Umulmuyan servet Adnan Baha sıska ve uzun boy: lu. Karısı Meliha, kısa ve şişman. Caddede ilerledikleri sırada, Ad nan, Melihaya anlatıyor: — Noterin bizi çağırmasına ba. kılırsa, arkadaşımız Lemi ile bu işin bir ilişiği var... Her halde bi- zi mirasa soktu! — Öyle mi dersin? Eğer bu işi yaptıysa ne iyi adammış. — Yapmayıp da ne edecekti?.. Ru, benim hakkım... Yirmi beş »ei nedenberi her Salı günü gelir, biz-! de yemek yer, yatar... Bu müba -| Tek arkadaşın az zahmetini çek -! medim. — Her gelişinde çok memnun olurdun, Mom e iğ Çünkü karşılıklı tavla! Çi 3 : | Gm wişna gar — Evet, sen elinle hazırlardı amma, ben de paramla vişmeyi a» lrdım, Bir müddet sükütla ilerlediler. onra gene aklı mirasa” takılan Adnan Baha, tatlı hayal içinde söylenmeğe başladı. Eğer pata çoksa bir otomobil alacaktı. Karısma da güzel bir di. i$ makinesi hediye edecekti. Böylelikle ikisi de memnun ola - <aklardı. — Hoş! Söylediklerin iyi amma, “tomobil alacak paramız olduk - n sonra dikiş makinesine ne ha. ! cet? — Kötü kadınlara olduğu gibi| Sana da inci gerdanlık alack de - Bilim ya... Kadın, mahcubane: — Amma da yaptın, Adnan... Bu ne mukayese böyle , Müstakbel mirasyedi, karısına baktı. Bu kadın, kısa bacakları ü- ede, yürümekten fazla yuvar. ma zora benziyordu. Onu zarif çek relerle kıyas ederk içini i. Noterin dairesine vardılar. A - yp ocağız, Melihaya doğru nazi - big, merek, dudaklarında te - mle; köşkü Semi Bey Kadrköyündeki Baş “nü ve setvetinden 8000 lira- imam miras bırakmış efen. * — Diye haber verdi. Mae yerinden kalktı. Rengi 9 Vâsiyetnamenin tekrar “nMAsını rica etti, Mutlak bu). İstey; düz Yanlışlık olacaktı. Arka - miy diğ ni ona bırakmalı değil * Niçin karısına bırakmış Me Hayır, bayır.. Hiçbir yanlış. Muz) isterseniz kendiniz okuyu- Karısına verilen bu parayı kıs- kandığından Adnanın içi içine sığmıyordu, Acaba karısı, inti . kam olsun diye ona otomobil ye | rine bisiklet mi alacaktı. Hızlı a - dımlarla yürüdü. Evden içeriye girince, beyin öfkesi patlak ver - di. Kırk yıllık bir arkadaşın yapa: cağı iş değildi bu! - —'Nasıl oldu da beni düşün . medi? Karısı sakin bir sesle: — Ne oluyorsun efendi? Bana vermesi, seni unutmaması demek! tir! — Peki amma sana niçin ver - ye şaladı. — Ne bileyim? Bana hiçbir za. man böyle bir şeyden bahsetme - mişti, Birdenbire beyninde beliren bir fikrin tesiriyle Adnan bağırdı: — Bilmiyor musun? Ben sana öğreteyim o halde... Senin tebes- sümlerine mukabele etti... Ona kı- rittin durdun... İhtiyar kadın kıpkırmızı kesil. di. Ellerini havaya kaldırıp isyan etti: — Ne demek istiyorsun? Ne demek istiyorsun... Ben mi kımt mışım? Bu sözün manası ne? Varşssmda kadın şa — Sen onun metresiydin. — Ben mi? Çıldırıyorsun gali ba!... Allah göstermesin... Bir er - kek başımda belâ iken ikincisini ne yapayım? — Biri hoşuna gitmez, öteki gi. der. — Haydi utan... Bu yaşından sonra böyle sözler ağza alınır mı? Lemi Bey, bana yan gözle bile bakmamıştır... Yalnız bir akşam... — Hah... İtirafa başladı. İh Kadın devam etti: — Bir akşam, bundan on sene evvel, yemeğe gelmişti. Soba ba - şında karşılıklı oturduk. Sen ya - tak odasından cigara almağa git- miştin. O, hazin bir sesle: “Ah, Meliha Hanım! Hayatımda sizin gibi bir kadına rastlasaydım böy: İe bekâr kalmazdım... Vaktiyle size niçin tesadüf etmedim...,, de- di. — Konuşmanız ve alâkanız bu kadar mı? — Bu kadar... Sonra, müteeş - sirare bir süküt icinde, senin gel. meni bekledik... Bu sözler o kadar samimi söy - lenmişti ki, ve Adnan, karısının namusundân o kadar emindi ki, Tetrika No. 46 öldürünüz! En önde Dobüsson olmak üzere tam dokuz kişi idiler, Ve hepsi bir elinde kılıç, hançer, mızrak ve diğer ellerinde meşalelerini tutu- yorlardı. Cellât uzun palasıı ile- ri doğru uzatmış ve şövalye Do- büsson da geniş ağızlı kısa hançe- rinin sapını sıkı sıkı tutmuştu. Fakat zindan o kadar büyüktü ve girintili, çıkıntılıydı ki burala- ra bir kimse mükemmel surette saklanabilirdi. Cellât şövalyeye fısladı: — En iyisi mahpuslardan birine soralım, Her halde nereye doğru gitiklerini bilir, Bunun üzerine köşelerden biri-! ne doğru yaklaştılar. Zincirler al- tında saçı sakalı uzamış ve kor- kunç bir şekil almış olan birine! yaklaştılar. — Hey! Biraz evvel zindana gi- ren iki kişi ne tarafa doğru gitti- ler? Ellerinde silâh falan var mıy- dı? — Söylemiyeceğim. — Söylemiyecek misin? Fakat hen insanı hülbül gibi söyletmesi- | ni bilirim; * * — Söylemiyeceğim. Ve benim ne kadar inatçı olduğumu pek iyi biliyorsunuz. Cellât bütün tırnak. larımı söktüğü, vücudumu türlü kence âletleriyle delik deşik et halde ağzımdan bir kelime alama-| mıştı. Bir dileğim var, eğer onu yaparsanız söylerim, | — Nedir? — Söyledikti nra beni öl. Yazan: Murad Sertoğlu — Beni öldürünüz! Çünkü zindanda yaşa- maktan ve ıztırap çekmekten kuduracağım. Bana bu büyük iyiliği yapınız şövalye, beni dürmeyi vadederseniz söylerim.) Çünkü ıstırap çekmekten, işkence.! den kuduracağım. Bana bu büyük iyiliği yapınız muhterem şövalye! Beni öldürünüz! — Pek âlâ vadediyorum. Söyle! — Aman yarabbi! Ne saadet! Bahsettiğiniz iki kişi Osman reisle | konuştular. Ve sağ tarafa doğru| gittiler. — Anlaşıldı. Şövalye cellâda bir işaret yaptı. Cellât mahküma doğru ilerledi. Mahküm esasen diz üstü durmuş, | cellâdın kafasını uçurması için boy| nunu ileriye doğru uzatmıştı. Cellâdın palası havaya kalktı. Çeliğin kemiğe çarpmasından mü- tevellit bir ses.. Fışkıran kan ve| hepsi o kadar. Cellât kanlanan pa-! lasını hâlâ titremekte olan ölünün! üstünde sildi, Bu sırada Dobüsson Osman rei- sin yanına varmış. Ve uyuyor zan- nederek çoktan ölmüş ve soğumuş olan zavallı Türk reisinin kafasına uyandırmak için şiddetli bir tekme indirmişti. Buna rağmen... kımıldamadığını görünce şaştı. Muhafızlardan biri elindeki meşalesini ölünün suratı- nı aydınlatacak şekilde eğdi. Os- man reisin cam olan gözleri haki kati derhal meydana çıkardı. Do- büsson homurdandı: — Allah hepsinin canını alsın! Bu da gebermiş. Bu gece şeytanlar bana oyun ediyorlar. Fakat bütün bunların acısını çıkaracağım. Hele il — Kocanız çok zayıflamış? — Evet, doktor benim zayıflamam için perhiz tavsiye etti, beraber perhiz yapıyoruz! bir an içinde bütün şüpheleri suya düştü. Meliha Hanım devam etti: — Sen nasıl benden şüphelen- dinse başkaları da ayni hisse ka. pılabilir. Bu havadisi duyan beni | onun metresi sanacak... Onun için bu parayı kabul etmem fazla de - dikoduyu mucip olacaktır, Adnan, sevinçle karısını sardı İki yanağından öptü: © © Aferin Meliha... Sen bunu yaprak beni pek memnun edecek. sin... Haydi, tekrar Notere gide . lim, , Kadın, tüylü şapkasını başına giydi. Fakat pardesüsünü giymek üzere olan korası, birdenbire: — Yahu... 8000 lira da az para değil... Kadıköyündeki köşk de hayli güzel... Mahallede herkes bize gıpta edecekti. oo — Evet... Güzel bir rüya.. Ne| yapalım... Çaresiz.. Vazgeçilecek! Adnan, kımıldamadan tekrar | sordu: | — Kararın karar mı? — Evet. İ — Allah aşkma yaptığımız işe bak... Âlem ne der düşüncesiyle servetten vazgeçmek delilik olmı. yacak mı? i — Namusumu kirletemem.. | Mazim temizdir... Bana ne der . ler? — Beni dinle, Meliha... Fazla taassupla bir servet mahvolabilir mi... Şimdi sakin fikirle düşünü - yorum... Gel, biz bu parayı kabul edelim. Parası olana herkes hü: - met eder. . Nakleden : (Hatice Süreyya) İ cuklarına yaptığın gibi İ mr emeceksin! şu iki Türkü ele geçireyim... Sağa doğru ilerlemeğe koyuldu- lar. On beş adım ilerlememişlerdi k' arkalarından iki kuvvetli: — Ah! feryadı yükseldi. Hemen makine gibi geri döndüler, İşte gördükleri manzara: Ikimuhafız yerde kivrım kıvrım kıvranıyor. Ve Ali ile Hasan adın- daki iki Türk sağ ellerinde muha- fızlardan aldıklari iki kılıç, ve sol ellerinde meşale karşılarında du- ruyorlardı. Dobüsson onları görünce kudur- muş bir boğa gib! homurdandı: — Artık elime geçtiniz. Atın şu elerinizdeki kılıçları! Teslim o - hun! Kara Hasan cevap verdi: — Emirlerinizde pek acele edi- yorsunuz muhterem şövalye! — Elimizden kaçıp kurtulmanr İ za imkân yok. —Siz'n de.. — Benim de mi? Gülerim bu lâfınıza! Sen çıldırmışsın geliba! Biz yedi kişiyiz. Ve kapıyı da içe- riden kapadık. Açabilmek için en İ az beş dakika uğraşmak.lâzım. — Vah vah, çok müteessir ol- dum. Fakat sizin hesabınıza. — Bizim hesabımıza mı? — Evet. Çünkü bu şekilde ka- çabilmenize imkân kalmıyacak. — Beni kızdırıyorsun. Son defa söylüyorum: Teslim olun! Yok- Sile — Yoksa? j Yoksa bu hareketiniz size | çok pahalıya mal olur. Sizi görül- memiş, işitilmemiş, ve görülüp işi- tilmiyecek işkencelerle öldürü- rum, — Yoksa gizli kulene çıkarıp dışarıdan çalıp getirdiğin kız ço- kanımızı — Sus diyorum sana! Sus! Dobüssoa hiddetinden delirecek raddeye gelmiş, Hasan ise buna kahkahalarla gülmek suretiyle ce- vap veriyordu. Şövalyenin arka- sındaki muhafızlar ve cellâtlar bir- birlerinin suratına endişe ile ba- kıyorlardı. (De HABER AKŞAM POSTASI İDARE EV Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf agresi» istanbul HABER Yazı işleri tetotonu ; YARI? Istanbul idare velân ABONE ŞARTLARI Türkiye Ermek Benek 100 Sir SMEĞü'er, 7D ARD “9 .. . > *s0 209 . İLAN TARİFESİ Ticaret hanların satırı VA,SO Resmi alânların 30 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürüz Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası 24016 e 1 avi