Kuru dallar Nilüferle beni konuşurken: “Onunla karşılaşmak bana artık kışı hatırlatıyor,, demiştin. Gön- lündeki usancı çoktanberi sezdi. ğim için artık arkandan koşmıyo- rum. Seni kucağımdan kaçırmak ilk günler beni öyle dayanılmaz bir acı ile yere vurdu ki, yavrusu- nu çaldırmış bir ana gibi çılgına döndüm. Bütün iç ve dış varlığı. mı dudaklarından çıkacak tek sö- ze bağladığım Aydın'ı bir gün ar tık doyuramamak korkusu, ilk ta niştığımız gündenberi uykularımı bozan bir kuruntu idi. rulmüş ne varsa yıktı, kırdı, par- çaladı. Geride yaprakları dökü! - müş kuru dallardan başka bir şey bırakmadı. Sana bu yazıyı karalarken ha. yalim ilk günlere doğru uzanıyor. Üstünde beş on kelime taşıyan kâğıtlarıma verdiğin değeri düşü nüyorum. Dudaklarımı parmakları ma dokundurabilmek için nasıl günlerce uğraştığın; yağmur, ça- mur demeden nasıl yolumu bekle. diğin gözümün önüne geliyor. Bıkkınlık.. Niçin bu duyguya ben yabancıyım. Niçin gönlüm, bugüme'kadar “artık yeter,, deme- di. Birlikte geçen ayların öyle ta. dı unutulmaz izleri var ki, onları düşündükçe son günlerin taş yü - rekli Aydın'ını kısa bir zaman için gene içime yerleşmiş buluyorum. Belki sen bu hatıraları çoktan u- nutmuşsundur. —. Bir kış gecesi. Gene büyük a- kasyanın altında buluşacak, sine- maya gideceğiz. Birleşme saati yaklaşıyor. Tam evden çıkmağa en misafirler geliyor. Gizliyemediğim bircan sıkıntısı içinde kıvranmağa başlıyorum. Beni o gece pek somurtkan bulan misafirler çok oturmayıp gidiyor- lar. Fakat aradan bir saate yakm bir zaman geçmiş, “Aydın bekle- miş, beklemiş, gitmiştir,, diyorum. ! Ne olur, ne olmaz, bir kere bakma: yı uygun buluyorum. Akasyaya yaklaşırken gözlerime inanamıyo rum. Sen, lapa lapa yağan karin altında ayakta duruyorsun. Beni Kasırga! yavaş yavaş yaklaştı. Ortada ku. | i Sana nasıl içten gelen bir çoşkun-| Hatıralarını anlatan ; EFDAL TALAT Elime böyle bir malümat geçmiş ise lukla sarıldığımı gözlerimi hayata yumuncaya kadar unutamam Hele bir gece — Ben ölünce kafatasımı açacak olurlarsa, ha - traların saklandığı köşede o ge - cenin fotoğrafını dır. — Dokuz on kişiyiz. İçimizde sem tin en yosma kızı Nergis de var. Size ilk gelişi, Onu baştan aşağı süzüyorum, Benden daha üstün bir kız olduğunu görüyor, kıskanç lığın içimde bir yanardağ gibi kö- pürdüğünü duyuyorum. Sen beni kuşkulandıracak hiç bir harekette bulunımamağa dikkat ediyorsun. Gramofon başlıyor. En çok sevdi- ğimiz tangoyu oynıyoruz. Nergis, kendisile meşgul olmamandan bi. raz sinirlenmiş gibidir. Yerimize oturduğumuz zaman sana soru - yor: — Tangöların en çok hangisin- den hoşlanırsınız? — Tangolita'dan.... — Ben eskimiş olduğu halde| “Krepuskule,, e bayılırım. — Size çalayım. Nergisin istediğini çalarken o- nu dansa kaldırmak, ev sahibi ol. duğun için, bir nezaket vazifesi Yüzüme gizlice bakıyorsun. Ben, düşünme kabiliyetini kaybetmiş bir haldeyim. Kaşlarımı çatıyo - rum. Başımı sallıyor, “dansetmeni istemiyorum;, diye işaret ediyo - rum. Kaba bir ev sahibi olmayı ka bul ediyor, beni kırmıyorsun. Ner- gisi o gece kanatları parçalanmış bir kartal vaziyetinde görmek ka- dınlığımın en zevkine doyulmaz zaferlerinden biri oluyor. Haklısın Aydın. Yolumun tünde hepsi biribirinden alımlı, hepsi biribirinden parlak bir yığın taze kadın dururken saçlarına ak düşmeğe başlamış bir eski sevgili! ile meşgul olmak bugünkü erkeğin katlanabileceği bir fedakârlık de.! dil Hakkm var Aydı, artık baha- rı düşünmek faydasız. Bir kasır. ga, kurulmuş ne varsa hepsini yık. tı, kırdı, parçaladı. Şimdi ortada yaprakları dökülmüş bir yığın ku- bir saat o soğukta beklemişsin. ru'dal var. | İ | — Zehirli gaz maskesini keşfeden âlimler çalışıyorlar. — Acaba şimdi de beşeriyet için bangi faydalı şeyi keşle uğraşıyorlar? — Maskeleri tesirsiz bırakacak bir ze hirli gaz arıyorlar, (Daily Herald) ! Yazan: İHSAN ARİF onu ulaşması icap eden yerlere verdiğime emin olmalısın Tavşantaşı yokuşundan Beya-) ben, o adamın şahsında aradığım | zıda doğru çıkmağa başladık. Fe-| ridun, arkadaşları arasında dürüst ve terbiyeli tanınmış. bir gençti. Kendisiyle lüzumu kadar samimi! değildim. Fakat iyi bir arkadaş o- larak tanırdım. Yolda gene öte- den beriden konuşuyorduk. Bir a- ralık birdenbire sözü değiştirdi, ve: — Efdâl, sen galiba bu son günlerde küçük bir seyahat yap- MIŞSINA,, . Dedi. Bir sokak fenerinin altma gel- miştik, Durdum ve yüzüne dikkat- le bakmağa başladım. Feridun. s0- ğuk kanlılığını muhafaza ederek sözüne devam etti: — Benden çekinme! Yaptığınız seyahat Bursaya olmuş... Tahmin! ediyorum ki, sen bu seyahatte bi-| © zim tarafa çok faydası dokunscak| malümat elde etmişsindir. Ben se- ni tanırım. Memleketini seversin. Eline geçen bu malümatı, öğrene- bildiğin kıymetli hakikatleri bizi ve yurdu kurtarmak için çalışar- lara bildirmek istemez misin?,, Bu arkadaşı aile meclislerinde tanımıştım. Arkadaştık amma, ka- rakterini, daha doğrusu hakiki hü- viyetini, iç yüzünü pek iyi bilmi- yordum. Kendisi hakkındaki ma- lümatım sathi idi. Bu kadar ha- yati bir meselede ona açılmamak ihtiyatkârlık olurdu. Nitekim öyle yaptım. Lâkayt bir tavırla: — Eğer elime böyle bir malü- mat geçmiş ise onu ulaşması icap eden yerlere verdiğime emin ol- malısın, Bununla beraber, sırf memleket sevgisiyle beni teşvik i- çin bu bahsi açtınsa kapa... Hak- kımdaki teveccühüne teşekkür e- derim.,, Sivil memur kolay kolay atlıya- cak bir adam değildi. Ve kendisi- ne mutlaka itimat etmemi istiyor- du: — Kardeşim, dedi, eğer senin verdiğini söylediğin malâmat lâ- yım olan yere gitmiş olsaydı bizim haberimiz olurdu. Elindeki malü- matın çok kıymetli olduğunu tah- min ediyorum. Bu malümatın asıl kıymeti bir dakika geçmeden yeri- ne gitmesindedir. Biz her şeyi bi- liyoruz. Binaenaleyh, senden tek- rar rica ederim; bunun bir süreti- ni her halde bize ver.,, Cevap verdim: — Feridun, ben, şimdiye kadar gerek ailemin, gerekse yaşadığım hayatın tesiriyle asker ruhlu bir adam olarak yetiştim. Bundan ö- türü biraz haşin tabirtliyim ve s08- yetenin beklediği kadar da neza- kete malik değilim. Sen, şimdi bana, bu malümetı memleketin menfaati uğrunda, i - vazsız bir şekilde kullanacak diye bir adam tanıtırsın. Halbuki emniyet ve itimadı bulamazsam her şey biter ve senin için müşkül bir vaziyet hadis olur sonra... O - nun için bana bü hususta fazla 1s- rar etmemeni rica ederim, — Düşüncende haklı bulurum seni ve dediğini kabul ediyorum. Ben, bu gece, bizim burada teşkil ettiğimiz gizli grupun âmirlerin - den biriyle Şehzadebaşmda Ferah tiyatrosunda verilecek olan ala - ! Efdâl 1914 senesinde Mektebi Harbiye nin namzet sınıfında turka bir konsere gideceğim. Ben ozatın yanında otururum, Sen de oraya gelirsin, uzakta bir yere otururrsun. Yanımda oturan ada- mın şahsı sende bir emniyet ve iti- mat uyandırırsa bizimle temas e- dersin, Etmezse mesele kalmaz. Arkadşın teklifi bana çok mü- sait göründü, Esasen ileri sürdü - ğüm mazerete verilen bu cevap - tan sonra temaruz etmeye imkân kalmamıştı. Kabul ettiğimi söyle- dim ve ayrıldık. FERAH TİYATROSUNDA BİR KONSER O gece yemekten sonra Ferah tiyatrosuna gittim, Feridun ön sıralardan birine oturmuş, yanımda bulunan kırmı- zı yüzlü, erkek bakışlı, kırk yaş - larında kıranta birisiyle konuşu - yordu. Bir aralık döndü, beni gördü ve bir göz işaretiyle bahsettiği za- tin yanında oturan kimse olduğu- nu bildirmek istedi. Ben içeriye girer girmez onu anlamıştım. Ye - rime oturdum. Bütün dikkatimi kullanarak Feridunun arkadaşmı tetkik etmeğe başladım. Her hangi yanlış bir harekette bulunmaktan ve atlamaktan çok korkuyordum. Böyle yanlış bir a- dım benim hayatıma da mal ola- bilirdi. Onun için, Feridunun bü - tün teminatına rağmen şüphe ve tereddüt içinde idim. Onun yanında oturan kıranta zat, bakışları, hal ve hareketleriy- le, insan üzerinde çok müsait bir tesir bırakıyordu. Fakat bu tesire rağmen, konserin devamı müdde- tince elimdeki vesikaları onlara teslim etmek hususunda müsbet bir karar veremedim. Konserden sonra, Feridun ya- nındaki zatla birlikte geldi ve: — Efdâl, sana arkadaşlarımız- dan Mustafa Razi (Beyi) takdim ederim. Kendisi, sana akşam üstü bahsettiğim zattır.,, Dedi. Beraber yürümeğe baş- ladık. Fakat ne onlar bir şey açı» yor, ne de ben o bahisten konuş- mak istiyordum. Feridunla muta- bık kaldığımız şekle göre, eğer ben Mustafa Razi (Beyi) emin bir adam olarak kabul ederse e - limdeki veşikaları verecektim, E- Zer mütereddit kalırsam, onlar 15- rar etmiyeceklerdi. İçinden çıkı « lamıyacak müşkül bir vaziyete girmiştim. Nihayet meseleyi cezri © bir şekilde halletmeğe karar ver » dim. Feridunu bir kenara çekerek i dedim kis — Sizden şüphe'etmek ayıp ve günah olur. Fakat beni de mazur görünüz. Bu bir hayat memat işi- dir, Benim elimdeki vesikaları ve malümatı size verebilmem için, bana bu akşam tanıştırdığın arka» daşın cidden memleketi için çalı. şır bir kimse olduğuna, ya benim, ya merhum babamın yakm tanı - laka isterim.,, ESAT PAŞA ŞAHİT Feridun, babamm sınıf arka 2 daşı olan Merkez kumandanı mir- alay Esat (Beye) — merhum E « sat Paşa — giderek bu meseleyi halletmemizi teklif etti. Bunuda © kabul ettim. O gece Mustafa Razi ile tanışmakla iktifa ettim. Ertesi günü tekrar buluştuk ve Merkez kumandanı Esat (Pa- şanm) nezdine gittik, O zaman merkez kumandanlığı, şimdi Üni- versite olan eski Harbiye Nezare- tine girilen büyük kapının sağın - daki taş bina idi. Merkez kuman- dan yaveri — şimdi levazım yüz- Gi i başısıdır — Burhan delâletiyle odaya girdik. Esat (Paşa) bizi gü- # ler yüzle karşıladı. Bir müddet ö- teden beriden konuştuk. Sonra aşıl meseleye temas ettik. (Paşa) © Razi (Beyin) kendisinin de iti «Ü madmı haiz, cidden memleket için çalışır bir zat olduğunu ve Gİ kendisiyle beraber çok faydalı olabileceğini söyledi. Artık bence yapacak bir şey kal» mamıştı. Yunan ordusunun tek bir kurşununa kadar bütün mev «ii çalışmamın gil | ln ie cudunu tafsil ve harekât plânları. iüiği nı bütün teferrüatiyle izah edeni raporun bir suretini derhal Razi «$ ye verdim. (Devamı var)