— Baş tarafı dünkü sayımızda — Geniş balkona çıkmıştık. Ufukta kaybolan güneş, ortalığı ancak göklere akseden ziyası ile aydın latıyordu. Sordu: — Jan dö Limu yaşıyor mu? — Evet! — Onu tanıyor musunuz? — Tanıyorum. — Bana ondan bahsediniz. — Ne söyliyeyim? Kendisi Pa-| risin en güzel, en meşhur kadınlar | rından biridir. Bir prenses hayatı! yaşıyor, — Ah! onu hâlâ seviyorum! Diye mırıldandı. Sonra birden karar vererek anlattı: — Onunla üç sene birlikte ge- girdiğimiz hayat ne kadar kor- kunç ve ne kadar tatlı idi bilse- niz? Beş altı defa az kaldı onu öl- dürüyordum. Gördüğünüz bu iğ: ne ile bir gün gözlerimi oymağa kalktı. Sol gözümün altındaki şu| küçük noktaya bakınız. Serişiyorduk; sizn bu ihtirası nasıl anlatayım? Anlıyamazsınız ki1.. İki kalbin ve iki ruhun karşı» rks atrlmalarından mütevellid bir aşk mevcut olabilir. Fakat şüphe-| siz sevişirken birbirlerinden nef-| ret eden iki mah'lâku önüne geçil- mez bir surette birbirine bağlıyan gaddar ve zalim bir aşk da mev- cuttur, Bu kadın beni üç senede mah- vetti. Bütün servetimi tatlı te bessümü ile yedi bitirdi. Onda mukavemeti imkânsız bırakan bir hel vardır. Bir koku gibi yapılan tebessümün musikisine benziyen güzel sesi, uzun endamı, daima mutedil hareketleri, mavi gözleri| o kadar ahenktardır ki insana ya! vaş yavaş işler. Beraber bulun- duğumuz üç sene içinde gözlerim) dünyada yalnız onu gördü. Ne kadar ıstırap çektim, bil-| seniz. Beni herkesle aldatıyordu. Niçin? Hiç, sırf aldatmak keyfi i- çin! Burada bulunduğumdan beri omu o kadar düşündüm ki, nihayet anladım. Bu kadın aldatmadan se- vemez.. Onun için aşk, eğlence ve paradan başka bir şey değildi, Bu! yüzden servetimi son meteliğine kadar yediği zaman bana sadece: — Anlıyorsunuz ya azizim, de- di, ben yalnız hava ve su ile yaşr- yamam! Seni hâlâ seviyorum; fa- letafeti, | mak için şiddetli bir arzu hisseder- | ÇEVİREN: Fahire Muallâ kat yaşamak lâzım! Sefaletle ben Eğ, KAR 'Bir Hatıralarını anlatan : EFDAL TALAT 'eliice enf je 2PYWİ e! TURKİ —26— Yazan: IHSAN ARİF | hiç bir zamani uyuşamıyacağız! Eğer size onun yanında geçir- diğim işkenceli hayatı anlatabil- sem... Yüzüne baktığım onu ku-| caklamak istediğim kadar öldür-! mek için de çıldırırdım. Kolları- mı açmak, onu kucaklamak için bağrıma çektikten sonra sıkıp boğ dim. Sanki bakışlarının arkasın- da beni ondan nefret ettiren anla- şılmaz, bain bir şey vardı ve kim- bilir belki onu sevmemin sebebi buydu. Onda kadınlık ve kadınlı. ğın o çıldırtıcı ve kindar hali her kadından fazlaydı. Sokakta beraber giderken er - keklere öyle bir bakardı ki, bir tek bakışla kendini tamamiyle teslim ettiği sanılabilirdi. Bu hal beni çileden çıkarıyordu. Şimdi on sene oluyor ki gör - medim ve onu gittikçe daha çok seviyorum. Gece her tarafı tamamiyle sar- mıştı, Havada bir portakal koku- su dalgalanıyordu. — Tekrar görecek misiniz? Diye sordum. Cevap verdi: | — Elbet! Şimdi burada gerek| mal, gerek nakit olarak epey ser- vet biriktirdim, Biraz daha para toplaymea nem var, nem yok hep- sini satarak Parise döneceğim. O- nunla bir sene beraber yaşıyaca- ğrm. Ondan sonra elveda! Haya- tım bu suretle kapanmış olacak! — Ya, sonra? > Sonrasını bilmiyorum. - Her sey bitmiş olacak. Belki de beni bir uşak gibi yanına almasmı isti- yeceğim! HABER AKSAM POSTASI IDARE Evi Ankara Caddesi Posta kutumu ; istanbul 214 Telgraf adresi : İstanbul HABER Yazı isleri talotonüu - YANI? Istanbul idare ve ân ABONE ŞARTLARI Türkiye Eemabi 1400» 2700. 729 24319 İLÂN TARİFESİ Hearet ilanlarının satırı 12,80 Mesmi ulğmiarimyğ Murustir Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Kari Marlee koşusunda Kömünist jokey (halisüddem Frans'za) — Haydi asla nm, gayret! Bir hamle (daha yapar, san zafer bizimdir! Varşovada çıkan (Mucha)dan İ ser mütecavizane bir vaziyet alı - idamına karar verdi! İste, yukarda, İngilizlerin (ikin- | ci hareket) i demekle kasdetmek istediğim vaziyet bu idi. Bu resmi rüşvetleri resmi makamlara kabu!| ettirebilmek! için araya giren, uğ- raşan ve çalışanlara verilen hu - susi rüşvetlerin ise haddi hesabı yoktu. Ben, gözlerimin önünde yapr- lan bu haksızlıklara ve soyguncu- luklara mani olamıyordum. Çün - kü, arkadaşım Razi, her gün bu - luştuğumuz zaman, şahsi işlerle fazla meşğul olmamaklığımı, asıl memleketi alâkadar eden mesele- leri takip etmekliğimi tavsiye eder- di. Zaten takip ettiğimiz gaye, bu gibi teferrüat üzerinde enerji sar- fetmeme imkân bırakmıyordu. Bali zade, İngilizlerden yakayı ucuz kurtardı. Ve âdil bir mahke- me önünde hesap vereceği günü bekliyerek işiyle güciyle meşğul olmaya başladı. Bir gün odasının kapısı açıldı. Bir Türk polis komiseri içeri girdi. Belâdan başını henüz kurtararak rahat bir nefes almış olan adam - cağız, bu beklenmiyen ziyaretçi karşısında şaşırdı: — Buyurunuz; bir şey mi isti- yorsunuz? — Sizi polis müdüriyetine kar dar götürmek emrini aldım. — İngilizler yakaladılar; bir kabahatim yoktu, bıraktılar. Şim- di bizimkiler ne istiyor? — Size izahat veremem. — Beni tevkif mi ediyorsunuz? — Sizi polis müdüriyetine gö- türeceğim. — Tevkif müzekkereniz var mı? — Beni cebir istimaline mec- bur etmeyiniz. İcap ederse zorla götüreceğim. Sonradan, taşıdığı üniforma- ya lâyik bir adam olmadığı ve damarlarında Türk kanmdan baş- ka bir şey taşıdığı anlaşılan komi- yordu. Bali zade, o zaman içinde bulunanların tiynetini iyi bik mekle beraber gene kendi mem - leketinin bir makamı olan polis müdürlüğüne gitmekte fazla kor kacak bir şey görmedi. Ve komi. serle beraber Yazıhaneden çıktı. Fakat, Türk polisi maskesi al - tında mleânet erbabına hizmet eden bu vicdanı satılmış adam, onu polis müdüriyetine değil, Ga- İatada Ömerabit hanı civarında bir binada bulunan ve Bulgaris tanlı olduğunu zannettiğim (Pan- dikyan) isminde bir ermeninin idaresinde çalışan (İstanbul İngi- liz istihbarat dairesi) ne götüre- rek teslim ediyor. Zavallıyı burada bir odaya ka- patıyorlar. Beş altı kişi e'lerin. de sopalarla, kamçılarla, muşta | larla üzerine hücum ediyor. İsii- ni bile sormadan bir dayak faslı başlıyor. Ve bu fasıl saatlerce de vam ediyor. Dayaktan vücudü et ve kemik külçesi haline gelen za- vallıyı akşam üzeri, polis kuman- danlığı binası olan Arabyan hanr- na götürüyorlar. Burada da ne sor- gu, ne sual, ne istintak, ne de is! ticvap... Dayak, dayak, dayak... Tam yirmi gün geceli gündüz. lü dayak atıyorlar Ve artık, iş - kenceden usanıyorlar, dayaktan bıkıyorlar da, onu, o sıralarda Maltaya gönderilecek olan Der - sim meb'usu Mehmet Nuri, Lâzis- tan meb'usu Sudi ve İttihad ve Te- rakki cemiyeti erkânmdan Mitha- tan da dahil bulunduğu bir siyasi mücrimler kafilesine karıştırıyor. lar. Sonra da oradan ayırarak po. lis müdüriyetinde kısmı siyasi mü dürü şefine teslim ediyorlar. Facia, bizim poliste de devam ediyor. Kendisine, beş yüz lira verdiği takdirde kurtarılacağı va- dediliyor. Daha bir ay evvel ver diği resmi ve hususi rüşvetlere rağmen bu tahammulsüz işkence. lerden kendini kurtaramıyan ve canı burnuna gelen adamcağız: — Ölümse insan bir kere ölür, kurtulur, İşkence ise her türlüsü. nü gördüm, Elbet bir gün hak te. zabür eder. Kimseye beş para ve- remem.,, Diyerek bu teklifi reddediyor. Ellerine geçen fırsatı kaybeden - ler, intikam almak için onu mer kez kumandanı Emine teslim e diyorlar; o da meşhur Nemrud Mustafa divanıharbine sevkedi yor. Kürd Mustafa riyasetinde, Re- cep paşa, miralay Recep, miralay Efe Kâzım, miralay deli Niyazi ve miralay Nasuhiden terekküp e- den divanıharpte muhakeme ya- pılmak üzere adamcağız tekrar tevkif edilerek Ayasofyadaki Tas. keri hapishaneye tıkılıyor. Ve ne- ticede kendisine hiç bir müdafaa hakkı verilmeden, yalancı birkaç Ermeninin şahitliğile idamına ka- rar veriliyor. Ve sizin anlıyacağınız, bu bed- baht vatandaş, darağacına çekil. mekten, milli hükümetin hâkim ve kadir vaziyete geçmesinin bir neticesi olarak Kürt Mustafanın mevkiinden uzaklaştırılması ü- zerine kurtuluyor. Divansharp re- isi Hurşit paşa, olunca onun ve o- nun gibi diğer iftira kurbanların beraatine bükmediyor. Balizade. bir talih ve tesadüfle ölümden kurtuldu. Fakat, talih ve tesadü. fün yardımmdan uzak kalarak böyle yabancı ihtiraslara kurban giden temiz ve masüm vatandaş. lar o kadar çoktu ki.. Onlarm a cıklı maceralarını yazmağa bir ö mür kifayet etmez. Ben size, ca susluğa başladığım mütareke yıl. larında, İstanbulda düşman zulüm ve itisafınm mahiyet ve şümülü hakkında bir ibret misâli vermek için şu vak'ayı anlattım. Şimdi, gelelim maceralarımı- za... İngiliz zabıtai askeriye kuman danlığında kısa süren çalışmam esnasında şahit olduğum vak'ala rın hepsini anlatmak uzun sürer. Burada hayatım vaziyetin bütün nezaketine rağmen çetin bir mü. cadele içinde geçmiştir . Genç kumandan, bütün karar! ve hareketlerinde hükümetin ta? kip ettiği siyasetin icâplarından | ayrılmıyordu. Bu suretle barel etmeğe mecburdu da... Bu yüzden aramızda hakiki manasile teessü etmiş olan dostluğa rağmen sk sik münakaşalar oluyordu. Kürt Mustafa Divanıharbı, Bali" nini) Çünkü, ben de etten, kemikten i ve sinirden mürekkep bir adam - dım. Bazan orada daha büyük La ler için bulunduğumu unutuyor, bize karşı yapılmak istenen he hangi bir haksızlık karşısında is yan arzuları duyuyordum. Her akşam, gizli teşkilât murlarından Razi İle buluşuyor ve o günkü haberleri kendisine bildi. riyordum. 2 Fakat, bulunduğum daire bir polis kumandanlığı idi. Bu itiba ş la burada öğrendiklerim mahd 4 şeyler oluyordu. Arasıra, asıl İn- giliz istihbarat servisinin işlerine dair tesadüfi olarak haberler as labiliyordum. Fakat bu kadarcık bir mesaiyi kâfi görmüyordum. e” Bütün emelim, İngilizlerin İse | tanbuldaki istihbarat bürolarına dahil olmak ve kaleyi içinden fet hetmekti. Bir kere bu işin içine gir miş, bu esrarlı kuvvete yakamızı kaptırmıştık. Talik ve tesadüf i iş l lerimizde bize az çok yardım edi. yordu, Anadoluda her tarafla ii tibatları kesilmiş ve bütün bir b sümet dünyasına karşı yalnız mış milli hükümet, düşmanların vaziyet, hareket, karar, tedbir kuvvetlerini öğrenmeğe şiddetle muhtaç bulunuyordu. Bu vaziyı karşısında işe, tabir caizse (hasrı a nefs) etmek, bütün imkânl, istifade ederek tam bir randıman» ! la çalışmak iktiza ediyordu. But « Dun için, İngilizlerin İstanbulda: ki istihbarat âmiri olan Kapiten Benet ile sıkı ve samimi dost mak, onun da Rikatson Hat itimad ve teveccübünü icap ediyordu. Kapiten Benet, arasma Krm zı konağa gelerek bizim kuman ei danı ziyaret ediyordu. Ben ten Benet'in her ziyaretinde İl | vesile ile Rikatson Hat'ın i na giriyor, şu veya bu bahane ile lâflar açarak mahüd istihbarat şe. fine karşı, İngilizlere sadakat bağlı bir insan tesiri yapmağa ça» lışıyordum. Benet, benim bu nu: maralarımı yutuyor mu idi? Yok- sa, bu sözlerimi İngilizlere sığm- mış, onların savesinde ekmek yi. ! yen âciz ve karaktersiz bir gen | cin rivakârlığı mı telâkki ediyor. du? Öyle veya böyle kabul sinin benim icin ehemmiyeti tu. Bütün dikkat ettiğim kurnaz herifin benden şüphe memesi idi. Bir gün çok garip bir şey oldu Benet'le Rilatsonhart karşılıki oturuyorlardı. Ben de karşıl j da ayakta duruyordum. Benet b aralık şöyle dikkatli dikkatli süze- rek; — Mister Efdâl dedi. Bizim iyi ve itimad edebileceğimiz bir » tercime ihtiyacımız var. İşimiz. cabı herkesi büromuza alan 'N 1