Hatıralarını anlatan: Alman Korsan gemisi “Deniz kartal” nm süvarisi Kont Feliks fon Lükner —23— Birbiri ardınca sabih birer meşale halinde giden düşman gemilerinin arzettikleri manzara çok korkunçtu. Biçare müret- tebat alev sütunları arasında öteye beriye koşuşuyordu Dışarı çıktım. Hakikaten güverte sebae ile örtülü idi. Anlaşılan büyük topların ateş esnasında geri basmala. ri geminin kilerini parçalamış ve seb- Zeyi güverteye saçmıştı. Bir tek mer- vt parçası yoktu. Anlaşılır şey değil © 3... Bir büsnü tali eseri olarek bu ©- 'büs tufanı arasmda bir tek mermi İ- sabeti bile slmamışız, küçük bir ya- ramız bile yok. Halbuki bilâhare öğ- rendiğime göre hattı harpte bizden bir evvel ve bir sonraki zırhlılarda bu- , lunan arkadaşlar halimize acımışlar: — Zevallr Krönprinz! Gemide sağ- Jam bir demir parçası bile kalmamış- tır! Harbin kesilişinden istifade ile za- bitan salonuna girdik ve birer bardak porto şarabı ile midelerimizi takviye ettik. Pek de neğeli değildik. Zira ate- gin şiddetinden zaylatrmızı hakikatte olduğundan çok fazla zan ve tahmin «diyorduk. Zabitan salonu karmaka - rışık olmuştu. İnfilâkların şiddetin - den tablolar yerlerinden çıkarak ze - mine düşmüşlerdi. Maamafih duvarda bir resim yerli yerinde kalmıştı: Ve İiahtın zevcesinin resmi... Prenses bu resmini: — Cenabıhak “Kronprinz” i muha- faza buyursun, cümlesini yazarak gemimize hediye etmişti, Bütün zabit- - ler ayni şükran, hizleri altında gözü- müzü resme kaldırdık ve Koruyucu meleğimize bir nazar attık. Gece oldu; ben vardiyadayım. Önü- müzde birinci filo seyrediyor. İkinci © filo ortada, üçüncü filo ise dümdarlık © vazilesini görliyor. Bu suretle en son ci , sistem gemilerimiz hattı harbimizin iki ucunda, nispeten daha kücük ve daha zayıf gemler de ortasında bu- Tunuyor. Birdenbire önümüzde gece aydm- Tandı. Yıldırım ve gök gürültülü bir gey gözlerimi kamaştırdı, Meğer Pom- © mern zirhlımız berhava olmuş. Zırh- » Iıdan Beyâz ateş yılanları fişkırıyor. © Felâketzedeyi takip eden zırhlı infilâ- Km vukubulduğu mahalle gelince ha- vadan denize düşen demir parçaların. © Odan başka bir şey görememiş. Müret- © tebatından bir tek kimse bile kurtula- * MM eke ela “le halinde akip miler arasındaki farkı bütün ehemmi- yetiyle kavradık. Bir tek torpil ihti- yar Pommeren'in işini bitirmek için kâfi gelmişti. Halbuki yeni Visbaden kruvazörümüz bütün İngiliz filosunun ateşine maruz kaldığı hölde ancak sa- bahm saat üçüne doğru batmış, saat- lerce mukavemet etmişti, Gemide herkes sakit ve ciddi idi. Dolu toplar dibinde uyunuyor, nöbet- çiler mütemadiyen ufku tarassut edi- yorlardı. muttarid tiktaklarıma intizar ediyor » larâr. Baş tarafımızda harp yeniden can- Janmıştı. Düşman torpito muhripleri battı harbimizi İngiliz hattı harbi sa- narak geçmeye teşebbüs etmişler, fa- kat son dakikada Vestfalen hattı harp zırhlımız tarafından tanınmış- lar ve bu suretle birinci filonun atesi altma almmışlardı. Petrolla işliyen bu düşman gemileri birkaç saniye içinde seyyar birer me. şale halini alıverdiler. Ateşimiz altım- dâ İngiliz muhripleri kav gibi ateş a- Wyorlar, sonra petrol denizin üstüne yayılarak deniz de yanıp tutuşuyor- du. Düşman muhriplerinin güverteleri altında bulünan torpiller arasıra müt- hiş birer tarraka ile infilâk ediyorlar. dı. Biribiri #abih birer meşa- düşman gemile. rinin arzettikleri kunçtu, Biçare mürettebat alev sütun larr arasında öteye beriye koşuşuyor- lar. Sonra çilgin bir halde ateşin tam merkezine saklırârak sanki bir an ev- vel yanıp kavrulmak istiyorlardı. Ne- reye gitsinler, ne tarafa iltica etsin- ler? Gemi yanıyor, deniz yanıyordu. Onlar için her taraf ölüm ve ateşti. Kulaklar telsiz telgrafın! manzara çok kor-| Bicareler göz göre göre bağıra, çağı- ra yanıp gittiler. Bunları kurtarmak tabif imkân haricindeydi. Bu gece Almanların bir meziyeti daha tebariiz etti: Gözlerimiz karan- lıkta İngilizlere nazaran daha kuvvet- li, geceleyin onlar bizi göremedikleri halde biz onları görebiliyoruz, Riva - Hatıralarını anlatan * EFDAN TALAT — 246 — LAR 'BirT URK Yazan: IHSAN Aİ Ben de Türkler nazarında leke" lenmiş bir adamım. Burada beni yaşatmazlar! Kızcağızla daha uzun müddet konuş tuk. Onu elimden geldiği kadar da te- selli ettim. O, mütemadiyen: — Ben Mısra gidince çabucak unu” tulacağım. diye söyleniyor, hâlâ ben- den vazgeçmek istemiyordu, — Seni kat'iyyen unutamıyacağım, hatıralarımızı dalma muhafazaya çalışa cağıma emin ol dedim. Acı acı güldü. — Burada bir binada olduğumuz hal sın, — Görürsün, ” — Bari mektup yaz. — Yazarım. Fakat sen gitmeden ev. vel hiç olmazsa bir iki saat beraber ka- Talim, Ayrılmamız bu kadar basit geç- mesin, Gözlerimin içine ihtirasla bakarak; — Yalnız birkaç saatçik mi? — İstediğin kadar.., — Düşün ki belki biribirimizi bir da- ha biç göremiyeceğiz. — Belli olmaz. — Sen de Mısıra gelecek misin? — Böyle bir şey düşünmedim. — Ban kolonelden duydum. Sen de birkaç zaman sonta (O Ânnenle Mısıra gelecek misin? — Bunu senden duyuyorum — Benden bünu sallama! Bir yalan kıvırdım: — Böyle bir teklif yapıldr. O zaman reddetmiştim. Fakat şimdi sen de ora- ya gittikten sonra arkandan geleceğim. Kızcağız, sevinçle boynuma sarıldı. devam ediyor, her an düşmanla karşi- Taşmayı bekliyorduk. Filhakika ümidi- miz boşa çıkmadı, bir düşman zırhlı kruvazörü göründü. — Harbe hazır ol! Biz böyle onu karşılamıya hazirla- nırken,' sonradan adının “Buryalus” olduğunu öğrendiğimiz düşman gemisi projektörü ile işaret verdi. Zavallı bizi İngiliz filosu sanmıştı. Cevap ola- yete göre İngilizlerin fazla biftek ye-| Ğ “Thüeringen” den borda ateşi at meleri buna sebepmiş! Sabaha e sinirlerde gerginlik KABINLARBENİ AMELE... Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya —sa4a— Kadm, buna mukavemet etmedi ve kendini bıraktı. Şimdi Murad onun © boynunu, şakaklarmı öpüyor... Mura- dm dudakları ılık ve tatlı.. Ormandan yaprak, ot, toprak ve rütubet kokusu yükseliyor. Başlarmın üzerinde sema 'bu öpüşmenin biricik şahididir, İsmet, Muradın ödalelerinde hâsıl olan böyle gerginliklerin hastl bir ne- tioe vereceğini bilir. Eskiden bu coş- kunluk, onu da coştururdu. Bu güzel fırtmaya, ikisi birden kapılırlar, iki- $i birden batarlardı ve sonra, gene birlikte o Alemden bu âleme çıkarlar. dı, Halbuki şimdi, kadın, bütün soğuk- kanlılığını muhafaza ediyor. Buna rağmen, dudaklarının üzerinde, bu du daklarm gezmesi de hoşuna gidiyor. Nefesleri biribirine karıstı. Mura- “dın kalbi gittikçe hizlı, gittikçe daha hızlı çarpıyor, Bu öpüşmeler karşısında, İsmet ni- çin lâkayt kalıyor? Fakat, işteoda öpüyor.. VUcudunda, o seyyalenin do- laşmasmı bekliyor. Eskiden, bu erkek kendisini kucakladığı vakit hissettik. lerini şimdi niçin duymuyor? Birdenbire bambaşka bir endişeye kapıldı: “ — Güneş iyice alçaldı, saat üçü geşiyor.. Enis, bugün kür yapmıyacak mı7.. Olur mu ya7.. Böyel yalnız ba. şına nerelerde dolaşıyor?..., Vücudunda yavaş yavaş büyüyen ve şehvet halini almak istidadını göste. ren hissin bir anda dağılıvermesine bu düşünce âmil oluverdi... Murad, alnı cama yapışık: — Hemen şimdi gideceğim! « dedi, İsmet'in itiraz etmesini bekliyor. du. Fakat onda cevap yok... — Gitmeliyim, değil mi?. . diye, birdenbire geri döndü ve ona baktı. Kadam, titredi, Gayrişutwri bir hareketle, penyuarile açık boynunu örttü. Verecek hiçbir ce vap bulamıyordu. (edam, var) Civa Gini delikanlıyı kızdır.| dığı için, kadının ellerini tuttu. İs- met, mukavemet göstermedi. Hırsla sıkmıya başladı. — Peki ama, niçin?.. Niçin?. .di. ye, ağlamaklı gibi sormıya başladı. Niçin böylesin ? Niçin bana böyle mu- amele ediyorsun? Birdenbire sustu. Kendisini öyle âciz, öyle metruk görüyordu ki.. Hal- buki kadın, her şeye tahammül edece- ğini gösteren bir sekilde, başmı iğ. miş, öyle duruyordu. İsmet, bu mıydı7... Bu hale mi gel. mişti?.. Asla muksvemet göstermi- yen, bir tek aksitesir bile hâsrl etmi. yen bu vücut, bu ruh, eski sevgilisinin miydi? Evet, buraya niçin gelmişti?. Yirmi dört sasttenberi bürlara niçin taham mül ediyordu? Mademki İsmet, eski İsmet değil, ve mademki Murad bu. nun böyle olduğunu biliyor, anladı... Bu tecrübeden ne ummuştu? Tecrübe... Uzun tecrübelerden sotra, Murâdm cesareti kırıldı. Dedi ki: — Nafile yere biribirimizi reneide etmiyelim... Boş yere bunca söz sarfet- menin manası yok,. Sana hiçbir serzi- nişte, kinayede bulunacak değilim. Bana karşı çok haşinsin, fakat, anha- minha kendine göre baz! sebepler var, bir noktainazarca haklısm... Beni sev.! miyorsun, işte mesele bundan ibaret! de beni günlerce aramıyordun. Bu ka- dar uzağa gittikten sonra nasl hatırlar Bu seler de sevinçden ağlıyordu. Fakat bir'aralık durakladı. Yüzü gerildi. Göz- leri daldı, birdenbire: — Sen beni kandırıyorsun. — Bu da nereden çıktı. — Evet. Senin Mısıra gelmene im - kân yok. — Nedeni — Sen buradan dünyada ayrılmazsın. — Bilâkis, ben de Türkler nazarında lekelenmiş bir adamım. Burada (o beni yaşatmazlar. — Bilâkis! Sen Kemalistler için çalı- şryorsun, Bunu biliyorum. Seni sevdi- ğim için de şimdiye kadar sakladım. Cevap veremedim. Baştan savma baz: sözlerle onu kandırdım. Mahzun mah- run odasma gitti. Akşam için Ballara mükemmel bi yalan hazrılıyarak geceyi Ermeni güze- ile geçirmeyi kararlaştırdım. Son ge | <emizin güzel geçmesi için de zihnim de plânlar tasarlamağa başladım. KOLONEL BALLARIN PİŞMANLIĞI Hazırladığım ökseye düşerek Kroker- deki bütün mahpuslar çabucak serbest bırakan kolonel Ballar (o yaptığı bu işe çabucak pişman oldu. Matmazel T... odasına gittikten son- ra yevmi işlere dalmıştım. Bir (o aralık Ballârnı odasına bazı misafirler geldiği- ni duydum. İçeride hararetli bazı ko- nüşmalar cereyan ediyordu. . Gelenle- rin kim olduğunu merak ettim, Bir iş bahane ederek içeri girdim. Odada Ballardan başka (o kaymakam Maksvel ile İtalyan polis (O kumandanı Kont Koprini bulunuyordu. Üçü hara- retli hararetli konuşuyorlardı. Lâf, mev kuf Türklerin hepsinin serbent burakti” ması üzerinde dönüp dolaşıyordu. Bal- Jar kararının tabit ve makul olduğunu söylüyor, Kont Karpini ise bir istical- den bahsediyordu. Lâfın başını din diğim için mevzuu — kavrayamamıştım. Esasen Ballar benim odaya ( girdiğimi görünce mevzuu birdenbire keserek ba- na döndü; — Git: Yüzbaşı (o Defreytası çağır; sen de beraber gel, dedi. Biraz sonra yüzbaşı (ODefretas ile Balların odasına döndüğüm zaman her — Kadmlık gururu Tencide old) Er. keğin bu inkisarı ona dokundu. Lâkin, bu haklı sözlere Karşı bir itiraz da yük$eltemedi. — Niçin geldin öyleyse?... Evet, Muradm evine niçin gelmişti öyleyse”... Delikanlı, bu suali soru- Bir türlü hakiki cevabını alt. mıyordu. Fakat, anlamıyacak bir şey yok: İsmet, kendi hakkında adama, kıllı bir fikir edinmek için, kıwılerm- lardan yeni bir ateş doğup doğmıyaca- ğını anlamak için, samimiyetle bura- ya gelmişti. Muradı görmek, onu sevindirmisti, neşelendirmişti. Lâkin, meğerse, pe . şinden koştuğu cazip manzaralar birer serabmış... Eriştikçe, bunlar kaybol. du... Aşıkı daha biraz evvel, ruhu be- deninden çok uzak yerlerde olan bir kadmı kucsklardı. Artık aşkım, ihtira. sm bu vilcutta dirilmesine imkân yoktur... Alev söndü, iman kalmadı... — Murad... Beni dinle. — Hayır, hayır.. Rica ederim.. Öy. le şeyler vardır ki söylenmemelidir... İzahat verilmemelidir... Bizim vaziye- timiz de bunlar arasımdâ!... — Hiç söylenmemeli, izahat veril. memeli mi?.. Yanlış düşünüyorsun, Murad... Sonra pişman olacaksın.. Dü- şün: Ben, iki yüzlü, mürai bir insan mıyım? Bir kadmn benim vaziyeti. me düşmesi hakikaten haysiyet kırı. cıdır... Onu da unutma... üç kumandan: biraz evvelkinden sinirli ve hiddetli buldum. Ballar halde canını çok sıkmış olan bu kaşadan biran evvel kurtulmak siti du. Bizim odaya girdiğimizi görl yüzbaşı Defteytasa döndü; deği ki? — İtalyan ve Fransız polis kü danlıklarına da kendi hapishaneleİ mevkuf bulunan Türklerin tahliyi son günlerde birçok müracaatlar ! olmuş, Arkadaşımız kumandan Köl ni bu mahpusların tahliyesine tar görünmüyor. Yüzbaşı Defreytas daha çok “ tarafından yapılmış olan bu tahliye ni müdafaa için dedi ki: — Bendenizce taraftar o o için bir sebep yok. Biz nasıl tahliye tik. Ğ — Evet, onu söyledim. Bizim hususundaki esbabı mucibemizi lattım, — O halde? — Kumandan Kaprini yerli lerin işgal kuvvetlerine ati hapis lere bir taarruz yapacaklarına vermiyor. İş böyle olunca da Ti serbest bırakılması sebebi kal muş. — Kumandan Kaprini (o müsi derlerse, ben bu fikirde değilim, #*| biz Türklerin hücumundan kor” bunları bırakmış değiliz ki.. CÜ: hafif ve ehemmiyetsiz olanları vk. — Ben de senin fikrindeyini. ÖNÜ duğu içindir ki kararlarınızı .i tim. Ortada bir emrivaki vardır.” demki biz mevkufları serbest bi Fransız ve İtalyan kumandanlık” kendilerinde. bulunan Terk Mev” »civest bırakmalıdırlar, Yani, onl#f uymalıdırlar, i İngilizce konuşulan bu sözleri da dinliyorlardı ve kumandan ingilizce bildiği için söylenenleri 1â anlıyordu. Evvelâ: — Biz kanaatimizi söyledik. © fol yok yumurta yokken om bırakırsak herkes Türklerden korktuğumuz için'bu işi yaptığı”. hip olacaktır. Bari bizdekiler bif det dursun. Murat, 7 miki B — Affet! - dedi, Divanm bir köşesine büzülmüf 4 gun ve betbaht bir halde oturü”& Yaşamanın zevkini artık kaybet” laşılryordu. Kadım, delikanlıy# sâkin, okşayıor, belki de biraz * re mahsus bir eda ile yakl zamandır o kadar alıştığı, 7 saçları dağılmış haliyle, İsme! Z dr büsbütün kızdırıyordu. Se dm, hem oydu, hem de o yanılır şey mi bu?... İki eliyle, delikanlmın basi” gi Omuzuna dayadı. O'da Mursi ” belki daha fazla heyecanlıyd” — Çotuğum, güzelim, bir Dinle beni!.. Sana gök azap © biliyorum... Asıl af diliyecek te benim... Sonuncu defa birimizi görüyoruz, Murad.» Erkek sıçradı. Gözlerini Y. lak açıp baktı, Sonra kendini “— Hakkı var! . diye dÜ Bir daha görüşmemizdeki, mızdaki sebep ne?.,, ğ Kadm, bozulmuş yatağı “9 de kendi başlarının çukur” yastıkları gösterdi: peşi” | — Sen bundan daha pek yes lara lâyıksın... Ben... Beni Ayrılışlarının felsefesi b (Dev