Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HABER — Akşam postası Tefrika No. 70 Yazan; Murad Sertoğlu Fariyani, hekimbaşı bu şa.şırtı—ı cı ve korkunç darbeden sonra gik bile diyememiş, boylu boyuna ye- re yuvarlanmıştrı. Yarasından fışkıran kanlar kan dilin hafif ziyası altında çabucak siyah bir göl halini almıştı . Ve açık kalan gözlerindeki cam parlaklığı çoktan ruhunu melekle- re teslim etmiş olduğunu belli e- diyordu. Dehşet! Bu harikulâde hâdiseden sonra Borjiya derhal geri çekildi. Ken- disini kaybetmiyen bir o vardı. Hayretten taş kesilmiş ve hâlâ kendilerine gelememiş olan üç a- damı dikkatle süzdü. Ve süratle yastığının altından iki tane taban- ca çekip kendilerine çevirdi: — Sözlerime dikkat edin! dedi. Bir adrm atarsanız tabancalarım- dan ikisini de patlatacağım. Şunu 'da hemen ilâve edeyim ki ölmek gibi ölmemek de sizin elinizde- dir. Sizinle anlaşalrım. Namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum ki bana inanın ki eğer Fariyani öl- memiş olaydı, mutlaka bu gördü-| ğünüz ve işittiklerinizden dolayı sizi öldürürdü. Halbuki ben sizin hayatınızı kurtardım. Fariyaniye bağlı oldu- ğunuz gibi bundan sonra bana bağ Ix olunuz. Size ümidinizden fazla para vereceğim. Hem düşünün bir kere.. Fariya- ni öldü. Onu artık hiç bir şey diril- temez, Bana hücum etseniz, ve beni öldürseniz ne kazanabilecek- siniz? Hiç! Olan oldu. Üstelik ba- na ilk yaklaşacak olan ikinizi mu- hakkak surette öldüreceğim. Üçü- nüz de silâh sesine koşacak adam- larımın elinden sağ kurtulamıya- caksmız. Şimdi cevap verin! Ha- yatr mr seçiyorsunuz, ölümü mü? İki serseri hiç cevap vermedi- ler, Nihayet Jülyetto kekeledi: — Ben ölmek istemem, Hakkı- nız var, Olan oldu. Partiyi kazan- dımnız. — Çok doğru düşünmeğe başla- dınız. Bravo.. Fakat acaba arka- nızda bulunan asil sinyorlar ne fi- kirdeler? Cevabı gene Jülyetto verdi: — Bunların da rızası olacakla- rıma şüphe etmeyin. Çünkü bize iltihak etmelrinden beri henüz bir saat geçmedi. — Ya? Memnun oldum. Şimdi tamamiyle anlaştık değil mi? İs- minizi öğrenebilir miyim? — Jülyetto! — Çok güzel senyör Jülyetto! Acaba hekimbaşıdan almakta ol- duğunuz ücretin miktarını da öğ- renebilir miyim? — Ayda otuz altın! — Çok az.. Bundan sonra maa- şınız elli altındır. Diğer senyorla- rın maaşları nedir? — Üçer altmn! — Gülünç bir para. Bundan sonra yirmişer altın alacaklardır. İsimleri nedir? — Ancello ve Roberto! — Çok güzel saygılı senyorlar. Şimdi size derhal biraz pey verme- liyim. Artık iyiden iyiye anlaşmışlar- « Borjiya tabancasını masanın üstüne koyunca diğerleri de kılıç- ya bir çekmece çekti ve içerisin- den içi altın dolu üç torba çıkarıp her birine bunlardan birer tanesi- ni verdi. Ve sordu: — Şimdi vakit geçirmeden bu- radan kaçmanın yolunu bulmalı- yız. Zannedersem konak askerler tarafından tamamiyle zaptedilmiş. tir. VN a Jülyetto cevap verdi: — Hayır.. — Ya? — Askerler konağı gayet sıkı surette muhasaraya almışlardır. U- fak bir işaret üzerine derhal kapı- ları kırıp içeriye dalmağa hazır- dırlar. — Fariyani'nin çok ihtiyatkâr bir adam olduğuna dair kanaatim- de sabitim. Fakat bu ihtiyatı bi- zim de işimize yarıyacaktır. Tek- rar ediyorum. Burada benim ha- yatım ne derece tehlikede ise sizin hayatınız da ayni tehlikededir. Ba- na hiyanete teşebbüs ettiğiniz an- da adamlarım yetişerek sizi öldü- receklerdir. Bundan başka farzı mahal kurtulsanız bile papa Fari- yani'nin ölümünden dolayı sizi mesul edecektir. ğ Şimdi söyle bakalım. Buraya kadar nasıl girebildiniz? — Adamlarımızdan birini satın almıştık. Onun vasıtasiyle., — Nerede bu adam? — Kapının önünde nöbet bekli- yor ' ğeme — Ya? Borjiya bunu söyledikten sonra karyolasının baş ucunda bulunan iplerden birini çekti. Sonra döne- rek yeniden konuşmağa başladı- lar, — Dışarı çıkabilmek için hiç bir vasıta yok mu? Jülyetto bir müddet düşündü: — Bir tek çare var, — Nedir? — Fariyani'nin cebindeki kâ- ğgıt.. — Bu kâğrıt nasıl bir şeydir? — Papa tarafından kendisine verilen imzalr ve mühürlü bir kâ- ğgıt. — Şu kâğıdı bulabilir misin? Jülyetto yere diz çökerek Borji- ya ile birlikte Fariyani'nin ceple- rini karıştırmağa başladılar. (Devamı var) YAZAN: OY KOKALI İSHAK FERDİ KADIN ğ YAri | Biraz sonra tebeşir aramaya gele- cekler. Yanınızda bulurlarsa felâ- kettir. Aman çok tedbirli davranınız! Leylâ sabahleyin gözlerini aç- tığı zaman güneş henüz doğma- mıştı. Kavuştaki kadınların hep- si uyuyordu. Leylâ yataktan başını kaldırdı. Sağ omuzunu yastığının ucuna da- yadı.. Etrafında yatan kadınlara şöyle bir göz gezdirdikten sonra i- çini çekerek, o güne kadar hiç de düşünmediği, düşünmeğe lü - zum görmediği mazisini — sinema süratile gözünün önünden geçirdi: — Ercüment.. O ne kibar — bir gençti. On yedi yaşıma yeni bastı- ğım çağlarda onunla İzmirde ta- nışmış ve evlenmiştim. Karşı ya- kada ne eğlenceli bir düğün yap- mıştık. Hayat bazan — ne kadar zalimdir. Ercümentten bir erkek çocuğum dünyaya geldiği zaman, ben Karşı yakada İzmir eşrafın- dan birinin oğlu olan Necmettinle sevişmeğe başlamıştım. Necmettin, Ercümentten daha güzel bir erkek değildi. Beni ken- disine çeken biricik meziyeti: Sert bakışlarıydı. Ercüment, Necmi i- le seviştiğimizin farkıma vardığı zaman... Ah o ne kibar bir erkek- ti yarabbi! Cocuğunu kucağına a- larak: “Leylâ, bundan sonra seninle birlikte yaşıyamayız!,, demiş, ev- den çıkıp gitmişti. İşte ben, Ercümendi ondan son- ra göıjemediı_n. Çocuğum büyü - müş.. Ah, sevgili yavrum, Kudret- çiğim... O şimdi hayatta ise yirmi üç, yirmi dört yaşlarında bir de- likanlı olmuştur. Nesrin onu bir türlü görüp tanıyamadı. Hayata zalim diyorum da bana kızıyorlar. | Hayat nasıl zalim değildir ki, iki kardeşi — bir memleket, bir top- rak içinde yaşadıkları halde — birbirine tanıtmadı. Ah Nesrin! Gene hatırıma sen geldin! Bugün seninle, — kocanla karşılaşmamak için, elimden gel- se dişlerimle kalbimi koparıp ata- cağım. Sen ne kadar güzelleşmiş, ne kadar incelmişsin, yavrucu - ğum! Ben, sizin saadetinizi — ta- mamlamak değilse bile — yıkma- mak için size bir daha görünmek, sizinle karşılaşmak istemiyorum. Oh.. Ben eğer erkek olsaydım ve Nesrinin kacası yerinde bulunsay- dım, bu kadar düşük ruhlu bir ka dının kızıyla hiç bir zaman evlene- mezdim, Evlensem bile, karırmın böyle mülevves ve bayağı bir a- nası olduğunu anladığım zaman karımdan derhal nefret ederdim. Acaba ben erkek olsaydım, kıs- kanç, ahlâk kaidelerine bağlı, aile sini sever bir koca olabilecek miy- dim? Yoksa bugünkü yaradılışı- mın ve herkese aykırı görünem di- leklerimin o zaman da belirdiğini mi görecektim? Bana öyle geliyor ki, ben erkek olsaydım, karımı müstebit hüküm- darlar gibi dehşetli bir tahakküm ve istibdat altında — inletecektim. ÂAh şu insanlar, ne kadar müstebit ve hodbin yaradılmış mahlüklar- dır! Kuvvetli bir adamım, kolların- dakikuvveti kendisinden — daha kuvvetli insanlar üzerinde dene - mesine imkân var mıdır? Nerede kendinden zayıf biri varsa, onu se- çecek, onu ezecek ve bunu bir mu- vaffakiyet sayarak böbürlenecek. Fakat, ben öyle miyim ya? Er- kek olsaydım, belki öyle olacak- trm, onlar gibi yapacaktım — diye bütün ömrümde, birlikte yaşadı- ğim erkeklere karşı ufacık bir ta- hakküm eseri bile — göstermedim. Bilâkis kadın tahakkümüne gire - «ek kabiliyette olan erkeklerle bir gün bile yaşamağa tahammül ede- medim. Ah şu pısırık erkekler yok mu? Ben onlardan ne kadar nefret ederim... Ortalık aydınlanmağa başla - mıştı. Leylâ kendi kendine konu- şurken o kadar dalmıştı ki, bir a- ralık yanına gelen Eleniyi güçlükle görebildi. Eleni herkesten önce kalkmıştı. O sabah kovuşta sıkı bir araştırma yapılacağını duyan Eleni, eski ha- nımının kulağına eğildi: — Biraz sonra tebeşir aramağa gelecekler. Aman hanımcığım, tedbirli davranımız..! — Yanınızda bir şey bulurlarsa, cezası ağırdır. Leylâ gözünün ucuyla Eleninin bile| yüzüne baktı: — İdamdan da ağır mı? — Aman hanımcığım, ne söylü yorsun? Bunun için insanı asmaâ? lar ya! Fakat yazık değil mi gen$ liğinize? Tevkifhanede kokain | çiyor diye zabıt tutarlarsa, en aş?* ğı bir sene ceza görürsünüz ! Leylânın dudaklarının ucund manalrı bir tebessüm dalgalandı- Omuzunu silkerek cevap verdi: — Ben ölmek istiyorum, Eleni Artık benim için hayat bitmişti Hattâ mümkün olsa bugün öğleY kadar vücudumu soğutmak istiy! rum. Gelsinler.. Yanımda ne bi lurlarsa alsınlar.. Fakat emin * ki bir şey bulamıyacaklar. — Ah, ben sizi bilirim.. Onsv yapamazsınız! Ve kimbilir onlâ şeytanın bile bulamıyacağı bir Y' re saklamışsınızdır, değil mi? — Zaten yanımda iki paket v& İki çekimlik.. İşte o kadar.. — Ya sonra..? Bitince ne yap! caksınız? — Onlar bittikten sonra ben 'l bitmiş olacağım, Eleni! Söyledi! ya sana. Bugünden sonra yaşam! istemiyorum. Onun için bu her şeyden — önce (korln'ı yu unuttum. Şimdi hiç bir şeydi ve hiç kimseden — korkmuyort! Haydi, beni yalnız bırak.. Kimf ye bir şey açma! Bu, senin bal yapacağın son bir iyilik M Eleni şaşalamıştı. -— — Hanımcığım, sen çılâns mı? Diyerek kollarına sarılmak ! tedi.. Fakat, Leylânın yüzü gülm yordu.. Ve başını tekrar yastığf dayayıp gözlerini kapamıştı. Eleni yavaşça Leylânın kar? lası yanından çekildi. O gün öğleden sonra Nesrif kocası Celâl tevkifhaneye gidet lerdi, Leylâ onları görmemeğe * İrşacaktı. Ne yapacağını kimse ? miyordu. Damadıma, birkaç kt meselesinden tevkifhaneye dü! müş bir kadın sıfatiyle görünr ne kadar küçüklük, ne kadar b yağı bir hareket olacaktı. GeE kızıyla aralarında kararlaştır?" lardı: Nesrin onu — kocasına | komşu teyzesi gibi takdim ed cekti. - (Devamı v_d_L’ larını kılıflarına soktular. Borji- Tetrika No.77 — Sizin arkanızdan gelecek değilim! Sizi tama' men serbest bırakıyorum. Ciddi tavrı gene beni sinirlendirmeğe başalmış- tı. Titiz bir tavırla: — Tabii! dedim. Ne yaparsam — yapayım sizin umurunuzda mı? — Öyleyse neden şikâyet ediyorsunuz? — Sizden! Sizin tavrınıza artık tahammül ede- miyorum, — Ciddi mi? Ben size bakalım. Beni meraka düşürüyorsunuz. Şivesi gene alaylı olmağa başlamıştı. Onun gibi yapmamak için kendimi zorluyordum. Yumuşak bir sesle söyledim: — ÖOn beş gündenberi bana on kelime söylemedi. niz. Beni kamçılayan bu sükütunuz bana lerinizden daha acı geliyor.. Adamlarınız da sizin tar vırlarınızı kopye etmişler. ne yapıyorum. Söyleyin larak itiraz etti: yalnız sizde buluyorum. yorsunuz. netmeyiniz. — Bilâkis.. Şuna — Fedakârlık .mı?... serzeniş- Bu &özlerim onüu Şaşırttı. Bütün — Adamlarım bizim işlerimize ne mış? Size saygıda kusur eden hangisi ise kovacağım! İsimlerini söyleyiniz. Şimdi evimden çıkacaklar.. — İsim söyliyecek adam yoktur.. Bizim neşesiz- liğimizin cezasını çekecek değiller a... Ben kabahati — Kendinizde bulsanız daha iyi edersiniz. — Neden böyle söylüyorsunuz?.. Geçen gün si- zin dediğinizi yaptığım için mi beni kabahatli bulu- — Yani akşamları çıkmryacağınızı miştiniz bunu mu söylemek istiyorsunuz? — Evet.. Sizi memnun etmek için bundan vaz- geçtim. Fakat bunun için müteessir olduğumu zan- eminim ki bu sizin için pek güç oldu. Bunu benim için başkası için fedakârlık ettiniz.. Kelime bir kamçı gibi surâtıma inmişti. mıştım. Gözlerim başka yerlere bakmakta inat eden vücudu sarsr karışıyorlar- J takıldı: bana söz vere ettiniz. Bir yapmadınız kil.. Şaştır- kocamın gözlerini araştırdı. Ağlamalı gibi bir sesle: — Yarabbim niçin böyle — söylüyorsunuz? B başka bir adamın faydası için yaptığımı nuz? Size yemin ederim ki ben onu hiç cli.işü.ıııll"4 Yalnız sizi hoşnmut etmek için yaptım.. Hem d'! bir haksızlık yaptırmak istemedim. Hele sizin bir koca gibi hareketiniz bana ağır geldi. Saade! yapayalnız.. | Bellisiz bir kuvvetin bana söylettiği şu sof | meleri söylerken sesim kısılmıştı. Bu sözleri bcgıı di kendime bile itiraf etmek istememiştim! M Kocamın gözleri sivri bir burgu gibi — göz'” sanıy? korumaya çalışan bir koca gibi. —| — Şu halde, her şeye rağmen o gün kî’d: duğunuzu, üzerinizde haklarım bulunduğunu — Evet! diyecek olan cevabımı bekliyordu. p sesinde bir muzafferiyet sezer gibi oldum. M hislerimden daha kuvvetli oldu: '— Üzerimdeki haklarınızı kabul etmiş Buna râğmen siz bu hakları — almışsınız. rolü oynamaktan sizi menedemiyeceğim için bll aşağı bir dereceye düstüğünüzü görmek is | grı |