Bee Mp m ŞE ir SE ii m el yal See aş. Sp ne Me eg & SONKANUN — 1936 Güzel kadın, itinalı kadın... > Bin. size bir maceramı a. latayım da yazınız, bayan Hatice Süreyya... Ben, biliyorsunuz, otomobil, iyi cins at, yat ve yüzme merak -| lısı bir gencim... Bu yaz Suadiye taraflarında © ortalığı biribirine kattım... Ne gece rahat durdum, ne gündüz... Bir gece yarısıydı.. Mehtab, bir Parçası kırılmış, bir yuvarlak ay na gibi, dünyaya güzel ziyalar ak- settiriyordu. Sekiz silindirli O otomobilime Otumobilli ve şık giyinmiş bir genç olduğumu anlayınca, yüre * ğine emniyet geldi. Sesinin per - desi değişti. — Vallahi çok mahcup oldum. — Zarar yok.. Almanyada nur dist klüpleri var... Orada, füzuli utanmalara lüzum görmüyorlar. Galiba, siz de onların tabii azası - sınız. — Ben, sadece, denizde yıkan mağı severim... Burada bahçıvan- lık yapan birinin kızıyım. Faki - rim... Mayo bile alacak param bindim. Şöyle bir Yakacığa kadar) yok... Almanyada filân neler yap aktım.. Ah, ne güzel limonata gibi|tıklarını bile bilmiyorum.. Tahsilim hava... Ortalık misk gibi kokuyor.. Doya doya ciğerlerime çektim... Kâh hızlı, kâh yavaş yavaş Sur adiye taraflarına döndüm... —wDeaniz hısırdıvar.. Adalar, u - zakta, cennet parçaları gibi duru- yor... Hele Marmaranın biribirine karışan aynı ton üzerinden renk leri, Gaşyolarak bunları seyrettim... Anlıyorsunuz değil mi?... Spor- cu olmama rağmen, şairanelikten de uzaklaşmamış bulunuyorum... Böyle, dalmış dururken gözü * me, deniz üzerinde bir hareket ilişti... Biri, benden tarafa geliyor... Dikkatle bâktim.., Bir kadın... Bir kız... Acaba deniz kızı mı?... Saçları dökülmüş... Mayo giy - memiş... Çırçıplak... Kâh yüzüko- yun, kâh arkası üstü yüzüyor... Biraz sonra, karaya ayak bas . tı... Sahiden de çıplak... Meğer oraya elbiselerini bırak: mış... Yavaş yavaş gitmeğe baş- ladı... Saçlarını taradr.. Başma topladı... Hayret!., Yüzüne pudra ve dudaklarıma ruj bile sürmedi. | Çok beğenerek ona bakıyor - dum. Zira, ay ışığının vaziyeti öy. leydi ki, bu kızı adamakıllı görür yordum. Pek genç ve pek güzeldi., Bizim sosyete kadınların yap - eN halleri kendisinde asla yok: vu, Mevcudiyetim utanmasını ica bettirmiyecek derecede giyindiği bir sıradaydi ki, birdenbire orta - ya çıktım; — A... Siz kimsiniz?.. Demin. denberi burada mıydmız?... Ne - reden çıktınız? . diye bir çığlık kopardı. : — Korkmayın, küçük hanım... Size bir fenalık yapacak değil'—.. : #Peyce zamandanberi bura - da, tabif seyrediyordum... Otomo- bilimle gelmiştim... Arabam orada duruyoru. Bir el işaretile gösterdim. ilk mekteptir... Sözleri ve giyinişi ayni basit- likteydi. Kendisini pek beğen * dim. — Benimle ahbap olur muzu-| nuz? - dedim. . Meselâ, yarın bu luşarak gezmeğe gitmek ister mi- siniz? Böyle gece yarısı dağ başında ve hem de ne vaziyette kendisini bulup da hiç bir fenalık yapmağa kalkışmıyan şık ve otomobilli bir gencin teklifini reddedemedi. — Şimdiye kadar yabancı er - keklerle bir yere gitmemiştim... Fakat sizinle gidebilirim . Emni - yet geldi! dedi... Suadiye gazinosunda buluş - mak üzere sözleştik... ca. O.. beklerken bakıyordum: Şu yanımdaki boyalı, yapmacıklı kadınlara nazaran o ne saf, ne harikulâde... Artık kendisile bir - leşeceğim... Eski metreslerim. var- sınlar, hasetlerinden çatlasınlar ... Plâjda onlardan bir kaç tane var- dı... Bu körpe, bu basit kızla on- lara ne caka satacağım... »k * Pisi bayan Hatice Süreyya, tahminim, taban tabana zıd çık- tı... Meğer bir kadının bomboş bir tabiat ortasında görünüşü baş- kaymış, cemiyet ortasında görü - nüşü gene başka. Bahçıvanın kızı daha uzakta görünür görünmez falsomun dere- cesini anladım: O acayib şapka - sile, modaya uymıyan etekliğile, acemi tavırlarilebeni gülünç bir hale sokacaktı: z Hemen yerimden fırladım. O. nu alarak bir balıkçı kahvesine götürdüm... Yarım saat kadar o - yaladıktan sonra: — Seyahate çıkıyorum. Geri döndüğüm vakit haber veririm... Gene buluşuruz! - diye atlattım... Nakleden: Hatice Süreyya Tefrika No: 1 Yazan: Murad Sertoğlu Kanlı Balta meyhanesinde haydutlar konuşu- yorlardı: “Bayezidin gönderdiği yirmi bin altını ele geçirmek için ne yapmalı?,, i Kanlı balta meyhanesi — Hey! Bana bak, tahta ba! cak! Bir kupa şarap daha getir buraya! Tezgâhtan mânası anlaşılmıyan bir homurtu yükseldi. Bunu taki- ben taş döşemede tak tak sesleri duyuldu. İri yarı, saçı sakalı bir- birine karışmış, gözleri kanlı bir meyhaneci, köşede bir masanın başına toplanmış bir sürü haydut kıyafetli adama doğru yaklaştı. Elindeki şarap kupasını atar gibi masanın üzerine bıraktı. Ve gene homurdana homurdana tezgâha döndü. Masanın başındaki haydut kı- yafetli adamlar derhal kupaya saldırdılar. Bunların en iri yarısı kupayı en evvel kavramıştı. Ağzına dikti. Ve kırmızı renkte olan sakalından sız. dira sızdıra içmeğe başladı. Fakat bu çok devam etmedi. Çüssece ondan sonra gelen kupayı ondan kaptı ve ayni şekilde içmeğe baş- ladı. Kupa böylece birkaç kişinin elinden geçtikten sonra boşaldı. Kırmızı sâkallı adam ki duru- şundan ve hareketlerinden diğer- lerinin reisi olduğu anlaşılıyordu. Homurdandı: — Bu tahta bacağın canını şey- tanlar alsın! Verdiği şarap değil, çamurlu su. Tezgâhtan cevap yerine ancak bir homurtu yükseldi. Maamafih kırmızı sakallı adam cevapsız kal- madı. OÖnün yerine masada otu- ran bir başkası cevap verdi: — Uzun etme Jak! Veresiye şa- rap bu kadar olur. Tahta bacağa ne kadar borcumuz var, farkında mısın? Tam üç aydır, her gece içi- yoruz. Bir gün bile para verdiği- miz oldu mu? — Sus Valero! Nereden vere lin. Biliyorsun ya üç ay önce kal: pazanlık yaptığımız mağarayı bas- tılar. Yakamızı güç kurtarmıştık. Başka nereden para bulabilirdik? Fakat yarın. — Evet, yarın.. — Oiş olursa! — Ki, her halde olacaktır, — Borcumuzu öderiz. — Hem de faiziyle.. — Hey tahta bacak! Buraya bak! Bir şarap daha getir! » v5 Bu meyhanenin kapısında kir- mızı boya ile kocaman bir “Kanlı balta meyhanesi,, yazısı vardı. Bu- raya bu isim neden verilmişti? Ba- nu kimse bilmezdi. Hattâ mey- hanenin şimdiki sahibi tahta ba- caklı, korkunç suratlı ihtiyar bile O da bu meyhaneyi boğup öldür- düğü bir adamdan çaldığı para i- le eski sahibinden satın alırken bu ismin neden dolayı konduğunu sormamıştı. Bunu kat'iyyen me- rak etmiyordu da... Kanlı balta meyhanesinin bü- tün Rodos adasında, hattâ yalnız vi elek si (1 Sik işim bu adada değil, bütün bu civarda büyük bir şöhreti vardı. Rodos şövalyelerine mensup askerlerin bile girmeğe cesaret edemedikleri bu yer korkunç bir batakhaneydi. Akdeniz korsanlarının en dehşet- lileri birbirlerine burada randevu verirler, en namlı haydutlar, €» merhametsiz caniler birbirleriyle burada buluşurlardı. Hattâ Ro- doslu kadınlar ağlayıp susmıyan çocuklarını: — Eğer susmazsan seni Kanlı balta meyhanesine götürürüm! di- ye korkuturlardı. Bu kadar korkunç bir batakha- ne olan bu yerde kırmızı sakallı Jakla haydut kıyafetli adamlar! hâlâ konuşuyorlardı. Kendisine Valero adı verilen haydut adam! anlatıyordu: — Gemi yarın akşam Rodos su- larma girecek, öbür gün sabahle- yin de limanda demirliyecek. Ge- mide tam yetmiş kişi var. Bunun kırkı forsa. Geriye kalır otuz ki- şi.. Bunları da nasıl olsa haklarız. Bundan sonra. — Bundan sonra?.. — Sultan Bayazıdın Şövalye Dobüson'a katdeği Cemi“ saliver-| mesin diye gönderdiği yirmi bin) düka altınını bizim gemiye aktar- ma işi kalıyor. Bu son cümle haydutların göz- lerini parlattı: — Yirmi bin altın düka! sözü, dudaklarda dolaştı: Valero devam etti: — Ne dersiniz? kemmel iş olur mu? Kırmızı sakallı Jak: — Hey tahta bacak! Bir şarap daha! diye bağırdıktan sonra ilâ- ve etti: — Yarın sabah erkenden hare- ket etmeliyiz. Hava lodos. İkindi üstü bize yirmi bin düka altın ge- tiren Türk gemisini karşılamalı yız. Şimdiden hazırlanmak lâzım. Kaç kişi varız? Dört, on, on iki, Bundan mü- kapıda da iki kişi var, eder on dört. — Gemide de altı kişi. — Yirmi eder. Azız.. Bu sırada bir köşede yalnız ba- şına içki içmekte olan yirmi beş yaşlarımda kadar düşkün kıyafet- li bir genç ayağa kalktı. Beline in- ce bir kayışla uzun bir kılıç bağ- / aydı. Kırmızı sakallı Jakın ma-| sasına doğru yaklaştı: — Beni de saymaz mısınız? Masadakiler itimatsızlıkla ken- disini süzdüler. Nihayet Jak sert bir sesle sordu: — Kimsin sen? — Sicilyalıyım. İsmim Ancello- dur. Bir kavga yüzünden beş a-| silzade öldürdüm. Kaçtım. i Fakat bu gençte hiç de bir katil! suratı yoktu. Bilâkis bakışları ga-| yet yumuşak, ve yüzü çok sakin! görünüyordu. Buna rağmen tunç esmerliğindeki yüzü ve dik bıyık- ları başından çok macera geçirmiş, hayatı anlamış ve pişmiş bir adami olduğunu belli ediyordu. Sonra gecenin bu vaktinde yalnız başına Kanlı balta meyhanesine girm ğe cesaret ettiğine de bakılırsa ço cesur olduğu da anlaşılıyordu. Valero sordu: j — Şu beş kişiyi uyurlarken mi| öldürdün? j — Hayır.. Bunlar senin gibi be-| ni tahkir etmek istediler. Ben di kılıcrmı çektim ve bana hitap i nin suratına şöylece vurdum. Ş Hayret! Dehşet! Yabancı adam bu sözleri söylerken hakikaten w zun kılıcını çekmiş ve şamar sti gibi Valeronun suratında şaklat-| mıştı. Nm ğ Bu ne cesaret? Hayır, bu cesaret değil, tammâ nasiyle delilik! Veleroyu, ız! suratİr Jakın birinci muavi nin 1 Kanlı balta meyhanesinde kılıcın tersiyle dövmek, bu hakikaten de-| litikti. k Valero birdenbire ayağa fırlıya- rak kılıcını çekti. Diğer haydutlı da ayağa kalktılar. Ve duvarların etrafına dizilerek kılıç kılıça len bu iki adamı seyre başladılar. Herkes — yabancıya acınıyordu. | Çünkü Valero çok tanınmış bir sis) lâhşördü. Daha üç gün evvel kem disinin iki boyunda bir kor gene bu meyhanede ve ayni yerdi kılıcı ile tavuk biçer gibi ikiye biç mişti. Valero haykırdı: “ — Hey Sicilyai:! Ölümüne sw sadın demek. Sana Valeroyu tah- | kir etmenin ne demek olduğunu şimdi göstereceğim. Al bakalım. Fakat hayret! Yabancı Valero- nun dillere destan olan hamlelesi karşısında kımıldamıyor, bunları kolaylıkla çeliyordu. Bu sırada : tahta bacaklı meyhaneci homur-| dana homurdana yaklaştı: — Şeytanlar alsın canınızı ! Du Valero! Evvelâ Sicilyalı şu parasını versin! Sonra barsaklar. nr deş! Fakat çarpışma o kadar hara- retli, o kadar heyecanlı oluyordu ki haydutlar meyhaneciyi küfür derek geriye ittiler. Ve tekrar sey- re koyuldular. ; (Devamı var) HABERİ AKŞAM POSTASI IDARE EVİ Ji Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu » İstanbul 214 Telgral adresi: istanbul HABER | Yazı işleri tetotonu : 24414 ıdarevellân ,. - 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eemebi Sanelik 1400 Kr. 2100 Kr, GS ayık o ?36 , 1480 3 ayuk 400 seo, # avik SO « 300 © İLÂN TARİFESİ Teme MnnErn s0 OAN Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us | Basıldığı yer (VAKİT) matbaast |