3 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" sen kızı da olsan, anası da olsan . kızı içeriye aldı, JSöne 5A “aaam! Güler yüzlü, şişman bir adam, Rabiaya yaklaştı: “Kimi istiyorsun, hemşire?,, “Hay Allah senden razı olsun, kardeşim. “Kız Tevfik,,i görmek istiyorum.,, Şişman adam başını kaşıdı, file benziyen küçük gözleri yanakları- nın et katlarına bütün bütün gö- müldü. “Kimseyi görmesine müsaade etmiyorlar. İstersen bohçayı bırak, ben veririm.,, “Amma ben onun kızıyım..,, “Paşadan yazılı emir getirmez- yanına koymazlar.,, 5 “Paşa efendi burdaysa bana izin verir.,, Kızın sesi ümitle doluydu. Şişman adam gene başını kaşı- dı, gene gözlerini büzdü: “Varayım bir muavin beyi gö- reyim...,, Önünde durdukları odaya dalı- vermişti. Kıza uzun gelen bir da- kikadan sonra çıktı, kapıyı açtı, cüceye kapının arkasında bekliyecek yer göster- di. Işi başından aşan Rana bey, Rabiayı, sırf konakla münasebeti- ni bılâıgî ıçm yanına kabul etmiş- t Fa'mt onu başından çabuk sav- mak karâırı pek kat'iydi. “Bugün babanı göremezsin, kı- zım. İzin çıkınca ben sana haber yollarım..,, Bol yeldirmenin içindeki dal vücut biraz daha uzar gibi oldu, — ince çene yukarı kalktı: “Ben mutlak bugün göreceğim.,, “Göremezsin... Ha işte paşa ge- liyor, bak ona söyle... İzin verirse gösteririm.,, Rabia, Zaptiye Nazırı Selim pa- şanın kendinin konakta tanıdığı nazik, hattâ müşfik ihtiyardan çok başka bir adam olduğunun hiç farkında olmadı. Bal rengin- deki gözlerinin yeşil mevceleri ü- mitle tutuşmuştu. Mutlak bir em- niyetle ona derdini açtı: “Bana babamı göstermiyorlar, paşa efendi.,, Siyah yeldirmenin içinde dal- galanan zavallı hafif vücut, içleri yardım dilenen, Selim paşaya em- niyetle, muhabbetle bakan güzel gözler! Bunlar paşanın Zaptiye Nazırı maskesini değiştirmedi, fa- kat biraz boğazını kuruttu. Ök- sürdü: “Bugün olamaz, Rabia. Bohça- yı bırak, git, Birkaç gün sonra... Ağlama.... Ağlama.. Ağlamasa- Nâ.. ,, Paşanın sesi hiç sert değildi. | Fakat o kadar kat'iydi ki kızın göz lerindeki ateşi derhal söndürdü. Gözlerinden su gibi inen yaşlar- dan etrafı göremez olmuştu. Bir- denbire ayakları yerden kesilmiş, gözlerini duman bürümüştü. Bo- ğazını yırtan hıçkırıklarla paşanın T; G Dokkal Mi (Nakil, tercüme ve iklibos hakkı mahfuzdur.), | zi götürmeğe çalışıyordu. — kım bir köstebeğe benziyordu, fa- | kalarından paşa cüceye sesleni- ayakların yığıldı, hafif kolları, bo- ğgulan bir adamın can kurtaran si- midine sarılışı gibi, paşanın dizle- rine sımsıkrı sarıldı: “Gidemem, paşa efendi... Hiç olmazsa kapı aralığından yüzü- nü göreyim... Yalnız sağ mı... İş- te o kadar. Yoksa siz...-Siz baba- mı öldürdünüz mü?,, ' Fesüpanallah: Bu müşkül, bu gülünç vaziyetten Selim paşa ken- dini nasıl kurtaracaktı? Kapının aralığından Rakımın yüzüne göz- leri ilişti. Eliyle işaret etti. Cüce bir lâstik top gibi odanın ortasına sıçramış, kızın omuzlarından ya- kalamış, hem sürüklemeğe çalışı- yor, hem bir düziye: “Paşayı kızdırma, Rabia, gene geliriz... Haydi yavrum.,, diye kı- Zavallı bir çocuğa teselli vermek istiyen zavallı bir ses! Çarpık çur- Fakat ay- ni zamanda koskocaman bir yüre- ğin sesi! Rabia onu hiç unutmadı. Çünkü o büyük odada dizilip du- ran uzun boylu erkeklerin geniş göğüslerinin içleri, Rabiaya, bom- boş geldi. Onların arasında Ra- puk bir cücenin sesi... kat yalnız onun göğsünün içinde atan bir insan kalbi vardı! _ Rabia kalktr, eli cücenin elinde; omuzları düşük, odadan çıktı. Ar- yordu: “Göreyim seni, bu sokakta sa- kın bir mesele çıkarmayın, emi!,, Koridorda cüce onu değil, o cü- ceyi sürükleyip götürüyordu. Zap- tiye Nezareti ona bir korkulu rüya hissini veriyor, bir ayak evvel bu rüyadan kurtulmak istiyordu. Adetâ içini yakan acının sebe- bini bile unutmuş gibiydi. Kapı- nın önünde arkasından biri seslen- di: “Bohçayı bıirak, hemşire. Tev- fik tütün diye kıvranıyor, bir sa- at evvel tabakamı önüne boşalt- tım.,, Kız, yıldırım gibi döndü, boh- çayı uzattı. İnsanları birer zulüm âleti olan bu zebani yurdunda bir tek insana benziyen adam bu şiş- man adamdı. Rabianın bal rengi gözleri ona minnetle baktı: “Babama iyi bak, emi karde- şim !,, Tabit bakacaktı. “Göz patlatan,, Muzaffer — maznunlara, yalan, doğru, yukardan gelen emirle, mu- ayyen cürümler itiraf ettirmek va- zifesinin haricinde — herkesi hoş- nut etmeğe çalışır bir adamdı. Nezaretin köşesini dönünciye kadar Rabia etrafıma bakmadı. Yalnız öteki sokağa sapar sapmaz kızın dizleri kesildi, bir evin ka- pısındaki mermer basamağa çök- tü, omuzları sarsıla sarsıla ağla- mağa başladı. Geçenler onu — ya- nında cüce dolaştıran — bir dilen- ci zannettiler. Biri para uzattı. (Devamı var) Aslan Turgut, yeni bir tarassut makinesi icat eden mühendisten müsbet cevap alınca Sse“ vindi: “Şimdi, Holivudun bütün yıldızları beni davet etselerdi, bu kadar hoşuma gıtmezdı.,ı_ Aslan Turgut bu mektllb" ahhütlü olarak postaya ver sonra oteline döndü. sokağa çıkmıyacaktı.. Esı'a““'ı makine mucidinin kendisini Polis müdüriyetinde, Cimin o- dasında münakaşa ediyorlardı. — O zavallı adama neden tokat vurdun? — Tokadı vurmasaydım, omun da haydutlarla alâkası olduğanu keşfedemiyecektim. — Haydi canım.. Bir tokatla bu işin sırrı keşfedilir mi?! — İkinci tokatı vurmama da müsaade etseydin, her şey mey- dana çıkacaktı . — Yanılryorsun, dostum! Ni - şanlınm aşkı seni bu gidişle çıl - dırtacak, ne yaptığımı bilmiyor sun! — Seni aldatıyorlar, Cim! Bu herif, müthiş bir hayduttur. Aşkı - ma gelinze, ben vazifemi de ni - şanlım kadar çok severim. Han - gimizin yanıldığını yakında sen de anlıyacaksın! — Eğer yatın aşçısı bu işte ma- sum değilse, ben ellerimi kese- rim. Aslan Turgut ayağa kalktı: — O halde, ben Amerikadarnı dönerken, ne yazık ki elinizi sı- kamıyacağım..! Esrarengiz makineler mucidi| : Aslan Turgüt, sabahleyin otel garsonunun getirdiği gazeteleri gözden geçirirken, şöyle bir ha- ber gözüne ilişti: “Esrarengiz makineler müucidi Pol Grift, dün polis müdüriyeti * - kânı huzurunda yaptığı yeni tec- rübelerde muvaffak olmuştur. Bu tecrübelerde hazır bulunan dahi- liye nazırı, mühendis Pol Griftin icat ettiği yeni tarassut makinesi hakkında fazla izahat vermekten çekinmiştir. Yaptığımız tahkika- ta göre, (tarassut makinesi) göz den kayboları bir adamın izini ta- kip ederek, küçük bir objektif ü- zerinde göstermekteymiş!,, Aslan Turgut gazetedeki ba | yazıyı birkaç kere okuduktan son- ra: — Ne mükemmel bir icat. Diyerek yerinden fırladı. Aslan bey, ne bahasıma olursu olsun, bu makinenin mucidi ile dost olmağa çalışacaktı. Yeni tarassut makinesinin te - ferrüatı hakkımda fazla malümatı olmadığı için, biraz tereddütle karşıladığı bu havadis — ne de o!- sa — kafasımın içinde bir istik. fam halinde yerleşecek kadar mü- himdi. Amerikada akılları durduran ne harikalara şahit olmuştu. Sine- ma keşfedilmeden, böyle bir şey- den bahsedenleri deli diye tımir- huneye götürürlerdi. Aslan Turgut cebine birkaç bin dolar yerleştirerek sokağa çıktı. Bir başka gazetede mühendis Bol Griftin atelye adresi de ya zılıydı. L ka PF f ILK ANUN Biş 1935 ! Birçok gazeteciler, mühendis - ten bu mesele hakkında fazla taf - silât almak üzere atelyesine koşu - yorlardı. (Tarassut makinesi) mucidi, icat ettiği makineyi hükümete sa- tacağı için, bunun etrafında hiç kimseye izahat vermiyordu. Atelyenin önünde elliden faz- la gazete muhabiri toplanmıştı. Aslan Turgut bu kalabalığı yarıp mühendisi görmek imkânı olma - dığını anlayınca, hemen postaha - neye koştu ve mühendise şöyle bir mektup yazdı: “Ben, gazetelerde aylardanbe- ri okuduğunuz milyoner Hopkins hâdisesini yakından takip ediyo - rum. Yeni bir tarassut makinesi keşfettiğinizi gazetelerde okudum. Tecrübelerinizi daha canlı ve dün- yayı heyecana düşürecek bir vaka üzerinde yapmanızı — rica ediyo- rum. Şunu haber vereyim ki, gün- lerdenberi öldü zannedilen meş- hur polis hafiyesi Tomson henüz hayattadır. Bunun izini bulacağı- nız noktayı benden başka — bilen yoktur. Bu hâdise arasında benim de nişanlrm kaybolmuştur. Tecrü- belerinizde bunlarr bulup meyda- na çıkarırsanız, satacağınız maki- nenin kıymeti şüphe yok ki biraz daha artacaktır. Ölmüş sanılan meşhür bir polis hafiyesini mey- dana çıkarmak şerefini de kazan- mış olacaksınız! Adresime müsbet bir cevap vereceğinizi umuyo- rum...,, çırılan cağından emindi. O geceyi otelde merak “ .' L bırsizlik içinde geçiren A.lın ;ll ertesi sabah garsonun kapıy! i masiyle uyandı. Filip, bir telgraf uzatarak diliyordu: — Telgraf müstacel olml"f dı, sizi bu kadar erken rahıt”’ miyecektim ! Aslan Turgut gözlerini llğ"::; rarak telgrafı açtı.. imzaya baktı: — Pol Grift.. Aslan bey yatağından fı!'"" 4 rak, şu dört kelimeyi birkaç tekrarladı: “Bugün saat dörtte beklefv”' Garsoön hayretle ıoruyorc:::j — Giderken büket yap manatfi | miısınız? — Ne büketi..? Filip, bu kelimelerin anlamış gibi bir tavırla, kaldırarak güldü: — Şüphesiz güzel bir ran 'Tatlr eğlenceler dilerim... Aslan Turgut katılırcasınâ meye başlamıstı: — Budala! dedi . vudun bütün yıldızları beni etselerdi, bu kadar ıevınm“& dıkte' Birkaç 'ü' sıi” Ve ilk kaşlarf, gt oi Sımclı H',g ı,g) Arkasi Amerikanın “lâstik boyunlu,, adamı bir kişi bile bulunımıyıcıi"" f:: Yapılan incelemelerinde görulmu!*“' ç' onun boyun kemikleri başın! reye çevirirse çevirsin amü ii ri sinir ve damarları kem sivri ve keskin uçlarına dok“p;ı Bundan £ Nevyork şeh- | rinde Martin La- Mi urilo, dünyada — bir eşi daha ol- B mıyan adamdır ' Bu adam -boy - nunda, sanki hiç kemik — yokmuş gibi, başmı sırtı- na kadar çevire- bilmekte ve göv- ÖeRÜ desini — döndür- meğe lüzum kalmadan arkasını görebilmektedir. Laurilo daha ço- çükken boynundaki kemiklerin fevkalâde alâstikf olduk'arını keş- fetmişti. Mektepte gövdesini dön- dürmeksizin yüzünü arkaya çevir- mesi bütün arkadaşlarını korku- turdu. Çocuk büyüdükçe bu işte ba- yuna idman yapmış, boynu git- tikçe gevşemiş ve günün birinde çenesini omuzunun arkasma, en- sesini de göğsünün ortasmıma geti- rebilmeğe muvaffak — olmuştur. Şimdi bunu istediği kadar kolay- hıkla ve hiç zahmet , çekmeksizin yapabilmektedir. Laurilo'yu muayene eden dok- torlar bu yapılışta yüz milyonda lemektedirler. cak biçimdedir. boynunun sinirleriyle kt Jl rının gayet alâstiki olduk' anlaşılmıştır. Kendisi bir canbaz deîııd vücudunun başka mafsallar M da böyle bir fevkalâdelik Y Yalnız başını mümkün Dîd“îd gi v dar geriye çevirdiği zaman * çi muzunun kemiği oyuğun makta, sonra gene kendi ken yerine girmekledir. Güzellik saB*' Reıml'“ ! duğum” b;îı’J nın “k"“ p saat paklıdır?n çwy ıormıymf GN Kü ba bir değil, pudra ve ruüj gîbî valet levazımını ihtiva ed€ dan bir makyaj kutugudufır pağın içinde bir ayna vlfd bat kırdak'” f', Yend' fl" ıni" _â'!./:v vA n v A Pa 4 Z & / LA n * K LA K, BEĞE

Bu sayıdan diğer sayfalar: