Nİ Müuraâ Ebu Kasım bir takım adamların bağırıp çağıraraktan Bağdada doğru gelmekte olduklarını haber alınca kapıyı sım sıkı Mustasım bu sarhoşluğuna rağmen kargnlık dehlizlörden Güzidenin oda- ” sını kolaylıkla buldu. Biraz sonra za- vallı yaratı kızm odasında yalnız bulu- “nuyordu. Aydmlık birdenbire gözleri- ne vurmuş olduğundan yumruklarının tersile gözlerini oğuşturdu. Güzideye doğru biriki adım attı. Ona yaklaştı. İşte Güzide karşısında “yapayalnız v6 upuzun yatıyordu. Sapsarı yüzü, simsiyah saçları ve bembeyaz yastık- la garip bir ahenk vücuda getirmişti Gözleri kapalı, göz kapakları morar- muştr. Hafifçe aralık olup inci dişleri. “di gizliyeti “dudakları biraz İneelmiş gi- “Bi geldi Mustasıma, Fakat bu İnce du- daklar, yanaklarındaki çukur yeri iz- £ lerile daha güzel uyuşmuştu. * Hele, çıplak kolları, yarı açık kalan göğsü ve ince bir örtünün oltında çok! güzel belli olan endamı halifeyi büsbl tün çıldırttı, Gözleri ufaldı, nefesi sık- Jaştı, Güzideye doğru bir iki adım attı. Sonrü.. Biran duraladı. Aklma bir fikir gel- mişti. Geri döndü. Elinde tuttuğu bir şam- danis kapıya yaklaştı. Kapmm kalm ve ağır siirgüsünü sürdü, Şimdi artık hiçbir tehlike, hiçbir mania kalmamış- tr. Güzide onundu. Sonru yine sarhoş sarhoş, fırıl fırıl dönen odanm zemininde düşmemek için müvazeneler yaparak Güzidenin © yatağına yanaştı. Yatağının yanı ba- “ sima çöktü. Şimdi aralarında hiçbir mesafe ve hiçbir mania yoktu. 'Titriyen elile Gü- zidenin yaralı ve.sarılı olmayan sol W olini tutül-Biir yumuşaklığı ve sıcak- 8 lağı halifenin içini yaktı sanki. ? Güzide yatağında hâlâ biygm yatı- yor, hiçbir gey hissetmiyor, hiçbir şey duymıyordu. Halife Güzideyi bu kadar kolaylıkla «eld: ettiğine adeta İnanmıyordu, Son- © ra birdenbire ani bir hareketle Güzi- 5 dönün bakir. vieidimi örten örtüyü kerr? 231001) . Bağdat kapısının nöbelçileri gür , balarken nzaktan duydukları bir vr , Zaltı halinde feryat ve bağırışları hav -. retle dinliyorlardı. * Güzideyi yakalayıp Halifeye tes- lim ettiğinden dolayı bilyük bir mü- küfat gören kapı muhafız zabiti o ge- ce nöbete gelmiyeğeğini 8öylemiş ve “ Bağdadım pis meyhanelerinden birin - “dö Sizmiş kalmıştı. Nöbet zabitliğini « ona vekâleten Pbukasım yapıyordu. “ Nöbetçiler koşarak Wbukasımı va- ziyetten haberdar ettiler, Bbukasım sordu: — Nasıl gürültü bu? i — Bir takım feryatlar, bağırış- — Hangi istikametten geliyor? KABIN SAAT -. İ | | kapattı — Şimalden, Dicle boyundan... — Ne olabilir acaba? — Sakın Bağdadı gafil avlamak is tiyen © bir düşman olmasın? — Öyle gey olur mu hiç? Bir defa düşman bir baskınla zaptetmek iste- diği şehre girültü ile yaklaşmaz. Hem de düşman kim olabilir? Bize hücum edebilmek cüretini kim gösterebilir? Bir Türkler değil mi? Onlar da bu deliliği yapabilmek için bizim kendilerini karşılamağı çıkan kocu ordumuzu mağlüp etmeleri lâzım gelir. Halbuki daha iki gün evvel Müna- diler ordumuzun Hulâgü “denilen pa seri bir kumandanın başbuğluk ettiği orduyu bozguna uğrattığını, düşma- nın Hemedan istikametinde kaçmakta olduğunu ilân etmemişler miydi? — Binaennleyh böyle bir baskın filân olamaz. — Peki nedir? — Uzaktan filân kimse görülüyor mu? — Hayır, hava epeyce kararmış ol- henüz kimse görünmüyor. Fukat bir vızıltı “halinde olan feryat lar, yavaş yavaş vazıhlaşarak bir w- ğultu halini alıyor. — Sakın bir isyan filâi olmasın? — Evet, bu dü muhtemeldir. — Belki bir türlü kafaları ezilmi- yen şu Aleviler yahut Ümeyye tarsf- tarları baş kaldırmış olacaklar, — Ne yapmalı? — Bir kere bütün kapıları sıkı sr- kı kapamalı, bütün nöbetçieiri uyan. dırip silâh başına yerlerine gönderme- Mi?bir taraftân da'Kir atlıyı hiç vakiği geçirmeden. saraya koşturmalı! Di- ğer kapılara da haber vermeli! Ebukastmin emirleri derhal tatbik edildi. Bir taraftan nöbette olmıyon ihtiyat askerler, uyandırılırken bir tx raftan da Bağdadın ağır tunç kapı - lart sıkı sıkı kapatıldı, sürmeler sürül dü. Bir taraftan da bir atlı dört na. la sarayın yolunu tuttu. i Diğer bir atlı da sıra ile diğer ka- pılara haber vermek üzere atmı mah muzladı. Bubakım bu işlere nezaret ettikten sonra kapımm yanı başmdaki burcun tepesine çıkarak ufukları gözlemeğe başladı. Aradan çok geçmedi. Gittikçe es- morleşen (o göğün altmdan ilk gölge- ler belirdi. Bunlar atlarını çatlatırca. sına sürerek kaçan bazı srap kuman- danları idi. Ebukasım gelenlerin arapça olarak bağırıp cağırdıklarını işitince saraya ikinci bir atlı koşturdu. Atlı saraya: — İsyan var! Bağdada hücum e- denler arapça bağırıyorlar, Ya Alevi, yahut da Emevi olacaklar! Haberini götürüyordu. LAR BED # Fissi Roman 'Nakleden: Hatice Süreyya İN Yeni İsmet, çok başkadır: Hayat tarafmdan bütün pürüzleri gidertil. » miş. Doğrusu, evvelkine bin kat ter- © cih olunur. Sun'ilikte, mahirane bo- yalarile, berberin rötuşlarile onu artık © tamamile noksansız bir hale sokmuş” » Yaz çağına ulaşmış kadınlar ne © derece mukavemet ederlerse, o da se öelerin ilerleyişine © Kadar dayana- t reva yu bu güzel günleri niçin Omuz Slriyor. Kendi hukukunu, kendi ruhunun istediklerini berkes başkalarından daha iyi bilir. Herkes, kendinin en iyi hâkimidir, en doğru kararları insanm kendi verir, Annesi? O, hadiseleri, diğer bir sahilden gö- rüyor. Karaya oturduğu karşı sahil- dön! meti olabilir? Birdenbire kalktı. Telefona gitti. Demek ki, öle tarafta Murat bekliyor- müş. Zira hemen açtı. — Ne oldu? Ne haber? z nisllicen serv. KARsıBirT Ü, Hatrralarm: anlatan : EFDANU TALAT — 195 — 12 EYLUL — 1936 © İ V Yazan: İHSAN Donup kaldım. Vursalar bir damla kan çıkmıyacak — Başka ne gibi tedbirler düşünüyor sunuz.? — Miting ve nümayişlere (siz polis göndermeyiniz. Biz vaziyeti idare ede- riz Hâlk kendi polisile karı (o karşıya kalırsa söz dinler, Bu sırada Kapiten Benet birdenbire yerinden kalkarak Ballara: —$iz, polis müdürü beyle konuşu » nuz. Ben de yukarı kata çıkarak bizim| misafir ahbaplarla biraz hasbihal ede * yim, dedi ve kapıya doğru (O yürümeğe başladı. Ben şaşırdım kaldım. Sebebi: Ballar- la Esat beyi Yalnız bırakamam, Çünkü Esat Bey ingilizce bilmez. İkisinin fran sızcam da pek İyi anlaşmalarına müsa- ade edecek derecede değil. Her ikisinin de düşüncelerini, maksatlarını ve katar| larını ben iyice bildiğim için konuşma- larmı ona göre idare (o ediyor ve arada muhtemel bütün ihtilâfların önüne ge gerek onları biribirlerile anlaştırıyorum. Diğer taraftan Kapiten Benet malâm! Dünyaya Türklere fenalık (etmek için gelmiş bir herif. Yukarıdaki mikroplar | la onün yalnız başına konuşmasına nası) müsaade edebilirim? Bu vaziyette ne yapmalı? Ya Esat be- yi Ballarla yalnız bırakmalı, yahud da bu babisi.. Düşünmeğe gelmez seri ka var lâzım. Ve karar verdim. OBenetin arkasmdan gideceğim. Ve müzakerele- ri Esat beyin dirayetine bırakarak he nüz odadan çıkmamış olan casusun ar- kasından yürüdüm. Fakat, Kapiten Be- net, benim arkasından geldiğimi görün ce kapı önlinde durdu ve büyük bir s6- guk kanlılıkla: , — Siz rahatsız olmayın OElidal Bey! Bin dostlarımızla az türkçemle pekâlâ Olduğum yerde donup kaldım. O da- kikada vursalar bir damla kan çıkmıya- cak. Hay mel'un herif hayi.. Artik ne- yapabilirdim? Dişlerimi (o sıkarak geri döndüm. O da çıktı gitti, Şimdi bütün gayretim iki polis müdürü arasındaki konuşmaları kısa kesmekti. Muhavereyi| birân evvel bitirmeğe çalışıyordum. Çün kü onlarla işimi bitirir bitirmez: — Aşağıda işim bitti. Şimdi size yar- dıma geldim. diyerek Kapiten Benetin İ yanına çıkacaktım. Bu kararla tercüman lığı üstünkörü yapıyor, sözleri kısa kesi yordum. Esat bey bu işin farkına İ | il İ miş olâcak ki sözünün sonunu getirdi. Kölonel Ballar da: — Pekâlâ ben bu işleri general Ha - rington ile görüştükten sonra &izc ak- Şam üzeri cevap veririm, dedi. Samimi bir şekilde biribirlerinden ay rıldılar. Esat beyi kapıya kadar götür. dükten sonra süratle geri o döndüm ve koşa koşa en üst kata çıktım. Kapiten Benet nöbetçi polisi vasıta- sile heriflerin hepsini büyük salona top- lamıştı. Kendisi masanm kenarına Otur- belli oluyor.. İsmet bunu farkettiği için pek memnun oldu.. — Hiç.. Aramızda küçlük bir münü- kaşa” geçti, sonra annem itidalini bul- du. Hulâsa atlattım. Sen? — A bilmezsin ne Uzüldüğümü, cicim. Ne kadar tarif etsöm anlata. | mam.. Fena bir hissikabletvukula bu. nalıyorum. — Çocuksun! — İsmetçiğim, canım berim?.. Gü- zel ahengimizi (o bozacaklar mı der. sin? — Üzülme... Ben, ikimizin dö saa- detimizin bekçiliğini edeceğim. — Seni görmeğe o kadar ihtiya- Onun verdiği hükümlerin ne kıy-| em var ki, İsmet! Hemen gelirsin de gil mi? — Evet, üzülme, geliyorum. Telefonu kapattı. İşittiği güzel cümleler, sanki bir ılık ve lâtif hava olup onu içine aldı, Sesinde heyecan,. Endişesi nasıl da| bir ağm kelebeği kavrayıp sardığı gi- muştu. Diğerleri etrafını almış ayakta duruyorlardı. Odaya girer girmez, misa firlerimizin sabahkinden daha başka bir haleti ruhiye içinde bulunduklarını his settim. Eski kederli, korkulu ve bedbin halleri yarı yarıya kaybolmuştu. Sabah leyin kolonel Balların tam bir asker gibi yaptığı ziyaretin ve söylediği (o sertçe sözlerin bıraktığı tesirden eser kalma mıştı. Çünkü kapiten Benet &nlarla bir arkadaşla konuşur gibi (o komuşayor ve kendisini ayni seviye ve vaziyette göste riyordu, Kurnaz istihbarat zabitine mah sus bir meziyet olan bu tavrı o hareket onları şımartıruş, cesaretlerini arttırmış &. Ben kapının önüne geldiğim zaman beni kimse görmemişti. Çünkü hepsinin arkası kapıya dönük bulunuyordu. Ma- saya kapıya karşı oturmuş olan Benet önüne dikilmiş duran iri yarı iki heri- fin arasında kalmış Oolduğundanoda kapıyı göremiyordu. Ben salona geldiğim zaman Benet on- larla şöyle konuşuyordu? — İstikbal hakkında bir karar verdi- İ niz mi? İçlerinden biri cevap veriyor: — Bir şey bilmiyoruz ki bir karar ve- relim. — Vaziyetten herhalde haberdar ol- muşsunuzdur. Anadoluda (o harp bitmiş gibidir. Türkler bütün işgal edilmiş saha ları geri aldılar. Artık sizin gibi muha- Miler burada pek serbest yaşayamaz. Bir aptal, aptalca sual sordu: — Kemalistlere İstanbulu teslim ede- cek misiniz? — Şimdiden bir şey söylenemez ama, onların İstanbul üzerine bir hazırlandıklarını duyduk. Bir vatansız şöyle alçakça bir fikirde bulundu: yürüyüşe — İstanbulu onlara vermemeli, ser - best bir şehir yapmalı. O zaman biz bu- rada İngiliz himayesi altında yaşayabi- Miriz. Bu #ttâda içlerinden bir tanesi © beni gördü. Kapiten Benet de işin (o farkına vardı. Zaten ben de onlara doğru yürü- meğe başlamıştım, Benet o zaman sözü nü değiştirdi: — Bakalım hükümet ne karar vere - cek. Bunlar hakkında şimdiden bir şey söylemek doğru olamaz. Siz şimdi ken di rahatınıza bakın. Bir şikâyetiniz var mı? Hepsi (hayır) dediler. O zaman masa dan indi. Bana hitap ederek sordu: — Misafirlerimizle kim meşgul olu- yor? — Ben! — Herhalde rahat ve o huzurları için elden geleni yapıyorsunuzdur. — Merak etmeyiniz. Benctle konuşa konuşa aşağıya indik. O Balların odasına girdi. Ben de kendi odama geçtim. İçimde garip bir bis var. bi, bu sözler, onu sadep esir etti. Ku- laklarında saadetle uğuldayan gözler: “İsmetciğim! Canım benim!,, Pencereyi âçiyor. Sigarayı atıyor Kânunusaninin Obuz gibi havasını bir kaç nefes, ciğerlerine (o çekiyor. Yapraksız bahçe, sanki (o ısınmıstır Şuasız güneş şüalanmıstır. Gök yüzü hâlâ soluk, lâkin yüksek, öyle yük- Bek ki, sanki mevcut değil. Saat üc buçuk... Kapıcının hizla yürüdüğünü, par. maklığm önünde durduğunu, bir tuk si durduttuğunu görüyor. Sonra, & dam, selâmlar gibi eğiliyor. İhtiyar mağrur bir kadına yol veriyor: Anne 8İ,,. Kocası Hacı Hüsvü paşa gibi babası Şeyh Mahmut Efendi gibi. a- heste ve vekarlı yürüyen bu kadin niyor, bir tarafına kuruluyor. Araba uzaklaşıyor. — Annem, Mülike teyzeme gidiyor Bu mel'un herifin yukarıda bizim "3 misafirlerle gen» memleket bir dalavere çevirdiklerinden şüphe dik yorum. Benetin, üç senedenberi TW 4 aleyhine çalışmış olan bu vat bu düşkün vaziyetlerinde bile m #leyhine bir âlet olarak Le yeceği muahkkakt.. Acaba — gella gelmeden evvel neler konuştular? w nu nasıl ve kimden öğrenebilirim? Bar herhalde en son dakikada bile *. lerini kusacaklar, millet ve men bir fenalık daha etmekten mel'u? lerini mahrum etmiyeceklerdi. BU kableiruku ne garip bir şeydi. Ni sonradan cereyan eden hâdisat bu düşüncemi tamamen haklı çıka” Kapiten Benet içeride yarım saat r dar kaldi. Bu müddeti ben gi bu düğümlü nasıl çözebileceğimi 074 mekle geçirdim. Nihayet arakap! 9 Ballar başını uazttı: , — Bizim iki daktilodan hangisi itimada şayandır. — İkisi de.. — Sen hangisine emniyet €öi al buraya getir. Kendisini bir sast “y Kapiten Benetin emrine vereceği” ei dıracak bir raporu varmış. dl ü Sevinçten, heyecandan titredi “< kötü düşünürken tali ayağıma gel” dk Demindenberi öğrenmek için gi Em şeylere herhalde bu raporda t€ edecektim. Şimdi bu işe sevgilin 4 zel A... yı göndermek doğru olur.” 3 sile aram biraz açık.. Son diğerile fazla alâkadar olmam bu “ kıskançlık damarlarını kabartımış- hayli kırgm.. Hattâ çoktandır K© den suret istemeğe cesâret bile € : yorum. Pat kadınlık hissile int a mak sevdasına düşer de bana bir “4 lik etmek ister. Neme lâzım, Sağ “vi bizim saf kalbli, munis mat Bir dediğimi kırmaz. j Bu düşüncelerle daktilo kızlari lunduğu odaya gittim. Kapıyı 491P girdim. Matmazel A.. yerinde , 7 Diğer kız yalnız başma çalış! Beni görünce yarı İstihza, yari dolu bir bakışla baktı: y — Siz bu od-nın yolunu nasıl nuz? — Genc mi sitem! — Hayır, neye sitem edecek Artık sana bir şey söylemeğe yok. ” £ — Bu sözleri bırak.. Arkadaşı © de? Bu sualim üzerine derhal som — Bilmiyorum. ii «— Bilmiyorum olurmu, söyle. — Bilmiyüorum, ben onun mayis? — Canım; kolonel çağırıyor. ye aat ediyorsun. — Kantine gitti. (Devami ei galiba... Ondan akıl danışacak. “yi da Evüp Sultana giderek beni 4 mete kavuşmam için kurban cak. Yavaş yavaş eski hayatımı”. p ne giriyorum. Bütün alışkan birer birer canlan'yor. Fakat hayır! İsmet, Malike sinin belki de rezalet diye ad y ği sandetini her manie kargı m edecektir. » Hele dokunsunlar.. Gösterecii Hizmetçiye seslendi: — Emine! Siyah elbisemi! mantomu! Sekizden evvel di Yemeği sekiz buçukta yeriz < of — Lükin büyük hanımefendi © yemek ister. Yedi buçukta acik”, — Öyleyse, benim işim old”; affetmesini söylersin. Bu ak” beklemesin. Anlaşıldı mı? dl