'Tefrika No.58 Yazan: Murad Sertoğlu İhtiyar Borjiyanın sözlerini Lük res tamamladı:” — Fakat bunak kardinaller pa pa İnosana bir hal olsa onun yeri- ne bunlardan birini papalığa se-| çecekler. Bu sırada saat tam gece yarısını vurdu. Müstakbel papa Borjiya söylendi: — Allah kardinal Polün günah- larını affetsin. İki kardeş birbirlerinin yüzüne baktılar. Rodriğin sesi devam et- ti: — Evlâtlarım! Kardinal Pol i- çin dua edelim. Sezar ve Lükres bir şey anlama. mışlardı. Maamafih babalarını o- danım bir köşesinde yanmakta o- Jan bir yağ kandili altmde Mesih tasvirine kadar takip etti- ler. Burada her üçü de ellerini ka- vuşturup diz çöktüler. Ve dua et- tiler. — İnosandan sonra Polün papa- İik mevkiine geçmesi kilise için, İsa dini için büyük bir felâket ola- caktı. Çünkü kardinal Pol çok za- yıf iradeli bir adamdı. Papalığa yaraşacak, kudret, kuvvet ve işlek bir kafaya sahip değildi. Halbuki Allahım lütfü sayesinde elimizde bulunan Cem Sultan, papalık mev- kiine geçecek olan kimsenin vazi- fesini fevkalâde ( güçleştirmekte- dir. Allah bir lâtfüsolarak bize Cem öleli, verdi. Bundan ötesini do bize bıraktı. Bu sayede Avrupayı titreten Türklerin akınlarını dur- durmamız, hattâ Türkleri hıristi- yan dinine çevirmemiz mümkün- dür. İnosan bunu yapamıyor. Pol de yapamıyacak kabiliyette idi. Fernando da buna muktedir değil- dir. Fakat Allah bizim yardımcımız- dır. İktidarsızları, düşmanlarımı- zı ve bunların yardımcılarını bi- rer birer ortadan kaldırıyor, Son olarak dört kişi kalmıştı. Şimdi üç kişi kaldı. Zira kardinal Pol de şu anda ölmüş bulunuyor. Borjiya tam sözlerini bitirmişti ki uzaktan Vatikan kilisesinin ça- nı yavaş yavaş ölüm çanını vurma- ğa başladı. Sezar ile Lükres gay- ri ihtiyari ürperdiler: — Allah hakkı için doğru söy. lüyorsunuz baba. Vatikan kilise- sinin çanı gece vakti ancak kardi nal, ve yahut pek tanınmış kimse- lerin ölümü münasebetiyle çalar. Fakat anlıyamadığımız bir nokta bu ölümü sizin daha evvelden na- sıl anlıyabilmiş olduğunuzdur? Borjiya cevap vermedi. Lâfi de- Biştirdi: — Şimdi son vazife size kalıyor evlâtlarım. Biz üç kişiyiz, onlar da üç kişidir. Hepimiz bunların bi- riyle uğraşacağız. Ve kendisini mağlüp edeceğiz. Ben kendi hesa- bıma papa İnosanı üzerime alıyo- rum. Sen Sezar, hekimbaşı Fari- yani ile meşgul olacaksın! Ve sen de Lükres kardinal Fernanda ile... Allah bu karşılıklı üçer kişilik iki gruptan yalnız birisinin yaşaması nı tensip etmiştir. Allah rahatlık versin evlâtlarım. Duadan sonra Rodrik izaki etti: hem onu, hem de Fariyaniyi bü. yatak odasına gitmek üzere salon. dan çıktı. b NR Ayni saatte Vatikanın içi de al) tüst oluyordu. Kardinal Pol, bir iş için papa ile konuşurken birdenbi- re elini kalbinin üstüne koymuş ve| sonra boylu boyunca yere uzanıp ölüvermişti. On, on beş gündür Borjiyanın ortadan sır olmâsı, ve bütün aramalara rağmen bir türlü ortaya çıkmaması cinayetlerin de arkasını kesmişti. Ve papa bu ci- nayetlerin kardinal Borjiya tara- fından yapılmakta olduğuna kat'i surette inanmıştı, Yalnız Fariyani'nin tavsiyesi ü- zerine bunu kat'iyyen kimseye sez- dirmiyordu. Bütün kuvvetiyle giz- li olarak kendisini aratıyordu. Ne olmuştu? Nereye gizlenmişti bu a- dam? Fakat kardinal Polün ölü yük bir hayret ve tereddüde düşür- müştü, Kardinal Pol, bir haftadır papa, Fariyani ve Fernando gibi! sıkı bir muhafaza altında bulumu-| yor, kendisine bir başkasının yak. laşmasına ve bir şey yemesine kat”. iyyen imkân verilmiyordu. Borji- ya da ortada görünmiyordu. Fa- kat bu hâdise bütün bunlara rağ- men nasıl cereyan edebilmişti. En fenası kardinaller ve halk a- rasında doğan yeni bir şayia idi. Nereden ve hangi vasıtalarla çıka- rıldığı bir türlü anlaşılamıyan, ve gittikçe kuvvet bulan bu şayia da şuydu: — Papa İnosan, hekimbaşı Fari- yani ile birlikte sıra ile kardinalle. ri ve nüfuzlu şahsiyetleri öldürü- yor. Kardinal Jüstinyen de papa- nın kurbanıdır. Borjiyanın da ortada bulunma- ması çok şüpheli, Bu zavallı muh- terem kardinalin de bir alçaklığa kurban gitmiş olması çok muhte- mel. Esasen Borjiya da daha evvel. den bir kere zehirlenmeğe teşeb- büs edilmemiş miydi? Sonra da or- tadan kayboldu, Her halde burada bir iş var. Papa yaptığı cinayeti ört bas etmek istiyor. Bundan başka papa çok âciz vaziyette... (Devamı var) HABER — Akşam postası 3KOSALI KADIN | YAZAN: ISHAK FERDİ —64— Prens Ömer, Leylâ ile Mısırdan kaçmağa karar vermişti. Emir Said, Leylâya: | “O halde, benimle gelmekten vaz geçtiniz mi?,, diye sordu Emir Sait: — Bugün cumartesidir. Per- şembe günü İskenderiyeden kal - kacak olan Loit vapurile hareket edebileceğimizi umuyorum. Dedi ve birden yerinden kal . karak Leylânın boynuna sarılmak istedi: — Size sevgimi göstermiş ol- mak için, kendimi her türlü tehli- keye atmağa ve maddi fedakârlik lardan çekinmemeğe karar ver - dim. Buna mukabil bana pembe beyaz yanaklarımızdan bir öpü - cük vermez misiniz? Leylâ başını Emir Saidin göğ | süne bıraktı: — Ah, siz nekadar asil ve te- miz ruhlu bir insansınız, Sait bey! Leylâ kiminle kaçacak? O gece Prens Ömer eve geldiği zaman, Leylâ, onu ilk defa sinir. lenmiş bir halde görüyordu. Ömer fesini masanın üstüne! fırlattı. — Senin tesellilerine ihtiyacım var, Leylâ! Haydi, bana şu sevdi. ğim şarkını oku! Beynimde tutu- şan bir volkan var.. O ancak se. nin tatlı sesinle dinecek! Leylâ, Ömerin yanma oturdu: — Şarkının sırasımı şimdi, Ö merciğim ? Karakolda ne yap. tın.. Anlat bakalım! Ömer başını Leylânm omuzu - na dayadı: — Sonra konuşuruz dedim ya.. İlk önce kafamda ateş dinsin. Leylâ fazla ısrar etmedi. Ö- merin kıvırcık saçlarını okşaya - rak hafif, tatlı bir sesle okuma. ğa başladı:. “Gözümü açtım kapadım, gör düğüm bir rüya imiş! Sevmek sevilmek meğer bir tat Ir malihülyâ imiş! En büyük cehennem: İçinde yandığım dünya imiş! Sevmek sevilmek meğer bir tatlı malihülyâ imiş!,, Ömer kendi kendine mırılda- nıyordu: — Ne kadar doğru söylüyor - sun, Leylâ! Dünya, benim için en Hafifçe başımı eğerek teşekkür ettim. Hemen yürü” meğc başladım. hennem oldu. Gözümü açıp kapa- dım... Büyük adadan buraya s-| linceye kadar tatlı bir rüya gör- düm. İşte hayat... Yarın ne olaca- ğımızı kimbilir? Leylâ: — Meyus olma !.Bunlar birer ge- çici fırtınaya benzer. Yarın hep - sini unuturuz. Diyerek Ömerin elin?en öptü. Ömeri karakolda epeyce sı- kıştırmışlardı... , — Yarın Kahireden kaçmalı - yız, Leylâcığım! Seni, vaadetti - ğim refah ve saadete kavuştura - madığıma müteess'fim. Fakat, sa- na her zaman, her yerde tasav -| vur ettiğin, beklediğin, refahı te-| min edebilirim. Benimle gelir mi- sin? e Leylâ tereddüt etmeden cevap verdi: A — Ben iyi gün dostu değilim. Sevdiğimi, kara günlerinde de severim. Cehenneme gitsen, gel - meğe hazırım. Nereye kaçmak fik rindesin? büyük ve tahammül edilmez bir dl l — Gelirken soruşturdum.. Ö. nümüzdeki perşembe gününden önce vapur yokmuş. Yarın İsken- deriyeye gideriz. Oradan pas- portsuz olark bir İtulvan vapur! runa binmek imkânını buldum. Leylânın tüyleri ürperdi. O, Emir Saide de perşembe günü ayni vapurla gitmek üzere söz vermemişmiydi ? Fakat, Ömeri böyle meyus ve muztarip bir gününde yalnız bı. rakmak doğru olamazdı.. : — Peki,, dedi, perşembeye ka- dar seni arsmayacaklarına emin isen, yarm bemen Kahireden u. zaklaşırız. z — İstersen ilk önce İskenderi- yeye sen git.. Halama misafir ola rak inersin. O da sevinir. Bir iki gün sonra da ben gelirim. — Evi kime bırakacaksın? — Evin düzenini bozmıyaca- gız. Ben iki gün sonra, İskenderi- yeye seni almak için gideceğimi! söylerim, Karakoldan da şüpheye düşmezler, İ — Fena fikir değil. Fakat, be? Iskenderiyede Prens Şayesteni” evine inmeyi doğru bulmuyorum — Niçin..? — Orasını da belki tarassut al Kadın sinirlenir” Rahatımız kaçar. — O halde bir otele enersin! — Mehmet Alipaşa oteline gi derim, Seni orada beklerim, ol * maz mı? —AÂli... — Kaçmak için vapur aceni#" sile mi uyuştun? — Hayır. Bunu bizim fırkanı# fedailerinden biri temin edecek Sen trene binerken o da ayni tre9 le İskenderiyeye gidip bu işi bir tirecek, İstersen seni istasyond# onunla tanıştırırım... — Öyle bir adamla tanışmak benim için tehlikeli olmaz mı? — Bilâkis sana faydası dok" nur. Hem onun bir fedai olduğu! benden başka bilen bir kimse yok tur. Leylâ o gece bavulunu hazıf * ladı.. — Sabahleyin kuvafure gidiP saçlarımı yaptıracağım. Sen evd? beni beklersin! Bir saattan kalmam, gelirim. Dedi. Yattılar... Leylâ ertesi sabah gözlerini # çar açmaz giyindi.. Ömer pijam” sile oturuyordu. Tre n öğle üz! kalkacaktı. Leylâ, bu ani yolculuktan E mir Saidi haberdar etmeden yere gidemezdi. Fökat, ne güzel bir tesadüf olmuştu... Leylâ sok# ğa çıkar çıkmaz, köşeyi dönün“ Emir Saidile karşılaştı. — Aman, dedi, ben de size g liyordum! Bugün yalnız olara İskenderiyeye hareket ediyoru” Mehmet Alipaşa oteline ineceği” Prens Ömer iki gün sonra gelecek. Mümkünse siz daha ö” ce geliniz! Vaziyeti çok tehlikeli gördüğü için, perşembe günü 4” kenderiyeden kalkacak Loit “# purile kaçmak istiyor, Z (Devam var) tına alırlar... Gözlerim bir kaç saniye onu takip etti. Sonr# ld rümeğe başladım. Tetirka No. 64 Me aiği — Şünkü Allah olamazdı — benim bu sr yerine getirebilecek fırsatı vermekte gecik medi. Bunu daha fikrinden © geçirdiğim ayni gün gözlerim bir erkek görlerile karşılaşır. Otm: ou & yaşlarında, çok zarif giyinmi; Ki ie e © da gazinoya yalnız mz bi gündenberi » ” Ge « Bunun için hergün orada karşılaştığım bir kaç aile gibi onun da çehresi benim için yabancı değildi. Hem de o güne kadar bu adam hiç nazarı dikkatimi celbetmiş değildi. t o gün gözlerimi dalmış olduğum kitabr rarla gözlerime dikilmişti, Duyduğum empresyon benim için o kadar yeni idi 4, yüzüm hafifçe kızardı. Sıkılarak tekrar kitaba dal dım. Fakat bütün fikrim gayri ihtiyari hep adamday dı. Kardinal Rodrik Borjiya çocuk- larını süratle takdis ettikten sonra| Birgün dalgınlıkla kitabım: masa Üzerinde bıra karak çıkmışım. Hemen arkamdan koşarak getirdi. Bugünden itibaren onu hergün orada görmeğe başladım. Gözleri tatlı bir ısrarla gözlerime *akılıyor du. i Bir akşam gazinoda iken birdenbire hava bozul du, şiddetli bir sağanak başladı. Sağanak diner din mez eve koşmak için gazinodan çıktım. O da arkar- dan gelerek benimle konuşmağa cüret etti. Şaşıra" rak birdenbire durdum, — Hava birdenbire ne kadar değişti değil mi hanımefendi?. Belki cevap vermeksizin yürüyecektim. Fakat öyle çekingen, öyle terbiyeli hir eda ile söylüyordu ki cevap vermemekliğim zavallıyı yerin dibine soka" lak kadar utandıracaktı. Bunun için tanımadığım ba erkekle konuşmak beni pek telâşa düşürmiyerek ce" vap verdim: € — Evet hakikaten birden bozuldu. Onunla beraber yürümek istemediğim İçin de müştum. Bunu anladı. Yerlere kadar eğilerek beni büyük bir saygı ile selâmlıyarak uzaklaştı. du. Bugün gökyüzü bana daha mavi, daha parlak > ründü, İçerimde sıcak bir şey vardr. Adımlar gif doğru daha neşeli, daha hafif ilerliyordu. Kalbi sanki âni bir güneş doğmuştu. Ancak €ve Pi metre kalınca Ahmetağayı hatırladım. Başımı çevirerek arkaya bir göz attım. yavaş geliyordu. Dudaklarım alaylı bir tebessümle parlağr pe Beni bu adamla konuşurken tabit görmüştü o düşünce yüreğime büyük bir ferahlık verdi. Ör”. kadar dilediğim macera hakikat olmağa basli” Erteri günü nasıl bir heyecanla çıktığın tahmin. edilebilir! Takmacağım vaziyet kararlaşmış biç bir fikrim yoktu. Adam © benimle konuşursa o kadar hürmetkâr harbiye em diyetini muhafaza ettiği takdirde cevap ğe bir sebep yoktu, Belki adını, sosyetedeki mevkiini öğrene Pana çok iyi kültür görmüş bir adam hissi yav (Devamı var)