2 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hulâgü hiddetle 4 Hi 'ı W — Müdafaa edilmiyen bir şehre hücum tmek, düşmana arkasından saldırmak gl_bl bir kahbeliktir. Bunu bana teklit ediyorsunuz, öyle mi ? kaşlarını çattı: Bi 0 akşam güneş gördüklerinden u- |— tanmiış ve ötesini de görmemek için göılerım yumarken Bağdatta tam ylrmı bin kadınım karnı yarılmıştı, Ayni kanlı ve korkunç hadiseler İ “bütün ğgece de devam etti. Askerlerin ve kumandanların kısmı azamı kale e kapılardaki harbi çoktan bırak- .ı.. işlar, şehri yağma etmekle meşgul hulunuyorlardı. - Zavallı masum ahali canlarını bu cahnavarların elinden kurtarabilmek için sokak ortalarında barakalar yap- mıglar evlerinin kapılarını — sımsıkı apulcular bir evin kapısı açılmayın- 5 ca derhal içeriye buldukları bir delik- z ten tutuşturulmuş paçavralar atarak -yakıyorlardu. Bu yüzden beş on T_'( erden birden alevler yükseldi. , Bağdat yanıyordu! S fAJevîer bir evi sardı mı içersinde- H 'î ciler ya korkunç feryatlar kopara- | rak diri diri yanıyorlar, yahut da © dışarıya çıkarak çapulcuların okları- na hedef oluyorlardı. -: Bu tüyler ürpertici cinayetler de- : ederken bir taraftan da sağdan mîdan biribiri arkasından yükselen ” m aleviler tarafından çıka- ! a olduğu rivayeti ortaya atıl- nıştı. Bunun üzerine binlerce kişi el- kılıç, mızrak, ok olduğu halde alevilerin mahallelerine hücum etmiş , burada da kanlı bir mücadele başla- | mişti. — Hülâgünun askerleri şehrin birden- / bire alevler altında kaldığını görünce ? keyf'yet.ı koşarak Hulâgüya bildirdi- lu' Ve sözlerini şu şekilde bitirdiler: — — Bu alevler şehirde büyük bir is- oyan ve kargaşsalığım çıktığına delâlet Jeder. Bu kargaşalığın askere de çok- an sirayet etmiş olması gayet tabii- dir. Esşasen ileri hatlarda bulunan nö- betçiler de bu tahmini teyit eder ma- | hiyette haberler getirmişlerdir. / Binaenaleyh sözün kısası vakit tam -*."» kittir. Anı bir hücumla şehri ele geçirmemiz işten bile değildir. Bunun | için bize emir vermenize muntazırız. * Hulâgü sanki bu sözleri hiç duyma- _u miş gibi sordu: ; —— Adsız kahramanı — gömdünüz T uv _Hulâgânun “adsız kahraman” diye tesmiye ettiği şahıs zavallı Aykuttu. tat o kimseye onun ismini söyle- Onu herkes “adsız kahra- TISLI Aİİİİİ.A. BEN! A FA'H A ER / gükleden; Hatice 'Süreyya — Evet büyük kumandan! Bu hu- sustaki emriniz tamamiyle yerine ge- tirilmiştir. Adsız kahraman Bağdada hâkim bir tepede sureti mahsusada hazırlanan nu.cxra defnedilmiş ve me zarın yerini kaybetmek icin Üüzerine kâfi derecede ot ve çemen yığılmıştır. Artık onu hiç kimse rahatsız edemi- yecektir. — Çok iyi! _ Hulâgünun asıl meseleye hic cevap vermediğini görmeleri üzerine sualle- rini bir daha tekrarladılar. Hulâgü o zaman kaşlarmı çattı: — Demek Bağdada hücum emrım vermemi istiyorsunuz. — Evet!. — Önünüzde hiçbir. kuvvet bulun- madığı için şehri kolaylıkla ele geçi- rebilmeyi ümit ediyorsunuz. — Ümit etmiyoruz, buna eminiz. — Fakat benim böyle bir emir vere- bileceğimi nasıl aklınız alryor? 29211 4 & enü — Hulâgü hiçbir zaman kahpece döğüşmez; düşmanını sırtından vur- mak için fırsat gözlemez. Bunu şim- diye kadar anlıyamadınız mı? Bağdatta büyük yangınlar çıktıysa ve önünüzde sizinle döğüşen askerler kaybolduysa her halde bu yangınları söndürmek için gitmiş olacaklardır. Unutmamalı ki bu yanan — evlerde bir sürü kadınlar ve çocuklar var Rakiplerimiz âciz kadın, çocuk ve bun larm 'mallârını kurtarmak maksadile çalışırlarken bu fırsattan istifade e- derek üzerlerine atılmatkan büyük vahşet ve kahpelik kabili tasavvur de- gildir. Hayır! Herkesin bulunduğu yerde kalmasını istiyorum. Ve herkes buna itaate mecburdur. Daha evvelden iler- lemiş olanlar varsa bile bunlar da ge- ri, eski yerlerine döneceklerdir. Ancak yarm sabah güneş doğduk- tan ve rakiplerimiz tekrar eski yerle- rini aldıktan sSonra yeniden hücuma geçebiliriz. İşte bütün söyliyeceklerim ve emirlerim bundan ibarettir. Hulâgünun adamları bu görülme- miş mertlikle söylenen sözler karşı- sında apışmış kalmışlardı. Hiç ses çı- karmadan Hulâgüyu selâmladılar ve sessiz sadasız yanından ayrıldılar. Hu lâgü çadırında gene düşünceleriyle baş başa kaldı. —— HABER — Akşam postası . 2 Birinciteşrin — 1936 Hatıralarını anlatan : EFDAt TALAT —215- Yazan: İHSAN ARİF Onlar için bu en mübah bir hareketti. Bir Türkün sokakta yüksek sesle konuş masına, kahkaha atmasına tahammül e- demezlerdi, işi cinayete kadar vardırır- lardı.Halbuki diğerlerinin her türlü re- zaletleri hoş görülürdü. Fakat, artık mukadderat saati çalmış- tı. Bu zulüm ve itisafa ebediyyen niha- yet veriliyordu. Artık, Türkiyede Türk milleti hâkimdi. Herkes haddini bilecek ti. Bü topraklarda — yahancılar söz ve hüküm sahibi olamıyacaktı. Biz, zorla gaspedilen hürriyet ve istiklâlimizi, ka- nımızt dökerek, yumruğumuzun küvve- tile geri almıştık. Balların, polis karakollarına yaptığı bu tamim artık memlekette gayritabii vaziyete nihayet verildiğinin bir itiraf- namesi gibiydi. Artık, başta İngilizler olduğu halde bütün itilâf kuvvetleri, Üüç senedir de- vam eden mütevali zulüm ve itisafla - rma nihayet vermenin zamanı çoktan geldiğini anlamışlardı. Misterler, Mös- yöler, sinyorlar, palikaryalar üç sene devam eden rüyadan artık uyanrıyorlar- drı. Onların buuyanışı, genç bir mille- tin uyanışı ile bir oluyordu. Fakat bu iki uyanış arasında karlı dağlar kadar fark vardı. Bir millet hayata, şerefe, ideallere uyanıyordu. O milleti öldür- mek istiyenler de gaflet uykusundan u- yanıyorlardı. Şimdi o, manasız ideallerin peşinde sarhoş olan ve tam üç sene süren bu uzun sarhoşluk içinde çılgınlıkların en- vamı yapanların hali ne olacaktı? Hâ- mile:i- onlarr en müşkül" bir 'anda- yal- nız mr brrakâcaklardı?. Het halde on- lar-neticenin böyle-muazzam bir sürpriz- le biteceğini bilmiş olsalardı, — içlerini dökerler, — hiyanetliklerini, alçaklıkla- rınt bu kadar açık bir surette izhar e- derler miydi? Her halde daha müteen- niyane hareket ederlerdi. Maskelerini çıkarmazlar, hançerlerini çekmezler- di. Odamda bir taraftan çalışıyor, bir taraftan da ruhumu zevkle dolduran bir sevinçle bunları düşünüyordum. O gece yapılacak miting İstanbulun ve İstanbulluların tarihinde bir hadise olacaktı. Bütün itilâf kuvvetleri o gece için hazırlanıyordu. Krokerden her tarafla irtibat temin edilmiş, "Türklerin teza - hüratına karışılmaması, yalnız düveli itilâfiye efradile tebaalarının hak ve ha- yatlarının korunması kararlaştırılmıştı. İstanbul tarafındaki itilâf zabıtası karakolları o gece için İngiliz, Fransız askerlerile, Seneğalli neferlerle takviye (Devamı var) Hissi Roman yiğ- . A ıHîl_ı;s.yiet, Enis bir erkektir. Tecrü- besizdir de.. Diğer taraftan, her türlü —modern fikirler ona mülâyim gelir.. Annesinin hususi hayatiyle onun bir ssıp gibi uğraşacağına ihtimal rilemez.. Ya bir bebeğin annesini kanması tarzında elem duyuyorsa? ı da var... Fakat bu gamlı bebek da- ; ğt._eselli edilebilir. — İşte İsmet bu ciheti kurcalamak ni- iyle, Zehraya Sordu; Gizli bir dertten bahsediyordu- kızım. Genç kız, mütereddit, göründü. —A- a söyliyeyim mi, — söylemiyeyim gibi, İsmetin yüzüne baktı. Fa- , dudaklarında şu zehirli — sözler, din de ha.yrete düşürerek, ansızın — Hıç, hanımefendi.. İhtimal aldan Ki 'uıî lıb L mışımdır. Bazan saatlerce susar ve düşünür. İşte böyle gamlı ve kasavet- li za.ma.nla.rmda onu hiç de rahatsız et meye gelmez... Derhal alevlenir.. Son- ra, delice sözler söyleyip, şaşıracağım kadar şefkat ve alâka gösterir.. Bana, sarılır, beni öpmeye başlar.. Bu hali, içime dokunuyor doğrusu... Oğlunuz dur, siz de bilirsiniz... Pek garip huy- ları var, değil mi? Hayır, İsmet, Enis'in bu vechesini hiç bilmiyor. Onun, deniz gibi, şimdi fırtınalı, şimdi sakin bir ahlâkta ol- duğundan haberi yok!.. Oğlunun sami mi, — açık bir. oğlan — olduğunu sanır.. Öyleyse — niçin — “garip,, li buhranlar gecirsin?.. İsmet düşünüyor... Zehra da, ona, göz ucuyla bakıyor.. “Keşki bu bahsi açmasaydım..., Bunlar karakoldan dışarı çık- edilmişti. — Emin olun hanımefendi. Enisle, mümkün olduğu kadar arkadaşlık et- mek, onun gamlarını dağıtmak kendi- sini teselli etmek isterim. Bana müte- madiyen (Dünyada senden beaşka kim sem yok!) deyip duruyordu. Ailesi na- mmmna yalnız ben varmışım... İsmet kımırldamadı bile. Dondu, kaldı. Ağzından çıkan sözlerden, Zehra da mütehayyir.. Simdi artık ikiside susuyor. Odanın havası sanki buz kesildi.. Kurşun gibi ağırlaştı... Zehra, yüzünü, İsmetin e- tekliğine yaklaştırıp gizledi. İsmetin ise, uyuşan beyini, az sonra harekete gelerek, gözleri, bir şikâra bakarcası- na Zehraya dikildi. —Lâkin cesareti yok: Sual soramıyor. Zira gelecek ce- vapların dehşetinden korkuyor.. Man- tığa dayanmıyan, adeta hayvani bir kerku.. - Fakat olan oldu.. Kalbine hançer saplandı bir kere, Kurt, içini kemirip dürüyor. Artik ricat ihtimali yök... Koridorda ayak sesleri var. Konuş malar işitiliyor. — Doktorun hastaları ziyaret zamanıdır. Zehra, ayağa kalk- tı. Bu sözleri söylemiş olmaktan şim mıyorlardı. Ö gece için İstanbul tara- fındaki ecnebi polis devriyeleri de sık- laştırılmıştı. Şehirde hayat birdenbire değişmişti. Sokaklar bir bayram günü kalabalığı içindeydi. Hiristiyanlara mahsus dük- kânlar o gün mutaddan daha evvel ka- panmiştr. Her tarafta yüksek sesle Türkçe ko- nuşmalar duyuluyordu. — Müustafa Kemal Paşa İzmire git- — Ordumuz İstanbula doğru ilerli- | yormuş... — Milliciler yeniden bir çok esirler almış. Ve grup grup yürüyen genç İstan- bulluların bir ağızdan söyledikleri va- tan şarkıları... Akşama doğru sokaklarda kalabalık ,tehacüm halini aldı. Henüz Krokerde- ki işlerimi bitirmediğim için İstanbul tarafına geçemiyorum., ' Bu sırada umu- mi karargâhtan bir postacı, harekâtı harbiye hakkındaki yevmi raporu getir- di. Ballar raporu okuduktan sonra ba- na uzattı. Kâğıdı elime aldım. Odama çekildim. Kumandanın yanında teces- süsümü belli etmemek için rapora bak- mamıştım. Odama girince bir iskemle- ye çökerek okumağa başladım. Rapor- da hülâsatan şunlar yazılı idi: “Anadoluda askeri harekât bitmiştir. Yunan ordusunun rücati devam etmekte dir. Ordu tamamen parçalanmıştır. Son kısımlar Bursa üzerinden çekilmektedir. 'TTürk ordusu son temizleme hareketleri- ne süratle devam etmektedir.., Hemen raporün bir suretini çıkar- dım, Telefonu açarak Esat Beyi bul- dum. Karşısında ben olduğumu öğre- nince sordu: — Ne var oğlum? — Harekâtı harbiye hakkında bir rapor aldık. Selâmi ile şimdi sana gön- deriyorum. — Raporda mühim bir şey var mı? — Yeni bir şey yok. Yalnız Yu- nan ordusunun tamamen parçalandıFı- nr ve ordumuzun temizleme ameliyesi- ne devam ettiğini bildiriyorlar. — Teşekkür ederim oğlum. Telefonu kapadım. Selâmiyi çağı - rarak zarfi verdim ve polis müdürüne gönderdim. Bu sırada bir sivil memur geldi. Bir parola ile arkadaşlar tarafından gönde- rildiğini söyledi. — Ne var?, Dedim. : — Sizi karşıdaki mahallebicide bek- liyorlar. — Peki, geliyorum. Sivil memur gitti. Ben, etrafın şüp- bir nevi intikam Aalmıştır. Aynada yüzüne baktı. Dağılan saçlarmı dü- zeltti. Kızaran gözlerini — uğuşturdu. — Haydi kızım! Yüzüne biraz pud- ra sür... Şapkanı da giy, evine git .. 'Ziyaret zamanı değil. Doktor beni a- zarlıyabilir.. Ya hele geceyi burada gecirdiğini bilse.. Maazallah.. Genç kız, birdenbire başını döndür- dü. Bakışlarımın manası değişti... Eri- miş maden gibi harlı nazarlarla İs- metin ta gözelrinin içine bakti. — Teşekkür ederim, hantmefendi... Hakkımda pek müşfik davrandınız... Oğlunuzun yanma gittiğiniz Zaman, lâütfen benden de bahsedin ve beni çabuk unutmamasını tarafımdan rica edin! Olur mu efendim? — Tabit, tabil.. Sizin taraflınız ç- karım... z — Mersi... Hem, cesaretinizi kay- betmeyin.. Oğlunuz, sizin hakkınızda ne düşünürse düşıînsıln ehemmiyeti yok... Zehra, “ne düşünmesi”,, diye bir sua- lin sorulmasını bekledi. Fakat sorul- madığını görünce, mürat bir şefkatle: — Bilseniz hakkınızdaki ——ozza7;pyamımıı fikrimi Türk ordusu temizleme hareket- lerine süratle devam etmektedir hesini uyandırmamak için biraz daha kaldım. Ve sonra, acele bir işim var- mış gibi yaparak, Ballara da gözük- meden Krokerden çıktim. Biri zabit olan üç arkadaş, mahalle- bicinin kuytu köşesinde oturmuş beni bekliyorlardı. Hepsinin yüzüne zafer ve sevinçin ışığı vurmuş. Oturduk. Bir tanesi anlattı: — Biz burada yapdlan miting ve nümayişlerin tertip ve takibi ile alâka- darız. Bugün biliyorsun, ki İstanbul tarafında muazzam mitingler yapılıyor. | Gece de bir fener alayı yapılacak. Halk “cuşu huruğ içinde... Şimdi, biz, bu işi hazırlarken itilâf kuvvetlerinin her han- gi bir surette vaki olabilecek çirkin bir müdahale veya taarruzunu da hesaba kattık. Filhakika Esat Bey İngiliz po- lis kumandanı ile görüşmüş, Ballar, halkın bir tecavüz mahiyetini almamak şartile tezahüratta bulunmasına taraftar görünmüş ama, ne olur, ne olmaz, gece halk eğlenirken bir baskına uğrarsa va- ziyet feci olur. Kim kimi bu işten sul tutar?. Bunu konuştuk. Esat Bey İngilizlerin bu husustaki sarih temayül- lerini takip ve tetkik etmek üzere senin- le temasımızı münasip gördüler. Derhal cevap verdim: — Ehndişe edecek bir şey yok. Ne İngilizler, ne diğerleri bu akşamki te- zahüratın hâdisesiz geçmesinden başka bir şey düşünmüyorlar. Onlar müda- hale etmeyi akıllarına bile getirmiyor- lar. Bir tecavüze uğramamayı da çok temenni ediyorlar. i — Bunu neden istidlâl ettin? — İngiliz kumandanlaritim kararını biliyorum, Filhakika Haringtondan kati emir gelmedi ama, bütün itilâf kara- kollarına yapılan son bir tamimde Türk halkın nümayişlerine karışılmaması, yal- nız ecnebi tebaasından halka karşı teca- vüz vuku bulmadığı takdirde müdahale edilmemesi sarahaten yazıldı. — O halde böyle bir ihtimal varid değildir. — Hayır, artık süngüleri düştü. Ken- di akibetlerinden başka bir şey düşün- müyorilar. — Eski çamlar bardak oldu desene.. — Çok şükür!. — Biz şimdi iş başına gidiyoruz. İcabederse seni nerede buluruz? — Geç vakte kadar Krokerdeyim. Oraya telefon ediniz. Arkadaşlardan ayrılarak daireye dön- düm. Merdiven başında Ermeni gar- diyanlardan biri yolumu kesti. — Afdat Bey; Kemalistler İstanbula geliyorlarmışl. (Devamı var) Artık bıçak İsmetin kemiğine daya- nıyordu. Dişlerini gicırdatarak şöyle dü şündü: “— Tahammülüm kalmıyor. Eğer hemen gitmezse dayanamıyacağım. Gırtlağına sarılacağım! Saçlarını yola cağım, gözlerini oyacağım! Fakat hâlâ soğukkanlılığını muha- faza ediyor, gülümsüyordu. — Hakkımda iyi şeyler düşünmeye başladığınız için çok teşekkür ederim! Dedi. , Zehra gitti. Kapı kapanıp da odada yalnız' kal- dıktan sonra, İsmet, kendi etrafında- ki cihanın simsiyah kesildiğini sandı. Tirtir titriyerek kendini yatağın üs- tüne attı. Gözleri yanıyor, fakat bir damla bile göz yaşı — akıtamıyordu. Beyni durmuştu. Kanı damarlarında dönmüyordu. Buna rağmen, ruhunda büyük bir ihtilâl olmakla beraber, benliğindeki ikinci şahsiyet ayaklanı yordu. — Istırap mı çekiyorsun?.. - diye onu istihfaf ediyordu. - Bu istihfafın sathidir. Mademik betbahtsin, kendini tashih et... Düşün ki, bu, hodbinlikten ileri geliyor!!...,. di o kadar müteesir de değildir. Zira, ye ısrar etti. şimdi artık nekadar değiştirdim.. -d.i-l (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: