bari. YP LA ol ia < “Kim olduğunu biliyor musun, ağabey.,, “Fesinden kim olduğunu anla- dım. Burada ne sordu?,, Rabia da nihayet anlamıştı. Uzun kırmızı feslerin hafiyelere alâmet olduğunu işitmişti. Fakat Sinekli Bakalda onlara benzer adam gör- mediği için unutmuştu. “Zati bey babamı çağırtmış.,, “Silsilesinin mezarına... Dinine, imanma...,, “Dine söğülmez, ağabey.,, der- ken birdenbire elini ağzma götür- dü, işaret etti. Merdivenden ayak sesleri geli yordu. Ağabey, şimdi tezgâha da- yanmış: “Bir okka sabun, bir okka 80- ğan...,, hatırına gelen şeyi ısmâr- lıyordu. Tevfik, pırtlak gözlü yabancı ile Rakımın arasında sallana sallana yürüyerek dükkâna geldi: “Akşama gelirim, Rabia, merak etme, bir yanlışlık olacak.,, diye kızt tatmine çalıştı. Hafiye kolundan çekildi, Rakım arkalarında sokağa çıktılar. Tekerlek sesleri kesilinciye ka- dar Rabia ile Sabit bey ağabey, kapımın önünde durdular. Sonra başlarını dışarı çıkardılar, sokağa baktılar. Hakikaten kuş uçmuyor, kervan geçmiyordu. “Kırmızı fes,, Sinekli Bakalda musibet yeli gibi esmiş, fakir fıkarayı damlarının al- tına sığındırmıştı. XxX ı Dahiliye Nazırı önündeki jur- nalı onuncu defa okudu. “Acizleri, Sinekli Bakkal ima. mr... Ubudiyet ve sadakatimden naşi,, diye başlıyan bu klâsik cur- nalı zihninde tahlil ve tasnif ettik- ten sonra elindeki kırmızı kurşun kalemiyle, işine yarıyacak nokta ları çizdi, bir taraftan da boş bir kâğıda bazı şeyler yazdı. İbtiyar rakibi Selim paşa aley- hine kullanabileceği en kuvvetli noktalar hangileriydi? Paşa halkı dilgir ediyor, ümmeti muhamme de zulüm ediyormuş... Puf, bu, ne hünkârın, ne de Zati beyin umurun da. Paşanın oğlu Jöntürkmüş, ge celeri arkadaşlariyle toplanıp fe sat, fitne tertip ederlermiş... İşte yakalanacak bir nokta... Kirmizi kalem hemen altından geçti. “Al lahtan korkmadan, peygamberden utanmadan, meleksimat efendimi zin ihsan ettiği mevki ve kudretin arkasmda bu makule erbabı sadı saklıyor..., bunların altına ikişer çizgi. z Jurnalın Selim paşanın konağı» fe na ait kısmı Zati beyi hayli eğlen-. dirdi Karısı sevici imiş, büyücü İmiş, kocasını padişaha şirin gös- termek için büyü yaparmış... Hadi bu satırların altma da birer cizgi ine kli sey Bakkal (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) Zatışahane bu mevi gizli kuvvet lerden huylanır. Yoksa Ebülhüda ve avenesi gibi dilenci alayını üfü-! rük, efsun, muska yaptırmak için| niçin başıma toplasın? “Bune, bune?, Şimdi Jurnal Kanarya adlr sa- rışın bir halâyıktan bahsediyor. Bu kız oyuncu diye saraya verilmiş. Maksat, onun vasıtasiyis padişaha yakından nüfuz etmek. Kız taifei nisaya mahsus bilcümle desayis ve hile ile mücehhez... Kırcızı kalem havada kaldı. Bu, Zati be- yin çok zayıf olduğu bir nokta, Dahiliye Nazırı okudukça Se- lim paşanm bu çapraşık jurnalda mevkiini biraz ikinci derecede, hattâ kaza ile jurnala sokulmuş buluyor. İmamın anlaşılan başlıca kaygusu, Tevfiği yere vurmak, O- nu “menfadan avdetindenberi mü. barek topraklarımızı huzuruyla telvis, ahlâkı umumiyeyi ifsat eden nabekâr merkum,, diye tav- sif ediyor. Hakikatte imamı sabik dama- dını jurnal etmeğe sevkeden se- beplere meşru, denilemezse bile, insani denilebilirdi. Rabiadan pas ra kesilince çok sefalet çekmişti. Bunün üstüne Eminenin hastalığı ve yoksuzluk-içinde can verişi... Ve ömrünün son nefesine kadar Tevfiğe beddua edişi, imamın esa- sen perişan olan kafasını bütün bütün altüst etmiş, Tevfiğe gayzı- nı körüklemişti. Bununla beraber, gene son çareye başvurmadan pa- şaya müracaat etti, halini anlattı. O günlerde kendi derdiyle meş- gul olan paşa, birdenbire: “Ömrünün sonuna kadar bir karış çocuğun sırtından geçinecek değilsin ya, başınm çaresine bak.,, diye hayli dürüst bir tavırla imar) mı başından defetti. Ve ancak o zaman Haci İlhami efendi Se- lim paşayı da, intikam almak için fırsat beklediği Tevfiğin listesine ithal etti. O günlerde halk arasın- da Selim paşanın yıldızının söndü- ğü ve Zati beyin yıldızının parla! dığı da pek kuvvetle şayi idi. Kim- bilir, belki böyle bir jurnalla Zati beye de çatabilirdi. Zati bey Selim paşaya ait fıl raları notettikten sonra Tev“iğe taallük eden kısımları bir daha| dikkatle okumağa başladı. Tevfik Selim paşanın adamı| * imiş, Hilmi ve avenesi dükkânın | üstündeki odada toplanırlarmış... Bunlar okumağa değmez. Tevfik Kabasakal kıraathanesinde med- dahlık ederken yepyeni bir “Mi. rasyedi,, hikâyesi söylüyormuş. Bu yeni “Mirasyedi,, nin Zati bey olduğu herkes tarafmdan söyleni- yormuş. “Gelibolu bahçelerinde sefa,, diye'öyle sefahat ve gilzet sahneleri yaratıyormuş ki... (Arkası var) İ —— HABER — Akşam poğlaör e SONTEŞRİN — 198 azar İSHAK remoiji, 1 e ka Ameri kayafav çırılan Türk kızı | A. e ici 1 46 Arslan Turgut (Kızıl otel) de sabaha kat O ne?! Tavanda mıhlan gibi duran iki göz gördü.. Ve biraz sonra ye küçük bir kâğıt parçası düştü! Arslan Turgut karanlıklara! bir anda beş on kişi olurlar. Ka - uyuyamamıştı. gözünü dikmiş, etraftaki binalar dan yollara dökülen ve gittikçe kararan ışıklar altında - birbirle” rine sarılarak yürüdükleri için, bir insan gibi görünen - gölgeler birden bire ikiye ayrıldı.. Acı bir ses işidid: — Ah... kıydın? Gölgelerden bri yere uzandı.. Haydu,t kadını eteklerinden sürükliyerek yolun kenarmda bir ejder ağzı gibi açılmış olan uçuru- ma yuvarladı.. Yoluna devam etti. Tavan deliğinden bakan iki göz! Arslan Turgud: — Bu ne canavar herif... Ka * dma nefes aldırmadı. Diye mırıldanıyordu. Ahmet pehlivan sindiği yerden kımıldadı: — Burada imandan ucuz bir şey yoktur! Artık dönelim. — Dönelim mi dedin? Kabil de ğil! Haydudun gireceği evi gör * mem lâzrm. Bu kanlı sahneye şa- hit olduktan sonra, geri döne * mem, Alçak... Bana neden çacak yol, saklanacak siper bil - mediğimiz için, çarçabuk kıkır * darız. Bereket versin ki, takib ettik « leri haydut fazla yol yürümüştü.. karanlıkları yararak, uzakta görü nen bir küçük evin önünde durdu. Cebinden bir elektrik feneri çı - kardı... Kısa fasılalarla üç defa açıp kapadı.. Ve sonra birden or tadan kayboldu. Belliydi ki bu işaret üzerine e- vin kapısı hemen açılmış ve hay- dut içeriye girmişti. Ahmet pehlivan: — İşte, beyim! dedi.. Talihi - miz varmış. Çok yorulmadan hay dudun girdiği evi keşfettik. Arslan Turgud evin önüne ka” dar gitmekte ısrar ettiyse de, peh ivan bırakmadı: — Yarm gece barda otu rurken, erken kalkar ve eve gide- riz. Şimdi dönelim. Oraya gider sek, bu ıssız dağlarm yamacında ölümle karşılaşacağımız mubak - kaktır, Ve yavaş yavaş yürüyerek ote" le döndüler. Odalarına gittiler, Arslan Turgud nişanlısının da bu evde hapsedildiğini umuyor * carlar, beyim! Yarın kadmın ce du, Delikanlmın içini yeni bir ümit — Buralarda insanı kolay har- sedi meydana çıksa bile, çarça - buk ört bas ederler, — Buranın zabıtası yok mu? — Köyün içinde bir karakol var amma.. Komiser geceleri de mir kapılı odasından dışarıya bi- le çıkmaz. — Okh.. Ne güzel yer burası! — Haydut yatağı olan bu köy- de hemen her akşam biri ölür, Fa” kat, otelciler dışarıya sır vermez- ler, (Kızıl otel) in sahibi buranm İ imparatorudur!. Ahmet pehlivan arkadaşının kolundan çekti: — Daha fazla ilerilersek, biz de kadının yuvarlandığı ucuruma gideriz. — Korkma be! O, bir.. Biz, iki kişiyiz O sarhoş. Bizim aklımız başımızda, Bastığımız yeri —. yoruz. ” Ahmet pehlivan İnne; e laşmanm çok tehlikeli olduğunu söyledikten sonra: — O, şimdi bir kişidir amma, dedi, bizimle kavgaya $u tutuşursa, Hayvanlar musikiden anlarlar mı? Bu hus hınız, Parisli bir kemancı kemanı çe... sarmış, Neclâsına kavuşmak hul *| yasile o gece sabaha kadar gözü ne uyku girmemişti. Ahmet pehlivan: — Ben çok yorgunum.. Diyerek iri gövdesile kendini yatağın içine atrvermişti. Ahmet pehlivan başını yastığa koyar koymaz horlamağa başla * dı. Ne de derin uykususu vardı ya... Arslan Turgud odanın içinde saatlerce aşağı yukarı dolaştığı halde, koca pehlivan sağından s0 luna bile dönmüyordu. : Arslan Turgud o gece otelde kendisini göz hapsına aldıklarını - ancak sabaha karşı * sezmişti. Otelin karşısında heybeli bir deve gibi yükselen demir dağının etek lerile penbe bulutlar düşerken, Türk polisi bir aralık nasılsa ba” şın tavana kaldırmıştı. Tavanda iki toparlak hava de- liği vardır. Arslan Turgud bu delik lerin içinde ışild: zan iki göz gör dü. sken i.2.: acaba untıyorlar mı? Tepeden bakan iki in: Arslan Turgud bu göz dükten sonra, nasıl yatab — Demek ki 8 tavandan beni tecessüs lar... ! Diye mırıldanarak, pe önündeki şezlonga uzandı Tavandaki gözleri görn bi davrandı.. Telâş ve he seri göstermeden cigarasi dirdi. Eline bir gazete a kumağa başladı. Artık başmı tavana Acaba bu gözler, k riydi? Kendisinden şüphe n lerdi? Yoksa her şüpheli adamı tecessüs ve tara leri gibi, onu da alelâde he üzerine mi tarassut ed dı? ; Arslan Turgud şimdi dolaştığı memleketlerde ce esrarengiz bir otel gör İnsan burada yatarken, | kaplanlar inine düşmüş sa hertarafı haydutlarla « olani bu sayfiye mahallind ce kim bilir ne dolaplar « ne tuzaklar kuruluyordu! İyi ki otele gelir gelme fazla komuşmamışlar... | yorgunluğundan bahsede men yatağa devrilmişti. Otele bir ecnebi sıfati mişlerdi. Zaten ikisi de g gilizce konuştukları için, Türk olduğunu kimse tah mezdi. Acaba otel sahipleri, hadisesini biliyorlar my: yorlarsa, İstanbuldan | Türk kızı hakkında da bi ları olması muhtemeldi. pehlivanla türkçe konuş zandı. Arslan Turgud gitti işin içinden sağ ve muza rak nasıl çıkabileceğini « ken, birden, tavandaki h liğinden odanm içine k kâğıt parçası düştüğünü Derhal yerinden fırladı. kanlılığını muhafaza ede uzandı.. Kâğıdı aldı... He gizliyerek okumağa başl (Deva şey söyliyecek değiliz. Fakat şu resimli u dinismeğe / 0; 23 ba ri mini kaşlar m