Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Otadın fevkinde Tefrika No. 74 Yazan:Murad Sertoğlu Bin türlü itizarla Cem Sultanı verine gönderdiler. Pa vi Sezar Borjiya o gün konaktaki tekmil hizmetçilere yol verdi. Ve bunun şerefine olarak eve birkaç tane kendisi gibi sarhoş ve it ar- kadaşiyle bir sürü hafif meşrep kız davet etti. Analarından doğar doğmaz boğazlanmış danalardan mezeler- le fıçı fıçı şaraplar içildi. Kepaze- liğin ve rezaletin en üst perdesin- den en alt dirkesine kadar her ne- vi tecrübe ve tatbik edildi. Şaraplar'su gibi aktı. Çırçıplak kızlar dansettiler. Gürültü, patır- dı, naralar o derece aldı. yürüdü ki bütün civar halk evlerinden ç- kıp sokağa döküldüler. Ve ihtiyar, yatalak markinin evindeki bu mü- tadım fevkinde tyşinüşu — seyret- işinuşu — seyret- meğe başladılar. Kapılarda nöbetçi olmadığı i- /— çin halk koca binanın bahçesine bile dolmuştu. Hattâ bunların a- — rasımda bazı açık gözler açık bul- dukları kapı, pencerelerden içeri dalarak şöyle yükte hafif, pahada ağır nesneleri götürmeğe bile baş- lamışlardı. Bu sırada bahçede ve kapının önünde birdenbire bağrışmalar ve feryatlar koptu, Papanım süvari ve piyade askerleri markinin konağı- nr muhasara altına almışlardı. Bu hâdiseyi daha iyi anlamak /—için vakanın yarım saat evvelisine rucu edelim. Vatikanda papa, muhafız küu - mandanını,kabul etmişti. Ona sa - bahleyin tevdi etmiş olduğu işde ne derece muvaffak olduğunu öğ- renmek istiyordu. — Ne yaptın? — Emirleriniz üzerine bütün - Romayı altüst ettim. | İ — Bir şeyler bulabildin mi? —— Şimdilik sadece bir hayli ma- lâmat edinebildim. -— Nedir bunlar? — Hekimbaşı Fariyani, sadık a- damlarından Jülyetto ile birlikte dün gece yarısı Romanın kayıkçı ' ve gemici meyhanelerinden birine — Ya? Mesele çok enteressan... Sanra? — Burada iyi kılız kullanmasını | at kadar sonra da dışarı markinin konağını kuşatmış. Bu | kâğıdın her halde sahte olduğunu zannediyorum. — Hayır, kâğıt sahte değildir. Doğrudur. — Ya? Her ne ise.. Askerlere durmalarını söyliyerek yanındaki üç kişiyle konağa girmiş. Bir sa- çıkarak dağılmalarını bildirmiş ve tekrar konağa girmiş. — Fariyani ne şekilde giyinmiş? — Yüzünü iyice örten bir rahip elbisesi.. — Tabit bu markinin evini ara- dın, değil mi? — Hayır.. — Neden? — Lüzum kalmadı. Çünkü da- ha enteressan bazı havadisler al- dım, — Ne gibi? — Gene tarafınızdan imza edil- miş olan kâğıt dört kişi tarafından sabahleyin erkenden Napoli kapı- sına gösterilmiş ve kapı mütadın- dan evvel açtırılarak bu dört meç- 'hul adam şehri terketmişler. - — Bu da sayanı dikkat. — Evet.. Öyle anlaşılıyor ki muhterem hekimbaşınız her neden se Romayı terketmek luzuı:nunu göstermiştir. | — Bu da bir rmtamma.. — Sözlerimi belki bir cür'et sa- yacaksınız, muhterem peder. Fa- kat ben emniyetinizi ve umumi em niyeti teminle mükellef bir memur olduğumdan herkesten şüphe et- # mek, ve her hâdisenin de bir fıili—_ ni aramak mecburiyetindeyim. — Bununla ne demek istiyor - sun? — Demek istediğim şu: Bu ge- ce Vatikanda bir vaka oldu. Muh- terem bir kardinal vefat etti. — Evet!.. — Vaziyete göre bunun bir ci- nayet olması lâzımdır. Çünkü bu birinci vaka olmadığı gibi yapılış tarzıma göre de cinayet oldukları kat'i surette anlaşılmış olan diğer vakalara pek ziyade benzemekte- dir. (Devamı ı.ıar) YAZAN,: 81 Yılmaz, hatıra defterini gözden geçirirken Leylânın eski bir cina- İSHAK FERDİ yetini daha meydana çıkarmıştı Yılmaz cigarasını yaktı: — Böyle bir kadının Türkiyede değil, bütün dünyada bile eşi yok- tur. Leylânın, doktor Şahabı ni- çin öldürdüğünü ve şimdiye kadar sayısı 25 i geçen erkeklerle neden yaşıyamadığını anladım. Yılmaz bey bu satırlardan son- ra, defterin ortalarında başlı başı- na bir roman mevzuu teşkil ede- cek kadar heyecanlı ve esrarengiz bir cinayetin iç yüzünü de öğren- mişti. köyünde Yaoğurtçu çayırı civarın- da küçük bir köşkte boğulmuş ola- rak bulunan Babrâli ketebesinden Şerif beyin de katili Leylâ olduğu anlaşılıyordu. Yılmaz bey, bu vakaya ait not- ları dikkatle gözden geçirmeğe başladı: — 23 Nisan 1917 — “Bugün Şerife açıkça söyledim: — Senin üç çocuğun var.. Karın da benim kadar güzel. Haydi, işi- ne git.. Benim yakamı bırak. Ben evli erkeklerden hoşlanmam! de- dim. Şerif tam aradığım bir erkek.. Bazuları kuvvetli.. Sporcu.. Fakat, ince ruhlu ve kadmları okşamasını herkesten iyi bilen bir erkek. İn- sanı hırpalar, ezer gibi seviyor.. Öpmesinde, konuşmasında, bakış- larmda bile diğerlerine benzemi- yen bir hususiyeti var.. Doğrusu ben sırnaşık, sulu hele şüppe er- keklerden hiç hoşlanmam. Şerifte bu asri meziyetlerin hiç biri yok.. Oh.. Ne âlâ. Tam bir erkek işte.. İnsanı kucakladığı zaman, tünel tornikesinde sıkışıp kalmış gibi, kemiklerinin birbirine geçtiğini hissediyor. Fakat, bütün bunlar neye yarar. Ü, şimdi üç çocuklu bir kadının koynunda yatıyor. Ben zaten dünyanın en talisiz bir kadı- nr olduğumu çoktan anladmı Ara- Büyük harp içinde Kadı- dığım erkekler ya beni sevmiyor, yahut evli bulunuyor. Hiç kimse- nin ocağını yıkmak istemem am- ma, beni, onu sevmekten de kim menedebilir? Çok defa cebri nefs ettim.. Kadıköyüne geçmemek, o- nunla buluşmamak istedim. Elim- de değil.. Davet edince derhal pel- te gibi yumuşayıveriyorum. Yarın bana son kararını söyliyecek. Zan- nederim ki, Beyoğlunda bir apartı- man açacak.. Metres hayatı. Ah, işte bundan tiksiniyorum artık. Ne olurdu, Şerif benim meşru kocam olsaydı. Vallahi onunla ölünciye kadar otururdum. Hattâ beni döv- se, ayağının altımna alrp ezse, mem- nun olurdum. Haniya, nerede böyle karısını seven bir koca? Şe- rif bugün Babiıâlide hatırı sayılır bir memur, Fakat, o hiç de Babı- âli efendilerine benzemiyor. O ne sert bakışlı, tok sözlü bir erkek al- lahım! saydı, vallahi yer yüzünde hiç bir aile faciası olmazdı. Bütün fena- hk, erkeklerin — pısırıklığından, fazla hüsnü niyet sahibi oluşun- dan, önüne geleni samimi arkadaş diye aile içine sokmasından ileri gelmiyor mu? Ben Nevzat beyden neden ayrıldım? Kendisinden bi- raz daha düzgün konuşan, ka - dınların bin türlü riyakârlıklarla gözüne girmiye çalışan bir arkâdaşi değil midir ki, beni ondan ve yuvamdan ayırdı? Fakat, Şerif.. İşte o da tıbkı onun gibi.. Yedinci kocamın arkadaşıydı. Şerif bir gece kocamın birden- bire hastalanmasından istifade e- derek evimizde kalmıştı. Biz o va- kit Nişantaşında oturuyorduk. O da Kadıköyünde... Vapur vaktini geçirince, kocam: — Şerif, bu gece bizde kal! de- mişti. Ah, keşki demez olsaydı... Çünkü ben o vakit kocamı da çok Eğer bütün kocalar onun| gibi sert, onun kadar tok sözlü ol-| severdim. Ondan ayrılmak hatı- rımdan bile geçmezdi. ce, ne olduysa oldu. Ondan sonra iş meydana çıktı. Kocamdan ay:- rılmağa mecbur oldum. Şerif de karısından ve çocuklarından ayı'lı" dı. Elini bana uzattı.,, Yılmaz bey hatıra defterinin es- rar dolu sayfaları arasında kendi- ni kaybetmişti. Bir başka sayfa- da gene Şerif beye ait şu satırları gözden geçirdi: İşte o ge — 28 Ağustos 1918 — “Bu sabah kapıya iki çocuklu bir kadım geldi. Hizmetçi bu hüvi- yeti meçhul misafiri bana sorma- dan içeriye almış, Çarçabuk saçı- mı başımı düzelttim.. Alt kata imn” dim. Henüz içine ak düşmemiş koyu siyah saçlı, orta boylu, ka- ra gözlü, uzun kirpikli otuz yaş- larında bir kadın.. Benden çok genç.. Saf.. Çekingen.. Yanındaki çocukların ikisi de kız. Biri yedi, öteki beş yaşlarında var... — Hoş geldiniz, hanımefendi! Dedim. Karşısımmdaki koltuğa ©r turdum. Ne garip şey! Genç kadın o kadar taşmış ve dolmuş olacak ki, kendini tutamadı. Sözüme hıç- |kırıklar ve iniltilerle cevap verdi. Gözlerinden dökülen yaşlar sırtın- daki penbe krepdöşin blüzunun önünü ve yakasını ışlattı. Hayret' ler. içinde- kaldım. çt — Ne derdiniz var, yanlış bir yere gelmiş olmıyasınız? Dedim. — Hayır, dedi, Leylâ hanım siz - değil misiniz? — Evet.. Benim.. Sonra birden başımı önüne eğ- di: — Ben Şerif beyin karısıyım, dedi, bunlar da onun çocuklarıdır hanrmefendi! Birdenbire şaşaladım. (Devamrı var) — Peki görürüz! Yarın görürüz! — Sizi fazla alıkoymryacağım bu akşam... Çok Bbecerebilen iki serseri angaje et- — Tuhaf şey.. Kimmiş bu serse- “ — Birinin adı Âncello, öbürü- “nün Roberto imiş. Rodostan gel- — mişler. r — — Pek âlâ, devamet! — Meyhaneci bu iki serserinin fevkalâde mahirane kılıç kullan - — dıklarımı söylüyor, — Acaba Fariyani neden böyle " şüpheli yerlerden adam angaje e- | diyor? İstediği kadar ücretli Aas. kerimiz, kuvvetli ve namuslu - si- /“Tâhşorlarımız var. Neden bunları - seçmiyör? -— — Buna ben de hiç bir manes — veremedim. -. — Sonra? T .— Sonra iki kişi olarak girmi: ı oldukları meyhaneden dört kişi o- larak çıkmışlar. Ve muhtelif kara- çllımllııı—ıı basvurmus, tarafınızdan f*hıu!anmış ve mühürlenmiş bir kâğıt göstererek bütün muhafızla- y ve askerleri almıs ve kim oldu- — ğunu henüz tespit edemediğim bir Tetrika No. 81 — Benimle ne diye meşgul oluyorsunuz? Madem ki, sizin için hiç,... hiçbir şey değilim! Biraz alaylı bir tavırla: — Biraz evvel sizi rssız yerlerde hulduğum va. kıt bunu düşünmemiştiniz... Hattâ öyle sanıyordum ki, sizi alrp getirdiğime sevindiniz bile... Bu alaylı tavrr beni gene çileden çıkartmıştı: Haykırdım : — ÖOh bt kadar çabuk öğünmeyiniz, Beni uzun zaman için getirmediniz. İşte şu evin daha eşiğinde size söylüyorum: Artık sizin çatınız altında durmi. yacağım. Bu defa iyice kararımı vermişimdir: Yarın gideceğim. — Yarım!!!... Mânâlı bir tebessüm dudaklarında dalgalandı Yavaşça sözünü bitirdi: — Yarm görüşürüz!... Bü akşam karnım pek aç. Hele bir yemeğe inelim de... Kendine bu kadar güvenç, bu derecelerde bü. yük bir sükünet ve kayıtsızlık sinirlerime dokunu. yordu. Mantomu- çıkarmak için mübaleğalı bir ihtimam- la bana yardım ederken tekrar ediyordum: — Yarın gideceğim. Yarın gideceğim. Beni ar. tık burada tutamazsınız. Hep o alaylı gülüşile dişleri arasmdan: — Yarın bugüne ait, değildir. Dedi, Saçlarımı küçük, kuru darbelerle —düzeltirken bana doğru geldi. Kolunu belime dolayarak beni kendisine doğru çekti, yumuşak bir sesle: — Bu kadar fena olmaymız. Samiye, dedi. İs. tikbalin bize neler hazırladığını ileride... göreceğiz! Şimdi bunları bir tarafa brrakalım. Madem ki, bera. ber bulunacağımız bu akşam... Son akşamdır. Ara. mızdaki kara bulütları dağıtalım, birlikte geçireceği. miz bü son saatleri bozmıyalım. Bu kadar cür'etten şaşalamıştım. Alay edip et.- mediğini, ciddi söylediğini seçemiyerek hiç bir ce. vap veremedim. Kendimi kurtarmağa uğraşıyordum. Fakat belime doladığı kolunu daha fazla sıkıştırıyor. du. Yemek salonuna kadar böylece iki sevgili gibi birbirimize dolanmış olarak girdik. Yemeğimiz tatsız ve neşesiz geçti. Kocam ke. yifli görünmek arzusuna Tağmen endişeli idi. Konuş. mak için biraz kendisini zorladı. Fakat sözler du. dakları üzerinde dönüyordu. Her ikimiz de tabil gö. rünmek arzusuna rağmen ağır bir süküt çöktü. Kocamın gözleri arada bir uzun uzun üzerimde duruyor, dalgın, ciddi, derin bakışını üzerimde his. sediyordum. Yüzünde belli etmek istemedğği gizh bir ızdırabın verdiği çizgiler olmustu. Onun görünmek istediği gibi pek o kadar ka. yıtsız olmadığını anlayarak içimde bir sevinç duy. dum. Kahve ile likörlerin yemekten sonra kendi dai. resine getirilmesi için emir verdi. İtiraz ederek: — Bu akşam çok yorgunum dedim. rica ederim... Madem ki, yarın... Sözünü bitiremiyerek durdu Fakat ben anlamış. trm. Gözlerimiz karşılaştı, bu bakışta tutuşan alevle. re mukavemet edemiyerek gözlerimi indirdim. İçe. rimde birdenbire fena bir rahatsızlık duyarak kendi kendime: — Yarabbim diyordum, kahveyi kendi odasına götürtüyor... Belki de ilk akşamki teklifini yapacak. Bu ihtimal yüreğimi garip bir sürette heyecana getirdi. Bana gizli, fakat endişeli bir sevinç verdi. Eğer kocam ilk akşamki gibi geceyi birlikte geçir. memizi teklif ederse nasıl alaylı ve istifhamkâr tebes. sümlerle onu reddedeceğimi gözlerimin önüne getiri. yorum. Bugüne kadar onu küçültmek, alçaltmak, için bu kadar güzel bir fırsat elime geçmemişti! Fakat o. na gözlerimi tekrat kaldırdığım vakıt, mai gözbebek. lerindeki alevin kölgelendiğini farkettim. Birdenbire bu-güzel ümidim kırıldı. Bütün enerjimi gevşeten derin bir ra'şe ile sar. sıldım. Anladım: ki, ilk akşamki sözler artık ayni keli. meler, ayni hislerle tekrar edilmiyecekti. Aramızda arzularımızın, iradelerimizin yürütemi, yeceği daha büyük bir şeyler vardı. Kocam ilk akşamki o kadar zarif nükteli tavrile geceyi beraber geçirmemizi şimdi artık asla teklif e, demiyecekti. Eğer kendisine hâkim olabilerek sesine ayni şi. veyi verebilse bile gözleri yalan söyliyemiyecekti. O zaman bu gözler önünde ben de kayıtsız trolümü Oya namakta kudretsiz kalacaktım, (Devamı var)