Yukarıda: Efsanelerdeki deniz kızının taştan heykeli Aşağıda' Hastanedeki Deniz kızının balığa ne kadar benzediğini anlamak için kolunun durur şuna bakınız. Deniz kızı efsanesini bilmiyen yoktur. Belinden yukarısı güzel bir kız, aşağısı balık olan bu uzun saçlı efsanevi mahlüklar her in- sanı romantik devrinde az çok meşgul etmiştir. Şimdiye kadar yalnız masal gi- bi dinlenen bu efsane bugün haki- kat olmuştur. Zira Paris hasta - hanelerinden birinde böyle bir kız yatmaktadır. Yalnız bu deniz kızının 'denizle >'âkası yoktur. Ve denizde yüzerek, genç balıkçıla - rın yüreklerini hoplatacak yerde sadece hastahanenin tek yataklı bir hücresinde şarkılar söylemek ve şiirler yazmakla maşguldür. Matmazel Gitel Feder adında olan bu deniz kızını bir. Fransız gazetecisi ziyaret etmiş ve kendi- siyle konuşmuştur. İşte ihtisasla- rı: : Gri renkte dört duvar içindr buluünan deniz kızının odasına gir- diğim zaman büyük bir heyecan içindeydim. Deniz kızı beni gö- rünce: / — Bonjur dostum. Bana ziya- retinizi haber vermiş!lerdi. Oturu- hjuz, diye yer gösterdi. 'Donuk bir sesle, ve hafif bir rekâketle konuşuyordu. Sık saç- h: ve siyah gözlü idi Boynu uzun- du. Heyeti ümümiye itibariyle güzel denemezdi. Fakat sevimliy- di. Yatakta olduğundan ve beline Ne yazık ki bu kız, efsanelerdeki deniz kızları gibi guzel degıL kadar yorganla örtülü bulunduiun dan belinden aşağısını görmiyor- dum. Yalnız gözlerim bir balık gibi gittikçe incelerek uzuyan şek- lini seçiyordu. Bir anda Feder için bana söy- lenen sözleri hatırladım. Biri: — O, hakiki bir deniz kızıdır. Tıbkı bir balık gibi kuymğu var. Bır ikincisi: — Vücudünün alt kıımmdı ba-| Irklarda olduğu gibi. pullı.ı mev- cut.. Bir üçüncüsü de: — Gece yarısına döğru onu a-| şağıya indiriyorlar. Parkın havu- zunda bir kuğu gibi sabaha kadar vüzüyor. demişti. Sonradan doktorlarla da konuş- tum. Doktorlar bunun bir suite- şekkülden doğduğunu ve ayak ke- miklerinin birbirine mütelâsık o- larak ve gayri tabii bir şekilde in- kişaf ettiğini, kuyruğu şeklini aldığını söyledi - ler. Fakat doktorların bu ilmi gö - rüşleri bizi alâkadar etmez. Deniz kızına sordum: — Rüyanızda yürür müsünüz” — Hayır, sizin için çok basit o- lan bu işi ruhum da vücudum gibi yapamıyor. Ben on altı aylık bir bebekten bile daha az hareket e- debilirim. — Denizi biliyor musunuz? — Hayır.. Denizi bilmiyorum. Uyumıyan milyoner Kendisine uyumayı mümkün kılacak adama servet verecek İki senedenberi gözlerini uyku tutmıyan bir Hintli milyonerin ya- vaş yavaş ölüme mahküm bir hale geldiği Kalkütadan haber veril- mektedir. Bahadur Bajorya isimli bu Hintli, kendisine uyku temin ede- cek her hangi bir doktora istediği kadar servet verebileceğini vadet- mişti. Bunun üzerine kendisine çuval- larla mektup gelmiştir. Bu mek- tupları dünyanın muhtelif yerle- rinden doktorlar gönderiyorlar, her biri bir başka türlü ilâç tavsiye ediyordu. Fakat milyoner Hmtlı başından bu feci felâketi giderecek hiç bir deva bulunamamıştır. Bununla be- raber, çuvallarla gelen mektupla- rın sahiplerine ayrı ayrı teyekkür etmektedir. Afyon dahi içmiş, tesir etme- miştir. ÂArtrk hiç bir şeyden fayda görmiyeceğine kanaat getirmiş ol- duğu için, kederinden her gün bi- raz daha erimekte, ölüme yaklaş- maktadır. böylece bir balık| 'Deniz kızımın eli Fakat tahmin ediyorum. Geceleri, her taraf büyük bir sessizliğe gö- müldükten sonra kulağımı bir se- def kabuğum var, ona dayarım ve saatlerce böylelikle denizi din- lerim. - — Suda yaşamayı niçin tecrü- - be etmiyorsunuz? — Deli misiniz? Suyun ıoiuk hığunu bılımıyor musünuz?” T LNS CEN 'senE DAZP'YURKAN'Ğ Ikçıların ağlarına ölü bir deniz kızı düştüğünü duydunuz mu? — Hayır.. Fakat bu beni hayre- te düşürmüyor. Çünkü dünyada bu şekilde yegâne mahlük olma- dığıma inanıyorum. Ben ancak İ tabiatin bu feci birine uğradım. — Bu sözlerden sonra deniz kızı bir müddet sustu ve düşündü, Gitel Feder-1898 senesinde Le- histanda doğmuştur. Ve ebesi o- nu ilk önce görür görmez büyük bir hayrete düşmüştü. 1905 senesinde daha henüz 7 yaşında iken yehudi olan ebevey- ni Lehistanı tevketmek mecburi - yetinde kalmıştı. Ve o zamandan beri Fransada yaşamaktadırlar. Lehistanda zengin idiler Bü- yük evleri, fabrikaları ve servetle- ri-vardı. Fakat Fransaya kaçtık- ları zaman bütün bunları terket- mek mecburiyetinde kalmışlardı. Fakir düştüklerinden küçük Federi bir arabaya yerleştirmişler, çiçek sattırmak, — dilenmek gibi şeylerle hayatlarını kazanıyorlar- dı. Bu hayat bir müddet bu sekil- de devam ettikten sonra nihayet Feder hastalandı ve o zamandan- beri de hastahanede yaşamakta - dır. Büyük bir zekâ gösterdiğinden yirmi gün gibi bir zaman içinde okumayı öğrenmiş ve o zamandan beri muhtelif kitaplar ve eserler okuyarak bütün dünya vukuatını takip etmiştir. Bu sırada büyük harp olmuş, bununla da yakından alâkadar olmuştur. Sordum: — Bir kitap hazırlryor muşsu- nuzZ.. teıadüflerîndçn Bu kız, şiirler yazıyor, — raklı şeylerim var. Deniz Paris-Soir gazetesınde okunmustur Paris Hastanelerinden Birinde Bir Kız/” Yaşıyor Belden yukarısı kadındır. Belden aşağısı pullarla kaplidir ve kemikleri bBirbirine yapışık ayakları bir balık kuyruğunu andırmaktad.r. Şarkılar söyliyor, fakat denizi hiç görmemiş. Yüzünü sadef kabuklarına sürüyor. — Evet.. Ve Kolet bu iş için ba- na çok yardım ediyor. Çüynkü ben yazı yazmağa muktedir değilim. Parmaklarım çok çarpıktır. Onun için dikte ettiriyorum. Ben söy- lüyorum, o yazıyor. Bu kitap ter- cümei halimle alâkadar bir roman dır. Benim söyliyecek çok me- Hepsi bu ro- mandadır. Âh bu, bambaşka bir şeydir. Ben beşeri ıstırapların en derinini, en müthişini çekiyorum. Elbette anlatacak, söyliyecek çok şeylerim olacaktır. Bunları dikte ettirirken kendimden geçiyorum. Dudaklarımın arasından bana büs bütün yabancı bir ses çıkıyor. Burasını çok seviyorum. Bura- da herkes ve her şey bana güzel geliyor. Size bir şey daha söylemek is- terim. Ben hayatımda bir de fe-|-: nalık yaptim, Yalan söyledim..Ön beş yaşında olduğum sırada Bir gün bana bir ' tanıdığım şu ki- tabı getirmişti. Buradaki şiirler- den birisi çok hoşuma gitmişti. Bunu okuya okuya ezberledim. Ve ertesi günü beni muayene eden doktoruma bu şiiri okuyarak ken- dimin olduğunu söyledim. Fena bir şey değil mi? Doktorum bu şii- ri beğendi ve diğer şiirlerimi de görmek istedi. Gitel gülüyordu: — Ben de böylece mecburen şi- irler yazmağa başladım. Bunları görmek ister misiniz? Yanındaki dolaptan siyah kaplı kalın bir defter çıkardı. İşte oku- “Denizi tahmin ediyorum<i,, Diyor. duğum bazı şiirlerden parçalar: | “ie Akşamın yumuşaklığında, sanki gençliği çağıran bir hitap hissediyorum. Fakat benim bit - kinliğimi kim düşünüyor? Biça « re kalbimin artık ümidi yok. - Bahar ve çiçekler elbiselerime - | kokular koydular. Fakat benim kalbim bir leylâka benziyor. Çün- kü günden güne ölüyor, ölüme yaklaşıyor.,, ğ Deniz kızının bütün şiirleri böyle acıklı, böyle dokunaklı. O, gözlerini havaya kaldırmış könu- şuyordu: — Bunlarda bir başkalık sezmi-. yor musunuz? Bunlarda beni ha- yata bağlıyacak gizli bir bağ giz- li bir sır görmüyor musunuz? Ben bir hasta mıyım? Bir sakat mıyım? Bilmiyorum. Beni dinleyiniz din- leyiniz beni! Deniz kızı coşmuştu. hiç du_y—' madığım bir sesle konuşuyor — *' kâyet ediyordu. Bu sırada kapı açıldı. Ve içeriye bir hastabakıcı girdi. Vakit gelmişti. Deniz kı- zına yaşıyabilmesi için morfin ya- pılacaktı. Bunu gözümün önüde yaptılar, koluna 15 santigram morfin zer- kettiler. Müsaadesini alarak ayağa kalk- tım, Ve deniz kızmı bir karyola, iki iskemle, bir masa, şiir kitapla- rı, çiçekler ve bir sedef kabuğu a- rasında ebedi bir hapishaneden farksız hücresinde yalnız bırak- tım, v Şarkı söyliyen bir horoz Şarkı söylemek , marifetinin ho - lunabileceği ş'mz diye kadar ne İ- şitilmiş, ne de düşünülmüş bir işti. - Nevyork vilâ- yeti kasabaların. dan “Vilyam Pit,, in Leghorn cinsin- ortaya çıktıgından beri artık bu düşünceden bile geçirilmiyen iş tahakkuk etti. “Lâf Ebesi,, nin bir şarkıcı olarak şöhreti yalnız bulunduğu — rozlarda da bu - Nuett'de den “Lâf Ebesi,, adlı beyaz horoz — kasabaya tıkılıp kalmamıştır. Şimdi Nevyork radyosu san'atkârlara — ie arasına girerek şan ve şöhretini büsbütün arttırmıştır. (Lâf Ebesi,, '4';* Solo rolünü yaptıktan başka, yanında birisi türkü çağıracak olursa o — da hemen sesini yükseltmekte ve bir hanende heyetine refakat et-.Ç; mektedir Lâf Ebesi ayni zamanda dünya “ötme,, şampiyonudur Resim “Lâf Ebesi,, nin radyoda başka bir san'atkârla bırlıkte—, türkü söylerken gösteriyor. ) ı. b