25 SONKANUN — 1996 Acelen ne be yahu! Ali bey evleneli henüz dört ay on altı gün olmuştu; zevcesi de © dörtayon altı günlük hamileydi. Bu haberi, evde herkes duydu. Hattâ mesele Ali beyin pederi Musta efendinin bile kulağına w- laştı. Musta efendi, Alisinin mürüv vetini göreceğinden pek memnun kaldı. Torununa bir hediye alma- ğı düşündü. Fakat doğan çocuğa ne hediye alınır? Beşik! Evet, beşik pek muvafık bir he- diyedir. Hem de iyi cins, zarif, dayanıklı bir beşik olmalı. Bunu, her halde en usta beşikçi olan Tanburi zadeye ısmarlamak ge- rektir! Fakat. un Musta efendinin aklına bir sey geldi: Yirmi beş sene evvele raci bir hatıra... Bundan yirmi beş sene evvel.! Musta efendi, oğlu Ali doğarken Çarşı içindeki beşikçi esnafından 'Tannuri zadeye bir beşik ısmar- lamıştı da, Tannuri zade, sipariş Parasını aldığı halde, beşiği gecik tirmişti; bir türlü eli değip tamam liyamamıştı. Sonra, çocuk büyüdü ğü için Musta efendinin de beşiğe meşiğe ihtiyacı kalmamıştı. Mus- ta efendi, o zaman bu zamandır. . Virtürlü Tanburi zadeye uğrayıp “Döşıgi alamamıştı. Aklına Tanburi zadedeki beşik gelince, Musta efendi, torununa hediye almak üzere yeniden para vermek zahmetine katlanmıyacağı İçin sevindi. Oğlu Ali beyi yanı- na çağırdı. Çarşı içinde. beşikçi- min dükkânı: tarif ile, onu, Tan- nuri zadeye gönderdi. Ali bey, Tannuri zadeye mese- leyi anlattığı vakit, beşikçi, uzak bir maziyi balırlamak istiyen in sanlara has bir tavurla alnını kı rıştırdı; gözlerini süzdü; şahadet parmağıyla şakağını oğuşturdu: — Haaa, evet, evet!. - dedi - Hatırlıyorum! Moskof muharebesi senesiydi. Böyle bir sipariş al - dım, İşte tahtaları şurada duru - Yor . (Parmağiyle dükkânın bir ini gösterdi) - Fakat bir tür- lü elim değip de beşiği yapama- dim, — Aman Tannuri efendi, rica e- derim, çocuk dört beş aya kadar doğacak, Ben o aralık buraya tek- Yar uğrarım. Beşiği bu zaman zar- fonda Yapınız. Ali bey, evine döndü. Dört ay sonra, gene uğradı. — Merhaba, Tannuri efendi. — Merhaba, — Beşik hazır mı? — Çocuk doğdu mu ki?... ig” e daha doğmadı.. z” de ne geldin? Çocuğu Koğmadan beşiğe koyacak değilsin — Peki, za gelirim, Ali bey, çocuk d , ğu dikine geldi, | e vere > Mei Tannuri efendi. — Beşik hazır mı? — Hele sen birkaç da-| Ya . zaman oda- ben pr salıncak kur bakalım da SİRİ yetiştiririm. yin çocuğu erkekti, ismi- rin koydu. Hüseyin, salın- öyleyse, çocuk doğun- niH cağın içinde sallana sallana serpi- lip duruyordu. Ali bey bu aralık beşikçiye birkaç kere daha uğra- dı: — Beşik hazır mı? — Hele sen, bu haftanın sonla- rma doğru bir kere daha uğra. — Peki. Artık Hüseyin, beşiğe sığmıya- cak derecede büyümüştü. Ali bey de beşiği unuttu. Oğluna bir demir karyola aldı. Yirmi beş sene dediğiniz de nedir ki?., İnsan gözünü açıp ka- payıncıya kadar gelip geçiyor Evet, aradan yirmi beş sene geçti. Ali beyin babası Musta e - fendi, sizlere ömür, vefat etti, Mi- nimini Hüseyin, kırk bir buçuk maaşallah, aslan gibi delikanlı ol du. Mahallenin bütün kızlarını fırıl fırıl etrafında o dolaştırmağa! başladı. Nihayet, günün birinde, bir dilberin damına düşerek ev » Tefrika No. 20 soksana! dedi. Geçen kısımların hülâsası l Ancello ile Robetro adında iki! yabancı Rodos kalesine girmek istiyorlar. Bunun için kaleye para geliren bir Türk gemisine saldıracak olan bir korsan ye- misine dahil oluyorlar. Fakat korsanlar tam gemiyi e- le geçirecekleri zaman iki ya- bancı Türklerden O tarafa olup korsanları yeniyorlar, Bu zamana kadar beş dakika geçmiş, her ikisi de iyiden iyiye dinlenmişlerdi. Roberto Ancello- yaz — İkinci defadır ki hayatımı kurtardın, Ancello! Bu yaptığmı lendi;.ve karısı hamile kaldı. Bu sefer de, torununa bir hedi- ye almak Ali beyin aklına geldi. Düşündü, taşındı; . ne hediye almalıyım? Aklına ilk önce pirinç karyola almak geldi. Lâkin pirinç karyo- la elli liraya idi. Demir karyola- lardan ise o hoşlanmazdı. Ceviz karyola mı alayım (ne yapayım, derken birdenbire mahut beşiği uaurladı. Buna pek mehinun Ol» du. Ooooh; ne âlâ... Bu parasız'ık devrinde dünya kadar masraf et- mektense ücreti merhum pederi tarafından tediye edilen bir hedi- ye ile yasak savmak her halde kâ- rı akıldı. Vakıa beşiğin de biraz modası geçmişti amma, ne zarar? Bir akşam Hüseyini yanına al- dı. Birlikte carşı içine gittiler. — Merhaba, Tannuri efendi, — Merhabaaa, evlât... Hatırlı- yamadım, kimsin $en? Tannuri zade iyice göçmüştü. Maamafih henüz © bunamamıştı. Ali bey, meseleyi katırlatınca, bermutat alnını karıştırdı; gözü nü kırpıştırdı, şahadet parmağiy- le şakağını oğuşturdu; ve: — Evet, evet, hatırlıyorum. Böy le bir sipariş olacak! - dedi. — Eeee, beşiği hazırladın mı bari, Tannuri efendi? — Hayır, daha bitmedi. — Peki amma... — Ne peki amması? Çocuk doğ du mu ki?... Hele çocuk doğsun da öyle gelin. — Çocuk üçay sonra doğacak. Rica ederim, beşik üç aya kadar hazır olsun. — Hay haaay! Siz hiç merak etmeyin! Üç ay sonra, Ali beyle Hüseyin çarşı içine, Tannuri zadenin dük- kânına tekrar gittiler, , — Merhaba, Tannuri efendi — Merhaba, — Haydi bakalım, hazır mı be- şik? — Canım aaa.. Aceleniz nedir be yahu?.. İki günde bir, zırt zırt geliyorsunuz... Beşik de beşik... Ne sabırsız adamlarsınız siz?.. Yook, bak... Ben böyle iki ayağı mın bir pabuca sokulmasına ta » hammül edemem... İsterseniz bek- leyin... İstemezseniz vereyim pa- ranızı, gidin. Ali bey düşündü ki, bu beşiğin hiç, hiç bir zaman unutamıyaca- ğım. — Şimdi bunları konuşmak vak- ti değildir. — Doğru.. Ben gidip Tevhit rei- si kurtarayım. Roberto zahmetle yerde bağlı yatan reisin yanına gitti. Tevhit reis ilk anda kendisini kaybetmiş, fakat sonra kendisine gelerek bü- tün bu harikulâde çarpışmaları sevretmişti. O da muavini Ahmet res gibi Kâydutların aralarında bir ihtilâfa düşmüş olduklarını zan nediyordu. Kendisine doğru yaklaşan Ro- bertoyu görünce irkildi: — Diğerleri beni öldürmek is- temidiler. Fakat belki bunlar öldü. receklerdir. diye düşündü. Rober- to başucuna gelince: — Haydi! Ne duruyorsun, kılı- cını kalbime sok! dedi. Tevhit reis bu sözleri gemiler- de öğrendiği bozuk bir rumca ile söylemişti. Fakat gayet silis bir türkçe ile: — Ben sizi öldürmeğe değil, bağlarınızı çözmeğe, $izi kurtar - mağa geldim, reis! cevabını a - Imca büyük bir hayrete düştü. yapılacağı yok. İyisi mi, hazır ken di de teklif etmekteyken, - para- smı alıp gitmeliydi. Bir karyola falan alırdı. — Anlaşıldı, Tannuri efendi - dedi - Ver bizim paraları... — Peki... Beşikçi, dar dükkânında ayağa kalktı, Rafın üzerine bir göz at- tı. Bu rafta sıra sıra, yumruk ka- dar çıkınlar duruyordu. Bu çıkın- lar arasında rengi atmış ve üzeri tabaka tabaka tozlanmış birini a- yırdı. Çıkının üzerinde, “Musta e- fendinin siparişi,, diye yazılıydı. Demek ki, beşikçi Tannuri za- de, kırk bu kadar senedir beşiği yapmadıktan maada, beşiğin pa - tasına da el sürmemisti. Tannuri, keseyi uzattı: — Al şu paranı git, Ben acele işe gelemem. Elaceletül mineşşey- tan., Ali bey, torbayı aldı. Açtı. Bir de ne görsün?! Yüz tane Sultan Mahmut yüz- lüğü... Nakıli : (Hatice Süreyya) birinci,ikinci ve üçüncü harmlerimle insar Yazan: Murad Sertoğlu Tevhit Reis kendisine doğru yaklaşan Robertoyu görünce: — Haydi, ne duruyorsun? Kılıcını kalbime Sol omuzundan yaralı olduğu anlaşılan genç silâhşor sağ eliy- le hem Tevhit reisin iplerini çö- züyor, hem de Ancello ile karar-| laştırdıkları hayali “maceralarını ve hüviyetlerini anlatıyordu. Bu arada aslen Türk olup isimlerinin Ali ve Hasan olduğunu, tesadüfen bu korsanlar tarafından esir edi!- miş olduklarını, en büyük emel lerinin memleketlerine dönmek olduğunu söylemişti. Tevhit reis bu sözlere derhal inanmıştı. Deli- kanlıya kurtuldukları takdirde Ro. dostan dönüşte kendilerini Türki- ye sahillerine bırakacağını vadet- miş, hattâ gösterdikleri bu hari- kulâde maharet üzerine kendileri-! ne kendisiyle birlikte çalışmaları- nı bile teklif etmiştir. Delikanlı buna müsbet, menfi bir cevap ver- Tevhit reis kurtulduktan sonra yanında bağlı bulunan diğer bir Türkü de kurtardılar. Ve hemen Ancellonun yanına vardılar. An- cello hâlâ karşıdan karşıya kırmı- zı sakallı Jakla pazarlık ediyor- du. Krmızt saakllı Jak Ancello-! ya 15 bin allın teklif, ettiği halde! Ancello bu sözlerine kahkaha ile gülüyordu. Ve bu gülüşler koca korsanı çileden çıkarıyor: - Hay allahın belâsı, sen mu- hakkak aklını bozmuşsun! diye barbar bağırıyordu. Fakat biraz sonra Ancellonun yanında Roberto, Tevhit reis ve diğer bir Türk levendini görünce "> Ancells ve yanmdakiler kılıçlarını uzata- rak üzerlerine doğtu geliyorlardı. Ancello: — Mademki pazalıkta uyuşa madık. İşi kılıçla halletmeliyiz. diye gülüyordu! Kırmızı sakallı Jakla yanındakilerin gözleri fal- sarı oldu. taşı gibi açıldı. Bir anda kılıçları” nı yere atarak kendilerini denize attılar. o Bunu müteakip menfez- den dişlerinin arasına kılıçlarını sıkıştırmış oldukları halde çıkan Türkler göründü. Bunler derhal Ancello ile Robertonun üstüne sal- dırdılar. Fakat bunların arkasın da reislerini görünce duraladılar. Tevhit reis ellerini havaya kaldı- arak şu sözleri söyledi: — Bunlara ilişmeyiniz! Hayat» mizi Ye namusumuzu kurtaran bu iki Türk kabramanı bize allah ta- rafından gönderilmişti. Şimdi va- kit geçirmeden yaralıları içeri a- Lp tedaviye başlayın! Ölülerin ht- Tistiyan olanlarını denize atın. Şe- hitlerimiz varsa onların da'cenaze namazları yarın Rodosta kılma - cak. Çabuk velkerlerin hepsini a- çın. Çok vakit kaybettik. Gün doğ- madan Rodosa varmış olmalıyız. Bu işler büyük bir süratle yapıl maya başlarken Tevhit reis Ancel- lo ve Roberto, yeni isimleriyle hi- tap edelim: Hasan ve Ali ile bir. likte anbara indi. Bu sırada Ah- met Tevhit reise yaklaştı: — Yukarda kavga'devam eder- ken ben forsalara itaat edip kü- rek çekerlerse Rodosa vardığımız zaman kendilerini azat edeceği- mizi vadettim. — İyi yapmışsın! Sadakamız lur, N # (Devamı var) ".. B. FİKRETE — Sizin gibi daha bir çok okuyucularımdan ayni mealde mek- tuplar aldım. Teşekkür ederim. Yalnız dileğinizi maalesef yerine getiremiye- ceğim. Zira bu takdirde başka hiçbir yas zı yazmamam, bütün günümü Cem Sul tan tefrikasını yazmağa (inhisar ettir. | mem lâzımdır ki bittabi buna da imkân yoktur. M.S. BE PA PR ev Birinciye üç lira, ikinciye bir buçuk lira üçüncüye bir kolonya Ben öyle bir yedi harfli o kelimeyim ki ların ve hayvanların “yaşamalarını te- min ederim. İkinci üçüncü ve dördüncü harflerimde beni dünyaya getirenin a-! dmı bulurum. Dördüncü ve beşinci harf lerim avlanan şeyi gösterdiği şinci altme: ve yedinci mevcut olduğunu unutmamalısınız . Çok gariptir ki bütün barflerimden O çıkan mana dünyaya gelmiş olanlarla parçalamaktan zevk duyan bir canavardan başka bir şey değildir. Bu bulmacamız;: doğru (o bulanlar- gibi be harflerimin de HABER ÇOCUK SAYFASI Bilmece kuponu 25 —1— 936 dan iki yüz okuyucumuza ayrıca muhte lif hediyeler verilecektir. HABER AKSAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgra' adresi; istanoul HABER Yazı işleri te'ofonu . 24473 igare ve ilân 24910 ABONE ŞARTLARI Türkiye Bs w İ460Mr s « 730. 3 «00 s0 Ecnebi 2200 Me. VAS se 0. İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12,50 Masmi ilânların 10 kurugtur. * * aylik Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası