Tefrika'Noi takasmın ihtilâl! hareketleri gös - eriş bütüm, kazalarından dele - eler seçilecekti. Beş ihtilâl mmtakası şunlardı: Siroma, Serez, Üsküp, Manastır ** Selânik. Makedonyanın bütün İ kumda ihtilâl faaliyeti gör Sk ihtilâl hareketlerine az çok iş- 8 bunun için kongreye tam sa - hiyeti ha al Protogeroffun işi ge- BİRİ emreden mektup nihayet mm Sili, te kalıyordu; bu hak da ana ya- Simdi mayıs ayı başlangıcına teniş olan kazaların sayısıda i dolcruzdu. Zaten protokol an. timiş olan kazaların dele - İş, Fönderebileceklerini âmirdi. ba iz yirmi dokuz murah- #eçecekti. Gener, Ütirmek için yaptığı bütün ma - Mevralara rağmen protokolla, se- komitelerine gitti ve buna tire de yirmi dokuz murahhas se- Yapılacak iş kongrenin toplan- MA tarihi ruznameyi tesbit etme. YA göre merkez komitesine ait ordu. iş bulunuyoruz. İki ay sonra ie : kongre yerine Makerdonyatrlar | İ tayı kabulettirdiler. Bu mühim | nokta; dış işleri komitesinin doğ- Cenaze merâsimi yaptılar. Bu ze ileride yapılacak bir çok in birincisi idi. Viyarm gibi Sofya da bir çok # Mehanesi olmakla tanınmıştır. kerata yani “Kurtarıcı,, adir ise bunların en iyisidir. yazıcılar, artistler, musiki iler, tabiler ve devlet nazır toplanırlar. Pencerelerinin ö - 48den de büyük, küçük, güçlü, n Bulgaristanın bütün insan | * geçer, Bahvehanenin sahibi Make - ““Salıdır. Bu adam kısa boylu, Mina, kafası çırçıplak , kartal a ve daima gülen bir kişidir. * kahvehanenin sahibi srfatiyle anan, üştüne büyük harflerle Yaldır, Müşteriler onu “Bai Eli,, h Eli dayı diye çağırırlar. Okur olmadığı halde kendisinden ik daha ihtiyar müşterilerin de “aç diye çağırmalarına aldırış ler böle! ii. in p güler.dahailk gü hazem da benim doğmuş oldu- Ytnj köyde dünyaya geldiğini öğ - we kerdisine karşı sevğim ütün arttı, Sofyanın mümtaz k, büyük adamları kendilerini ev- iye ziyaret etmediğinden de- ka, rdantp dururlarken ben . ile karşı karşıya oturur - u,, Sek lezzetli alaturka kahve- Mağ er ve daha tatlı olan pasta- * bisküvitlerini yerdim. in beni, kendisini sevdiğim »sevmeğe başladığını görün- ai, etim arttı. Artık baş başa ik devlet esrarını, kralları, rb- ağ karşılıklı münakaşaya baş- ii; Ve buraya yazamıyacağım yk şöyleri hep beraber müza- ettik, bu adamla sıkı srkı ahbab “ e, Mi dayının daima gülen yüzü, 2 İlonya meselelerine dair söz &, ,/ 2 hemen çatılırdı. Tam beş k, ”* gün Makedonya buhranı- mi onunla takib ettim. Na anl ba a ermiş iş ve bir çıkmaza sap- MAKEDONYA N İhtilai Komitesi Balkanlari” ötüm tuzoğı ve pusu yeri ine getirmiş olan, teşkilâtın iç yüzü 30 > “evt Gelecek günler ive gerek Yazan: Stoyan Kristof Makedonya, gerekse Makedonya- İılarm davası için çok karanlık görünüyordu. Dış işleri komitesinin üç üyesi ile taraftarları merkez komitesin- den üçüncü azası Pope - Hristofu Yorgi kendi taraflarma kazanma ğa muvaffak olmuşlardı. Bundan sonrada general (Protogeroff la el ele verdiler, Halbuki işin başlangıcında bu adama dönek, hain demişler ve söylemediklerini bırakmamışlar . dı. Şimdi ise onun davasını ken dilerine malediyorlardı. Mihailoff da karşısmda merkez komitesinin iki üyesile dış işleri komitesinin üç azası ve Peter Şanranoff gibi bazı mühim Voyvodaları muhalif olarak buluyordu. Şandanoff deni len adam sonraları “Protogeroff Vmrosu,, diye tanılan hizbin baş- kanı olmuştu. ihtilâl biderlerinin bir çıkma- za saplandıklarımı ve bütün hare- ketin mahvolmak üzere bulundu - ğunu gören muhacirler arasındaki iyi düşünceli bazı Makedonyalılar bir uzlağma yapmak için bir hey- et seçtiler, Dış işleri komitesinin köngre tarafmdan seçilmesi hu - susuna Mihailoffu kandırdılar, Öteki tarafa da mühüm bir nok rudan doğruya merkez komitesi - nin emri altında bulunması ve on- dan emir alması idi. Lâkin hava itimatsızlık, mızık çılık, kin, nefret ve entrika ile o kadar yüklenmişti ki herkes tü - kürdüğünü bir dakika sonra ya - lamaktan hiç çekinmiyordu, Kötü olan cihet de şu idi: Kaçakçı, dü- zenbaz ve yalnız kendi menfaat. lerini gözeten bir kısım soysuz ve imansız komitecilerde bol dinamit tüfek, tabanca ve cphane vardı. Böyle olmasaydı bunlar oyna - makta oldukları komedyayı canla rı istediği kadar uzatsınlardı. Dış işleri komitesi istedikle . rinden birini kazanmıştı. Şimdi de kongrenin kendilerini tekrar seçeceğine dair Mihailoftan bir senet istiyorlardı. i Mihailoffun kendisi, kongre değildi. Uzun uzadıya münakaşa- lar yaptı, müessese ile alay etme- meleri için yalvardı. Kongreye çı- karak üç yıl içinde neler yapmış oduklarıfim hesabını açrk alımla vermelerini söyledi. Olup bitenleri hep Eli dayıya söylüyordum o da istemiye istemi ye gülümsüyordu. Bir gün kahve- haneye giderek dosdoğru onun ma sasıma yürüdüm. Her tarafın müş- teri ile dolmuş olmasına rağmen, masasının başma oturmuş, arpacı kumrusu gibi düşünüyordu. Beni HABER — Akşam postası Amerikaya AN t kaçırılan rk Kızı sa İSHAK FERDİ X Tü OYA an . — a Aİ A Arslan Turgut, Kaliforniya oteline inmişti... Garsonu beklerken, karşısına otel sahibi çıktı: “Sizinle biraz gizli görüşmek istiyorum.. Kapıyı içerden kapamama müsaade eder misiniz ? — Nişanlım izini bu'mak için yapılması icap eden masraflardan çekinmeyiniz, Mister Tomson! Çünkü Neclânın babası, kızmı kay bettiği günden beri yatakta yatı - yor. Onu bulmakta gecikirseniz, bankadaki paranın haydutlar eli ne geçmesinden de korkmayınız.. Hattâ bu paranın haydutlar eline geçmesine bizzat yardım bile edi- niz! Bize para değil, Neclâ lâzım! Tomson iri beyaz dişlerini sırı- tarak gülümsedi: — Siz, bana, adetâ haydutlarla ortaklık teklif ediyorsunuz, dos * tum ! Bu uğurda belki birçok mas - raflarımız olacak. Fakat, bunu yapmak esasen vazifemizdir. Pa- ranın haydutlar eline geçmesine yardım meselesine gelince. Bu hu susta daha fazla söz söylemenize tahammül edemem. Ben, nişanlı- nızın izini aramakla (beraber, memleketimizin asayişini bozan bu haydutlar: da bir an evvel ele geçirmek isterim. Aslan Turgut ayağa kalktı: — Benden daha başka öğren - mek istediğiniz bir şey var mı? — Hayır.. İcap ederse, sizden sorar öğreniriz. Nevyorkta bu me sele neticeleninciye kadar kalacak sınız, değil mi? — Şüphesiz.. Nişanlımı alıp İs- tanbula götüreceğim. Onu bulma» dan dönmiyeceğim. — Ah, ne büyük sevgi. dostum! Bu ne büyük alâka..! Siz hakika- ten fazilet sahibi bir gençsiniz! Nevyorkta yatacak yeriniz var mı? göfür görmez şöyle bir silkindi ve | ââ kendisine birşey söylememe mey- dan vermeksizin başmı sallıya - rak, yumruklarını sıkarak homur- danmağa başladı. Ve: — Nihayet bu da oldu ha?.. Dedi. — Ne oldu Eli dayı? — Biliyorum.. Boş yere inkâr etme; bana havadisi getiriyorsun. Bunu yüzünden anlıyorum !.. — Evet hakkın var Eli dayı! Dayı içini çekerek: — Ne yazık?. Allah belâsını versin... Dedi. Ben ne nasıl söyliyeceği-' mi başarmak için kelimeler arar Yugoslav Kralı Aleksandr'la Bartu'nun öldürülmesinden pek çok sene| evvel, Vlado Yorgiyef Çernozemeki (diğer adıyla Kaleman) Make- donya dağlarında âdi bir komiteci olarak dolaşmıştı. mıntakası çetelerine men suptu. (Soldan birinci) ve bir taraftan da: — Korkuyorum Eli dayı kor. kuyorum ki... Nerde ise, general... Derken parmağını dudaklarma | götürdü ve — Sus, sus!.... Dedikten sonra garsonlardan birini çağırarak iki alaturka kah- ve ısmarldı. Üç gün sonra gece saat on bir- — O halde size Bristo; otelini! tavsiye ederim. Orada kalınız. l Aradıkça kolay bulurum.. Sık sık temas etmeliyiz. — Hay hay.. Sık sık temas ede riz. Fakat, ben vapurda gelirken.| yolculardan Kaliforniyalı bir ti tün taciriyle dost olmuştum. Bu zat bana Old City'de Kaliforniya otelini tavsiye etti. — Ah şu Kaliforniyalılar.. Ne egoist insanlardır. Kendi memle ketlisini nasıl da kayırır. Şüphesiz ki o da Kaliforniya oteline inmiş- tir? — Evet.. Oraya indi. Hattâ bu gece beni otelde yemeğe davet et» ti, Gitmezsem büyük bir kabalık olur, Vapurda kendisiyle çok iyi dost olmuştuk. Aslan Turgut polis hafiyesinin yanından ayrıldıktan sonra bir o- tomobile bindi.. Kaliforniya oteli- ne gitti, Aslan Turgut, otomobilden i « nerken, şoförün yanmda yakasını kaldırmış oturan bir adam gördü. Yanına sokuldu: — Vay Mister Cim.. Siz misi- niz? Cim yavaşça başını uzatarak, Türk delikanlısmın kulağına şu! sözleri fısıldadı: | — Ustamdan emir adım.. Sizi| burada tarassut edeceğim. — Kendimi bu kadar emniyet altında gördükçe, Nevyork zabıta - sına karşı doğrusu minreltarlık duygularım artıyor. Otel kapıcısı yeni müşterinin Kendisi Veles| de yine kahveye girdim. Daha ka-| pıdan içeriye adım atarken Eli dayı beni görmüş ve gözile işaret ederek beni masasına çağırmıştı.. Havadisi henüz işitmemiş olduğu. mu yüzümden anlamıştı. Evvelâ| bir kâhve ısmarladı, sonra da ci- gara tabakasını uzatarak çok sâ. kin bir sesle; (Devamı var) valizlerini almıştı... Cim: — Haydi, ugurlar olsun, dos tum! Beni fazla meşgul etmeyi- niz. Diyerek tekrar yakasın: kaldır. dı. Aslan Turgut otel kapıcısı birlikte içeriye girmişti, Otel bürosunda adını kaydettir. dikten sonra, kendisine Metr dö- telin gösterdiği odaya çıktı. Bu o- da ikinci katla idi ve numarası 9 idi. Garip bir tesadüf eseri olarak, Aslan Turgut vapurda da dokuz numaralı kabinede yatmıştı. Bu odanm pencereleri arka caddeye bakıyordu. Odanın kü» cük bir balkonu vardı. Tek yatak - k olmakla beraber, büyük bir şez- longu, yazı masası, gardirobu, kütüphanesi, duvarlardaki mü « teaddit tablolariyle oldukça bü - yük bir salonu andırıyordu. Aslan Turgut eşyasını odaya yerleştirdikten sonra, Metr döte- le sordu: — Odama bakan hizmetçi her gün değişir mi? Yoksa ayni adam mıdır? — Niçin sordunuz? — Çünkü ben, hizmetçi değiş - tirmekten hoşlanmam. İnsana güç alışırım, her zaman Oyemeğs in. mem, bazan odamdan günlerce dışarıya çıkmam. Garip tabiatle- ile rim vardır. — O halde bu saatten itibaren odanıza daimi bir uşak ayırıyo- Tum... — Adı..? — Filiptir. Çok namuslu bir a- | damdır. Haftada bir gün iki saat mezundur. Bunu da çok görmez- siniz sanırım! — Hay hay.. Haftaaa bir gün beş saat de mezun olabilir. Elve- rir ki dışarıya çıkarken beni ha- berdar etsin, — Şimdi kendisine emir veri - rim. Merak etmeyiniz! Metr dötel odadan çıkarken, kendi kendine murıldanıyordu: — Amma da sinirli bir müşteri. Allah Filibe sab ve tahammül versin... »”.. — Neclâ! Seni bulmadan, Ame İ rikadan dönmiyseğim.. Seni es İ kisinden çok sevivorum. Sana sev- İ gimi isbat etmek için, #elâketten felâkete, ölümden ölüm” atıwen ğım! Odanın kapısı vuruluyordu, Aslan Turgut sesini kesti: — Giriniz! İçeriye garson kılıklı bir adanı girdi. — Gudivning, sir! Bu adam, hiç şüphesiz, Metr dötelin Aslan Turguda tevsiye et- tiği garsondu. Kaşlarını çatarak: — Hayır, dedi ben otelin kâti- biyim.. Sizinle beş dakika gizli o la:ak görüşmek istiyorun.. Lütfen kapınızı içeriden kapamama mü saade eder misiniz? (Devamı var)