HABER — ER — Akşam postasr. postası 0 )KOCALIK ADIN ZAN: İSHAK F ERDİ mma bari. YE AP Yl İİ gc .— IX Sinekli Bakkalda cuma nama- zıma gitmiyenler arasında yegâne| hoş görünen Rakımdı. Belki cüce- liği, belki tuhaflığı onu mahalle- nin pek hususi ve imtiyazlı sima- larından biri sırasına koymuştu Fakat binamazlığının vergisini vermeğe mecburdu. Yani cuma sa. bahları alış veriş etmemek için dükkânın kepeklerini yarıya ka- dar inik bulundurur. Ancak na- mazdan sonra kepenkleri açar, a- İış verişe başlardı. Cuma sabahları Rakım, ekseri| keyifli olurdu. İskemlesini kapısı- nın içine atar, sokağı seyrederdi | Hemeri herkes sokakta. Mahalle! nin cuma yüzü bambaşka. Büyük- lerin, bilhassa erkeklerin evde | pencerede hazır nazır olması bi- raz çocuk gürültüsünü azaltıyor. Belki de anaları kulaklarını, elle rini, burunlarını sıkı sıkı temizle- diği için, belki de yumurcaklar kendilerini azacık olsun yadırga| yorlar da, siniyorlar. Hangi burnu, kulağı temiz sokak çocuğu kendi- ni yadırgamaz. Ah, bu Sinekli Bakkal Rakımın biricik dünyası ! İstanbul Bakkaliyesi; dünyasın) merkezi! “Rakım amca, annem sabun is- tor... ş “Namazdan sonra gel.,, “Öyle amma, aanem bugün be- kâr çamaşırı yıkıyor. Başka gün- ler hep zenginlerin mundarlığını! temizliyor. Kadın ne yapsın? Bi- zim gibi kopukların cuması, pa- zarı olur mu?,, Gözünün Okuyruğuyla küçük müşteriyi süzdü. Muharremdi. Ça- maşırcı Boşnak Ayşenin oğlu. So- kağm en zıpır, en allahm belâsı çocuğu. Mahalle ona; babasını hiç görmediği için “Sinekli bakkalın| Piçi,, lâkabını vermiştir. Savurduğu küfürler Sabit bey ağabey takımı- nın ağzın suyunu akıttıracak ka dar orijinaldir. Rakım ona yüz! vermez. Küfürleri yaramazlığı! için değil. Bu kısmından hattâ hoşlanır bile. Yumurcak, o, sokak- tan geçerken taklidini yapar. “Elin, yüzün temizlenmiş. Ge- lirken çeşmeye uğradım galiba.| Yoksa şu kayıp babandan miras mı yedin?,, “Ölüsü kandilli pezevenk... Eli- me diri geçse, on beş seneyi göze aldım... Hak tu.. Gebermişse /ke- feninin yakâsına...,, “Ağzmı topla oğlan. Nerede- li (Nakil, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdur.) rar yok. Amca moruklaşıyor, göz- leri görmüyor. Hele ben bir zanaa- tı öğreneyim...,, İçinden: (Kızını alır, dükkâna sahip olur, kurulurum.) diye hül- ya kuruyordu. İlâve etti: “Beni bu- raya çırak alsan, gündelik verir- sin, değil mi be amca?,, “Bana çırak, mirak lâzım değil, Mu- harreme kini erimişti: “Bana bak, öğle vakitleri Fehmi efendi izin verirse gel, şuraya, buraya mal gö- türürsün, eline beş on para veri- Hele senin gibi küfürbazr,,, TİM; “Bir daha küfür edersem, ağzı- ma köpekler...,, “Oldu, oldu.,, Rakım kalktı. Horoz şekerleri duran rafa gitti, iskemlenin üstü- ne çıktı. Cuma günleri, arada gön- lünden kopup bedava horoz şeke- ri verdiği çocuklar vardı. Fakat şimdiye kadar Muharrem, o imti- yazlı grupa dahil olamamıştı. Ra- kım iskemlenin üstünden seslen- di: “Kırmızı mı olsun, yeşil mi ol- sun?,, “Yaşa be amca... Yeşil olsun.,, “Rabia evde mi?,, Vehbi Dede, Rakım raftan ho- roz şekeri indirirken, köşeyi dön- müş, dükkânın önünde duruyor- du. “Siz buyurun. Rabia, - karşıya, Ebe Zehra hanımı yoklamağa git- ti, Şimdi çağırırım.,, Vehbi efendi eğildi, dükkâra girdi. Rabianın odasına çıktı. Mu- harrem horozun kuyruğunu yalıya yalıya sokağın karşısma sıçradı. Bir eliyle Zehra ninenin evinin tokmağına yapışmış, başı cumba- da, avazı çıktığı kadar: “Hesey, Rabia abla be!,, diye bağırıyor- du. (Devamı var) Yılmaz bey katil ile karşılaştığının farkında değildi. Leylâya yalvarı- yordu: “Haydi söz ver, bana yardım edeceksin değil mi ? Leylâ tereddütle: — Buyurunuz... Diyerek, Yılmaz beyi içeriye al- miştı. Kendisinin tatlılıkla tevkif edi- leceğini zanneden Leylâ, metane- tini ve soğuk kanlılığını muhafa- zaya çalışıyordu. Zeki kadının kafasında derhal| kıvrılan istifhamlardan biri de şu olmuştu: Acaba otomobilde bir şey mi unuttum ? Leylâ birden kendivi topladı. Günlerce bu vakadan bahseden gazeteler şimdiye kadar böyle bir emarenin mevcudiyetini kaydet- memişlerdi. Yılmaz bey ortada duran topar» lak yemek masasının kenarındaki iskemlelerden birine oturdu: — Ben size, eski dostlarınızdan Haydar Kemalin tavsiyesiyle geli- yorum, hanımefendi! dedi - İçin- den çıkılmaz bir derdimiz var. Bu- nun için sizden yardım istiyece-| ğim! Leylâ bu sözleri dinlerken hafif bir göğüs geçirdi.. Gelen memur tevkiften falan bahsetmiyordu Leylâ: — Evet, dedi, Haydar Kemali iyi tanırım. Kibar bir adamdır Beş altı yıl önce, bir müddet ken- disiyle beraber yaşamıştım O son»! ra Sivas hastahanesi baş hekimli: ğine tayin edildi.. Ben İstanbulda kaldım.. O gitti. Kendisinden dost ça ayrıldım. — O da böyle söyledi, hanıme- fendi! Size karşı hâlâ... Leylâ güldü: — Bırakın bu lâfları beyefen- di! Erkekler daima kadmları komplimanlarla avlamak isterler amma,. Ben hayatımda, bana kompliman yapan erkekle yıldır zımın barışmadığını gördüm. İyi, fazilet sahibi bir adam olmak baş-! ka.. Bir kadını doldurmak gene! başka, hem de bambaşka bir me İ seledir. Yılmaz bey, Leylâya cigara pa- ketini uzatarak: KOCAMLA TN 4 labilir. — Bü hareketinizin bence meçhül bir sebebi ö- — Doğru söylüyorsunuz! dedi -| Fakat, görüyorsunuz ki, ne de ol sa, sizi unutmamış. Ben bir cina- yet tahkikatı üzerinde yürüyorum, hanımefendi! Takibatı müsbet bir noktaya götürebilmek için, biraz şöyle feleğin çenberinden geçmiş bir hanımın yardımına ihtiyaç duy muştum, Doğrusu ya tanıdığım kadınların hiç birine itimat ede - miyorum. Dün Haydar Kemal bey- le görüşürken bana sizden bahset ti: “Leylâ bu hususta size yardım edebilir!,, dedi. Bu gece S$izi ra- hatsız etmeğe karar verdim. Leylâ birdenbire şaşaladı. Haydar Kemali beş yıldanberi| görmüyordu. İki hafta önce taşındığı bu ye- ri Haydar Kemal nereden öğren- mişti? Bunu anlamadan rabat e- demiyecekti.. Sordu: — Haydar Kemal benim bura- da oturduğumu biliyor mu? — Bir hafta önce bu sokaktan geçerken, sizin bir erkekle bura- ya girdiğinizi görmüş. Evin altın- daki bakkala sormuş. Bakkal da sizin burada kiracı söylemiş. Merak bu ya.. Mazur görün! İnsanlar yaşlandıkça eski sevgililerini sık sık hatırlamaktan derin bir zevk duyarlar. Leylâ ayağa kalktı.. Dolabı aç- tı. İki küçük kadehle bir şişe muz likörü çıkardı. Yılmaz bey: — Müsaade ediniz de - ben bir | şey içmiyeyim, hanımefendi! Diye söylendi.. Leylâ duymamış gibi davranarak kadehleri doldur- du. Birer yudum içtiler.. Yılmaz bey ciddiyetle anlatmağa başladı: — Üç ay kadar oluyor.. Bir ge | ce Büyükdere yolunda Münir Şa- hap adlı bir doktoru, hüviyeti hâ- Jâ meçhul kalan genç bir kadın ro- velverle öldürdü. Bu kadının izi ni arıyoruz, hanımefendi! du: — Peki amma, zabıtanın ve bil- hassa sizin gibi tahsilini Alman -| yada bitirmiş değerli bir taharri memurunun meydana çıkaramadı. olduğunuzu | i ce benim şerefimi Leylâ cali bir kahkaha savur 4 ğı katili ben nasıl bulabilirim?! Buna doğrusu sırtüstü yatip gök. mek lâzım... ş — Bu işin gülünecek tarafı ok. masa gerek Leylâ hanım! Siz key“ finizi seven, çok gezen bir mışsınız! İhtimal ki gezip dolaştı” je ğınız yerlerde böyle şüpheli | bit kadına raslıyabilirsiniz! Bu, bir şey değil ki. (Şerlok Holmes)in aylarca çalışarak aydmlatamadı" gr bir cinayetin failini çok defi bir çocuk, bir çiçekçi kızı ve bit şantöz meydana çıkarmıştır. Sizin” de bu hususta zabıtaya yardınımı?” dokunması pek tabiidir. Buna w nanmasaydım, sizi rahatsız etmeli istemezdim.. Ve şimdi sizinle gö” rüştükten sonra, biraz daha ka" naat getirdim ki, Haydar Kemal sizi bana boşuna tavsiye etmemi$ Sarı saçlarınızın altında eker iri siyah gözleriniz, bana çok şey” ler vadediyor, Leylâ hanım! Leylâ düşünceliydi.. Öyle ga # rip bir teklifle karşılaşmıştı ki, i ger zabıta memuruna söz verirsö nihayet günün birinde kendi izi ü zerinde yürümeğe mecbur olacak” te , Birden Yılmazın gözlerinin içi ne bakarak kaşlarını çattı. ; Acaba Yılmazın Leylâdan vi şüphesi mi vardı? Eğer böyle bir dolapla k ni tevkife gelmişse, onü oi çinde yere sermek pek de güç. of mıyacaktı. o Fakat, Yılmaz sözle rinde samimi görünüyor, bu cins” yeli meydana çıkarmanın ohun # çin bir haysiyet meselesi olduğt” nu söyliyerek Leylâya eee du: — Haydi hanımefendi, bana d veriniz.. Bana, kimseye sezdirme” den yardım ediniz! Vallahi bu de ğerli yardımınızla her şeyden öm” kurtaracaksı” nız! Size ebediyen minnettar lacağım! Malüm ya, biz ecnel mgmlek *tinde tahsil ettiğimiz içi eski meslekdaşlar şimdi benimle (Bir katili bulamadı!) diye al ediyorlar. (Devamı var) a ş şiriyor hiç bir hesap tutmuyordu. Bu olacak iş mi? Müukavelât muharririnin yüzü birdenbire endiş€ sin?,, “Kusura bakma, Rakım amca. Annemi bırakıp kaçan o herife bir kızıyorum, bir kızıyorum... He- le bir zanaat sahibi olayım, dük- kân sahibi olayım...,, “Nasıl olur muşsun, bir anlat!. “Eskici Fehmi amcaya çırak ya- zıldım. Yarın sabah başlıyacağım. Şimdilik gündelik yok amma, za-| İM 4 Tetrrika No.6 altı aylık maaş için 369 liralık bir çek gönderdiğini yazıyordu. Hem de kocanızın vekili olan bu adam sizi soruyor, sizden haber istiyordu. — Bunların hepsi hepsi benim için bir muamma!. bir yan- — Bu şerait altında şahıslar etrafında uşlık olabilmesini nasıl kabul ederiz? Mademki vasi- niz kocanız ile sizin aranızda bir vasıtaydı! — Ah yarabbim: Bütün burları bize ancak Bilâl Bey söyliyebilirdi! — Evet. Ölümü sizin için çok can sıkıcı, Onun izahat: size bazı şeyler hatırlatabilirdi. Mademki hı- beriniz yokmuş gibi görünüyorsunuz! Düşünüyordum. Ali Beyin çok iyi bir adam olma- sma rağmen sözlerime inanmadığını anlıyordum. O. nu sâmimiyetime İnandırabilmek için nasi bir delil gösterebileceğimi düşünüyordum. Fakat aklımı hiç bir şey gelmiyordu. Tekrar sordum: — Bu izdivaç beni vesayetten kurtarıyor, serbest bırakıyor, değil mi? — Evet. — Şu halde diplomamı aldığım halde sinri rüş- tümü bitirinceye kadar meptepte kalmamı neye izah — Nasıl sebeb; 1. — Bilmiyorum. Yalnız muhtemel olan şeyi söy- lüyorum, — Peki bu da böyle olsun. Bilâl Beydeki kayıt- ların çok müntazam şekilde olduğunu söylüyordu. nu. Şu halde dört senedir evli olduğum halde nasıl o- luyorda ancak iki senedenberi sana maaş tahsis edil- miş. — Bilmiyorum. — Sonra mademki Bilâl Bey iki defa da âlt yüz Tiradan bin iki yüz lira almıştır. Elbette bu paranm ne yapıldığını gösteren notlar olacak. Parayı ben al- miş miyım? Makbuz vermiş miyim? — Ah. işte ben de onu aradım.. kayıt bulamadım. — Halbuki bir iş adamı olan vasim, aldığı bu pas raların mahalli sarfını kaydetmeğe mecburdu. Fakat siz hiç bir kayıt bulunamıyor. diyorsunuz. — Hiç bir şey. — Buna mukabil tahsil masrafım için icabeden parayı kendisi yollıyordu. — Evlendiğiniz tarihtenberi bu hususta hiç bir kayıt yoktur. — Demek ki vasim evlendiğimdenberi Arif Ned- retin karısına gönderilen parayı kendi #immetine ge- Fakat hiç bir ile karıştı: — Hakikat! dedi. İşte benim de aklımın ermediği v i! Mektep idaresi” ne sorunuz. Orad dağı muntazam para alındığı siz€8 söylenecektir, Mukavelât muharriri birdenbire kendisinde uyar nan bir asabiyetle: — Bu işi takip edeceğim! dedi. Ortada iki şef var: Birisi Bilâl beyin tahsil ücretinizi bir not tutma” dan vermesi ; ikincisi de size vermeğe mecbur oldu! bü külliyetli parayı kendi yedi tasartufunda tur 8; bir de evlendiğiniz için onun vesayetinden kurta” düğunuz halde sizin hesaplarınızı tasfiye — etmemif olması!.. Bütün bu noktaların bir çek şeyleri ortayf” Şıkaracağını umuyorum. Fakat gene her şey'tam m#” nasile anlaşılmıyacak. Bazı ciketler meçhül kalacal” tır? — Ah beyefendi, rica ederim,bizdn evvel delille” ri meydana çıkarınız. Size yalan söylemediğim iyi niyet beslediğimi o xaman anlıyacaksınız. Dudakları üzerinde müşfik bir tebessümle ce verdi: — Şimdi yalan söylediğinizden o kedar şüph& 4 miyorum kızım. (Devamı var)