TOPRAKALTI KRALİÇESİ 286 — Avenka: — İşte fabrikamızm direktörü. (o İstediğinizi yaptırabilirsiniz. 288 — Jorjun plânma göre ikisi de hit makine imaline başladılar. 259 — Wrtesi gün Vahalenk Jorja yakması VUYUK bir bayram yapılacağını söylüyor, 290 “YE DAYTAMIN TEYKATLTE MUTİ 0 cağını ilâve ediyor, diyor ki; 336 PARDAYANLAR PARDAYANLAR 387 — Şu kudurmuş kavgacının cesedi| beni korkutmuş olmasının o cezasını — Tabii aradan epeyce zaman geç. — Aptal, bunlar insan kemiği de- değil mi? Bundan kurtulmak pek ko. laydır Monsenyör. Karanlık bir gece de onu mahzenden çıkararak Sen Nel rine atarız. Marşal bir işaretle bu fikri doğru bulduğunu anlattı. Kralın Bluvaya hareket edişinden bir kaç gün sonra Jil müthiş Parda . yanın ölümünden sonra başından bü. yük siyâh külâlkmı çıkararak yeğeni Jilloyu çağırdı. — Jillo, bu gece mühim bir iş gö - receğiz, Gerçi o kadar hoşa gider bir iş değilse de.. Ne çare ki lâzım! Me. zarcılık vazifesini yapacağız, dedi. Jillo suratını ekşitti. — Anlıyorsun ya dostum bu gece konağın mahzeninde çürümeğe başlı yan bir cesedi çıkaracağız. Jillonun yüzünde sevinç izleri be- idi. — Mel'un Pardayanı gömeceğiz de. gil mi? Emrinize hazırım. Ve mezarcı. lığı seve seve yaparım, — Haydi öyle ise acele edelim. Ce- sedi alıp bir arabaya koyarak Sen Pol köprüsüne kadar götüreceğiz ve orada suya alacağız, Jillo amcasının bu düşüncesini be, ! gendi. Jil de yeğenin büyük bir bıça - ğı bilediğini hayretle gördü. Vekilharç: — Bu bıçağı ne yapacaksın? diye! sordu. Jillo doğrularak vahşi bir tavırla: — Kulaklarını keseceğim! dedi. — Kimin? — Parüayanın. — Cesedin kulaklarını mı kesecek. sin? — Evet, bu suretle, alçak herif ku- Jaklarımı kesmek için yemin ederek çekecektir, İhtiyar Jil gülmekten bayıldı. Bu herif ara sıra gülüyordu, Fakat gül. mesi için yeğeninin böyle bir. maska. ralık yapması lâzımdı. Hayrette kalan Jillo: — Uğradığım korku da sizi güldü . recek bir tuhaflık göremiyorum. dedi, — Haydi artık işe başlıyalım. Bunun üzerine Jil kısa bir kılıç kuşanarak beline iki tabanca (soktu. Ve başma da bir miğfer giydi. Sonra Her ikisi de çıktılar. Konağın arabalığında bir süprüntü arabası vardı, Jillo bu arabaya bir e. şek koştu. Bununla ceset Sen Nehrine götürülecekti. Aamcası: — Bir de ip al çünkü boğazma bü, yük bir taş bağlıyacağız dedi. Bu hazırlık sona erdiği zaman yola çıktılar. Amcası önde bir elinde kılıcı öbür elinde feneri tutuyordu. Yeğeni de geriden gelerek eşeği yularından çekiyordu. Bu suretle hiç bir güçlükle karşılaşmadan Otel Dömemeye vardı. lar. Araba ile eşeği avluya (sokarak kapıyı iyice kapadılar ve doğruca ki. lere gittiler, Burada buldukları şara. bt içerek heyecanlarını yatıştırdılar, Şimdi işin ikinci kısmına başlamak zamanı gelmişti. Yakın olan Tamplin saati geceyarısmı çaldı. Jilin işareti üzerine Jillo mahzenin (o anahtarını aldı, mahzenin kapısı önünde bir sa . niye kadar durdular, Sonra vekilharç dış taraftaki sürgüyü itti, Anahtarı iki kere çevirdi. Kapı aralık oldu. Jil burnunu tıkıyarak: — Öf. Ne kadar pis kokuyor! diye geri çekildi. : ti. Elbette kokacaktır! dedi. Yeğeni de burnunu tıkadı. Vekil . hürç kapıya bir tekme © vurduysa da açılmadı. | Jillo iki adım kadar geri çekilerek: — Bu ne demektir? dedi. — Ahmak! ne olacak, herif ölüm! korkusuyla kapının arkasına öteberi yığmış şimdi bunları yıkmak lâzım. Hemen kapıyı açmak için işe baş - Tandı. Jil, kolunu kapının aralığından içeri sokarak bin zorlukla bir iki ka. las tahtasını düşürebildi. Öbür şey - ler daha kolaylıkla devrildiler ve ka. Pı açıldı. Merdivenden o indiler, Jil| elinde fener bulunduğu halde dâima önden gidiyordu. Artık o kadar emin görmemişti, Jillo ise elinde bıçak ol - İdi ki kılıcını takmağa bile lüzum bile duğu halde amcasmı adım adım takip ediyordü. — Kavgacı herif! şimdi kulakları. nı keseceğim. Fakat acaba nerededir? — Onu şimdi buluruz. Koku bize klavuzluk edecektir. Yeniden burnunu tıkayan Jillo: — Pek doğru ! cevabını verdi. Bütün konağın altını o Kaplıyan mahzen geniş olduğu gibi bir çok kı . sımlardan mürekkepti. Sayısız köşe bucakları, karanlık yerleri vardı. Ceset aranmağa başlanıldı. Jillo her ân: — İşte! diye bağırıyordu. Fakat bu Pardayan çıkmıyordu. Üzünel kıs - mın bir köşeseinde Jil hayretle: — İşte bir takım kemikler! diye ba. ğrıdı. İntikam alamadığına — canı sıkılan Jille: — Demek ki cesedi / sıçanlar ye. mişler dedi, gin: Amca ile yeğen, kemikleri mua. yene edince hayretle biribirlerine ba. kakaldılar. Jik: — Domuz pastırmalarının kemik « leri! sözlerini söyledi. Jille ise bir sürü kırık boş şişeleri göstererek; — Boş şişeler! cevabını verdi. Sefil heri ebermeden © evvel iyice yiyip içmiş, . Bıçağını sallı; Jillo: — İntikam! diye haykırdı. Daha şiddetle araştırmağa baş. ladılar: İki saat içinde mahzenin en. gizli köşelerine varıncaya kâdar ara» dılar. Nihayet Pardayanın cesedinin orada olmadığı tamamen meydanâ çıktı, Jil; — Ama tuhaf şey! diye mırıldan. TL, Jile: — Gene benim dediğim gibidir. Onu fareler yemişlerdir. Fakat kemikleri. ni bile bırakmamışlar, dedi . Amcası onu her zamanki gibi: — Ahmak! diye azarladı. Fakat yavaş yavaş o da Jillonun sözüne g€&- liyordu. Çünkü yeni bir araştırma da boşa gitmişti. Halbuki (OPardayanın kaçmadığı muhakkaktı, Kapı dışardan ve içeriden adamakıllı o kapatılmıştı. Mahzenin biricik penceresi (o olduğU gibi duruyordu. Bunlar da kavgad herifin kaçmadığını gösteriyordu. Jil: — Neyse, artık Sen nehrine kadar gitrreğe lüzum kalmadı, dedi. — Ne yazık ki herifin kulaklarını Xesemedim,