PAŞAM er OT Sine kli yazam: AET — B Güler yüzlü, şişman bir adam, Rabiaya yaklaştı: “Kimi istiyorsun, hemşire?,, “Hay Allah senden razı olsun, kardeşim. “Kız Tevfik, i görmek istiyorum.,, İ © Şişman adam başını kaşıdı, file benziyen küçük gözleri yanakları- nın et katlarma bütün bütün gö- müldü. “Kimseyi görmesine müsaade etmiyorlar. İstersen bohçayı bırak, ben veririm.,, “Amma ben onun kızıyım.,, “Paşadan yazılı emir getirmez- sen kızı da olsan, anası da olsan yanma koymazlar,,, ; “Paşa efendi burdaysa izin verir.,, bana Kızın sesi ümitle doluydu. Şişman adam gene başını kaşı- dı, gene gözlerini büzdü: “Varayım bir muavin beyi gö- reyim...,, Önünde durdukları odaya dalı- “vermişti. Kıza uzun gelen bir da- kikadan sonra çıktı, kapıyı açtı, kızı içeriye aldı, cüceye kapının arkasında bekliyecek yer göster- di. İşi başından aşan Rana bey, Rabiayı, sirf konakla münasebeti- ni Bildiği iğin yanma kabul etmiş- ti. Fakat onu başından çabuk sav mak karfrı pek kat'iydi. “Bugün babanı göremezsin, kı- zım. İzin çıkınca ben sana haber yollarım.,, Bol yeldirmenin içindeki dal vücut biraz daha uzar gibi oldu, ince çene yukarı kalktı: “Ben mutlak bugün göreceğim.,, “Göremezsin... Ha işte paşa ge- liyor, bak ona söyle... İzin verirse| gösteririm.,, Rabia, Zaptiye Nazırı Selim pa- şanın kendinin konakta tanıdığı nazik, hattâ müşfik ihtiyardan çok başka bir adam olduğunun hiç farkında olmadı. Bal rengin- deki gözlerinin yeşil mevceleri ü- mitle tutuşmuştu. Mutlak bir em- niyetle ona derdini açtı: “Bana babamı göstermiyorlar, paşa efendi.,, Siyah yeldirmenin içinde dal galanan zavallı hafif vücut, içleri yardım dilenen, Selim paşaya em- niyetle, muhabbetle bakan güzel gözler! Bunlar paşanın Zaptiye Nazırı maskesini değiştirmedi, fa- kat biraz boğazını kuruttu. Ök- sürdü: “Bugün olamaz, Rabia. Bohça- yı bırak, git. Birkaç gün sonra... Ağlama... Ağlama... Ağlamasa- na..!, Paşanın sesi hiç sert değildi. Fakat o kadar kat'iydi ki kızın göz lerindeki ateşi derhal söndürdü. Gözlerinden su gibi inen yaşlar- dan etrafı göremez olmuştu. Bir. denbire ayakları yerden kesilmiş, gözlerini duman bürümüştü. Be- ğazmı yırtan hıçkırıklarla paşanın! akkal (Nakl, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdu., ayakların yığıldı, hafif kolları, bo- ğulan bir adamin can kurtaran si- midine sarılışı gibi, paşanın dizle- rine sımsıkı sarıldı: “Gidemem, paşa efendi... Hiç olmazsa kapı aralığından yüzü- nü göreyim... Yalnız sağ mı... İş- te o kadar. Yoksa siz....Siz baba- mı öldürdünüz mü?,, | Fesipanallah: Bu müşkül, bu gülünç vaziyetten Selim paşa ken- dini nasıl kurtaracaktı? Kapının aralığından Rakımm yüzüne göz- leri ilişti. Eliyle işaret etti. Cüce bir lâstik top gibi odanın ortasına sıçramış, kızım omuzlarından ya- kalamış, hem sürüklemeğe çalışı- yor, hem bir düziye: “Paşayı kızdırma, Rabia, gene geliriz... Haydi yavrum.,, diye kı- zı götürmeğe çalışıyordu. Zavallı bir çocuğa teselli vermek istiyen zavallı bir ses! Çarpık çur- puk bir cücenin sesi... Fakat ay- ni zamanda koskocaman bir yüre- ğin sesi! Rabia onu hiç unutmadı. Çünkü o büyük odada dizilip du- ran uzun boylu erkeklerin geniş göğüslerinin içleri, Rabiaya, bom- boş geldi. Onlarm arasında Ra- kım bir köstebeğe benziyordu, fa- kat yalnız onun göğsünün içinde atan bir insan kalbi vardı! Rabia kalktı, eli cücenin elin: omuzları düşük, odadan çıktı. Ar- kalarından paşa cüceye sesleni- yordu: “Göreyim seni, bu sokakta sa- kın bir mesele çıkarmayın, emi!,, Koridorda cüce onu değil, o cü- ceyi sürükleyip götürüyordu. Zap- tiye Nezareti ona bir korkulu rüya hissini veriyor, bir ayak evvel bu rüyadan kurtulmak istiyordu. Adetâ içini yakan acının sebe- bini bile unutmuş gibiydi. Kapı- nm önünde arkasından biri seslen- di: “Bohçayı bırak, hemşire. Tev- fik tütün diye kıvranıyor, bir sa- at evvel tabakamı önüne boşalt- tm.,, Kız, yıldırım gibi döndü, boh- çayı uzattı. İnsanları birer zulüm âleti olan bu zebani yurdunda bir tek insana benziyen adam bu $iş- man adamdı. Rabianım bal rengi gözleri ona minnetle baktı: “Babama iyi bak, emi karde- şim!,, Tabii bakacaktı. “Göz patlatan,, Muzaffer — maznunlara, yalan, doğru, yukardan gelen emirle, mu- ayyen cürümler itiraf ettirmek va- zifesinin haricinde — herkesi hoş- nut etmeğe çalışır bir adamdı. Nezaretin köşesini dönünciye kadar Rabia etrafına bakmadı. , Yalnız öteki sokağa sapar sapmaz kızın dizleri kesildi, bir evin ka- pısındaki mermer basamağa çök- tü, omuzları sarsıla sarsıla ağla- mağa başladı. Geçenler onu — ya- nmda cüce dolaştıran — bir dilen- ci zannettiler. Biri para uzattı. (Devamı var) HABER Akşam Ge X Türk kızı Aslan Turgut, yeni bir tarassut makinesi icat eden mühendisten müsbet cevap alınca S€ vindi: “Şimdi, Holivudun bütün yıldızları beni davet etselerdi, bu kadar hoşuma gitmezdi!» Polis müdüriyetinde, Cimin o- datında münakaşa ediyorlardı — O zavallı adama neden tokat vurdun? — Tokadı vurmasaydım, omun da haydutlarla alâkası olduğunu keşfedemiyecektim. — Haydi canım.. Bir tokatla bu işin sırrı keşfedilir mi?! — İkinci tokatı vurmama da müsaade etseydin, her şey mey- dana çıkacaktı . — Yanılıyorsun, dostum! Ni - şanlınm aşkı seni bu gidişle çil - dırtacak, ne yaptığını bilmiyor sun! — Seni aldatıyorlar, Cim! Bu herif, müthiş bir hayduttur. Aşkı - ma gelinze, ben vazifemi de ni - şanlım kadar çok severim. Han - gimizin yanıldığını yakında sen de anlıyacaksın! — Eğer yatın aşçısı bu işte ma- sum değilse, ben ellerimi kese- rim. Aslan Turgut ayağa kalktı: — O halde, ben Amerikadan dönerken, ne yazık ki elinizi sr- kamıyacağım..! ö Esrarengiz makineler mucidi! Aslan Turgut, sabahleyin otel garsonunun getirdiği gazeteleri gözden geçirirken, şöyle bir ha- ber gözüne ilişti: “Esrarengiz makineler mucidi Pol Grift, dün polis müdüriyeti e - hânı huzurunda yaptığı yeni tec rübelerde muvaffak olmuştur. Bu tecrübelerde hazır bulunan dahi- liye nazırı, mühendis Pol Griftin icat ettiği yeni tarassut makinesi hakkında fazla izahat vermekten çekinmiştir. Yaptığımız tahkika- ta göre, (tarassut makinesi) göz den kaybolan bir adamın izini ta kip ederek, küçük bir objektif ü: zerinde göstermekteymiş!,, Aslan Turgut gâzetedeki ba yazıyı birkaç kere okuduktan son- ra: — Ne mükemmel bir icat. Diyerek yerinden fırladı. Aslan bey, ne bahasma olursan olsun, bu makinenin mucidi ils dost olmağa çalışacaktı. Yeni tarassut makinesinin te - ferrüatı hakkında fazla malâma'ı olmadığı için, biraz tereddütle karşıladığı bu havadis — ne de 6!- sa — kafasınm içinde bir istik. fam halinde yerleşecek kadar mü- himdi. Amerikada akılları durduran ne harikalara şahit olmuştu. S'ne- ma keşfedilmeden, böyle bir şey- den bahsedenleri deli diye trwar- huneye götürürlerdi. Aslan Turgut cebine birkaç bin dolar yerleştirerek sokağa çıktı. Bir başka gazetede mühendis Pol Griftin atelye adresi de ya: zılrydı. Birçok gazeteciler, mühendis - ten bu mesele hakkında fazla taf - silât almak üzere atelyesine koşu - yorlardı. (Tarassut makinesi) mucidi, icat ettiği makineyi hükümete sa- tacağı için, bunun etrafında hiç kimseye izahat vermiyordu. Atelyenin önünde elliden faz- la gazete muhabiri toplanmıştı. Aslan Turgut bu kalabalığı yarıp mühendisi görmek imkânı olma - dığını anlayınca, hemen postaha - neye koştu ve mühendise şöyle bir mektup yazdı: “Ben, gazetelerde aylardanbe. ri okuduğunuz milyoner Hopkins hâdisesini yakından takip ediyo - rum. Yeni bir tarassut makinesi keşfeltiğinizi gazetelerde okudum. Tecrübelerinizi daha canlı ve dün- yayı heyecana düşürecek bir vaka üzerinde yapmanızı rica ediyo- rum. Şunu haber vereyim ki, gün- lerdenberi öldü zannedilen meş- hur polis hafiyesi Tomson henüz hayattadır, Bunun izini bulacağı- nız noktayı benden başka (bilen yoktur. Bu hâdise arasında benim de nişanlım kaybolmuştur. Tecrü- belerinizde bunları bulup meyda- na çıkarırsanız, satacağınız maki- nenin kıymeti şüphe yok ki biraz daha artacaktır. Ölmüş sanılan meşhur bir polis hafiyesini mey- dana çıkarmak şerefini de kazan- muş olacaksınız! Adresime müsbet bir cevap vereceğinizi umuyo- Aslan furgut bu mektubu ve ahhütlü olarak postaya ver ik? sonra oteline döndü. Birka$ g sokağa çıkmıyacaktı.. Esrarenfi* makine mucidinin kendisini #19” cağından emindi. O geceyi otelde merak vw bırsızlık içinde geçiren Aslan gi ertesi sabah garsonun kapı)! masiyle uyandı. Filip, bir telgraf uzatarak diliyordu: — Telgraf müstacel alma dı, sizi bu kadar erken rahatsi$ miyecektim ! Aslan Turgut gözlerini it rarak telgrafı açtı. | Ve ilk imzaya baktı: — Pol Grift.. j Aslan bey yatağından ii rak, şu dört kelimeyi birka$ tekrarladı: “Bugün saat dörtte bekleri” Garson hayretle saraya -— Giderken büket yap! mısınız? — Ne büketi..? Filip, bu kelimelerin mani anlamiş gibi bir tavırla, 4 kaldırarak güldü: — Şüphesiz güzel bir . Tatlı eğlenceler dilerim... / Aslan Turgut katılırcasına © meye başlamıştı: — Budala! dedi - Şimdi za vudun bütün yıldızları beni etselerdi, bu kadar sevinmezf” 3 ) (arkasi * da Amerikanın “lâstık boyunlu,, adamı Nevyork şeh- i rinde MartinlLa- urile, dünyads © bir eşi daha ok) i mıyan adamdır Bu adam “boy - * nunda, sanki hiç © kemik yokmuş gibi, başmı sırtı. na kadar çevire bilmekte ve göv- ” desini döndür. meğe lüzum kalmadan arkasmı görebilmektedir. Laurilo daha ço- çukken boynundaki kemiklerin fevkalâde alâstik! olduk'arını keş fetmişti. Mektepte gövdesini dön- dürmeksizin yüzünü arkaya çevir- mesi bütün arkadaşlarını korku- turdu. Çocuk büyüdükçe bu işte bo- yuna idman yapmış, boynu git tikçe gevşemiş ve günün birinde çenesini omuzunun arkasma, en- sesini de göğsünün ortasına geti rebilmeğe muvaffak (olmuştur. Şimdi bunu istediği kadar kolay- lıkla ve hiç zahmet. çekmeksizin yapabilmektedir. Laurilo'yu müayene eden dok- torlar bu yapılışta yüz kstiyendel bir kişi bile bulunumıyacağıp lemektedirler. Yapılan (9 w incelemelerinde görülmüştü onun boyun kemikleri başı reye çevirirse çevirsin am yg ri sinir ve damarları ker yer sivri ve keskin uçlarına d ç* cak biçimdedir. Bundan Pir boynunun sinirleriyle k p rının gayet alâstiki olduklsr ğ anlaşılmıştır. eN Kendisi bir canbaz değip vücudunun başka maral da böyle bir fevkalâdelik w Yalnız başını mümkün olduk r dar geriye çevirdiği zaman muzunun kemiği oyuğund# gi makta, sonra gene kendi m yerine girmektedir. Güzellik saati Resmini düğünüz vs nam “kolu w saat vg paklıdırir sormayın. e kü bu w ruj gibi DÜ eden * w dan bir makyaj kutusudör “© değil, pudra ve valet İevazımını ihtiva pağın içinde bir ayna vardır. i i Ül ği Si EEE 74 rr. A << SELİ ASLİ To! SİEL EL EE EZ! # FS. SEL a EZE z MM EEE,