21 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

21 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— zi mirasına soktu! Bu — Zerinde, yürümekten fazla yuvar- ’ | N“erîn dairesine vafdılnr. Â. “dim! ; :çn:::“n. yerinden kalktı. Rengi “Yaği se — Miydi? *ltun? “huzı * İsterseniz kendiniz okuyu- servet Adman Baha sıska ve uzun boy: lu. Karısı Meliha, kısa ve şişman. Caddede ilerledikleri sırada, Ad. nan, Melihaya anlatıyor: — Naterin bizi çağırmasına ba-| kılırsa, arkadaşımız Lemi ile bu| işin bir ilişiği var... Her halde bi- — Öyle mi dersin? Eğer bu işi| yaptıysa ne iyi adammış. — Yapmayıp da ne edecekti?.. Ru, benim hakkım... Yirmi beş se- nedenberi her Salı günü gelir, biz- de yemek yer, yatar... Bu müba - tek arkadaşın az zahmetini çek - medim. — Her gelişinde çok memnun ııııı İ D d “h'dun_ Çünkü karşılıklı tavla n",—"_,.'.:ı-ın Lı—.ı,ıı-ı-s rır;»ın—. 1—'::1—1; gâr — Evet, sen elinle hazırlardın amma, ben de paramla vişneyi a- Bir müddet sükütla ilerlediler. Sonra ğene Aklı mirasa- takılan A__dnan Baha, tatlı hayal içinde söylenmeğe başladı. Eğer para çoksa . bir otomobil l!aca'!rtı. Karısma da güzel bir di. kiş makinesi hediye edecekti. Böylelikle ikisi de memnun ola - taklardı. — Hoş! Söylediklerin iyi amma, Otomobil alacak paramız - olduk - sonra dikiş makinesine ne ha- Cet? — Kötü kadınlara olduğu gibi 'f_na da inci gerdanlık alack de - gllim ya... f -Kadın, mahcubane: — Amma da yaptın, Adnan... he mukayese böyle -Müstakbel mirasyedi, karısına baktı. Bu kadın, kısa bacakları ü- Antyora benziyordu. Onu zarif m . * & Seîîı;“nıerle kıyas ederk içini keğ ğız, Melihaya doğtu nazi - b,îüdön"ek’ dudaklarında te . ıîög;ü.îfmi Bey Kadrköyündeki ödş - Ü ve servetinden 8000 lira- Size miras bırakmış efen - * — Diye haber verdi. e u. Vasiyetnamenin tekrar İşte b'?ulm rica etti. Mutlak bu| ; ? yanlışlık olacaktı. Arka - Fvetini ona bırakmalı değil Nicin karısına bırakmış "İı—oıcn.ım' hayır.. Hiçbir yanlış- UmulmuYan - öğreteyim o halde.., Senin tebes..- Karısına verilen bu parayı kıs- kandığından Adnanın içi içine sığmıyordu. ÂAcaba karısı, inti - kam olsun diye ona otomobil ye - rine bisiklet mi alacaktı. Hızlı a -| dımlarla yürüdü. Evden içeriye girince, beyin öfkesi patlak ver - di. - Kırk yıllık bir arkadaşın yapa- cağı iş değildi bu! — — Nasıl oldu da beni düşün - medi? : i : Karısı sakin bir sesle: — Ne oluyorsun efendi? Bana Vermesi, seni unutmaması demek- tir!. — Peki amma sana niçin ver - di? : Ru analin -'lr:rgııınclm ladın ça — Ne bileyim? Bana hiçbir za.- man böyle bir şeyden bahsetme - mişti. ' , Birdenbire beyninde beliren bir fikrin tesiriyle Adnan bağırdı: — Bilmiyor musun? Ben sana sümlerine mukabele etti... Ona kı- rıttın durdun... t İhtiyar kadın kıpkırmızı kesil. di. Ellerini havaya kaldırrp isyan etti: — Ne demek istiyorsun? Ne demek istiyorsun... Ben mi kırıt - mışım? Bu sözün manası ne? — Sen onun metresiydin. — Ben mi? Çıldırıyorsun gali. ba!... Allah göstermesin... Bir er - kek başımda belâ iken ikincisini ne yapayım? — Biri hoşuna gitmez, öteki gi- der. . — Haydi utan... Bu yaşımdan e İN yazır ’ , L Tefrika No. 46 öldürünüz! En önde Dobüsson olmak üzere tam dokuz kişi idiler. Ve hepsi bir elinde kılıç, hançer, mızrak ve diğer ellerinde meşalelerini tutu- yorlardı. Cellât uzun palasını ile- ri doğru uzatmış ve şövalye Do- büsson da geniş ağızlı kısa hançe- rinin sapını sıkı sıkı tutmuştu. Fakat zindan o kadar büyüktü ve girintili, çıkıntılıydı ki burala- ra bir kimse mükemmel surette saklanabilirdi. Cellât şövalyeye fısladı: — En iyisi mahpuslardan birine soralım. Her halde nereye doğru gitiklerini bilir. Bunun üzerine köşelerden biri- ne doğru yaklaştılar. Zincirler al- tında saçı sakalı uzamış ve kor- kunç bir şekil almış olan birine yaklaştılar, — Hey! Biraz evvel zindana gi- ren iki kişi ne tarafa doğru gitti- ler? Ellerinde silâh falan var mıy- dı? — Söylemiyeceğim. ! — Söylemiyecek misin? Fakat hen insanı hülbül gibi söyletmesi- ni bilirim: - * — Söylemiyeceğim. Ve benim ne kadar inatçı olduğumu pek iyi biliyorsunuz. Cellât bütün tırnak. larrmı söktüğü, vücudumu türlü iş- kence âletleriyle delik deşik ettiği halde ağzımdan bir kelime alama- mıştı. Bir dileğim var, eğer onu yaparsanız söylerim. — Nedir? j — Söyîediktğn so nra beni öl- —- dürmeyi vadederseniz söylerim.| Çünkü ıstırap çekmekten, işkence- den kuduracağım, Bana bu büyük ,iyiliği yapınız muhterem şövalyel!)| Beni öldürünüz! — Pek âlâ vadediyorum. Söyle! — ÂAman yarabbi! Ne saadet! Bahsettiğiniz iki kişi Osman reisle konuştular. Ve sağ tarafa doğru gittiler. — Anlaşıldı. Şövalye cellâda bir işaret yaptı. Cellât mahküma doğru ilerledi. Mahküm esasen diz üstü durmuş, cellâdın kafasını uçurması için boy nunu ileriye doğru uzatmıştı. Cellâdın palası havaya kalktı. Çeliğin kemiğe çarpmasından mü- tevellit bir ses.. Fışkıran kan ve hepsi o kadar. Cellât kanlanan pa- lasını hâlâ titremekte olan ölünün üstünde sildi, Bu sırada Dobüsson Osman rei- sin yanına varmış. Ve uyuyor zan- nederek çoktan ölmüş ve soğumuş olan zavallı Türk reisinin kafasına uyandırmak için şiddetli bir tekme indirmişti. ' »» Buna rağmen.. kımıldamadığını görünce şaştı. Muhafızlardan biri elindeki meşalesini ölünün suratı- nı aydınlatacak şekilde eğdi. Os- man reisin cam olan gözleri haki- kati derhal meydana çıkardı. Do- büsson homurdandı: — Allah hepsinin canını alsın! Bu da gebermiş. Bu gece şeytanlar bana oyun ediyorlar. Fakat bütün bunların acısını çıkaracağım. Hele — Kocanız çok zayıflamış? — — Evet, doktor benim zayıflamam sonra böyle sözler ağza alınır mı? yapıyoruz! Lemi Bey, bana yan gözle bile bakmamıştır... Yalnız bir akşam... — Hah... İtirafa başladı. Kadın devam etti: — Bir akşam, bundan on sene evvel, yemeğe gelmişti. Soba ba - şında karşılıklı oturduk. Sen ya - tak odasından cigara almağa git- miştin. O, hazin bir sesle: “Ah, Meliha Hanım! Hayatımda sizin gibi bir kadına rastlasaydım böy- le bekâr kalmazdım... Vaktiyle size niçin tesadüf etmedim...,, de- di. ! ' — Konuşmanız ve alâkanız bu kadar mı? — Bu kadar... Sonra, mütees - sirane bir süküt icinde, senin gel. meni bekledik... Bu sözler o kadar samimi söy - lenmişti ki, ve Adnan, karısınm için perhiz tavsiye etti, beraber perhiz K | İki yanağından öptü: — namusundan o kadar emindi ki, bir an içinde bütün şüpheleri suya Meliha Hanım devam etti: — Sen nasıl benden şüphelen- dinse başkaları da ayni hisse ka- pılabilir. Bu havadisi duyan beni onun metresi sanacak.., Onun için bu parayı kabul etmem fazla de . dikoduyu mucip olacaktır. Adnan, sevinçle karısını sardı g— Aferin Meliha... Sen bunu yaprak beni pek memnun edecek- sin... Haydi, tekrar Notere gide - Kadın, tüylü şapkasını îaışmı giydi. Fakat pardesüsünü giymek üzere olan korası, birdenbire: — Yahu... 8000 lira da az para değil... Kadıköyündeki köşk de ' ede_lîm. Parasr olana herkes hür - hayli güzel.. Mahallede herkes bize gıpta edecekti.., — Evet... Güzel bir rüya.. Ne yapalım... Çaresiz.. Vazgeçilecek! Adnan, kımıldamadan tekrar sordu: — Kararın karar mı? — Evet. - — Allah aşkma yaptığımız işe bak... Âlem ne der düşüncesiyle servetten vazgeçmek delilik olmı- yacak mı? — Namusumu kirletemem... Mazim temizdir... Bana ne der - ler? — Beni dinle, Meliha... Fazla taassupla bir servet mahvolabilir mi.., Şimdi sakin fikirle düşünü - yorum... Gel, biz bu parayı kabul met eder. * şu iki Türkü ele geçireyim... , Sağa doğru ilerlemeğe koyuldu- — * lar. On beş adım ilerlememişlerdi — k! arkalarından iki kuvvetli: ORDS (l ' e NĞ | B | İ | v '«| | ü PD ol (l gi 1 | ü p j &. & # nizi " * H | Va K | | | Vaan: Murad Sertoğlu _ "lı . — Beni öldürünüz! Çünkü zindanda yaşa- —— maktan ve ıztırap çekmekten kuduracağım. K Bana bu büyük iyiliği yapınız şövalye, beni — — Ah! feryadı yükseldi. Hemen — * makine gibi geri döndüler. İşte gördükleri manzara: ' İki'muhafız yerde kivrim kivrim — Ü kıvranıyor. Ve Ali ile Hasan adın- — | daki iki Türk sağ ellerinde muha- — — — fızlardan aldıkları iki kılıç, ve sol ellerinde meşale karşılarında du- ruyorlardı. Dobüsson onları görünce kudur- muş bir boğa gib: homurdandı: — Artık elime geçtiniz. Atın şu elerinizdeki kılıçları! Teslim o - lun! Kara Hasan cevap verdi: — Emirlerinizde pek acele edi- yorsunuz muhterem şövalye! — Elimizden kaçıp kurtulmanı: — l za imkân yok. — Sizin de.. — Benim de mi? Gülerim bu lâfınıza! Sen çıldırmışsın galiba! Biz yedi kişiyiz. Ve kapıyı da içe- riden kapadık. Açabi'mek için en az beş dakika uğraşmak-lâzım. ei Valı valıy çai müteresiz | Y dum. Fakat sizin hesabınıza., — * — Bizim hesabımırza mı? — Evet.. Çünkü bu şekilde ka- çabilmenize imkân kalmıyacak. — Beni kızdırıyorsun. Son defa Yok- söylüyorum: Teslim olun! saı'. — Yoksa? yi — Yoksa bu hareketiniz size çok pahalıya mal olur. Sizi görül- memiş, işitilmemiş, ve görülüp işi- — tilmiyecek işkencelerle — öldürü- — Yoksa gizli kulene çıkarıp dışarıdan çalıp getirdiğin kız ço- cuklarına yaptığın gibi j mı emeceksin! — Süs diyorum sana! Sus! Dobüssona hiddetinden delirecek raddeye gelmiş, Hasan ise buna kahkahalarla gülmek suretiyle ce- kanımızı — vap veriyordu. Şövalyenin arka- sındaki muhafızlar ve cellâtlar bir- , ! birlerinin suratına endişe ile ba- kıyorlardı. (D Nakleden : (Hatice Süreyya) " M * .— A | ç . Ü * hç v A - a Üi AKSAM POSTASİ | | IDARE EVi | veğ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi ; Istanbul HABER Yazı işleri telofonu : ZAR7? ğ ldare ve ilân : 94370 -l ABÖNE ŞARTLARI Türkiye Eecnehi Senelik 1400 KF 6 aylık e- 730 , 14850 « " 3 aylık 400 -.. 800 | 1 aylık 1800 4 İLÂN TARİFESİ Ticaret Hânlarının satıri 12,50 | Resmi ilânların 10 kuruştur. Sabıbı ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us kB“lMğı yer (VAKIT) matbaası vı , M a ŞA 2700 Kr. K |

Bu sayıdan diğer sayfalar: