İYİ BIR | Terzi mi arıyorsunuz? işte size bir adres: iHSAN YAVUZ Kadın ve ron Narvumnda Letafet handa EAKA siz BU POSTLU- GA EMEMİYİ YET VERMİYOR GİBİ GÖZÜKÜYORSUNUZ. | HAREKETİN DEN EvvEL TAYYARENİN MER YERİ Nİ MUAYENE ETMELİSİN > &rkek lerzis «ştamtiu? o Vemipostane Karsıapısı MİLYONER viLBER BAJ yor.. EMİNİM Ki.. NA SizDEN BAM EPEY öLSEM CENAZEME e GÖNDERDİ | BiR ŞELENK GÖNDERİR... Giz HAYDİ ..- MAREKET EDE. LİM VAKıT GELDİ... 74 FAUSTA Köpek kısa bir havlama ile kar- #ilrk verdi. Pardayan devam etti: — İşte görüyorsun! ya, zavallı dostum, Artık sen de ihtiyarladın. Biraz akıllı ve uslu, biraz da ten- bel oldun. Fakat sanırım ki, kok- lama hissin hâlâ eskisi gibi kuv - vetlidir. Beni istediğim yere götü. rebilirsin, Fakat şunu bil ki, ben “de henüz ne topal, ne de çolağım. Pipo gururla kuyruğunu salla- dı. Bu anda Hüget harika dene - <ek derecede lezzetli bir öğle ye- meğinin ilk kısmını masalarına diziyordu. Otelin meşhur küçük pastaları, Sen nehrinin tadına do- yum olmıyan balıkları, yağda kr zartılmış çulluk, tencerede pişmiş körpe ördekler, Kmpiyeyni or - manlarının meşhur karacaları, dondurulmuş meyvalar, kısaca bin türlü yemek öyle bir ziyafet teşkil ediyordu ki, bunu şimdiye kadar burada ne Fransa kralı ne de ligörlerin reisi Dük dö Giz gör- müştü, Hüget titrek bir sesle: — Ne o, gidiyor musunuz? Ha- zırladığım şu yemeğe tenezzül et- miyecek misiniz? Dedi. Pardayan iştiha açıcı kokular saçan bu baş döndürücü yemekle- re göz gezdirerek: — İki imparatora lâyik bir yemek! Dedi. — Halbuki sırf sizin için hazır- lanmıştı. Acaba şimdi kime lâyik olabilir? — Kimemi Hügetçiğim? Ben sana şimdi bu yemekleri yiyecek iki imparator bulurum. Yalnız da- vet edecğim her kim olursa olsun onlara benim kadar ikram edece ğini vadet! Kadıncağız şaşırarak: — Vaadediyorum, Mösyö lö Şövalye, dedi. Pardayan subaylar, jantiyom - lar, talebeler, şairler ve gürültücü patırtıcı bir sürü müşterilerle dolu olan büyük salonu bir baştan öbür başa kadar geçti. Dış merdivenin üzerine çıkınca etrafına bakındı. Gelip geçenleri gözden geciriyor, bunlar arasında kendisine hazır - lanan yemeğe lâyik iki kişi arıyor- du. Birdenbire biraz ileriden geçen iki kişiye: — Buraya bakın! Lütfen içeri- buyurun. Evet siz, kova burun'u koca yağız... Ve siz fırıldak göz. lü koca sırık.. Evet sizlere söyli - yorum dostlarım. Sizi yemeğe çağırıyorum. Lütfen buyurun!... Acınacak bir halde olan şu iki mahlük, arkalarındaki elbiselerin eskiliği, ayaklarmaki ayakkabı - ların haraplığı son derecedevdi. Bunların bir eşine ancak seyyar cambazhanelerâe sastlanabilirdi. Bunlar şövalyenin çağırışı üze- rine şaşkın bir halde durdular. Biribirine baktılar, Sonra korka BERD'İN MUHAKEMESİ ödü GÜN BAŞLIYOR ŞAMİTLER: ORAYA NASIL GÖTÜRECE- TAYYARE ME YOArıNA KADAR KOR VİLYER ZER Kara haydut X9un harikulâde EĞER BL MAHKEMEYE GELİRSE BERDİN iŞBiYER KARA NAYDVOUN DA FşhRiNıİ İ BİLMİYORUM. mii MERAK ETME... KARA nay. Dur SÖZÜNÜ TUTAR.. “| B!iLMAHKEME YE GiVE i MİYECEKTi R İf se vvorra i JAYMARESİ LE sinlcen TAYARE HAZIRDIR, MA. REKET ilani .. ACABA A9 NE * DEN BiZE VEDA) GELMEDİ... maceraları İSvV MUHTEMELDİR FAKAT NERDEN ÖĞRSNDİN- İLBER KaRa NAYDUT ŞÖRENMEK Bk VYarır onu HE A MALDE eN RR r üm) RIN TAY» ae fanzin UZERLERİNE UC LİMDA MENDİLE | RiNİ TÜFEKLE YERE İNMEĞE İMECBUR EDELİM. FAUSTA 75 korka, he. basamakta bir reve - rans yapa yapa merdivenleri çık- mağa başladılar. Heriflerin boyları bitmez tü - kenmez derecede uzundu. Kendi- leri pek fazla zayıftılar. Görenler bunların mutlaka karmlarını ça - kıl taşlariyle doyurduklarını sa- nırlardı. Bunlar salona girer gir mez sağdan soldan itirazlar yük- selmeğe başladı, Fakat Pardayan müşterilere öyle bir göz gezdirdi ki, homurtular, itiraz sesleri he. men kesildi. Hemen bu iki zavallıyı kalkmış olduğu sofraya oturttu. İkisi de tereddütlü, heyecandan titrer bir halde, burun delikleri şiddetle a- çılıp kapanarak, Hügetin hazırla- mış olduğu yemeklere müthiş bir hırsla bakarak yanyana, sandal- yanın birer köşesine iliştiler. Şiddetle nefes alıyorlar, âdeta rüya görüyoruz sanıyorlardı. Pardayan biraz daha akıllı gi- bi görünenine: — Cingöz arkadaş, senin ismin ne? Dedi. Herifin parlak gözleri fırıl fı- rıl dönüyordu. Burnu sivri, boy - nu uzun, gövdesi yüksek, kolları, bacakları asma filizi gibi ince idi. Herif eğilerek; — Monsenyör, ismim Pikvik- tir. — Pikvik mi? Ahenkli bir isim. Fakat bana bir daha sakın Mon- senyör, deme! — E, karga yüzlü, sekinki? Hakikaten bunun yüzü karga - ya çok benziyordu. Saçları siyah, alnı düz, burnu uzun ve çıkık ke mikli idi. Tavırları ağır, her za- man matem tutuyormuş gibi ke * derli görünüyordu. Hazin bir sesle: — Monsenyör, benim de ismim Kroastır... Dedi. — Kroas? Vallahi hoş! Fakat sen de şu monsenyör sözünden vazgeç. Şimdi, Mösyö Kroas ve Mösyö Pikvik, haydi bakalım, be- nim hatırım için şu hazırlanan pastalardan, çulluklardan güzelce yeyiniz. Siz bugün Şövalye dö Pardayanın misafirlerisiniz. Pardayan Dam Hügetin eline iki lira sıkıştırarak: — İste misafirlerimin yemek parası! Dedi. Hüget kabul etmek istemeyin. ce Şövalye yavaşça şu sözleri söyledi: — Aziz Hügetim, bunlar be - nim misafirlerimdir. Onun için kimsenin, hattâ dostum olan Mös- yö Graguvarın bile misafirlerimi elimden almasına müsaade ede « miyeceğimi bilirsiniz. Güzel otelci içini çekerek: — İyi amma, verilen'para, edi- len masraftan pek fazla... Dedi.