Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HABER — Akşam postası ' Ka Yamr e ae v amdada aa a zana e /e Yoözam: ğ HALİD_E EDİB 45 XIK Tevfiğin yatağını düzeltirken, elini, yüzünü silerken Rabianın neşesi yerinde görünüyordu. Fa: kat gene babası gözlerinin etra- fındaki mor halkalara dikkat et- ti: “Bu Ramazan hiç mukabele o- kumadın. Acaba imam ne yaptı? İhtiyarın çok fakir düştüğünü söy- lüyorlar. Tuhaf, Emineyi gece rür yamda gördüm.., “Her gece başka rüya görüyor- sun, rüyalarından bıktım.,, Babasının karışık saçlarını ok- şadı: “Rakım amca, bu sabah seni traş edecek, sakal, bıyık birbirine karışmış, umacıya —dönmüşsün. Yo.. Öpmek falan yok, sakalın sinirime dokunuyor.,, “Emine bir şeyler anlatmak is- tiyordu.,, “Emine, Emine... Artık sus ba- kalım. Amca, sen sabunlamağa başla. Uslu durmazsan ellerini tur tacağım.,, ““Anneni kıskanıyor musun, şe- kerim? İnadıma hep onun lâkırdı- sını edeceğim. Kurban bayramın- da mutlâk gidip elini öpeceksin, anladın mı?,, * Yooo... “Sönra, dalgın dalgın: “Acaba ne anlatmak istiyordu? Bir türlü hatırlıyamıyorum.;, di- yordu. “Sabun kâsesini ben tutayım mı amca ?,, Tevfik sokaktan gelen tekbir seslerini dinliyordu: “Cenaze geçiyor, Rabia, pence- reden bak, kadın mı, erkek mi?,, Rabianın yüzü cama yapıştı, kaldı. Onca yıl onun başını yiyen, rahat huzur vermiyen kadın, şu şalların altındaki ince tabutun içinde miydi? Üstündeki penbe ipek krep, belki Tevfiğe hoş gö- rünmek için bağladığı krepti. İma- mın başında en kocaman sarığı, arkasında en bol siyah İlâtası... Kendisi ne kupkuru, ne çöp gibi. Etrafında bir kaç tane kendine benziyen ihtiyar sarıklı imam da- ha... Kalabalık bir cenaze değil... Tabut, kısık seslerle Kur'an oku- yan bir kaç zavallı ihtiyarın çökük omuzlarında. Rabia, yüzüstü kapandı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve: “Sakın sen ölme Tevfik, sakın sen ölme Tevfik.,, diye boğuk boğuk inliyordu. Hasta gülümsedi. Yüzündeki en. dişe geçmişti. “Ben de neden o kadar kork- tum. Demek erkek cenazesi; me- rak etme, güzel Rabiam, ben, sen sağken hiç, hiç ölemem.,, O gün öğleden sonra uzun uzun uyudu. Rabia mutfakta uzun uzun ihmal ettiği hesapları düzeltiyor- du. Rakım, onun süzülen zavallı yüzünüm yorgun Hadesine bakar-| (Nakil, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdur.;' / %%a/ ken aşağı yukarı dükkânda dola- şiyordu. Dükkâna uzun, kırmızı fesli, sırtlan gözlü bir yabancı girdi. Bakkal kız başını kaldırdı, baktı. Sonra görmemiş gibi gene kurşun kalemini tükürükledi, - yazmağa başladı. Müşterinin canı sıkılmış gibi et- rafını hiddetli hiddetli süzdü. Ra- kımınm gözleri korkuyla açılmış, ol- duğu yerde mıhlanmış, kalmıştı. Fakat kendini çabuk topladı. Müş» terinin etrafında dönmeğe başladı. | Pırtlak gözlü adam ayağının altın" da sürünen cüceye bir solucanmış gibi baktı: “Tevfiğin dükkânı burası mı?,, “Evet efendim, evet efendim.,, Bu patlak gözlü ,kurumlu herife Rakımın korkuyla bakması Rabi- anın sinirine dokunmuştu. En ak- si sesiyle sordu: “Ne istiyorsun?,, : Yabancı, kıza cevaba tenezzul etmedi, cüceye emretti: “Söyle, buraya gelsin.,, “Gideyim, haber vereyim, be- yim. Uyuyor.,, “Vay babasının canma... Herif, bakkal mı, paşa ml?n “Hastaydı, beyim. İsterseniz si- zi yanma götüreyim.,, “Ne, ne? Ben ayağına mı gide- cek mişim?,, Gözleri kısıldı, boynu eğildi, hü- cuma hazırlanan kudurmuüş bir bo- ğaya benziyordu: “Sen, kimle konuştuğunu bili- yor musuna, herif? Ben, Zati bey tarafından geliyorum..,, “Babam, Zati beyi bilir.,, “Öyle mi, hanım abla?,, Bıyıklarını büktü, galiz gözle- riyle kızı süzdü. “Seni külhanbeyi köpek, seni... Kendini nerede zannettin?,, Yabancı biraz geriledi, cüceye döndü: “Bu hanım abla, Zati beyin kim olduğunu sahiden biliyor mu?,, “Ne bilsin, birader... Babasının hastalığı çocuğu şaşırttı, kusuruna bakma,,, “Birader ha! Seni köstebek ke- rata seni... Hadi önüme düş;,,, “Rakım önde, yabancı arkada, yukarıya çıktılar, bir felâket ağırlığı vardı. Kapıdan kısık bir ses: “Rabia abla, yalnız mısın?,, di- ye sordu. Havada adetâ bey'--n Rabia, bayağı sevinmiş, yürek-| lenmişti: “Bir şey mi istiyorsun?,, “O nemrut suratlı, domuz oğlu domuz, dükkânı sordu. Arabasını köşede bıraktı. Belki lâzım olu- rum diye .geldim. Sokaktan kuş uçmuyor, kervan geçmiyor... Kö- pek herifin lânetli fesi, dünyayı işeleikttir , (Devamı var) ÖSKSK E Üü dt | Amerukavav——; n Kaçırılan Türk kıziı “A... Sen misin Sabit bey ağa- 24 SONTEŞRİN — 1935 2 b İ | X lğ, 45 | Haydut, Kızıl bardan bir kadınla çıktı.. Yolda yüksek sesle konuşuyorlardı. Birden karan'ğ lıklar arasında acı bir ses işitildi: Ah.. alçaK« bana neden kıydın ?,, Kızıl barda bir gece İki arkadaş konuşarak bara in- mişlerdi. Büyük bir salon.. Kaç yüzden fazla masa.. Sağda, solda yirmişer loca. Baş döndürücü bir müzik. Kapınım karşsma gelen cephede büyük bir sahne, Perdeler mütema diyen açılıp kapaniyor.. Varyete artistlerinin çeşit çeşit numaraları. Baleler.. Danslar. İnsanı katıltıcı komiklerin oyunları. Ve ortada dönen bir çok çiftler.. Çarliston Amerikada o yıl yeni çıkmıştı. Yerlerinde oturan müşterler bi le oldukları yerde zıplar gibi.. Her kes otururken de bacaklarile Çar liston oynıyor Solda, boş bir masaya oturdu lar. kolay kolay kendine gelemiyordu. dönen parayı.. Diyerek sağmna soluna bakmmı ğa başladı. Arslan Turgud burada Herke * sin şampanya ve bol içtiğini gö ” rünce hayret etmekten kendini a - lamamıştı: ğün adamlar acaba bu gece bura - Ahmet pehlivan dudağının uci- le cevap verdi: — Size ben, onlar buraya gel - meden duramazlar dememiş miy * dim? İşte bir tanesi şuradaki ma- sada suratsız bir kadınla yemek yi yor. Arslan Turgud şaşaladı: — Sahi mi..? Pehlivan, hasta üzerndeki teş” hislerinden emin olan bir doktor tavrile: za inanabilirsin! Diye mırıldandı. Arslan Turgud, pehlivanım gös. terdiği adama dikkatle bakınca, bu admı Modadaki yata gittiği gece, kamaraların önünde dolaşır | ken gördüğünü hatırladı. Ahmet pehlivana hikâyeyi uzun uzadıya anlatmağa lüzum görmiyerek, sa* dece: — Evet, dedi, bu dam tehlikeli bir hayduda benziyor. © Pehlvan, garsona iki kadeh vis- ki ısmarlamıştı. Viskiler geldi. Bar müşterileri viskiyi sodasız içiyorlardı. Pehli - van da böyle içmeğe alışmıştı. Arslan Turgud viski kadehini du dağma götürdü: — Çok srt! Bu zıkkım, sodasız nasıl içilir? — Âman, sakın soda isteme.. — Onlardan birini bulduğumu| V- Böyle yerlerin acemisi olîduğumu-ı. za hükmederler. | Arslan kadehi yarısına kadar | içtikten sonra,yavaşça sordu: — Şimdi ne yapacağız? Zinek A n a GA — Onların kalkmasmı bekliye” ceğiz. Herif kalkınca biz de arka- — Şüphelenmez mi? — Hayır.. Burada hiç kimse biribirinden şüphelenmez! Onun nereye gitttiğini, nerede yattığını öğrenmeliyiz. Sonra bırden başını sallryarak — Tıli'hiniz varmış..! Herifin birini, buraya gelir gelmez bulduk. Ötekini de hiç şüphe yok ki bu - lacağız! — AÂymi işi mademlki ikisi bir * den görmüşler... Birini bulmak, hepsini bulmak demektir! Takib ettikleri haydut garsonla hesabrnı gördükten sonra, gece sa- at iki buçukta, yanındaki kadımın koluna girdi.. Bardan çıkıyorlar - dı. | Arslanla Pehlivan da —ayağa kalktılar.. Haydudun pşinden yü- rüdüler.. Gardrobon önündeki ka labalık, biribirini takib edenleri gözden uzaklaştıracak kadar çok> tu. Arslan-Turgud'bu sırada, 'pe - şini kovaladığı âdama biraz daha yaklaşmıştı.. Gözünü ucile haydu” du iyice tetkik etti. Adamın sol kaşmın üstünde küçük bir bıçak yarasır vardı. — Artık bin kişinin içine de karışsan, seni kolapca bulurum! Diye mırıldanarak paltosunu giydi. Otelin kapısından - çıktılar. Takib edilen haydut, kolundaki| kadınla konuşarak, otelin önünden . sağa kıvrılarak geniş yoldan ilerile meğe başlamıştı. Bu yolun sonu , uz ibaret olan karşıki dagın kadar uzanıyordu. (Kızıl bu dağın yamacından go ü du. Haydut epeyce içmişti.: ludaki daha az sarhoştu. Biribi dayanmışlardı. | Kadın sert bir sesle sordu! — Hopkinsi ne zamana ka! evimde saklıyacaksınız? * — Uzun etme, kaltak! '»’ her on beş günde bir kerre el .'. lar kira veriyoruz. Biz olm e evinin kirası ayda on dolar bi tutmaz. — Siz bu yüzden mılyonwd para kazanacaknınız! Üç ay da evimi sizin içif pattım. Bana buişten hiç olm bin dolar vermezseniz.. Haydut 'homurdanırak Mll' dı : v — Ben tehdide gelemem- Te İrlıkla iste.. Sana beş bin dollr reyim. Fakat, tehditle bir ff J' bile vermem. Haydi, yürü nalığa sevketme! H’ü Kadm sesini kısmadı.. yi eski sertliğini , eski hırçımlığıf” hafaza ediyordu: , — Sen bana karşı ya% sın! benim de dayanacağım | 'w lar var. Kafanızı kırdırırım. * rinizi alt üst ederim! ..J İki arkadaş geriden sint — sessizce yürüdüler. y Ahmet pehlivan, Arnlanıf! — — lağına fısıldadı: : go jı — Şu çalıların arkasın k:’.’).; ıı* |lhım.. Şimdi nerede ise bir kopacak, ) (Arkası val p -“Berlin Hayvanat bahçesinde ziyaretçi çocukları eglendırmek :; N sadilemaymunlardan bir cazband tahımı yapmışlarc r, TES frörııyortunuz AA E AA AAA FERE'İ ll a dğlük d ll X