Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
!ı 5 7"' 0! : "" ıH (-/EM “SULTAN kı(â. Tefrıka No. 79 Yaz an; Murad SGrtoğlu Alevler şimdi bütün merdiven- | leri sarmıştı. Dumandan — nefes almanın imkân yoktu. Bu manza- ra karşısında Roberto hafif bir t baygınlık geçirdi. Onun kurtul- D mak için hiç, amma hiç bir ümi- : di yoktu. Kendisini olduğu yere| — bıraktı. * Ancello bunu görünce hemen kendisini kucakladı. Ve alt katta- ki direkleri yanmış — olduğundan çökmek üzere bulunan ve salla - -nan sofadan koşarak geçti. Acaba Ancello hakikaten Ro- bertonun sandığı gibi çıldırmış mıydı? Bu, çok muhtemeldi. Alt katları ateş ve cehennem ke- silen koca binadan nasıl çıkabile- ceklerdi? Ev tamamiyle bir bahçenin i - çinde ve müstakil olduğundan başka bir yere geçmenin imkânı yoktu. Borjiyaların kaçtıkları giz- — Hiyolda açilamıyacak — derecede — kapatılmıştı. : Üstelik duman üst katr o dere- | ce sarmıştı ki nefes almak tama - —— miyle imkân sız bir hale gelmişti. Binaenaleyh önde ancak iki yol görünüyordu. Jülyetto gibi kısa bir yoldan ölmek... Diri diri yanmak... ı Acaba Ancello bu iki şeyden — başka kurtulacak bir yol mu bul- A muştu? Yoksa çıldırmış mıydı? T LAŞ © ÇT * “ATEŞLER İÇİNDE —| Gece yarısı markinin koca ko- 4" nağı alevler içinde kalınca bütün * Rama ayaklanmıştı. Kiliseler de bütün hızlariyle çanlarını çalarak — halkı bu hâdiseden haberdar edi- — yorlardı. Gök, kan gibi kıpkırmızı — olmuştu. " M Yangının etrafını pek büyük ; *_fı'hir kalabalık almıştr. Kalabalığın — önsafında askerler bulunuyordu. — Biraz sonra halk arasnda ufak bir — kaynaşma oldu. Halk geriliyerek » açıldı. Ve kapalı bir arabaya yol — werdiler. Arabanın üzerindeki pa- palık işaretini ve etrafındaki pa- İeiş F, - geldiğini anlamıştı. B Araba ön safa kadar ilerledi.. — Ve orada durdu. Papanın vaka | yerine geldiğini gören kumandan — derhal arabanm önüne gelerek | yerlere kadar eğildi. Ve kapalı a- P — rabanım içerisine girdi. — Papa sapsarı olmuştu. Kuman- dana süphe ve endişe ile baktı: — Ne oluyor? Nedir bu? © — İzah edeyim mühterem pe- o der. bi — Ne diye binayı yaktınız? « — Biz yakmadık. — Sözlerini anlırvamıyorum. — Girdik.. Esasen biz buraya geldiğimiz zaman bina henüz tu- tuşmamıştı. Üst kattan sarhoş kat kahaları aksediyordu. Bir sürü ça- pulcular da alt katlari soymakla meşgul oluyorlardı. Binayı derhal muhasaraya aldık. Kapıları kıra- rak içeri girdik. En üst kat mer- diven başına kadar hiç bir mania- ya tesadüf etmeden çıktık. — Saonra?. — Aksilik burada kendini gös- terdi. Merdivenin başında üç kişi bulunuyordu. Bunlar sofaya istif ettikleri bir sürü fıçı, masa. iskem- le, ellerine ne geçtiyse askerleri- mizin başlarına yağdırmağa baş- ladılar. —E? — Bundan sonra gene merdi- vene atıldık. Bu sefer kılıçlariyle geçmemize mani oldular. — Alay mı ediyorsun. Bir ordu- ya karşı üç kişi nasrl karşı durabi- lir? — Maalesef, hakikat.. Fakat muühterem peder bunların nasıl kı- lrç kullandıklarını görseydi, her halde bu fikirde olmıyacaktı. El- lerindeki kılıç, kılıç değil, ateşten bir yıldırımdı sanki.. Bütün ham- leler bu ateşler karşısında eriyor- du. En yaman silâhşorlar bile ya- rım dakika bunların — karşısında duramıyorlardı. — Çabuk anlat! Sonra ne oldu? — Şeytanca bir şey: İkisi mer- divenlerden çıkmak üzere olan as- kerlere karşı koyırken biri de mer diveni tutan direkleri ' kesti. Ve | merdivenin yıkılmasına sebep ol- du. Bu süretle üst katla alt katın irtibatı kesildi. » . Papa büyük bir hıddete îıı.ı:ııl - mıştı: — Ne becerîkıîzlîk, ne becerik- siklik! diye mevkiine hıç de ya- kışmıyan küfürler nvuruyordu Sordu: — Sonra ne oldu? Bu adamları elinizden kaçırmadığımızı ümit e- diyorum. — Bu hususta istediğiniz taah- hütte bulunabilirim. — Ne ise! Demek adamları tut- tunuz., (Devamı var) KOCAMLA EVYL'/ DEĞILS M Terrika No.86 Biraz sükün bularak yatağımın üzerinde dum. Maceranın bütün hâdiselerini daha büyük bir açıklıkla görmeğe başladım, Bu efendi. Bu çeşit bir rabıta ile beni evinde tu" tacağını sanıyorsa, aldanıyor ! Eğer dünkü gün evinden gitmiş olsaydım vicdan SAZAN: Leylâ, damadı ile anlaşmak için fırsat kolluyordu .. Nesri'_n odadan İ KOLALI I'SHAK FERDİ KAD 86 çıkınca, Celâle döndü: — Bâdema bana anne dıyeceksın degıl mi? Nesrin zarfı açtı.. okumağa başladılar: “Sevgili kızım! “Yanlış hesap, Bağdattan geri döner, derler. Bana isnat edilen cürümlerin iftiradan ibaret oldu- ğu anlaşıldı. Şimdi tahliye edil- dim.. Ve sana açık bir alınla artık kızım diye hitap ediyorum. Bun- dan sonra aramızdaki kan rabıta- sını Celâlden saklamağa lüzum yok. Mektubumu alır almaz Tak- simde Sıraservilerde (Sarı çiçek) apartımanında 5 numaralı daire- ye geliniz.,, Annen: Leylâ Sarıçiçek apartmanında Geniş bir oda.. Köşede bir pi- yano.. Ortada hazırlanmış bir ye- mek masası., Burası Leylânın pan- siyonuydu, Leylâ tevkifhaneden çıkar çıkmaz buraya gelmişti. Nesrin annesine yardım ediyor- du: Celâl pijamasiyle ortada dola- şıyordu. O gece burada kalmışlar- dı. : Leylânın israrı üzerine bir iki gün daha birlikte oturacaklardı. »Celâl telgrafla. mezuniyetini . bıı' ç hafta daha uzatmıştı: - Nesrin: — Anne! Saat bire gılıyor. Kar- nım çok acıktı.., - Diye söyleniyordu. Leylânın hizmetçisi sokağa çık- mıştı. Yemekleri Leylâ hazırlı- yordu. Sofraya oturmuşlardı. Leylâ damadının yanmda vazi- yetini kurtardığına seviniyordu. Kurnaz kadın Büyükadada Celâl ile yaşadığı zaman bile ona ken-| disini çok yüksek tanıtmıştı. — ÂArtık yüzüne; haysiyetini kurtarmış bir namuslu ana gibi bakabilirim, değil mi Celâl? Diyerek damadının gözünün i- Yol üstünde| “yor, Adada geçirdiği tatlı ve he - “siz ki daha çabuk ve daha kolay 'devam etti, çine bakıyor ve çok ncıo!ı görünü- yordu. : Celâl o gün Leylâyı kızından daha cazip ve daha kıvrak bul- muştu. Genç ve tecrübesiz. çocuk hâlâ Leylânın hatıralariyle yaşı - yecanlı günleri unutmuyordu. — Leylânın da Celâle karşı git - tikçe uyanan ve derinleşen garip duyguları vardı. Onu Nesrinden gizli olarak kucaklamak, yanakla- rından öpmek ve sıkmak arzusunu bir türlü yenemıyordu. ' Ah bu annelik! Keşki Leylâ ge- ne eskisi gibi Nesrinin teyzesi ola- rak kalsaydı.. Bu emeline şüphe- muvaffak olacaktı. Sofrada göz - göze gelince ikisi de elektrik ce - reyanma kapılmış gibi titriyor ve morarıyordu. Birbirlerine bir şey| söylemek fırsatmı bulamrıyorlardı.| Birbirlerine açılamıyorlardı, * — Zavallı Nesrin!Onün bir şey- den haberi yoktu. İçinde çoktan beri sır olarak saklâdığı annelikl meselesi de kendiliğinden halledi- lince; Nesrin, beynini kemiren bu üzüntüden de kurtülmuşlu. : Laylâ : bir aralık Yılmızdın ':;ışe_şışıp olacak sanıyorum. - ©Dedi.. -Elini urattı. Büfeyi-ka- Tiştirdi.Vve'büyük bir şişe buldu: aşüw İi J" __M KEN karşumda #Wazifesine dmm et - meye bile imkâri bulamadıği için istifaya mecbur ölmüş, dodî Celâl: : — Alçak adam... - Diye mirıldanarak yemeğine Nesrin sık srk gülmemış olsay: dr, ikisi arasinda geçen ıesıızlılc gittikçe derinleşecekti. — — --| Ateş ıiıtıinde duran bir yemeğı getırmek için Leylâ yerinden kılk— mak “istedi.. Nesrin? - — Sbir'ıahmet ehıîe anne' Beu j getireyim... Diyerek' ödadan çıktı. kapandım. — Efendi çıktı dedi. Saat on bir olduğu halde gene Arif otur- — Zükmemişti. Uşağa: doğru, — Dairesinden çıkar çıkmaz hemen gitti mi? — Hayır efendim. Efendi bu sabah —-çok erken — Bu sabah Arif Nedreti üç defa wrmağa mecbun oldum. Bürosuna gidecek son defa olarak onutla ko- nuşacaktım. Uşak daha ilk soruşumda : — Efendi ne zaman çıktı diye sordum. — Kahvaltısınt yaptıktan sonra.. Saat b bundan ılıhı güzel bir fırsat ele geçemezdi. - Leylâ bu küçük fırsatı hg.ııııık istemedi.. Manalı, ezici bir bakış- la gözlerini Celâle çevirdi: — Nasıl, hayatından memnun .muıım.Celll? — Çok memnunum lıoyll! Bu dakikada dünyanın en mesut bir. adami olduğumu iddia edebilirim. — Ben de öyle.. Fakat bana adımla hitap etme! Dilin alışırsa, yarın bir pot kırar ve Nesrinin ya- ninda mahçup olursun ! — Ne diyeyim? — Mademki bugün kayın vali- denim.. Sadece (anne) demek kâ- fi değil mi? Nesrin bu sırada i ıçorıye girdi.. Elhinde tuttuğu büyük yemek lıbl- ğını masanın üstüne koydu: — Bu uskumru pilâkisinin ya- nında birer kadeh şarap ıçılmıı mi, anne? - — Celâl de gülerek başını nllıdn — Vallahi ne iyi olur.. İsterse- niz çarçabuk gidip alayım! Leylâ masanın başmdan kalktı.. Büfeyi açtı: . “— Burada eskiden kalma biır — İşte, yakaladım.. Bol bol i- çeriz.. Sonra birden şen bir kahkaha — Başımdan bu kadar felâket geçti. Böyle mesut bir günümde de içip eğlenmezseniz doğrusu darı- lırım size, Haydi açın şu şişeyi ba- .kalım ! Nesrin yemekleri tabaklara da- ğgıtıirken kendi kendine söyleniyor- Odu: — Celılın bilekleri çenesinden - daha kuvvetlidir. İzmitte evin Hl- '_ tün ıgıı- işlerini o yapardı. Ateşli .ıiözlorin anlaşması için (Devamı » ır) iş orımı verdim: Nedret gör - ha oradadır. dokuza Ka:amh aumızda çok fırtınalı gegeıeh olan bir : konuımnyı biraz sonraya bırakmakla ne olabilirdi? Hem de noterle konuşrhak doğru olmıyacaktı. Fakat Büronun saati ön . bı: huçuğu çalınca birdenbire karar Kendisine yemeğe gelip — gelmiyeceğini sorabilirim. Telefonda ismimi henüz söylemiştim ki .notenn burnundan çıkan nezleli sesi haykırdı: — Siz misiniz Samiye hanım? Çok memnunum çok memnunum., -- ; " peAlğm ça GA y — Niçin aziz Histatp M’ıo aİlot — girdiği evdir, değil mi? — Anlatayım: Ev, meçhul bir ç e! tar-"ından yakılmıstır. — Kimindir bu ev? — Tamamiyle meçhul. Simdiye — kadar aldığım neticeler evin ihti- yar bir markiye ait olduğunu mey- :.tîım“a çıkarmıstır. Yalnız bu mar- — kinin ismini henüz öğrenemedim. — Simdi anlsdım. Bu ev ge- çen akşam Fariyani'nin iceriye ..- EVCİ. muh'terem medar — İçeri girecektiniz? Girdiniz azabi çeketektim. Fakat bugün iş değişti. Tamamen kalktı. Şafak vakti bürosunu temızlemek .için ı;en /— Allo,, Beni üz size telefön edecektim. serbest olmuştum. Hayvancasına hareketiyle beni evine — bağlayıp bağlayamıyacağını daha sonra değil, hemen — şimdi anlayacak. Bu duşuncelerım arasında gözlerim yattığım kar yolaya ilişti. Yastığımın yanındaki yastıkta bir ba- şın yattığını gösteren iz vardı. Yatak çarşafı bir vü: cudun orada vattığını gösteriyordu. Arif Nedret bütün bir gece benim yanıbaşımda yatmıştı. Det - 'le yerimden sıçradım. Sanki birden- bire zehirli bir hayvan görmüşüm gibi bir hisse ka” pildim. Şu meş um yartaktarı atladım. Biz — költukta gördüğüm şalı alarak sarındım. Öte berimi karmakar Tışık toplayarak odadan fırladım. Ayaklar — çıplak, saçlar dağınık koridorlarda bir deli gibi koşarak oda ma geldim. Sanki kovalanan bir hayvan — gibi oraya birdiğim vakit oradaydı. Yazı yazıyotdu. Sabahki bu faaliyete şaşrrdıgımı gören hızmetçı, devam etti: — Efendi düşünceli gibi görünüyordu. 'Kahvaltr sını bile yazı yazarken yaptı. Sonra İhsan b:ye te!r fon etti. — Neterine mi? — Evet, Galiba oraya gitti. “Şimdi gğlıyorürâğ, dediğini işittim, İsterseniz bir kere dc oraya teloion ediniz. Yavaş bir sesle: i — Bu da bir fikir! demekle beraber ş y&îmd'en' krmildamıyordum. Telefon benden bir kaç adım ö» tedevdi. Tutmak icin bir elimı uzatacaktım. — Fakat tereddüt ediyordum. Neden bu kadar acele dum.? ediyore — Arif Nedret'orada mı? — Biraz evvel çıktı. — Çıkalı çok oldu mu? —— Hayır şimdi çıktı. Yalnız mrsmız Suulyo hı- nım? — Eevet. Niçin ıordunuz? Allo? — Allo.. Bana telefon ettiğiniz odada yaln:ı olu' olmadığınızı sorüuyorum. — Eyvet.. Yalnızım.. Kimse yuk Şem "Su halde.. Allo, allo! : d de Alto Sizi dinliyorum, — Samiye hanım bana verdiğiniz ılıll unutm' dıiniz değil mi? <—— Verdiğim sözlü mlü? j T (Devamı var) Sormaktan bir. şey çıkmaz Belkı Arıf Nıdret dı- | |