30 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

30 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— nin pa Bir borç — Pek ayıp olr <ak Nuri! — Ne münasebe* canım! Alacağını istemek meden ayıp oluyormuş? — Hiç olmazsı birkaç gün bekle» sek... Kocası öleli daha bir hafta bile olmadı. — Her şey sıcağı sıcağma yapılmalı. Nuyf bir şeye kar rar verdi mi, artık onu bundan alıkow mak imkânsızdı. Ka rs bunu bilmek beraber gene israr ediyordu. Lâkin is varı bu seler de kocasını kızdırmaktan! başka bir işe yaramadı, Nuri kapıyı vu | rarak çıkıp gitti, ... Nezahet ağlamaktan o kıpkırmızı ok muş gözlerle Nuriyi karşıladı: — Beni hatırladığınıza ne kadar mem sün aldum bilseniz. Öyle yalnızım ki. Zavalir kadın çok zayıflamıştı. Ni ri acıdı, hattâ bir aralık alacağını iste” mekte tereddüde bile düştü. Arkadaş» nan fakir olduğunu, karına bir şey br rakmadığını biliyordu. Üç ay evvel borç verdiği üç yüz lira kendisi için mühim) bir para sayılamazdı. Hem vaktile ar kadaşı, ufak bir miras aldığı zaman ona| borç vermiş, böylece şimdiki servetini kazanmasına yardım etmişti. Lâkin bu düşünceleri çok sürmedi, para hırs; üstün geldi. Bir aralık fırsat düşürerek söze girişti: — Acaba size biç bahsetmiş miydi? Aramızda ufak bir hesap vardı. Ben bu “ww hiç mevrunhabe etmesdim ama onun vw ruhumun müdEEep olacağını Bildiği çim... Sözünün arkaşmı getiremedi, keke) ledi ve sustu. Kadın sordu: — Ne gibi bir hesap? Kocam bana bundan hiç bahsetmemişti. — Bana tüç yüz lira borcu vardı. — Üç yüz lira mı? — Evet. Üç ay evvel almıştı. Verdi. ği senet yanımda, göstereyim. Nezahet, kotasının bu o çok samimi arkadaşına hayretle baktı: — Lürumu yok efendim. Sizin sö sünüzden şüphe mi edeceğim? Nuri ellerini oğuşturarak etti: — Düşündüm ki bu sırada kocanızın hesaplarını tanzim edeceksiniz, bu mese devam! beri girdiden öğrenmeniz faydalı olar, gi avucunda tuttuğu mendilin alak olmayan bir köşesini bularak göz- “Jerini silerken : — Fakat, diye mırıldandı, bu para Yı ödemek, hele şimdi, benim için im könerz! — Üç yüz lira canım, pek te fevkalâ- de bir para değil. Sizi üzeceğini bilsey- dim hiç haber vermezdim, fakat. Mezahet sözünü kesti: — Bu parayı şimdi size (iade ede mem. Lâkin Nihadın evrakını karıştırır. ken bulduğum bir senet var; o da tam iç yüz İiralık.. Size bu senedi vereyim, #ir tahsil edersiniz. İçeriki odaya geçti ve biraz elinde bir kâğıtla döndü: — Ben tanımıyorum, Kâmil ismin de biri imiş. Adresi de yazıl... Bir saat sonra, senetteki adresi bur Juman evin kapısını çalıyordu: — Kâmil beyin evi mi? Kapıyı açan genç ve güzel bir kadın | cevap verdi: — Evet efendim. — Siz onun xevcesisiniz değil mi? — Evet! Hayır. Ben onun bir arka dağıyım! Genç kadın Nuriyi, üç odalı “ük apartmanın bir odasına aldı. — Kâmil beyi ne zamsm görebilirim? | — Ziyaretinizin sebebini Jütfederse küçü Murf bu ısrara biraz şaşmakla bers» ber cevap verdi: sonra | — Elimde bir senet var da., Nihat beye verilmiş bir senet. Nihat beyi herhalde tanırsınız? Cenç kadın heyecanlandı: — Nihat mı? Geçen gün ölen mi? — Ta kendisi.. — Kendisini tanır mıydmız — Nası! tanımam? En İyi arkada gımdi. Kadın gözlerinde * beliren yaşları sildi: — Zavallı Nihat.. Ne iyi kalpli bir a" damdı.. — Evet ne diyordum, bende Nihada i verilmiş bir senet var da Kâmil beyin verdiği bir senet. Üç yüz liralık. Genç kadın birdenbire irkildi: — Üç yüz lira mı? diye sordu, üç yüz lira ha? — Evet, üç yür lira, Kâmli beyin imzasile.. — Siz Nihadm akrabası (mısınız? — Hayır! Demin söylemiştim, bir Sareadaşı. — Peki ama bu parayı gelip benden istemenizi anlayamıyorum. — Ben de zaten sizden İstemiyorum, ! Kâmil beyden istiyeceğim. — Pakat. Size açıkça söyliyeyim: Kâmil bey diye kimse yok, © senetteki imza uydurmadır. Nihat bu parayı ber na vermişti. | © Nuri yüzünü buruşturdu. Şimdi va ziyeti anlamıştı. Bu kadın Nihadm met resiydi, Parayı ona vermek Üzere almış. tı. Karısı borc aldığını duyarsa © parayı nereye sarfettiğini ona izah edebilmek İ için böyle bir senet uydurmağa lüzum İ görmüş olacaktı, sordu: — Peki ne yapmak fikrindesiniz? — Vallahi bilmem efendim. Nihat bu parayı bana borç olarak vermemişti. Vermiş olsaydı bile benim (bunu öde İ meme msslesef imkân yok. ... “Muhterem Nezahat hanım. Dün verdiğiniz senedi Kâmil beyin evine götürdüm. Söz aramızda zavallı nın çirkin, ama çok çirkin bir de karmı var, Senedi o ödeyemiyeceklerini söylü l yorar. Size inde ediyorum. Bir gayret ederseniz bu parayı bulacağınız muhal, kaktır. Cevabını beklerim, hürmetler... Karısına sordu : — Nasıl? Mektup nazikâne değir İ mi? Hem kadının çirkin olduğunu yar | malla iyi ettim. Zavallı Nezahet © öğre nirse öyle üzülecekti ki. Ve Nuri böylece kolaylıkin vicdan» İm susturduğu için müsterih olarak kak kıp işine gitti. Nakleden: Fahire Muallâ 8000 liraya satılık bisküvi fabrikası Üsküdar Selâmi Ali efendi mahalleri sinde Acıbadem caddesinde (322—32$ numaralı 353 metre murabbaı zemin Üze rinde ve yürü 32,60 metre uzunluğunda: iki kat kâgir bina ile içindeki İngiliz" Vikras markalı sabit makineleri ve e) matik fırını birlikte satılacağından daha) fazla malâmat edinmek ve fabrikayı; | görmek için isteklilerin Üsküdar tendive | Çamlıca caddesi 33 sayriı evde (fabrika! sahibine başvurmaları. | | Hatıralarını anlatan : EFDAL TALAT Kumandan Pe Hat, gizli çalışmamı nihayet sezer gibi oluyor Bu sırâada Anadoluda Yunanir rla yaptığımız harp en kızgın evrelerini geçiriyordu. Anadolu. un garp mıntakası yarı yarıya is, ilâ edilmişti. Düşman, ber gün iraz daha ilerliyordu. ordu. Biz yalnızdık. Fakir, ya - alı, parasız ve parçalanmıştık. Şerefimiz, istiklâlimiz için, canı - mızı dişimize takarak kuvvetimi- zin âon zerresini sarfediyorduk. En ümitsiz günlerimizdi. RIKATSON HAT'IN ŞÜPHESİ Kumandan Rikatson Hat, son. zamanlarda nasılsa benim gizli mesaimi sezinsemişti. Dolayısiyle benim, teklif ettiği işi nasıl bir ha- leti ruhiye ile kabul ettiğimi, biraz geç olsa da anlamış bulunuyordu. Fakat bu his onda zaif bir şüp- he halinde kalmıştı. Beni çok se- viyordu. Çünkü onun yabancı bir memlekette, bu çok nazik ahval ve şerait içerisinde ehemmiyetli olan işini muvaffakiyetle idare et. mesinde kısmen âmil olmuş ve kendisine karşı dürüst karekterli bir insan ri hareket etmiştim. Eğer böyle olmasaydı, bir şüp- heden ibaret kalsa bile beni ele vereceği muhakkaktı. Çünkü İngi- lizler, dünyada, casuslukta en ile. ri gitmiş, bu mesleğin hakiki üs- tadları olmuş millet bulunmaları. na rağmen kendilerine karşı çalı . şan mukabil casusluk teşkilâtın - dan şiddetle nefret ederler Bir akşam, Rikatson Hat'la be- raber daireden çıktık. Galatasa- raya doğru yaya olarak yürüme. ğe başladık. Bir kış günü idi. So- kaklar karla örtülü.. Etraf tenha.. Paltolarımıza bürünmüş, kolkola yürüyoruz. Rikatson Hat, Tepebaşı bahçe. si parmaklıkları arasmda Haliçin ve İstanbul tarafının kar altında. ki manzarasmı göstererek dedi ki; — Çok güzel memleketiniz var, Türkler, böyle güzel bir dün. ya köşesini başkalarına kaptırma. mak için mücadele etmekte haklı. dırlar, Cevap verdim: — Kumandan, umumi harpte ! mağlup olduk, Fakat bu, bizim i- gin bir şerefli mağlubiyettir. Çün- kü siz de bilirsiniz ki, bu harpte bir (Çanakkale) yardır. Bu ikinci harpte hayat ve is tikbalimiz besabına en son kozu. muzu oynuyoruz. Fakat bu top. rakları başkalarının elimizden a- labilmesi için, Türk vatanmda| eli silâh tutan herkesin ölmüş bu. lunması lâzımdır, — Türklerin merd, muharip insanlar olduğunu işitmiştim. Memleketinize gelerek siz'nle ya kından temas ettikten, Türk hal. kmı tamamen tanıdıktan sona | sizin hiç te arlatıldığı gibi barbar İ fena, medeniyet dişmanı insanlar olmadığınzı öğrendim. — Hakkımızdaki iyi hislerini | ze teşekkür ederim kumundan!| nlellicen sf KAR ıBirT URK “er YİL e Düşman| na inan! Eğer memleketimden dı. &r yerden, bütün dünyadan mad-| şarda yaşamağa i ve manevi surette yardım görü. | dım, İstanbulu tercih ederdim., Zaten ben sizin necip karakterli| bir insan olduğunuzu öğrendikten sonradır ki, amiyetinizde bir vazi- fe kabul ettim. — Sözlerimin samimi olduğu- mecbur kalsay Burada lâfı birdenbire değiş — Afdâl, sen bahriye mekte. tirdi: binde okuduğunu ve zabit namze di olduğunu söylemiştin değil mi? — Evet, kumandan. — İşitiyorum ki, birçok zabit- ler ve münevver Türkler Anadolu ya kaçarak milli kuvvetlere ilti hak ediyorlarmış... Sen niye git medin? Harbetmeğe korkuyor musun? — Kumandan!.... Sözümü kesti: — Pardon Efdâl, Sözümü yan- iş anlama! Senin memleketine bağlı bir genç olduğunu biliyorum Bazı hallerin gözümden kaçmıyor Soruyorum ki, Anadoluya git. meğe lüzum yok mu? İstanbulda da yine onlar hesabına yapacak işler bulunabilir mi? Eğer böyle bir vaziyet varsa, benden sakla - ma. Sana yardın edebilirim. — Size itimadım var kuman- dan. Ve hiç bir şeyi sizden gizle. mek aklımdan geçmiyor. Fakat İstanbul #e Anadolu arasmda bü- tün münasebetlerin tamamen ke- silmiş bulunduğunu siz benden i yi biliyorsunuz. — Efdâl, onu bildiğimiz gib', İstanbulda Kemâlistlerin gizli teş- kilât yaptıklarımı ve Ankaraya muntazaman istihbarat raporları gönderdiklerini ve bu raporlarla, Ankaranın, karşısında bulunanla. rın, hasastan bizim hareket ve ka- rarlarımızı muntazaman öğrendi. ğini de biliyoruz. Sana şunu da bir dost gibi haber vermek isterim ki bu gizli teşkilâtm elemanları an. laşılmak üzeredir. İz üstündeyiz. | Galatasaraya gelmiştik. Cevap vermeden dinliyor, müthiş ayaza rağmen sıkıntımdan ter döküyor dum. Rikatson Hat, devam etti: — Belki onlardan tanıdıklarım! vardır diye söyliyorum. Bu sözle - rim bir dost ikazıdır. (Tecahülü arifane) den gel - mekten başka çare yoktu: — İşimden başka bir şeyle HABER AKŞAM POSTASI (DARE EV Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi ; Istanbul HABER Yazı işleri telotonu 23413 idare vesân 240 ABONE ŞARTLARI Bane Sener. S eyik 3 ayık * ayin 300 İLÂN TARİFESİ Hsaret anlarının satar 13.80 Masmi sânların 10 Murumtur. Suhıbi ve Neşriyat Müdürü: Masan Rasim Us Basıldığı yer VAKİT) matbaası ! katli ve basiretkâr olsun, istediği okkanın altına gidiverir, Yazan; İHSAN ARİF 4 meşgul değilim. Benden başka kimsesi olmıyan annemi bıraka - madığım için İstanbuldan ayrıla- madım. Gizli teşkilâta gelince ne böyle bir işle, ne de öyle gizli iş lerle alâkadar olanlarla başım hoş değildir. Çünkü erkekleri ta « mamen asker olan bir ailenin ço- cuğuyum, kendim de asker terbi- yesi aldım.,, Bir sarhoş Rus, muhaveremizin burada kesilmesine sebep oldu. Bu suretle, Rikatson Hat'm benim için çok tehlikeli olan iskandili | boş çıktı. Yoksa, birkaç zaman - danberi benden şüphelendiğinin farkına varmış olduğum İngiliz zabitinin bu plânlı konuşmaları karşısında eninde sonunda ağzım dan bir şey kaçırmaktan çok kor - kuyordum. Votkayı ve kokaini fazla kaçırdığı için birkaç adım | ilerimizde, karlarla örtülü kaldı - rıma boylu boyuna uzanan sarhoş | Rusa yardıma koştuk. Ve zehir - lendiği anlaşılan bu mülteciyi bir | hastahaneye yatırdıktan sonra bi- ribirimizden ayrıldık. O gece sa » baha kadar uyuyamadım. Acaba İngilizler işi eakmrşlar mıidi? | (Gizli teşkilât) baber almmıs ve | elemanları öğrenilmiş mi idi? Benim vaziyetimden nası! ha- beraber olmuşlard? Beni ele ve- | ren kimdi? Bu çok sıkmtılı ve uy- kusuz geçen geceden sonra bütün bu suallerin cevabını bulmak için çalışmağa başladım. Fakat çok geçmeden anladım ki, henüz kor kulacak bir vaziyet mevcut değil di. Rikatson Hat, yalnız benim vaziyetimden şüphelenmiş, fakat bana karşı hakiki bir dost duygu- ları taşıyan bu adam, bu şekilde muhtemel mesaime karşı müsa » mahakâr olmaya karar vermişti. Krukerdeki zabitler arasında iş bölümü yapılmıştı. a Kolonol Ballar, umum zabitai askeriye kumandanı idi. Mülâzrm | Rikatson Hat onun maiyetinde | bulunuyor ve memleketin asayişi» ni alâkadar eden bilümüm huşu « sat ile meşgul bulunuyordu. Kolo- nel Balların ikinci yaveri olan | Yüzbaşı Çapman sırf Kruker da « hilinde idari işlere bakıyordu. Ü- | çüncü yaver olan Yüzbaşı Difrey. tas da halka ait hukuki mesail ile alâkadar bulunuyordu. Şu vaziye- | te nazaran, beni işlerim noktasın- dan en fazla alâkadar eden ni i son Hatidi. Binaenaleyh, ben | genç ve hüsnüniyet sahibi dostu » N mu kuşkulandırmadan o kanal - dan işlemeğe gayret ediyordum. YAKALANAN BİR RAPOR Fakat, insan istediği kadar dik. | kadar adımlarını ihtimamla ve he- sapla atsın... Bazan hayatta akla gelmiyecek aksi tesadüfler oluyor. — asıl o zaman, hayatın ekseri- ri Mta Nİ metin, soğukkanlı tedbirli olmalıdır. Yoksa in (Devamı

Bu sayıdan diğer sayfalar: