TefrikaNo.S5S5 Yazan; Murad Sertoğlu — Karşıdan gemi mi geliyor? | — Evet, bakarsan görürsün. Tam yolumuzun üstünde. | — Gördüm. Bu sırada kırmızı sakallı Jak el- lerini uğuşturarak yanlarına gel- di: — Rüzgâr arttı. Üç saate var- maz karşıdaki gemi ile borda bor- daya geleceğiz. — Ne gimisi imiş? Anladmız mı? — Vehedik, Fakat işin belâlı ta- rafı da var. — Ne gibi.. — Gemiyi Feodona gösterdik. Dehşetli telâş etti. Ve, önünden kaçmamızı tavsiye etti. — Neden? — Venedikli üccarlar, Feodo- nun en büyük düşmanı ve rakibi i- mişler. Yolda bilhassa açık deniz- lerde biribirine rasladılar mı çatı- şırlar, hangi taraf daha kuvvetli i- se karşısındakini ya soyar, yahut da içindekileri esir alıp gemiyi ba- tırırmış, — Deme! , R — Bütün gemide on dokuz kişi- yiz. Feodonu saymıyorum. Fakat iki sarhoş İtalyan gemicisini sayar- sak yirmi bir ederiz. Forsalarımız da yok. Halbuki gelen gemi bunun iki misli büyük, forsalarından ma- âda içinde en az elli kişi olacak. — Acaba bize muhakkak çatar- lar mu dersin? — Feodon muhakkak diyor. Sa- bahleyin yalnız yelkenle geliyor. du. Şimdi kürek de çekiyorlar. Ve dümenleri tam üstümüze çevril- miş.. Kaçmak istesek de kurtula- mayız. Hem de nereye kaçabiliriz? Gerisin geriye Rodosa mı? — Fakat buna rağmen pek ke- yifli görünüyorsun. — Elbette... Ben nasıl olsa ken- dilerini tepeliyeceğimize eminim. — Nereden eminsin? — Siz varsınız ya? İkiniz yirmi kişi değersiniz. Bize gelince ötesi- ni hallederiz. Üstelik elimizde bir koz daha var, — Nedir? Ağ Kırmızı sakallı Jak bu sual üze- rine uzun uzadıya izahat verdi. Ve Kara Hasan bu izahatı (e dikkatle dinledi. Bazı şeyler sordu. o Bazı noktaları da tashih etti. Nihayet anlaştılar. Ve birbirlerinin ellerini kuvvetle sıktılar. Bundan sonra kırmızı o sakallı Jak, diğer adamlarına talimat ver- mek için ayrıldı. Kara Hasan da silâhlarını hazırlamak için aşağı. ya kamarasına indi. Genç Ali bu sırada kamarada bulunuyor, o da silâhlarını hazır- lıyordu. Kara Hasan girince sor- du: — Bu ne acele? — Fena mı? Bir an evvel hazır bulunmalı. Bu sırada Kara Hasan soyun- mağa başladı. Ve ceketinin altın. dan hafif bir zırh çıkardı: — Bunu siz giyeceksiniz. — Ben mi, neden? — Öyle lâzım. — Anlamıyorum, Hasan. Senin bana karşı olan muamelelerin bu- gün birdenbire değişti. — Yek, camım.. Size öyle geli- yor. — Hayır, hayır.. o Öyle değil. Beni hislerim aldatmaz. Sen bir- denbire değiştin. lde bii — Emin ol ki aldanıyorsunuz.. — Kat'iyyen aldanmıyorum, e- minim. Ve bunun en büyük isbatı bana “siz,, diye hitap etmendir. Kara Hasan gülmek istedi. Fa- kat ancak dudakları büküldü. Gü- lemedi. Halbuki Genç Ali israrla yüzüne bakıyordu: — Yalvarırım sana, bana haki- kati söyle! Benden bir şey gizle- me, Sana karşı ne kadar borçlu ol- duğumu biliyorum. Birkaç kere hayatımı kurtardın. Emin ol ki sen olmasaydın, şimdiye kadar çoktan ölmüş olacaktım. Seni bir kardeşten daha fazla seviyorum. Ve bir kardeşten daha çok bağlı- yım, sana. Halbuki bügün sende büyük bir değişiklik görüyorum. Bana karşı eskisi gibi hareket et- miyorsun. Benden bir şey gizliyor- sun. Bunun sebebini anlamıyorum. Eğer bilmiyerek seni üzdüm, seni kırdımsa bu hareketimden dolayı beni affetmen için yalvarırım. Fakat susma, bana hakikati söy- le! : Genç Ali birdenbire kendisini Kara Hasanın kolları arasına attı. Ve ağlamağa başladı. Kara Hasan ” bu vaziyet karşısında şaşırdı. Böy- le müşkül bir mevkide kalacağını asla ümit etmiyordu. Hüngür hün- gür ağlıyan Aliyi bir tabureye o- turttu. Ve teselli etti: — Deli mi oldunuz? İnanm ki bir şey yok. Bu ağlamanız beni cidden müsessir ediyor. Sizi na- sıl temin edeyim, bilmem ki.. — Bana hâlâ “siz,, diyorsunuz. Söyle, söyle! Sebep ne? — Sebep mi? — Evet.. Sebep! — Beni affedeceğinizi evvelce vadediyor musunuz? — Bu nasıl sual? Seni nasıl af- fedebilirim? — O halde dinleyin! Sabah er- kenden yukarı çıktım. Siz daha u- yuyordunuz. —. Genç Ali, Kara Hasanı merak ve endişeyle dinliyordu: — Sonra? ; — Sonra, yukarıda bir müddet kaldıktan sonra aşağıya indim. Kamaraya yürüdüm. — Peki? — Yerler keçe serili olduğun- dan ayak sesim hiç çıkmıyordu. Ve siz de bittabi ayak sesimi duy- madınız. (Devamı var) Vi 4 74 KOCAMLA Şİ am poğfağı ) YAZAN: İ HABER — / —61— “Entellicens Servisin bu insafsız casusu beni yıllarca bir gölge gibi KOLALI KADIN SHAK FERDİ 1 MART — 1936 amm m m her yerde takip etti. O, kadın değil, beni “hergün didikliyen bir dişi kaplandı.! Ömer cevap vermeden yukarı- ya çıktı.. Fesini masanın üstüne fırlatark kanapeye yaslandı. Leylâ, Ömerin yanma sokuldu: — İbrahimden hâlâ bir haber yok mu? Prens Ömer gözünün ucuyla Leylâya bakarak, manalı bir ta - vırla gülümsedi; — Neden biribirimizi aldatı - hakikati söylemiyoruz? Leylâ bu sözlerden bir şey an- lamamakla beraber, her şeyi anla. mış gibi, vücudünde bir ürperme duydu: — Ne demek istiyorsun, Ömer- ciğim? ! Ömer dayanamadı.. Iki gün - denberi kendisini boğan ıztırap - ların sebebini anlatmak ister gibi görünerek bağırdı: — Onun cesedini nereye sakla. dın, Leylâ? Onu kolayca buluna- mıyacak bir yere gömmüssündür, değil mi? Iki suçlu, karşı karşıya gelince.. Leylâ derin bir şaşkmlık içinde! bocaladı. — Şakanın sırası değil, Ömer- ciğim! Kardeşinden bir haber yok ğim! Eve gitmiştin.. Bir şey öğre. nebildin mi? , Prens Ömer sigarasını yaktı ve elini cebine götürdü: — Dün Zeynep buraya geldiği zaman İbrahimin kol düğmesini bulmuş... Bana verdi.. Onu orta - dan kaldırdıktan sonra, ortalığı süpürüp temizlememişsin gali. ba?... Leylâ hırçın bir sesle haykırdı: — Ne diyorsun, Ömer.. Sen çıldırdın mı? Ömer soğu kanlılığını muhafa- za ediyordu: Ömer soğukkanlılığını muhafa. da. Seninle konuşurken ne kadar sakin ve heyecansızım . Halbuki sen... Ömer bu sözleri söylerken , Leylânın bu cinayette ne kadar suzsuz olduğunu biliyordu. Leylânm gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ömer sözlerine devam etti: — Artık bu komedyanın perde sini kaldıralım, Leylâ! Açık konu- bir şeyle neticelendi! — İşte anlatıyorum: &yekle gezinti öteki sandal gezintisinden daha kötü Kocam beni dinlediğini anlatmak için: — Onu da anlatınız dedi. şalım... İlk önce yanıma gel., Seni| elinden öpeyim... Sen kocasına çok! sadık ve eşi bulunmaz bir kadın. sın! Seni o dakikadanberi eski- sinden bin kat daha çok sevmeğe başladım. Leylâ hayret ve merakından küçük dilini yutacaktı., Sabırsızlık içinde bunalmıştı. Ömerin yanına oturdu. Odanın ortasındaki masanın üzerinde duran küçük bir vazoya gözlerini diken Mısırlı prens başı" nı şallıyarak anlatmağa başladı: — Seninle evlenmeden önce, bir kere daha denemek istemiştim.| İskenderiyeye gideceğimi bahane ederek evin tavan arasına saklar- mıştım. Garip bir tesadüf beni tavanda fazla (o bekletmedi... Kardeşim İbrahim kolunda bir paketle bura- ya, seninleiçki içip eğlenmeğe gelmişti. Sofrayı kurdunuz... Ra- kıları içmeğe başladınız... İkinizi de tavandaki delikten seyrediyor- dum. İbrahimin bana karşı bu de-| rece hainane davranacağını, sev- diğim bir kadına bu kadar göz di- keceğini ummazdım. Sana karşı gösterdiği temayüllere pek asilâne mukabele edişinden memnun olu” yordum. Fakat onun tecâvüzleri gittikçe arttığını görünce dayana- madım... Kıskançlık o daiarlarım tutuştü.. Rovelverimi çektim. Ta- vandaki delikten boşâlttrm:..-Ve onun kanlar içinde yere yuvarlan- dığını gözlerimle gördükten sonra geniş bir nefes aldım. — Demek o sersesi kurşun se- nin royelverinden çıktı... Kardeşi. ni sen vurdun, öyle mi? Ömerin başı önüne sarkmıştı... çasma sarıp götürdüğünü gördüm. Leylânım yüzüne bakamıyordu: — Onun cesedini bir halı par-! Ondan sonrasını (o bilmiyorum. Damdan geçip gittim. O gün aksi gibi Mis Nelson'un da ölüm habe- rile karşılaşmıştım... Hemen tire- ne atlayarak İskendiriyeye gittim. Orada bir mukavele imzalamak bahanesiyle iki gün kalıp döndüm. ! Senin için elini kana bulayan ada- mı şimdi daha çok sevecek ve ona ölünceye kadar sadık kalacaksın, Soluk yanaklarından öptü: — Ölünceye kadar senin ols” cağım, Ömerciğim! ; Nasılsa bir çocukluk yapri# sın! Kardeşine kıymama lıy'dı” Mademki şeytana uydun. vurdun.. Hiç merak etme,. Ben di nün cesedini cinlerin bile bula” yacağı bir yere sakladım. Hem ib rahimin burada öldüğünü kim ta, min edecek? İngiliz polisi 009 Mis Nelsonun katili zanneder? şiddetle arayorlar... — Bu tesadüften ben de gf memnunum, Leylâcığım! July. öldüğü gün , İbrahim de kaybolmuş oluyor. Komiserlik ni karakola davet etti... İbrahii saklanması ihtimali olan yer! sordu, bilmiyorum dedim. — Keşke birkaç adres din... — Kimsenin başmı derde mak istemedim, Varsın polisle” araya dursunlar... Fake hayretimi çeken noktayı söylemek isterim: g Bu casus kadını yılanla öldür mek şeytanın bile aklına ge! di. Bunu kimin yaptığını ben del” giliz zabıtası gibi anlamak isi rum. Elimden gelse ve tanıs&” bu muhterem katilin alnından öP” ceğim.: O. yalnız bir casus öld” mekle kalmadı... Ayni za! ş Mısırın istiklâline de yardım oldu; “ Şimdi hakikatı söyl sırası geldi, Leylâ; Ben Mısır istiklâline çalı milliyetsever gençler komiti reisiyim... : Mısırın İngiliz boyunduruğ dan kurtulmasını candan isi rum, Yıllardanberi bu uğurde © İışıyorum ve çalışacağım...“ — Seni tebrik ederim; Mısır istiklâli tarihinde unutw”. bir nam bırakacaksın! Demek kadının ölümünü duyunca çok vindin, öyle mi? — Şüphe yok, Leylâ! cens Servisin bu insafsız beni yıllarca bir gölge gibi yerde takip etti. Arkama bir” kasını koysalar da, onun”*”. insafsız ve gaddar olacağın! nelmiyorum! O kadın değil in değil mi Leylâ? Leylâ Ömerin boynuna sarıldı. nı her gün didikliyen bir disi landı. P meç bir yerde otların içerisine yuvarlandr. Ban? il Tince eğer azgın hayvanın sırtma sımsıkı bağ olsaydım parça parça olacaktım. Hayvan sökün yaf rak kendi kendisine tekrar ahırına döndüğü “İL. sef vakit Tertirka No. 61 Kocam soğuk bir tavırla: i — Bu küçük hâdise hakkında bana bit şey söy lediği hiç aklıma gelmiyor! dedi. İsrar ederek; — Fakat dedim, Eğer siz de onurla bazt vakitler oynağmızsa kendisinin nasil taşkın, cle avuca &$ığ maz ve sert bir çocuk olduğunu bileceksiniz. Benim vakitsiz kadın inadım onun (arzularına karşı bükülmediği vakit hâlâ onun nasıl çimenlerin üzerinde yuvarlandığı, tepindiği gözlerimin önüne geliyor. * Beni eşeğe bindirerek çimenlerin etrafında gerdirirdi! Fakat bu urun kulaklı hayvanla- beni böyle sükünetle dolaştırması onun gibi coşkun ve si me mi ili NY se nirli bir çocuk için pek büyük bir fedakârlikti. Ve bu Arkadaşım eşeğimin yavaş ve can sıkıcı yürüme sinden bıkarak beni ata bindirmeği kurdu.. Kendisi” nin ber zaman cesaretle bindiği küçük bir atı vardı. Korkuyordum. Binmemek için tepiniyordum. O be ni sadece atın sırtına bağlamakla iktifa Oetti. Nasıl yaptı? Bunu söylemiyeceğim. Fakat bacaklarıma sım sıkı dolanmış kalın sicimi hâlâ hissediyor gibiyim. “Şimdi dedi. Çete oyunu oynıyacağız. Seni düş mandan akp kaçırıyorum. Kendisi de ata #içradı. Beni önde, eğerin üzerinde tutarak koşturmağa başladı. Ben korkudan öyle feryat ediyor, öyle haykırıyordum ki at fena halde ürkmüş ©. Deli gibi alabildiğine koşuyordu. OKöşkten firlr yan adamlar avazavaz, bağırarak arkamızdan koşur yorlardı. Olan oldu! Pervasız kavalyem attan düştü. Döne NUR YE kudan, dehşetten yarı ölü gibiydim, Deni göz“ tardılar. Günlerce yatağımdan çıkamadım. inliyerek, sızıldanarak, fakat durmadan küçük ” w “a 3 3 şımı İstiyerek hatırlıyorum. “Şimdi öyle saniyorum ki genç arkadaşın” da: şiddetle istemem onun yanımda ağlamak mi ona scındırmak içindi. Yüzümü yüzün“ cak, ona çok gücenmiş bir kadın inceliği ile ”” &i fenalıktan sitem edecektim. Arif Nedret birdenbire sordu: Mi * — Peki e sizi gördüğü vakit acıdı mi? © ” Gülmeğe başladım: — O kehdisine mahsus bir usulle beni © Sakat kalmış olsaydım bile o zaman adet” evleneceekti! z