12 Eylül 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ebu Kasım bir takım adamların bağırıp çağıraraktan Bağdada doğru gelmekte olduklarını haber alınca kapıyı sım sıkı - Mustasim bu sarhoşluğuna rağmen | kargnlık dehlizlerden Güzidenin oda- © gn kolaylıkla buldu. Biraz sonra za- vallı yaralı kızm öodasında yalnız bulu- “nuyordu. Aydınlık birdenbire gözleri- ne vurmuş olduğundan yumruklarının terdile gözlerini oğuşturdu. Güzideye doğru bir iki adım'attı. Ona yaklaştı. İşte Güzide karşısımda * yapayalnız ve upuzun yatıyordu. Sapsarı yüzü, - simsiyah saçları ve bembeyaz yastık- | la garip bir ahenk vücuda- getirmişti. Gözleri kapalı, göz kapakları morar- | miştı. Hafifçe aralık olup inci dişleri- di gizliyen 'dudakları biraz İncelmiş gi- bi geldi Müstasıma. Fakat bu ince du- daklar, yanaklarmdaki çukur yeri iz- - lerile dahu güzel uyuşmuştu. e BHele, çıplak kolları, yarı açık kalan | göğsü ve ince bir örtünün altında çok güzel belli olan endamı halifeyi büsbü tün çıldırttı. Gözleri ufaldı, nefesi sık- laştı, Güzideye doğru bir iki adım attı. Sonra.. Biran duraladı. Aklma bir fikir gel- ' Mişti, Geri döndü. Elinde tuttuğu bir şam- danla kaprya yaklaştı. Kapmm kalm ve ağır sürgüsünü sürdü. Şimdi artık hiçbir tehlike, hiçbir mania kalmamış- tı. Güzide onundu. Sonra yine sarhoş sarhoş, fırıl fırıl dönen odanın zemininde düşmemek — İçin müvazeneler yaparak Güzidenin " yatağına yanaştı. Yatağının yanı ba- “ şima çöktü. — Şimdi aralarında hiçbir mesafe ve - hiçbir mania yoktu. Titriyen elile Gü- - zidenin ya.rah ve.sarılı olmayan — sol M elini tuttu.“Elin yumuşaklığı ve sıcak- w Lıgı halifenin içini-yaktı sanki.. Bi Güzide yatağında hâlâ baygm yat!- _var hkiçbir şey hisşetmiyor, hiçbir şey duymıyordu. Halife Güzideyi bu kada.r kolaylıkla elde ettiğine adeta İnanmıyordu. Son- | Ta birdenbire ani bir hareketle Güzi- U dönin bakir. vürudünu örten — örtüyü| W katver ? » ezğun , Bağdat kapısının nöbetçileri gün batarken tızaktan duydukları bir vı- zıltı halinde feryat ve bağırışları hay . retle dinliyorlardı. DA Güzideyi yakalayıp Halifeye tes- |Tim ettiğinden dolayı büyük bir mü- i :;; kâfat gören kapı muhafız zabiti o ge- - €e nöbete gelmiyeceğini söylemiş ve ç Bağdadın pis meyhanelerinden birin - & de sızmış kâalmıştı. Nöbet zabitliğini - Ona vekâleten Ebukasım yapıyordu. Nüöbetçiler koşarak Ebukasımı va- © Ziyetten haberdar ettiler. * Ebukasım < sordu: Ş — Nasıl gürültü bu? ; ç— Birtakım feryatlar, bağırış- I(ADIIIILAR ZERNİ kapattı — Şimalden, Dicle boyundan.. — Ne olabilir acaba? — Sakm Bağdadı gafil avlamak is tiyen — bir düşman olmasın? -— Öyle şey olur mu hiç? Bir defa düşman bir baskınla zaptetmek iste- diği şehre gürültü ile yaklaşmaz. Hem de düşman kim olabilir? Bize hücum edebilmek cüretini kim gösterebilir? Bir Türkler değil mi? Onlar da bu deliliği yapabilmek için bizim kendilerini karşılamağa çıkan koca ordumüuzu mağlüp etmeleri lâzım gelir. Halbuki daha iki gün evvel Müna- diler ordumuzun Hulâgü 'denilen ser- seri bir kumandanın başbuğluk ettiği orduyu bozguna uğrattığımı, düşma- nım Hemedan istikametinde kaçmakta olduğunu ilân etmemişler miydi? — Binaenaleyh böyle bir baskın filân olamaz,. — Peki nedir? — Uzaktan filân kimse görülüyor mu? — Hayır, hava epeyce kararmış ol- duğundan henüz kimse görünmüyor. Fakat bir vızıltı halinde ölan feryat lar, yavaş yavaş vazıhlaşarak bir u- ğultu halini alryor. — Sakımn bir isyan filân olmasın? — Evet, bu da muhtemeldir. — Belki bir türlü kafaları ezilmi- yen şu Aleviler yahut Ümeyye taraf- tarları baş kaldırmış olacaklar. — Ne yapmalı? — Bir kere bütün kapıları sıkı sı- kı kapamalı, bütün nöbetçielri uyan- dırip silâh başına yerlerine gönderme- li 'bir taraftân da -Bir atlıyı hiç vakü geğirmeden ğer kapılara da haber vermeli! Ebukasımın emitleri derhal tatbik edildi. Bir taraftan nöbette olmıyan ihtiyat askerler, uyandırtlırken bir ta raftan da Bağdadın ağır tunç kapı - ları sıkı sıkı kapatıldı, sürmeler sürül dü. Bir taraftan da bir atlı dört na:- la sarayın yolunu tuttu. Diğer bir atlı da sıra ile diğer ka- pılara haber vermek üzere atını mah muzladı. Bubakım bu işlere nezaret ettikten sonra kapınımn yanı basşmdaki burcun tepesine çıkarak ufukları gözlemeğe başladı. Aradan çok geçmedi. Gittikçe es- merleşen — göğün altımdan ilk gölge- ler belirdi. Bunlar atlarını catlatırca - sma sürerek kaçan bazı arap kuman- danları idi. Ebukasım gelenlerin arapça olarak bağırıp çağırdıklarını işitince saraya ikinci bir atlı koşturdu. Atlı saraya: — İsyan var! Bağdada hücum e- denler arapça bağırıyorlar. Ya Alevi, yahut da Emevi olacaklar! Haberini götürüyordu. ; (Devamı var) RUH ARR / Hisst Roman _N.şı_;k.le'den:f.Haıtflfce- Süreyya — SN — Yeni İsmet, çok” başkadır: Hayat tarafmdan bütün pürüzleri - gidertil- OrDNiR :: Doğrusu, evvelkine bin kat ter- — gih ölunur. Sun'ilikte, mahirane bo- ; yalarile, berberin rötuşlarile onu artık — tamamile noksansız bir hale sokmuş- Whır Yaz çağmna ulaşmış kadınlar ne — dehece mukavemet ederlerse, o da se- nelerin ilerleyişine o kadar dayana- C>' Ve şimdi bu güzel günleri niçin fevter uai? ; Omuz'ŞDViwr. Kendi hukukunu, | kendi ruhunun istediklerini herkes B ! « Mi dAz, Vei AA AMĞ vemi "başkalarından daha iyi bilir. Herkes, 'kendinin en iyi hâkimidir, Vka.r_arlq.rı insanm kendi verir, en doğru Annesi? O, hadiseleri, diğer bir sahilden gö- rüyor, Karaya oturduğu karşı sahil- den! Onun verdiği hükümlerin ne kıy- meti olabilir? i Birdenbire kalktı. Telefona - gitti.| Demek ki, öte tarafta Murat bekliyor- muş. Zira hemen açtı. — Ne oldu? Ne haber? " Sesinde heyecan.. Endişesi nasıl da — Hatıralarını anlatan * EFDA& TALAT - —195 — Yazan! İHSAN | kasından yürüdüm. Fakat, Kapiten Be- saraya koşturmalı! Di-., İ b 'Ben dostlarımızla az türkçemle pekâlâ “dükten sonra süratle geri belli oluyor İsmet bunu farkettıöı -kaşa' geçti, sonra annem itidalini bul- Donup kaldım. Vursalar bir. & damla kan çıkmıyacak — Başka ne gibi tedbirler düşünüyor sunuz.? — Miting ve nümayişlere — siz polis göndermeyiniz, Biz vaziyeti idare ede- riz Halk kendi polisile karşı — karşıya kalırsa söz dinler. Bu sırada Kapiten Benet birdenbire yerinden kalkarak Ballara: —Siz, polis müdürü beyle konuşu - nuz. Ben de yukarı kata çıkarak bizim misafir ahbaplarla biraz hasbihal ede - yim, dedi ve kapıya doğru — yürümeğe başladı. Ben şaşırdım kaldım. Sebebi: Ballar- la Esat beyi yalnız bırakamam. Çünkü Esat Bey ingilizce bilmez. İkisinin fran sızcası da pek iyi anlaşmalarına müsa- ade edecek derecede değil. Her ikisinin de düşüncelerini, maksatlarını ve karar larını ben iyice bildiğim için konuşma- larını ona göre idare — ediyor ve arada mühtemel bütün ihtilâfların önüne ge- çerek onları biribirlerile anlaştırıyorum. Diğer taraftan Kapiten Benet malüm! Dünyaya Türklere fenalık — etmek için gelmiş bir herif. Yukarıdaki mikroplar la onün yalnız başına konuşmasına nasıl müsaade edebilirim? Bu vaziyette ne yapmalı? Ya Esat be- yi Ballarla yalnız bırakmalı, yahud da bu habisi.. Düşünmeğe gelmez seri ka- rar lâzım. Ve karar verdim.. — Benetin arkasından gideceğim. Ve müzakerele- ri Esat beyin dirayetine bırakarak he- nüz odadan çıkmamış olan casusun ar- net, benim arkasından geldiğimi görün ce kapı önünde durdu ve büyük bir so- Buk kanlılıkla: — Siz rahatsız olmayın Efdal Bey! anlaşabilirim, dedi. Olduğum yerde donup kaldım. O da- kikada vursalar bir damla kan çıkmıya- cak. Hay mel'un herif hayi.. Artik ne- yapabilirdim? Dişlerimi — sıkarak geri döndüm. O da çıktı gitti. Şimdi — bütün gayretim iki polis müdürü — arasındaki konuşmaları kısa kesmekti. Muhavereyi biran evvel bitirmeğe çalışıyordum. Çün kü onlarla işimi bitirir bitirmez: — Aşağıda işim bitti. Şimdi size yar- dıma geldim. diyerek Kapiten Benetin yanına çıkacaktım. Bu kararla tercüman lığr üstünkörü yapıyor, sözleri kısa kesi yordum. Esat bey bu işin farkına var- miış olacak ki sözünün sonunu getirdi. Kolonel Ballar da: — Pekâlâ ben bu işleri general Ha - rington ile görüştükten sonra size ak- şam üzeri cevap veririm, dedi. Samimi bir şekilde biribirlerinden ay rıldılar. Esat beyi kapıya kadar götür- döndüm ve koşa koşa en üst kata Çıktım. Kapiten Benet nöbetçi polisi vasıta- sile heriflerin hepsini büyük salona top- lamıştı. Kendisi masanın kenarına otur- için pek memnun oldu.. — Hiç.. Aramızda küçük bir müna- du. Hulâsa atlattım. Sen? : —'Ah bilmezsin ne üzüldüğümü, cicim. Ne kadar tarif etsem anlata- mam.. Fena bir hissikablelvukula bu- nalıyorum, — Çocuksun! — İsmetçiğim, canım benim!.. Gü- zel ahengimizi — bozacaklar Mi der- sin? | — Üzülme... Ben, ikimizin de saa- detimizin bekçiliğini edeceğim. - — Beni görmeğe o kadar ihtiya-| cım var ki, İsmet! Hemen gelirsin de gil mi? — Evet, üzülme, geliyorum. Telefonu kapatır. İşittiği güzel cümleler, sanki bir ılık ve lâtif hava olup onu içine aldı, bir ağm kelebeği kavrayıp sardığı gi-| — * aP yik ö ll ma, muştu. Diğerleri etrafını almış ayakta duruyorlardı. Odaya girer girmez, misa firlerimizin sabahkinden daha başka bir haleti ruhiye içinde bulunduklarını his- settim. Eski kederli, korkulu ve bedbin halleri yarı yarıya kaybolmuştu. Sabah leyin kolonel Balların tam bir asker gibi yaptığı ziyaretin ve söylediği — sertçe sözlerin bıraktığı tesirden eser kalma- mıştı. Çünkü kapiten Benet onlarla bir arkadaşla konuşur gibi — korlüşnyor ve kendisini ayni seviye ve vaziyette göste riyordu. Kurnaz istihbarat zabitine mah sus bir meziyet olan bu tavrı — hareket onları şımartmış, cesaretlerini arttırmış tı. Ben kapının önüne geldiğim zaman beni kimse görmemişti. Çünkü hepsinin arkası kapıya dönük bulunuyordu. Ma- saya kapıya karşr oturmüş olan Benet önüne dikilmiş duran iri yarı iki heri- fin arasında kalmış — olduğundan o da kapıyı göremiyordu. Ben salona geldiğim zaman Benet on-| larla şöyle konuşuyordu: — İstikbal hakkında bir karar verdi- niz mi? İçlerinden biri cevap veriyor: — Bir şey bilmiyoruz ki bir karar ve- relim. — Vaziyetten herhalde haberdar ol- muşsunuzdur. Anadoluda — harp bitmiş gibidir. Türkler bütün işgal edilmiş saha ları geri aldılar. Artık sizin gibi muha- lifler burada pek serbest yaşayamaz. Bir aptal, aptalca sual sordu: — Kemalistlere İstanbulu teslim ede- cek misiniz? — Şimdiden bir şey söylenemez ama, “onların İstanbul üzerine bir — yürüyüşe hazırlandıklarını duyduk. Bir vatansız şöyle alçakça bir fikirde bulundu: — İstanbulu onlara vermemeli, ser - best bir şehir yapmalı. O zaman biz bu- rada İngiliz himayesi altında yaşayabi- liriz. Bu sırada içlerinden bir tanesi — beni gördü. Kapiten Benet de işin — farkına vardı. Zaten ben de onlara doğru yürü- meğe başlamıştım. Benet o zaman sözü| nü değiştirdi: ! — Bakalım hükümet ne karar vere - cek, Bunlar hakkında şimdiden bir şey söylemek doğru olamaz. Siz şimdi ken di rahatınıza bakın. Bir şikâyetiniz var mı? Hepsi (hayır) dediler. O zaman masa dan indi. Bana hitap ederek sordu: — Misafirlerimizle kim meşgul olu- yor? — Ben! — Herhalde rahat ve — huzurları için elden geleni yapıyorsunuzdur. — Merak etmeyiniz, i Benetle konuşa konuşa aşağıya indik. O Balların odasına girdi. Ben de kendi odama geçtim. İçimde garip bir his var. bı, bu sözler, / onu sadep esir etti. Ku- laklarında saadetle uğuldayan sözler: “İsmetciğim! Canım benim!,, Pencereyi açıyor. Siğarayı atıyor Kânunusaninin buz gibi havasını bir kaç nefes, ciğerlerine — çekiyor. Yapraksız bahçe, sanki — ısınmıştır Şuasız güneş şualanmıştır. Gök yüzü hâlâ soluk, lâkin 'yüksek, öyle yük- sek ki, sanki mevcut değil.. Saat üc buçuk... Kapıcının hızla yürüdüğünü, par- maklığın önünde durduğunu, bir tak 'sİ durduttuğunu görüyor. Sonra, a-| dam, selâmlar gibi eğiliyor.. İhtiyar mağrur bir kadına yol veriyor: Anne- si... Kocası Hacı Hüsnü paşa gibi babası Şeyh Mahmut Efendi gibi. a- heste ve vekarlı yürüyen bu kadın, yumuşak, bir hareketle, otomabile hi- niyor, bir tarafına kuruluyor. Araba uzaklaşıyor. — Annem, Malike teyzeme gidiyor HŞB Va F RCUCRE ( G ” — — A L Fdke , Bu mel'un herifin yukarıda bizim H misafirlerle gen> memleket 81" bir dalavere çevirdiklerinden ;ü yorum. Benetin, üç senedenberi 14" “ aleyhine çalışmış olan bu — vatan* bu düşkün vaziyetlerinde bile aleyhine bir âlet olarak yeceği muahkkak!.. Acaba ;rııl!:ill"dl NE b gelmeden evvel neler konuştular' » nu nasıl ve kimden öğrenebîîîrî"'? lar herhalde en son dakikada bile ** y lerini kusacaklar, millet ve memt” (l bir fenalık daha etmekten mel'un l K, lerini mahrum etmiyeceklerdi. 3“ #)'ehe kablelvuku ne garip bir şeydi. f. sonradan cereyan eden hâdisat bu düşüncemi tamamen haklı M % Kapiten Benet içeride yarım l'.ı dar kaldı. Bu müddeti ben — kafaf bu düğümü nasıl çözebileceğimi € mekle geçirdim. Nihayet arakapı 85 Ballar başını uazttı: g — Bizim iki daktilodan hangisi * itimada şayandır. — İkisi de.. — Sen hangisine emniyet ediye al buraya getir. Kendisini bir saat * Kapiten Benetin emrine vereceğiz dıracak bir raporu varmış. egi Seviriçten, heyecandan titredim: * gfi kötü düşünürken tali ayağıma gdl'aı İA | Demindenberi öğrenmek için çıl öim şeylere herhalde bu raporda edecektim. Şimdi bu işe sevgilim © zel A... yı göndermek doğru olur.” sile aram biraz açık.. Son — zamât diğerile fazla alâkadar olmam b“ kıskançlık damarlarını kabartmış: hayli kırgın.: Hattâ çoktandır kell İN den suret istemeğe cesaret bile ©G h“ igw_ yorum. Pat kadınlık hissile mdw mak sevdasına düşer de bana bif * y lık etmek ister. Neme lâzım. Sağ * bizim saf kalbli, munis matmueı Bir dediğimi kırmaz. Bu düşüncelerle daktilo kıxlîf“" 4 lunduğu odaya gittim. Kapıyı a$1P (p girdim. Matmazel A.. yerinde , Y9 Diğer kız yalnız başına : Beni görünce yarı istihza, yarı * dolu bir bakışla baktı: ! — Siz bu odenım yolunu nasıl P nuz? — Gene mi sitem! — Hayır, neye sitem edecek FTüyğ Artık sana bir şey söylemeğe — H yok p.-' j 4 — Bu sözleri bırak.. Atkadaşm 53' de? ’l Bu suvalim üzerine derhal som” — Bilmiyorum. M * — Bilmiyorum olürmü, söyle, L '-! — Bilmiyüorum, ben onun — K47 ım ? ]f_ Canım; kolonel çağırıyor. İ"ğ hll nat ediyorsun. — Kantine gitti. 1 (Devamt "l galiba... a... Ondan akıl danıqacnk da Eyüp Sultana giderek btal'lmlı mete kavuşmam için kurban *” cak.. Yavaş yavaş eski lı:sı_v,ral'.!l":“'ı ne giriyorum. Bütün alışkanlık” birer birer canlanıyor. Fakat hayır! İsmet, Malike : sinin belki de rezalet diye ad V" | ği saadetini her manie karşı M ü edecektir. ı Hele dokunsunlar.. (.'#osıi:eı'e"’93 Hizmetcçiye seslendi: M — Emine! Siyah elbisemi! F y mantomu! Sekizden evvel — gelet Yemeği sekiz buçukta yeriz. > g — Lâkin büyük hanımefendi yemek ister. Yedi buçukta — ÜÖyleyse, benim işim 016 affetmesini söylersin. Bu beklemesin. Anlaşıldı mı? ( Deoı:m! | ııî"f"*r:* he aA K, Bagi S e aa. hı F İ h | kü |8 *!

Bu sayıdan diğer sayfalar: