, ne istiyorsun? | — Kestirme pazarlık. Bir santim a- Şağı olmamak üzere otuz bin frank, * Mühafız paşa gülerek ayağa kalktı. Kapıya doğru bir adım atarak: - — Allaharsmarladık, Sanşo Perz! Ö- tuz bin frank verecek başka bir budala buül. Kabil olsa da ayaklarınım — altına Otuz bin değnek vursam, o zaman otuz Bbin frank ne demek olduğunu öğrenir- (din. Otuz bin franga otuz tane — dilber| kiz alırım. - © —e Otuz tane mi? Bu kızi — bir kere ,Eörünüz de ondan sonra onun gibi de- İ-l otuz tane bakalım bir tane alabilir- mıımîz? y — Pekâlâ, getir görelim. hPanycıl tüccar, hemen kamaradan ladı. Biraz sonra kamaranın kapısı &çılarak vücudunu tamamen örtemiyen Se tüllere bürünmüş bir kız içeri gir- di. Tabif peşinden de İspanyul ,, Kurnaz kadım tüccarı, Ahmet — İbra- Paşanım tabiatini bildiği için An- Dayı göz kamaştıracak bu- y.-.kı]de giydi “P kujatmşu uZ müşkülât göstermeden yürüyordu. Çün kü bu gemide o kadar azap — çekmişti ki ne suretle olursa olsun biran evvel buradan kurtulmak istiyordu, Karada olsun da kimin eline düşerse düşsün, buna razı idi. Hattâ ölmeğe bile çok- tan razı olmuştu. Ahmet İbrahim paşa, içeri giren An- naya dikaktli nazarlarla baktı, baştan aşağı süzdü. Sonra İspanyola kızın ü- zerindeki tül örtünün — kaldırılmasını işaret etti. İspanyol Annanın üzerinde- ki tülü çekip altverince paşanın gözleri faltaşı gibi açıldı. — Karşısındaki kızın mahcup duruşu onu birkat daha güzel- leştiriyordu, Paşa, İspanyola: — Bizi biraz yalnız birrak! dedi. Fakat İspanyol yerinden bile kımılda madı. Her ihtimale karşı kızın — yanım- dan bir dakika ölsün aytılmağa razı o- İamıyordu: — Afedersiniz paşam, dedi. — Bizim meslekte böyle bir kaide yoktur. Para- sını verip aldıktan sonra istediğiniz ka- dar başbaşa kalabilirsiniz. Muhafız paşa, hiddetle yerinden fır- ladı ve elini kılıcına götürerek: — Hayvan herif! Yüzüme karşı bu kadar hayasızlığa cesaret ediyorsun hal İspanyol, hiç istifini bozmadan cevap verdi: : — Riza ederim paşam, Silâhla oyna- mayınız. Silâh bizde de var. — Alçak.. Son söz olarak ne istiyor- sun, onu söyle? — Söyledim: Otuz bin frank. Muhafız cebinden cıkardığı bir cüz- danr masanım Üzerine attı: — Say, icinde otuz bin frank varçgî. Şimdi buradan hemen defol. tu. Kalbi ümitle çırpınıyordu. yere varmıştı, İkinci kaptan elinde bir larma çarpan adamın vücudu delik de-| şik olur. Şimdi kız oraya varmadan ye- tişe bilirsek ne âlâ.. Sanşonun emrile hemen geminin san dalı indirildi. İkinci kaptanlık — yapan gemici ile diğer bir tayfa sandala atla-| drılar, Sanşo bağırdı: — Haydi göreyim sizi. Kız — sahile çıkmağa muvaffak olamazsa size — bin frank fazla veririm. Annayı tutup getirecek adam, İspan- yolun sozn sözü üzerine üç bin frank a- lacaktı. Bu az bir para değildi. Bunun için gemiciler şevk ve gayrete — geldi- ler, Anna, iyi bir yüzücü değildi.. Ancak elinden geldiği kadar boğulmamağa ve sahile yaklaşmağa çalışıyordu. — Nehir üzerinde yüzerek bir hayli mesafe al- mıştı, Bunda cereyanın da tesiri olmuş- Birdenbire kulağına kaba bir erkek sesi geldi: — Ha gayret, sıkı iki kürek daha asrı lırsak anafora kapılmadan ona yetişece- ğiz. Ânna, başımır çevirip kendini takip e- den sandalı görünce yıldırımla vurul- muşa döndü. Elbisesi de iyice su içerek ağırlaşmış olduğundan suyun — dibine doğru gitmeğe başlamıştı. Nehirin üze- rinde kalabilmek için beyhude — galışı- yordu. Bir aralık gözlerinin kapandığı- nı sandı. Bu smrada sandal kızın — bulunduğu kanca kızım suyun yüzüne — çıkmasını bekliyordu. Anna suya — batmıştı. Son bir gayretle çırpındı ve sonra — bayıldı. Fakat son çırpınışmın hızıyla suyun yü züne çıkabilmişti. Mülâzim kaptan he- men kancayı atarak onun elbisesine tak gemici ile beraber baygın kızı tutarak , sandala aldılar. Mülâzim kaptanla ge- mici büyük bir —sevinç — içindeydiler. Mülâzim kaptan hemen kızı muayene ederek bağırdı: — Yaşıyor. Üç bin frankı hkazandık. Haydi gemiye.. Küreklere şiddetle asıldılar. On daki ka sonra hâlâ baygın bir halde — bulu- nan Ânna gemideki kamarasına yatı- rılmıştı. Sanşo, vaadettiği üç bin frank mükâ- fatı hemen çıkarıp kızı — kurtaranlara verdi. Sonra: — Çocuklar, bu gece en iyi şarapları içip eğleneceğiz hemen hareket edelim, dedi. O sırada müsait bir — rüzgâr da çık- mış olduğu için “Gece kuşu,, gemisinin bütün yelkenleri açıldı — ve Gece kuşu bir hayal gibi Tunanın beyaz köpüklü dalga'arı üzerinde sekerek — ilerlemeğe başladı. » & » Osmanlı devletinin Silstire muhafızı Ahmet İbrahim paşa, Tuna kenarındaki konağında sırmalı bir sedir üzerine bağ daş kurmuş, sigarasından yükselen du- manların havada dağılışmı seyrediyor- du. Omuzlarından dökülen geniş samur kürkü dizlerini tamamen kaplamıştı. Karşısında ÂAvrupalı kılığında giyin « miş zayıf bir adam durmakta idi. Üzerin deki elbiselerin eskiliğinden bu adamımn hal ve vaktinin yerinde olmadığı anla- şılıyordu. Paşa, ona sordu: — Hepsi bu kadar mr, İlyas Durbar? Paşanın karşısında ezilip büzülerek cevâap verdi: — Evet efendim. Ortadaki tehlikeden sizi haberdar etmek vazifemdir. Bul- L e e SI geermyar SY Bvr” T e> K aei —. — TTT 2 pa'I Ka 5 aa PP A A ÜĞ e Di li eee F a Üz t Ün MEAKLAMe ' MAD