22 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

22 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

133 © Osman Rakımı tuttu, oturttu: “Kendine gel, Rakım amca. Penbe teyzenin döktüğü ilâç bro- mMürdür. Sinir ilâcı... En azgın pe- den birkaç ziya dalgası geçti. Bah. .Sede biri feneri sallıya sallıya yü- Yorum.,, “Bir şekerli, bir sade.,, (Nakili, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) #elsniş olacak. Ben kahveye çıkı; ğün daha aşağı, daha tepelerine 25 ne bir baca uçup düşmesine mun tazır. mangalın başma oturmuş, cigara| tilerin sinirlerini bile uyuşturur.,, | içiyordu. sonra Yahut öteki kadının aşkından ne b se ” “4 yaptığını bilmiyorsun, ağabey! Odanın beyaz perdeleri üstün: Ne haber, Rakım amca?,, Bi gözde olani ki | “Güzellik... Yukarda çıt yok. Is- eli tersen otur, sen de bir cigara tel- > Daha doğrusu Rakım o hafta çok az uyumuştu. Üst katta, ima- kılına zarar gelmez.,, diye onu te- AZAN: Leylâ, Prens Ömere cevap wer- girmesine mani olmak istediyse de, İbrahim ısrarla odaya girdi. — Vay.. Ağabeyim de burada Ömer kardeşini görünce kö - ve seni bayağı bir apaş mevkiinde KOCALI İSHAK FERDİ —s3— — Aman Ömerciğim, ne tuhaf- sın sen de.. O Ingiliz kadınını ik inbayanya Ra damla zehirle öldürmekten daha kolay ne var A İ Bir dövüşten mül eder? Sen ya çıldırmışsın.. leri biran içinde kan çanağına dönmüş gibi (o kıpkırmızı oldu. Diyerek kolundan sürükledi. Kapıdan dışarıya attı. Ömer, İb - rahimden çevik, kuvvetli bir a KADIN söz söylemek bile, kurulmuş bom- vu Li bir Alnına dökülen saçlarını okşama ğa başladı: j — Kardeşine karşı niçin bu kadar sert davrandın, Ömer? Hiç yoktan sinirlerini bozmakta ne mana vardı? “Tüyordu. Anlaşılan Penbe - Rakım; lendir.,, meden kapıya ko: Birdenbire | Kardeşinin boğ i : kavgasının gürültüsünden hiç biri “Yok, çıkayım. Belki Rabia uya- kn ei küçük di - > e ' zika 3 se kudurmuş bir aslar gibi kapıyı duymamışlardı. Ge sy GM Erol öl Tini yutarcasına bağırdı: deni imes Söz ger İl Sp Ne yapliğmiu, e eğiiediği Osman kalktı: a like 1 e e e be irk) m biner daim, Lesiği A “Teyze, paltomu ver. Ağabey; di Leylâ, Prens İbrahimin içeriye! ile kovarlar... lm başımda.. Muhakemem yerim de. Artık bu hayata nihayet vere lim.. Ben sana ayrı bir ev tutaca « ğım.. Benimle gelir misin? ni Sokakta soğuktan parmakları;| mın vaktile yattığı odada yatıyor.) imiş! 3 - damdı.. O kardeşinin üzerine —H di... Min ucu sızlıyordu. Ağabeyle omuz| du. Son hafta zihni, imamın Ra- Ömer omuzlarını kaldırarak: diğ i a. Leyli; ei Pay sete elini “ Omüza yürüdüler. Fenerin ışığın-| bianın çocukluğunda oynadığı u- — Ne istiyorsun? 5 gi | ili Gİ il “da, tepelerindeki kurşun renkli gö-| * ş ; kirdi — İşi azıştırmayın.. Şimdi yan.| | —O halde, ben gideyim. Dost- epe| yu i macı rolü ile meşguldü. Diye haykırdı. gın var diye bağırırsam, bütün ev| larımdan birinin boş ve kiralık, caklardı. " : 3 doğru inmiş olduğunu hissediyor. ç Ke bese, ayri Sym cen) pürmüştü.. İbrekimin üzerine yü | Hafiz buraya toplanır. Rezil olur he. ml vere çİnrdı, Adetâ barut renginde kalm,| daha hassas yapmıştı. Yukarı çık.) rüdü: sunuz! a iğ nu sa u . m oraya taşı. i «Ağır bir örtü gibiydi. Ağabey: sa imam, beyaz sarığıyla karşısına — Odamda ne işin var, alçak? Demişti. Bereket versin ki, İb - a i vi a i “Kar fırtınası geliyor.,, dedi. | çikacak gibi geliyordu. ibrahim itidalini muhafaza) rahim ağabeyisine karşı fazla te| 7. “MM era imkân yek || Kahvenin kapısı açılır açılmaz Bu akşam beklemeğe karar ver. ederek cevap verdi: cavüz ve mukabeleye kalkışma . Biliyemanp Vi dm hiç te i “ee köşeden “Akşam şerifler bayır! gi, Gözünü yaman Rakiayı alıp) | — Sezin Pe itin ver barada? | den sadece büfrederek salona <e| raftan değil, Onan dilinden de | Oisun?,, sesleri çıktı. O gece kahve götüreceklermiş gibi korkuyordu. — O benim karmdır... kölmişti. kurtulmuş aş 3 İ Flshenin. Fakat yüzleri pek seçilmi:| Sirli Osman yalla elem e-| * —, sedan kimeimin haberi| © Ömer kapıyı kapadıktan son.) © poyla sevindi: j Yor. Cigara dumanı sisi kahvenin| nu hayli teskin etti. Cigara elinde yok. Senin karın otel Bristoide ©-| ra, masasnın önüne vszlmi — Ah, ne âlâ.. Hür ve serbest İ ber Köşesinr bürümüş. Camlar ha-| daldı. turmıyor mu? Hiddetinden yanıruklarını müte - yaşıyacağız. Bize kimse karısmu - i “üm benteresi gibi terliğor. TEZİ — Rüya görmağe Büşlmde. Hep Ra-| 7, O: benim hiçbir şeyim değil.| madiyen masanın üzerine vuru | çacak. Bir hizmetçi tutarız. Hem shin, yanmdan fincan tabak t-| pia, Uzun örgülerini sallıya sallı als Ni 9 ie ve ei” ben çok iyi yemekde pişiririm, i by » #emayerden akan sıcak su! va elinde zerzevat sepeti dükkâna . EN ğe — elk, er dura Ömerciğim! i sig öşeden gelen nargile ldiğineii iğ 4 em " d in sinirleri ! lü N NE Çırak ale. Sali Gi Sek is İbrebini she hhekazete..Cezan| . .. Leylâ, İbrahimin tekme ve to - İm a e va rini kırmızı beyaz yollu peştemal.) gal ediyor. Kadm gibi yumuşak me çıkmak iste -| katla kapı , dışarı atılmasından) masa imkân yoktu. Artık bütün nın altından çıkardı. gelenlerin) kestane rengi gözleri yaşlı: “Kork- ” bir çok müteessirdi. Fakat, Ömerin| dertlerini, gizli üzüntülerini Ley - yüzüğe bukmağa di İnen kip-İ dn edi Man Rah a Gree pe şey var-| bir kere babaları tutmuştu.. Ona| lâya açmıştı. O gün annesinin ya - #öslmsden ocağa seslendi: “ ağabey! bir uşak değilim İbrahim lehinde ufacık imalı bir) nından çıkacaklar, ayrı yaşıya- mine çalışıyor. Fırtına dışarda azıyor, Kiremit. ler birbirine giriyor. Bu takırdı u- yuyan cücenin dimağında eski ra- mazan davullarını canlandırıyor. Mahalle çocukları bir ağızdan ba- ğırışıyorlar: “İşte geldi, işte gidiyor; işte gel. di, işte gidiyor, dum, dum da, dum dum. Dum dum da, dum dum!,, Kim geldi? Kim gidiyor? Rabia mı? Kahvenin çerçeveleri, kapı ara- Ni liği siki sıkı kapalı. İçeri bir tek | e hava girmiyor. Keskin bir kahve kokusu, tömbeki ve tütünle, | Ağır bir nefes kokusuyla karışmış, «Adamın burun deliklerinden ciğer- erine giriyor. Osman o akşam az konuştu. Ra- Li ban, vaziyeti, anlattığı rüya, 80- > aktar; sıkıntı onunla kahveye ka. dar gelmişti. © Birdenbire rüzgâr çıktı, kapı, ç Re çerçeve yerlerinden oynadı. i kes birdenbire: © “Kar fırtınası.,, dediler. man duramadı, kalktı. Rabia A inadan biraz sinirlenirdi. Onun i endişe ve yeis azıcık kahye halkma sirayet etmişti. da ir tâ o murdar kokulu, ağır hava- ş vırla güldü: (Devamı var) EVLİ DEĞİLİM Terirka No.53 Her ne olursa olsun ben şimdi onun azametli ciddiyetine, kayıtsızlığına hattâ benim uyanık ve he. raretli hareketlerimin tamamen zıddı olan soğuk tav rma oldukça alışmıştım. Yalnız onda tabammül ede- e Bu bir çift mavi gözler kayıtsızlık ve istihza ro- Jü oynamakta sanki birinciliği kazanmıştı. Bazı zâ- manlar ince dudakları genç ve parlak bir çocuk gü. lüşüyle açıldığı halde vakit yakit de horluyan, küçül ten bir istihza ile bükülüyordu. Onun kâyrtsızlığı ba- na da tam bir kayıtsızlık vermişti. Bütün hareketle- timi, jestlerimi ve tuvaletimi iştediği kadar en buz gi. bi bir tavırla inceliyen bu uzun bakışa dayanabili- yordum. Fakat ille o gülüşü! İlle o gülüşü!. İşte buna bir türlü alışamiyor ve tahammül O edemiyor- dum. Bu müstehzi gözler karşısında kıpkırmızı olu. yor, bütün benliğimi şiddetle bir hiddet sarıyor, is- tihfaflarına, beni ansızın kamçılayan alaylarına ken- dimi kaybedecek kadar isyan ediyordum. On, , #efkat hissetti. . inin kulağına yavaşça: “AL aye lik versin.,, diye fısıldar Sİ Ja. , P ikisi de koltuğuna aldı. Fe- Ma enbiresönmüşt, Sabi bez par görmek istemem! — Evimizde misafir bulunan bir kimse yok, O burada temelli olarak kalacaktır, anladın mı? İbrahim alay eder gibi bir ta - — İnsan, alacağı bir kadını ih mal eder de otellerde sakladığı kapatmasiyle hayatımı geçirirse Leylâ hanım gibi ince duygulu ve | zeki bir kadın buna nasıl taham. muz alırım! İnsanca gel - ğildi. Sert sözlerimi anlamamazlıktan gelir, hiç bir şeyin sarsamıyacağı iyi kültür görmüş bir adamın kayıtsızlığı ile susardı. Onun bu kayıtsızlığı ve susması (o ile benim de hiddetim yatışır biraz sonra bunu unuturdum. Şunu da söyliyeyim ki Arif Nedretin çatısı altında geçir- diğim ilk haftalar hakiki bir sükün içerisinde ve gü- rültüsüz geçti. İlk kavgamız öteki kada ait olan bir robu giy- düğim akşam patladı. Koyu mavi ipekten bu elbise itiraf edeyim ki be- nim bütün vücudumu hoş bir şekilde sarıyordu. Be- ni arkamdaki bu robla görür görmez alnı sanki bir şeyi hatırlamak istiyormuş gibi karıştı. Sonra biraz sararmış yanıma geldi. Robn işaret ederek (sert bir sesle: — Şunu şimdi arkanızdan çıkarınız dedi. Sanki bir hırsızlık yaparken yakalanmış gibi kıp. kırmızı oldum, Müthis bir surette kaşlarını çatarak: — Hadi! Simdi, hemen çikaracaksmız. Sire hu kadın: bana hatırlstmamanızı söylememiş miydim! — Düşünemedim... Sözümü keserek: bayı ateşlemek kadar tehlikeli o lacaktı, Zeki kadın bu tehlikeyi sezince Ömerin yanma sokuldu. — Ağlama oğlum, sana bir başka Ömer ayağa kalktı: — Haniya, sen sabahleyin ba- v na, o kadından yakamı kurtarmak için yardım edeceğini söylemiş - tin! Bana bu hususta nasıl yardım edebileceğini anlatır mısın? — Aman Ömerciğim, ne tuhaf. Gİ | sın sen de!,. O İngiliz kadınını İ bir damla zehirle öldürmekten | daha kolay ne var?! — Ne dedin.. Zehir mi? — Öyle ya.. En kestirme kw » tuluş yolu. (Arkası var) GY — Hayır! Beni sinirlendirmek için bunu yaptır nız. Çünkü hoşuma gitmiyen bir seyi yapmak sizi keyiflendirecekti. Bu sözler beni kendimden geçirdi. Kuru bir ses le: ğ — Yanılıyorsunuz! dedim. Sizin hoşunuza gidip gitmiyen şeyler neme lâzım. Böyle sanmakta garip bir surette aldanıyorsunuz. — Öyle ise öteki kadınım tenezzül etmediği şeye eri ne diye sırtınıza giyiyorsunuz. Ş Kelime çok zalimdi. Rengim sapsarı oldu: f — Siz hakkımda ne düşünürseniz düşünün beni © alâkadar etmez. O kadının elbisesini giymeme gelin © ce çünkü evinizdeki hanımlık rolüsü yapmağa gar“ Şİ 7 drobumdaki çibisem yetişmiyordu. # Asık çehresinden bir teessür gölgesi geçti. Bem » den bu kadar sade bir cevâp beklemiyordu. " ü — Niçin bana söylemediniz? Acı hir şive ile: — İstemeğe alışık değilim! v3 — Siz söylemeden ihtiyaçlarınızı benim mi keş- fetmemi istiyorsunuz! — Böyle bir fikir bana gelmedi. Yalnız eviniz- de geçirdiğim birkaç aylık bir tecrübe için kendime ayrıca bir bütçe yaptırmağı lüzumsuz buldum. j eşi veri ee Pin

Bu sayıdan diğer sayfalar: