25 Kasım 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KAi aa S v—ü—ı—_-;ü!"; BAA Brirlmz. “Kim olduğunu biliyor musun, .i.bgy ..» “Fesinden kim olduğunu ınlı— dım. Burada ne sordu?,, Rabia da nihayet anlamıştı. Uzun kırmızı feslerin hıfiyelere_ılâmdl olduğunu işitmişti. Fakat Sinekli Bakalda onlara benzer adam gör- mediği için unutmuştu. “Zati bey babamı çağırtmış.., “Silsilesinin mezarına... Dinine, imanına...,, “Dine söğülmez, ağabey.,, der- ken birdenbire elini ağzına götür- dü, işaret etti. Merdivenden ayak sesleri geli- yordu. Ağabey, şimdi tezgâha da- yanmış: “Bir okka sabun, bir okka so- ğan...,, hatırına gelen şeyi ısmar- İryordu. Tevfik, pırtlak gözlü yabancı ile Rakımın arasında sallana sallana yürüyerek dükkâna geldi: “Akşama gelirim, Rabia, merak etme, bir yanlışlık olacak.,, diye kızt tatmine çalıştı. Hafiye kolundan çekildi, Rakım arkalarında sokağa çıktılar. Tekerlek sesleri kesilinciye ka- dar Rabia jle Sabit bey ağabey, | v L Eminenin hastaliğı kapının önünde durdular. Sonra başlarını dışarı çıkardılar, sokağa baktılar. Hakikaten kuş uçmuyor, kervan geçmiyordu. “Kırmızı fes,, Sinekli Bakalda musibet yeli gibi esmiş, fakir fıkarayı damlarının al- tına sığındırmıştı. » d | Dahiliye Nazırı önündeki nalr onuncu defa okudu. “Acizleri, Sinekli Bakkal ima- mr... Ubudiyet ve sadakatimden naşi,, diye başlıyan bu klâsik cur- nalı zihninde tahlil ve tasnif ettik- ten sonra elindeki kırmızı kurşun kalemiyle, işine yarıyacak nokta ları çizdi, bir taraftan da böş bir kâğıda bazı şeyler yazdı. jur- İhtiyar rakibi Selim paşa aley- hine kullanabileceği en kuvvetli noktalar hangileriydi? Paşa halkı dilgir ediyor, ümmeti muhamme - de zulüm ediyormuş... Puf, bu, ne hünkârım, ne de Zati beyin umurun da. Paşânın oğlu Jöntürkmüş, ge- celeri arkadaşlariyle toplanıp fe- sat,-fitne tertip ederlermiş... yakalanacak bir nokta.. Kırmızı kalem hemen altından geçti. “Al- lahtan korkmadan, peygamberden utanmadan, meleksimat efendimi zin ihsan ettiği mevki ve kudretin arkasında bu makule erbabı sadı saklıyor...,, 'bunların altına fes ikişer çizgi. - Jurnalın Selim paşanın konağı- na ait kısmı Zati beyi hayli eğlen- dirdi. Karısı sevici imiş, büyücü İmiş, kocasını padişaha şirin gös- termek için büyü yaparmış... Hadi VAXTTN Za 'Bakkal (Nakil, tercüme ve iktibas lşte y hu satırların altına da birer cizsi Ooman hakkı mahfuzdur.) Zatışahane bu nmevi gizli kuvvet- lerden huylanır. Yoksa Ebülhüda ve avenesi gibi dilenci alayını üfü- rük, efsun, muska yaptırmak için niçin başına toplasın? “Bu ne, bu ne?,, Şimdi Jurnal Kanarya adlı sa- rışın bir halâyıktan bahsediyor. Bu kız oyuncu diye saraya verilmiş.. Maksat, onun vasıtasiyie padişaha yakından nüfuz etmek. Kız taifei nisaya mahsus bilcümle desayis ve hile ile mücehhez... Kırmızı kalem havada kaldı. Bu, Zati be- yin çok zayiıf olduğu bir nokta. Dahiliye Nazırı okudukça Se- lim paşanın bu çapraşık jurnalda mevkiini biraz ikinci derecede, hattâ kaza ile jurnala sokulmuş buluyor. İmamın anlaşılan başlıca kaygusu, Tevfiği yere vurmak. O- nu “menfadan avdetindenberi mü- barek topraklarımızı huzuruyla telvis, ahlâkr umumiyeyi ifsat eden nabekâr merkum,, diye tav- sif ediyor. Hakikatte imamı sabık dama- dını jurnal etmeğe sevkeden se- beplere meşru, denilemezse bile, insani denilebilirdi. Rabiadan pa- ra kesilince çok sefalet çekmişti. ve yoksuzluk-içinde can verişi... Ve ömrünün son nefesine kadar Tevfiğe beddua edişi, imamın esa- sen perişan olan kafasını bütün altüst etmiş, Tevfiğe gayzı- nı körüklemişti. Bununla beraber, gene son çareye başvurmadan pa- şaya müracaat etti, halini anlattı. bütün O günlerde kendi derdiyle meş- gul olan paşa, birdenbire: “Ömrünün sonuna kadar bir karış çocuğun sirtından geçinecek değilsin ya, başının çaresine bak.., diye hayli dürüst bir tavırla imar mr başından defetti. Ve ancak o zaman Haci İlhami efendi Se- lim paşayı da, intikam almak için fırsat beklediği Tevfiğin listesine ithal etti. O günlerde halk arasın- da Selim paşanın yıldızının söndü- ğü ve Zati beyin yıldızımın parla- dığı da pek kuvvetle şayi idi. Kim» bilir, belki böyle bir jurnalla Zati beye de çatabilirdi. Zati bey Selim paşaya ait fıl. raları notettikten sonra Tev'iğe taallük edeq kısımları bir daha dikkatle okumağa başladı. Tevfik Selim paşanın adamı n “imiş, Hilmi ve avenesi dükkânm| " © üstündeki odada toplanırlarmış... Bunlar okumağa değmez. Tevfik Kabasakal kıraathanesinde med-| £ dahlık ederken yepyeni bir “Mi- rasyedi,, hikâyesi söylüyormuş. Bu yeni “Mirasyedi,, nin Zati bey “olduğu herkes tarafından söyleni- yormuş. “Gelibolu bahçelerinde sefa,, diye “öyle sefahat ve gilzet sahneleri yaratıyormuş ki... (Arkası var) HABER — Akgam postasr YAZAN İSHAK F[IDİ Arslan Turgut uyuyamamnıştı. Arslan Turgut karanlıklara gözünü dikmiş, etraftaki binalar- dan yollara dökülen ve gittikçe kararan ışıklar altımda - birbirle" rine sarılarak yürüdükleri için, bir insan gibi görünen - gölgeler birden bire ikiye ayrıldı.. Acı bir ses işidld: — Ah.... Alçak... Bana neden kıydın? Gölgelerden bri yere uzandı.. Haydu,t kadını eteklerinden sürükliyerek yolun kenarımda bir ejder ağzı gibi açılmış olan uçuru- ma yuvarladı.. Yoluna devam etti. Tavan deliğinden bakan iki göz | Arslan Turgud: — Bu ne canavar herif... Ka - dma nefes aldırmadı. Diye mırıldanıyordu. Ahmet pehlivan sindiği yerden kımıldadı: — Burada insandan ucuz bir şey yoktur! Artık dönelim. — Dönelim mi dedin? Kabil de ğil! Haydudun gireceği evi gör * mem lâzım. Bu kanlı sahneye şa- hit olduktan sonra, geri döne * mem, — Buralarda insanı kolay har- carlar, beyim! Yarm kadmın ce" sedi meydana çıksa bile, çarça - buk ört baş ederler. — Buranın zabıtası yok mu? — Köyün içinde bir karakol var amma.. Komiser geceleri de- mir kapılı odasından dışarıya bi- le çıkmaz. — Öh.. Ne güzel yer burası! — Haydut yatağı olan bu köy- de hemen her akşam biri ölür. Fa- kat, otelciler dışarıya sır vermez- ler. (Kızıl otel) in sahibi buranım imparatorudur !. Ahmet pehlivan arkadaşımın kolundan çekti: — Daha fazla ilerilersek, biz de kadının yuvarlandığı uçuruma gideriz. — Korkma be! O, bir.. Biz, iki kişiyiz O sarhoş. Bizim aklımız başrmızda, Bastığımız yeri görü" yoruz. « 618 /Ğ Ahmet pehlivan buralarda do- laşmanmn çok tehlikeli olduğunu söyledikten sonra: , şimdi bir kişidir amma, dedi, bizimle kavgaya tutuşursa, (Kızıl otel) 25 SÖNTEŞRİN — 193 * KN_..- de sabaha kal O ne?! Tavanda mıhlann gibi duran iki göz gördü.. Ve biraz sonra yıe küçük bir kâğıt parçası düştü! bir andâ beş on kişi olurlar, Ka * çacak yol, saklanacak siper bil - mediğimiz için, çarçabuk kıkır - darız. Bereket versin ki, takib ettik - leri haydut fazla yol yürümüştü.. karanlıkları yararak, uzakta görü nen bir küçük evin önünde durdu. Cebinden bir elektrik feneri çı - kardı... Kısa fasılalarla üç defa açıp kapadı.. Ve sonra birden or- tadan kayboldu. Belliydi ki bu işaret üzerine e- vin kapısı hemen açılmış ve hay" dut içeriye girmişti. Ahmet pehlivan: — İşte, beyim! dedi.. Talihi - miz varmış. Çok yorulmadan hay dudun girdiği evi keşfettik. Arslan Turgud evin önüne ka" dar gitmekte ısrar ettiyse de, peh İivan bırakmadı: — Yarın gece barda otw rurken, erken kalkar ve eve gide- riz. Şimdi dönelim. Oraya gider" sek, bu ıssız dağlarm yamacmda ölümle karşılaşacağımız muhak - kaktır. Ve yavaş yı.vaş yürüyerek ote" le döndüler. Odalarına gittiler,.. Arılın Turgud nişanlısının da * bu evde hapsedildiğini umuyor " du. Delikanlının içini yeni bir ümit sarmış, Neclâsıma kavuşmak hul * yasile o gece sabaha kadar gözü” ne uyku girmemişti. — Ahmet pehlivan: — Ben çok yorgunum.. Diyerek iri gövdesile kendini yatağın içine atrvermişti. Ahmet pehlivan başını yastığa koyar koymaz horlamağa başla - dı. Ne de derin uykususu vardı Yü Arşslan Turgud odanın içinde | saatlerce aşağı yukarı dolaştığı halde, koca pehlivan sağından s0” luna bile dönmüyordu. Arslan Turgud o gece otelde kendisini ; göz hapsma aldıklarını * ancak sabaha karşı " sezmişti. Otelin karşısında heybeli bir deve gibi yükselen demir dağının etek lerile penbe bulutlar düşerken, Türk polisi bir aralık nasılsa ba- şını tavana kaldırmıştı. Tavanda iki toparlak hava de- liği vardı. Arslan Turgud bu delik lerin içinde ışıl<: yan iki göz gör dü. Hayvanlar musikiden anlarlar mı? Bu hus-” * hınız, Parisli bir kemançı_' kenş'am ÇĞ Tepeden bakan iki inse Arslan Turgud bu göz dükten sonra, nasıl yatab — Demek ki saatleri Diye mırıldanarak, pet önündeki şezlonga uzandı Tavandaki gözleri görr bi davrandı.. Telâş ve hey seri göstermeden cigarasn dirdi. Eline bir gazete â kumağa başladı. Artık başmı tavana l yordu... Acaba bu gözler, kimi riydi? ' Kendisinden şüphe m lerdi? Yoksa her şüpheli gö adamı tecessüs ve tarassı leri gibi, onu da alelâde he üzerine mi tarassut er dı? Arslan Turgud şimdiy dolaştığı memleketlerde ce esrarengiz bir otel gön İnsan burada yatarken, | kaplanlar inine düşmüş sa hertarafı haydutlarla ç olan bu sayfiye mahallinc ce kim bilir ne dolaplar « ne tuzaklar kuruluyordu. İyiki otele gelir gelme fazla konuşmamışlar... | yorgunluğundan bahsede men yatağa devrilmişti. Otele bir ecnebi sıfati mişlerdi. Zaten ikisi de g gilizce konuştukları için, Türk olduğunu kimse tah mezdi. Acaba otel sahipleri, hadisesini biliyorlar mıyı yorlarsa, İstanbuldan | Türk kızı hakkında da bi ları olması muhtemeldi. | pehlivanla türkçe konuşm zımdı. Arslan Turgud gitti işin içinden sağ ve muza rak nasıl çıkabileceğini « ken, birden, tavandaki h liğinden odanın içine 4 kâğıt parçası düştüğünü -Derhal yerinden fırladı.. kanlılığını muhafaza ede uzandı.. Kâğıdı aldı... Hı gizliyerek okumağa başl (Deva rken (.2. :8 £ü dirlerteğe ( © “acaba anlıyorlar mı? sa) bu müz - şey söyliyecek değiliz. Fakat şu resimli mini kuşlar m

Bu sayıdan diğer sayfalar: