Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yüzam: HALİDE EDİB 134 Şimdi rüzgâr mutfağın teneke yağmur borularını yerinden sökü- yor. Hayır, Rabia tef çalıyor. Dö- nüyor, dönüyor, kırmızı topuklu beyaz çoraplı ayağı cüceye tekme atıyor. Ve cüce bir maymun. Ceviz kırıyor, taklak atıyor, çığrıyar. Daha çabuk, daha vahsi... Yukarda Osman bir sandalya- ya ilişti, Rabianın yüzüne daldı. Gece kandilinin sönük ışığında kızım yüzü pek seçilmiyor amma, heyeti umumiyesi garip. Mütema- diyen atılıyor, sıçrıyor, inliyor. Rüzgâr, rüzgâr! Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor. Kör bir gazap, deli ve korkunç bir kudret boşanmış, yeryüzünde ne varsa tırnaklariyle söküp atacak gibi ku- durmuş, Osman sobaya odun attı. Göz- leri alevde durdu, düşündü. Rabia ölecek mi? ÜÖlürse onun Sinekli Bakkal hayatr sonuna erecek. Bel- ki bu gece bu hayatın son safhası. Bir buçuk senelik müşterek hayat. Vak'a ile dolu... Osmanın hafıza- sında uyanan sahnelerin hepsi saa- detle dolu. Sanki hiç fena bir gün geçirmemişler. Rabia ile, belki bu akşam kapanacak olan ömürleri o kadar güzel ki! .Rabia durmadan inliyor. Boğa- zını yırtarak çıkan bir inilti, Lâm- bayı yaktı. Kızı uyandırmağa ka- APRLE P (Nakili, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) rar verdi. Yatağa yaklaşır yaklaşmaz bir- denbire geri çekildi. Rabianın gü- zel yüzüne geçen korku ve ıstırap maskesini bir daha unutmıyacak- tr. Ölüm darbesinden kendini ko- rumak için sinen, kaçamayıp da donmuş gibi kalan zavallı bir hay- van gibi tortop olmuştu. Yüzü ta- kallüs etmiş, şişmiş, Tengi mos- mor. Gözleri açık. Biri küçülmüş, öteki kenarına kaçmış. Biri ölü gi- bi, öteki renkli bir cam parçası gi- bi ışıldıyor. “Rabia, Rabia, Rabia!,, Osman onu sarstı, sarstı. Fakat duymadı. Uyanmadı. Ağrı ile be- raber doktorun tahmin ettiği 1s- pazmoz da gelmişti. Aşağı koştu. Rakımı iki omuzundan yakaladı, silkti, silkti. Ve Rakım Tevfiğin kızıyla oynadığı mesut maymun rüyasından uyandı. Evde simdi baştanbaşa lâmba- lar yanıyor, sağa sola seğirten a- yak sesleri var. Rabianın bilekle- rini kolorya ile ovan Osmanın ku- laktarı dışarısını dinliyor. Araba sesi bekliyor. Fakat zaman artık durmuş, fırtına azıyor... Zaman durmuş... Rabianın güzel yüzünü örten bu kâbus maskesiyle ebedi- yen karşı karşıya kalmak... * * « . . * * * * * " Rabia, vücudunun her tarafını saran İâtif bir sıcaklıkla kendine gelmeğe başladı. Bir banyoda idi. Yaşlı bir kadınm başını tutuyordu. Bu, doktor Salimin getirdiği bir hastabakıcı idi. Bir horoz öttü. Beyaz bir ışık perdeleri aydınlat- mağa başladı. Odada hâlâ lâmba yanıyordu. Odaya insanlar girip çıkıyor. Birisi fısıldiyor: “Oda hazır.,, karşıki aodayı ameliyat için hazırlıyorlar. Simdi, şimdi... Banyodan çıkarıldığını duydu. Bir tek acr, yıldırım gibi içine indi. ——— ——— - akkal terken karnını ve belini koparan bu acı onu gene kirpi gibi büzdü. Koluna bir iğne battı, burunda tat- İrmsı bir koku. Sonra boşluk, boş- Kırmızı kiremitler bembeyazdı. Kar lâpa lâpa iniyor, camlara yu- muşak birer kanat gibi yapışıp ka- hıyor. Osmanın sobası gürül gürül yanıyor. Doktaorlar kahvaltı edi- yor, Osman koltuktan onları sey- rediyor. “Oğlunuz musikişinas olacak, şermetr, annesi klorform altında bir düziye şarkı söyledi. Müzika- lr ameliyat... Hahaha!,, Bunu doktor Salim söylüyordu. Fakat Osman o müzikalı ameliya- tın her anını biliyordu. Kapının dışında durmuş, dinlemişti. Rabia ne garip sesler çıkarmıştı. Bunla- rın bazıları musiki olabilirdi. Mev- lüdün “doğum,, parçası, mukabe- lelerinden yerler ve hepsinin ara- sında o iki buçuk ham, haşin ses... Define getiren perinin türküsü, “Yaşryacağına emin misiniz?,, Doktor Kasımın kuru sesi cevap verdi: “Doktorlar tekrarr sevmez..,, Doktor Salim güldü: “Siz ona bakmayın. Onun çolu- ğu, çocuğu yok... Evet, yaşryacak.,, “Rabia yataktan kalktığı * gün ikinizi de davet ediyorum. Karı koca size konser vereceğiz, Rabia- ya Tılısımlı kuyudan define hava- sını söyleteceğim.,, “O da hangisi? Arada sırada çı- kardığı kuyu çıkrığına benzer ses- ler mi?,, “Evet. Dün akşam onu fn-tına orkestrasiyle söyledi.,, XXI Temmuz ayında 1908 ihtilâli oldu. Kör bir gazap borası gibi esti. Asırların kurduğu müessesele. rin köklerini söktü. -Ağaç devirir gibi zalim devirdi. İçtimat ve si- yasi nizam ve intizamı altüst etti. Öyle bir kargaşalık oldu ki kim kımdır ne nedir ayırdedilmez ol- du. (DAV'""" HEAERİ Kutunun içinde ne vardı ? Ömerle Leylâ barışmıştı.. Bir haftadanberi ayrı bir evde oturuyorlardı. Leylâ, Ömere vadetmişti: Ona yardım edecekti.. Onu Mis Nelso- nun pençesinden kurtaracaktı. Fakat, Ömer Bey Leylânın ne yapacağını, ne şekilde yardım edeceğini bilmiyordu. Zaten Leylâ da ne yapacağını| kararlaştırmış değildi. — Ancak Leylâ anlamıştı ki, Ömer İngiliz kadınını sevmiyordu.. Ondan ya - kasımı kurtardığı gün kurbanlar kestirecek, ziyafetler verecekti. Leylâ, Jülyetin meşhur bir İn- giliz casusu olduğunu — anladığı gündenberi onunla meşğul olma - ğa başlamıştı. Jülyet çok zeki bir kadındı.. Mesleğinde yaptığı uzun | mümareseler onu, hayat yolların: da sendelemeden yürümeğe alış - tırmıştı. Jülyet yolda yürürken müte - madiyen bir kıyıdan gitmez, kar - şıdan karşıya, kaldırımdan kaldı- rıma geçerdi.. Ve sağına soluna bakmadan yürümezdi.. Bazan bakardı, ların birçok yolları vardı: O, iki - de birde yere mendilini, çantasını düşürür.. Bunları yerden almak bahanesiyle eğildiği zaman arka- sına bakmak fırsatını da kıçn' . mazdı. (i Leylâ, takip ettiği kıdmm ne kadar becerikli ve tehlikeli bir mahlük olduğunu anlamıştı. O -| * j nunla boy ölçüşmeğe kalkmak, yarı yolda desteksiz kalmak de - mekti. O halde Leylâ, bu şeytan ka - dma ne yapabilirdi? İşte Ömerin kafasında kıvrılıp kalan bu istifham son günlerde ©- nu fazla üzmeğe başlamıştı. Leylâ bir ıabah klyıfetım de - B KOLALI YAZAN: İSHAK FERDİ —SA— Leylâ hizmetçi kıyafetile Ingiliz casusunun evine girdiği zaman, Mis Nelson banyoda yıkanıyordu.. Yüzü sabun köpüğü ile örtülmüştü. fakat bu arkaya bakış-. KA ğiştirdi.. Bir hizmetçi kılığına gi- rerek doğruca otel Bristola gitti Leylâ bu kıyafetiyle o kadar de - ğişmişti ki, Prens İbrahim bile yolda karşılaştığı halde onu tanı- yamamıştı. Jülyet Leylâyı ancak bir gece uzaktan — otelde — görmüştü. Leylânın kolunda bir paket vardı.. Onu otel kapıcısı geri çevirmek istedi, fakat Leylâ ısrar etti.. Ko- lundaki paketi birine teslim ede - ceğini söyledi ve merdivenlerden yukarıya çıktı. Leylâ ikinci katta 21 numaralı dairenin önünde durmuştu. Bir gün önce müstacel bir iş için Ö - mer Bey İskenderiyeye gitmişti. Onun İskenderiyede iki gün kal - dıktan sonra döneceğinden Mısır zabıtası bile haberdardı. Leylâ kapıyı mrdu.. ; Bekledi.. Bir daha vurdu. Gene bekledi.. Cevap alamadı. Kapıya elini uzattı. Kapı kilitli değildi.. Ya - vaşça içeriye ıudı.. Uııktan bir ses işitti: ' — Kimdir 0? Leylâ Arapça: — Yabancı deiıl Prens Öme - - rin hizmetçisi. .-- Biye cevap vermıştı. - Mis Nelson kadın sesini du - ZĞ SAa “Mühim bir cinayet ı;leım.g gi yunca çekinmedi: - LA | ' — Buraya gel. * 4| Diye haykırdı ve kendi kend" “! ne homurdandı: — Ah şu dalgınlık. Dairemilt 'f kapısını gene açık bırrakmışım. IJ” Ş ki bir erkek gelmedi.. Rezil oll : caktım. ! ı Leylâ sesin geldiği odanın kâ* 'İ4 pısını açınca şaşırmıştı. İngiliz Ğ' %ı casusu banyonun içinde yıkani * | p yordu. Ağzı burnu sabun köpî'lğa’—’ Ği ile örtülmüştü. a İA Jülyet yüzündeki sabun kop“k' Ü x lerini yıkayarak: — Seni hiç görmedim, Pl'*“' İN Ömerin yanına yeni mi girdif' |4 ', “ Diye sordu. Pu Leylâ fazla Arapça bilmedişi-' için, gaf yapmadan başını sallat” | ve elindeki paketi Mis Nelsona V zatarak odadan çıktı. Leylânın getirdiği içinde ne vardı? Neden çarçabuk geri donnıi# tü? Bu esrarlı noktayı bır ıkı Gü' | : * sonra öğreneceğiz. W :r İ Leylâ eve döner dönmez, !“' ; tındaki hizmetçi elbisesini ç dr.. Evin bodrum katında ıakll_ ; kutun“ğ e v) :.:J'l 4 yüreği çarpıyordu., — : * Arkası VA ' imkânı yok alamazsııuz! — Dîkkat edin, eğer bu fener direğ yını de devirirseniz ehliyet V _,fîj Dimağı aydınlığa doğru gitmek is- KOCAMLA DIE 45 Tefirka No.5düA Olanlar bana yetebileceekti. — Hayır mademki acı hatıralarla canımı -sıkıyorl — Hareketlerime hiç aklıma gelmiyen manalar veriyorsunuz. — Öyle olsun! Fakat şunu da biliniz ki beni cim ri ve hasis göstermek istemekle beni yaralryamazsı. nız. — Hayır sizden istediğim bir şey yok. — Fakat adamlarım eski kadınmım roblarını sizin arkanızda gördükleri vakit benim için neler düşüne- cekler? Sizin vaziyetiniz onlara garip görünmiyecek mi? Benim karrm bir yabancının dolabındaki elbise- leri kendisine göre yapıyor!.. — Eğer onlara garip görünen yalnız bu ise hiç bir şey değil, — Bundan daha kötü ne görüyorsunuz? Gülmeğe başladım : — Bana göre bir şey yok dedim. Hakkımda gös. terdiğiniz hakaret ve kayıtsızlığı pek natfirel buluyo- rum. Fakat ya adamlarınız?.. İki aydanberi olan müş VAO M A ler mi sanıyorsunuz? yorsunuz! — Siz de bütün evlilerin yaşadıkları bir hayat geçirdiğinizi sanmakla beni güldürüyorsunuz. — Evet, aramızda aşk ve samimiyet yoktur. Ha- yatımızın gerçekten bir katı koca hayatı olduğunu iddia edemeyiz. Fakat görünüşte öyle değil mi? — Ne gezer! Bizim birlikte yaşamamız görünüş- te bir rezaletten başka bir şey değil. Bir itiraz hareketi yapmaktan kendini alamadı. Fakat ona söz söylemeğfe İlk zamanlarda vakit davranıyordum. Nihayet zin filân veya falanca şehre oynanan piyesleriniz için gittiğinizi haber veriyordu. Bu küçük komedi bir kaç defa oldu.. Ben de artık muayyen saatte sofraya oturuyor sizin gelip gelmiyeceğinizi düşünmiyerek yemeğimi yemeğe başlıyordum. Bunun için çok de. falar yemeğe geldiğiniz vakit beni meyve yerken bu- terek yaşayışımızdaki gayri tabiilikleri fark etmedi- — Nasıl gayritabîiliklerl Beni meraka düşürü. — — İstediğiniz saatlerde girip çıkıyorsunuz. Ne vakitler eve geliyorsunuz, ne zamanları gidiyorsu«. nuz kat'iyyen bilmiyorum. Hattâ o dereceye kadar ki bazı defalar sizin İstanbulda bulunmadığınızı bil- miyen koca evin içerisinde yalnız ben oluyorum! vakit bırakmıyarak: kazanmak için yemeğe geç oda hizmetçileri geliyor si- luyordunuz.. Yumuşak bir sesle: — Bundan sonra gideceğim vakit size H9 receğim dedi. d# | — Neye yarar? Müşterek hayatımız! £ f’P, M h kilere tabif göstermek için her iki ta çal K daha öyle şeyler var ki.. — Ne gibi? Söyleyiniz. — Ehemmiyetsiz... Fakat her chkd" ze batan bir çok şeyler. tîrd — Nedir anlatınız.? FA L -— Anlatması güç olacak... Meselâ b.;c; bef S İ beraber hiç çıkıyor muyuz? Bir zirâ debilir miyiz? Bir baloda birlikte gö Ayni kitapla ikimiz birden alâkadar Benim konuşmam, benim hareketıedm ediyor mu? Gustolarım, kendime gör bileceğini hiç düşündünüz mü? B*“W rini, maziyi biliyor muyuz? Halbuki bwh” tün meşguliyetleri ne sizin ve N€ etmediğimiz bu hiçlerdir. Ve bir İĞ'"; — Ne yapayım elimden ne Z'm 'Tekrar sözünlü kestim.? Hayır, Bütün .bu şeyler zoraki Biz yüz senede ayni çatı altında biT (DM ne biribirimize yabancı kalırız. # yıplw M | ,;uı"” ıırı*y,,.v! ” el