Şan my ÇA EA DERZ İD İK Ey . i ; i iğ i i AŞAR EŞ Sa) ŞE ; e ammemasi ma — x 31 — İki Amerikalı gazeteci, son ona yetiştiler. 94 — İşte şu yıldıza gidilecek. — Biraz uzak ama, gideceğim, Size tesekkür © derfin. dakikasında 35 — İki Amerikalı, mühendis tekliflerini biri nezlesi olduğundan, öbürü Kuırısın. Losun seyahat 97 -- İvanoviç parasız ve Işsizliğini anlattı, Gâ zeteci Con bir şey düşündü. üçük bir yardım. Sonra mühen- dis Losa gidersin. Merihe götürmek için büyük bir Ücretle bir adam arıyor. dan mektup beklediğini söyliyerek reddetmişlerdi. 106 PARDAYANIN — Sus birader! dedi, — Ne yapayım. Oburluk şeytanı- Bın beni tâmamen pençesine geçirmiş oldağunu hissediyorum, Çünkü muh- terem başpapâz, güzel baharatla va - nan boğazı köpüklü bir bardak şarap- Ta serinletmeğe bu ismi veriyor. Tibo daha fazla dayanamıyarak: — Ağzımı sulandırıyorsunuz! di- ye bağırdı. —Ah birader. Kimbilir - cennette “ne büyük bir saadete erişeceğiz. Fakat benim bildiğim bir şey varsa odünya yüzündeki cennet Deviniyer lokanta- sıdır: — Orada yediğimiz — lezzetli ye- mekleri hatırlıyorsunuz ya? — Evet, hatırlıyorum. Hele usta Lândrinin babası usta oGregüvar za- manındakiler., — Eral birinci Fransuvatı'n öldü- ğü ve muhterem O İgnas dö Loyolayı tanıdığımız ,546 - 47 senelerinde çok £- yi vakit geçiriyorduk. Lüben, o vakit- ler karnımızı iyice odoyurunca usta Graguvar paraya karsılık duamızı ka. bul ederdi. Halbaki bugün, midemizi biraz doyurmak için bir çok güçlüklerle kar şılaşmağa mecburuz. — Bunu kime söylüyorsunuz bira der. Iste karşınızda gördüğünüz ben. mw“ rem Dükü Deviniyere kadar gö- tivmek için ölüm tehlikesini bile göze aldredım, Fakat neyse, siz büyük $ır- ları saklamağı alışkm değilsiniz. Şimdilik bir çömez gibi oruç tuta- cağım, Ne diyeyim âdeta kürek ceza- «ra mahküm bir adam gibi oldum. 'Tibo gözlerini kırparak gülümse- diçşönun bütün hallerini bilen Lüben ümitle titredi. Gözleri büyüyerek du- ğer Ucundan: ÖLÜMÜ — Oh, oh! kelimeleri döküldü. Tibo: — Bu ne demektir? dedi, — Bir şey değil birader.. Bir şey değil. Sizin halinizde tavrımızda.. Ve gülümseyişinizde... — Sus! Ve kapıyı kapa! Lüben acele bu emre itaat etti, Ve kalbi çarptığı halde tekrar o Tibonun yanma geldi. Tibo: — Demek ki on beş gün sade ek- mek ve su İle geşineceksiniz öyle mi? dedi. Tibonun sert tavrı karşısında ümi- di ktrilan Lüben: — Heyhat! diye inledi. — Galiba buna tahammül edemi- yeceksin, — Şimdiden öleceğimi hisseder gi- bi oluyorum. Tibo küçük bir dolaptan katı ve siyah bir ekmekle bir şişe bulanık su çıkardı, seriçe: — İşte iki günlük yiyeceğiniz. bi- rader, dedi. ş Lüben, kollarını göğsünün üzerin- de çaprasvari kavusturarak ağlamağa basladı. — Evet, şimdi hakikaten ölüme mahküm olduğumu — anlıyorum. Ne, kendisile beraber güzel yemekler ye- diğim ve nefis şaraplar içtiğim Tibo, siz mi bana bu İğrenç azabı, bu kötü suyu veriyorsunuz? Ah birader, kalbi- nizin bu kadar katı olduğunu aklıma getirmezdim. Hele o Jeziz börekleri hatrıladıkça.. Gözleri parlıyan Tibo: — Sus birader! diye bağırdı. — Ya, alevli ateş üzerinde tevri- len ve yağları damla damla sızan pi- liçler.. w “PARDAYANIN — Birader beni günaha sokuyor- sunuz! — Ya gayet ahenkli bir şırıltı ile kadehlerimize dökülen kırmızı şarap Tarla dolu Şişeler.. , Tibo kahramanca (o bir kârar ve- recek gibi göründü. Bir saniye kadar kapıya baktıktan sonra Lübenin elin- den tuttu. — Bana bak birader, Farzet ki ben kazanın üstündeki örtüyü kaldırıyo- rum, Ve evvelâ... Ne buluyorum bili- yor musunuz? söylenerek mucize kazanının örtüsünü kaldırıp iki elini! içine soktu, Kendisinden geçen Lüben: — Ne buluyorsunuz? diye sordu. — Evvelâ, doğruca Deviniyerden | gelen altın gibi kızartılmış bir börek! Lüben hayretle haykırdı. Tibo ismini söylediklerini o birer birer mihrabin üzerine dizmeğe baş- Tadı. — Sonra, bu sabah pişmiş taze, yu- muşak bir ekmek, sonra bu iki tane tavuk sövüşü, Kırmızı etli domuz pas-! tırması... Ve altı şişe Borzünya şarabı. ! Lüben ellerini bitiştirdi Yanakla-. rı titriyordu. z Tibo ise, sanki mühim bir iş gö. Tüyormuş gibi mihrabın önünde ciddi bir tavırla sağa sola gidip geliyordu.| Altı şişe kazanın (sağıma ve piliçler| soluna dizilince kolları açık gözleri! yarı kapalı oldüğu halde döndü. Lüben diz çökmüştü. Tibo, vekarla mihrabın iki basa- mak merdivenini inerek: — Şimdi biraderim, size şu iştih-| veren yemeklerin hakikatte siyah ek-| mek ve şaraplarm da sudan başka bir| şey olmadığını söylediğimi farzedinir, bana inanır mısınız? dedi, 36 — Mühendis Los yalnız başma seyahatin güç Tüğünü düşünüyordu. ÖLUMC 107 Delicesine sevinen Lübezi : — Elbette! diye bağırdı, — Öyle ise kalkmız, Yeyiniz ve i- çiniz. Daha doğrusu bu siyah ekmek- ten yiyip bu bulanık sudan içelim; Ya lan söylediğimi biliyorum, Fakat, bu yalan dinin menfaati için (o lâzımdır. Sebebini anlamağa çalışmayınız bira» der. Lüben ayağa kalktı. Kuru ekmek yemeğe mahküm iken piliç kızartması ile karnını doyurtmasının, Su içmeğe mecburken hararetini oBurgonya şa- rabile gidermesinin neden dinin men- faati için lüzumluk olduğunu sormak aklından bile geçmedi. “ Kendisine verilen bulanık suyu se- vinçle kazana döktü. Ve yemek hazir- luğma başladı. Yani ibi iskemleyi mih- raba yanaştırdı. İki papaz bunlara o- turarak son derere bir iştiha ile mide- lerini doldurdular. Tibo bü böreğin bir parçasini is rirken : — Ne güzel siyah ekmek. diyor. du. Lüben ise bir şişe sarabı dikerek — İşte güzel > ve kokulu bir su! cevabi verdi. Gerçi papaz Tibo — çok yedi isede yalnız bir şişe içti ve bu hareketini çok kahiramanca buldu. Öbür şişeleri de Lüben içti, İlk şişeyi bitirdiği zaman Lüben | bitaz kederli göründü. İkincide sebep siz kahkahalarla gülmeğe başladi. Ü- çüncü şişeden sonra o günahları için Allahtan af diliyor, o dördüncü şişeyi tamamladığı zamansa ikl gözü iki çeş- me ağlıyordu. Kendisini teselli etmek için beşin- ci şişeyi aradı lâkin bulamadı. Tibo bu sisedeki kırmızı şarabı mucize kü-