Fi ör EDİB 22 .——. “Kızım çok büyüdü, Tevfik! Hafız oldu.,, “Babanın adı ne, kızım?,, “Kız Tevfik.,, Birçok şey birden oldu. Cuce kapıya dayanmış ağlıyordu. Tev- fik Tuna Nehri gibi taşmıştı, tay fun gibi kızının etrafında dönü- yor, kapıp kollariyle kaldırıyor, | dükkânda aşağı yukarı divane gi-| bi dolaştırıyor, arada bir bırake yor, biraz yüzüne baktıktan son ra tekrar kızı kapıyor, nöbet gel miş deli gibi sayıklıyor. ağlıyor-| du. Biraz sükün bulunca Rabia ile cüceyi bir sabun sandığma oturt-| tu, kendisi aralarında, bir kolu bi rinin belinde, bir kolu ötekinin! omuzunda, ikisini birden sıkıyor, ! ikisini de sıra ile şapır şapır öpü- yordu. Bu mesu* badirede en ken. disine hâkim olan gene Rabia idi. Tevfiğin çocuk ruhu, cücenin çarpık ve biçare vücüdu, hacet İs- tiyen, sevgi bekliyen iki zavallı kimsesiz... Rabia ikisine birden sahip çıktı. Tevfik oturu” oturmaz sürgün-| de geçen hasret ve gurbet yılları- nı anlatmağa başladı. Sırasız ve karmakarışık bi- hikâye, fakat o kadar canlı ki Rabia kendini o yıl ları babasiyle beraber geçirmiş zannediyordu. İlk senelerin se. fâletinde birkaç para edinebilmek için pazar yerlerinde halkı eğlen. dirmiş, bazan yapyalnız kafasını #okacak bir damdan mahrum, ek» mekçi dükkânla;, önünde gözleri ve ağzı sulanarak aç ve avare do- Taşmış... Hikâyesinin bu kısmiyle kızın şen gözleri yaşardığını gören Tev- fik, sergüzeştinin başka bir safha» sma atladı. “Zati bey Geliboluya mutasar. rıf olunca sürgünlerin yüzü güldü Ben derhal yanına kapılandım, başımı bir yere soktum, sırtım es vap, midem sıcak yemek buldu. Fakat hepsini ainımın teriyle ka- zandım ha! Evia içinde de, dışın- da da gece gündüz çalıştım.,, “Ne iyi adam, Allah razı olsun, fakat padişahtası korkmadı mı?,, “Ne bileyim, şekerim. Öteki sür günler mahsus yapıyor, dediler. Güya sürgünlere “yi muamele eder se, “Con,, lardan olacak diye kor- kar, ona memuriyet verirmiş. Gü ya İstanbulda daha evvel yüksek bir memurmuş, mutasarrıf bir ne- vi sürgünlükmüş.... Miş, miş, miş. Anlarsm ya, iş içinde iş.,, Tevfik, bu karışık lâkırdıları daha iyi anlatmak için bir de göz kırptı amma, Rabia gene bir şey anlamadı. Bununla beraber lâ- kırdı kesilmesin diye, anlamış gi- bi başını sallıyordu. “Gündüz tulumbadan su çeker çocukları mektebe götürür getirir. 'dim, zerzavat bile ayıklardım. Fa- Gvakil, tereime ve iktibas hakkı malfuzdur. kat gece oldu mu, haydi in bahçelerine... Sabaha kadar vur patlasın, çal oynasın...,, “E, sonra?,, Tevfik sustu, bu gecelerin açık ve galiz eğlencelerini nasıl kızına! anlatabilirdi, Kendi kendine: “Çiçek bozuğu bir çingene çer gi karısı vardı, sarat düşkünü am ma, şeytan mı seytan,,, Rabia, Emineyi hatırlatan kuru bir sesle: “Çingene demek, fena kadm. demektir.,, diyo.üu. Tevfiğin yüzü bulutlandı: “Öyle deme, Rabia, göğsünde msan yü eği laşiyan, orada bir o, çingene vardı. O olmasa, ben ne olurdum? Bir köpek, efendileri eğlendirmek için burnuna halka! takılıp oynatılan bir ayı... Beni bir o, insan yerine kuydu.,, “Öyle ise fena kadın değil. Fa kat sen ne vakit geldin, Tevfik?,, Kendini bildi bileli babasından herkes ona Tevfik diye bahset- mişti, ona da babasını adıyla ça- ğırmak tabii geliyordu. Fakat öy: le sevimli bir Tevfik diyişi vardı ki, her defasında babası, kızı si: kıyor, saçlarını öpüyordu: “Seni nasıl İstanbula > lar?,; “Zati beyin fahiliye Nazırı ol duğunu duymadın mı?,, “Ha... Ha...,, “Beni, o getirdi. Biraz da para verdi.,, “Bu vakte kadar ne yapıyor! dun?,, “İş aradım. Bizim zuhuri kolu parçalanmış... er ee bir) çoğu aktör olmuş. Ha... Ha... Ha... Nasıl oyun bu? Femkleyala kitaplardan öğreniyorlar. Bir tür- lü aklım ermedi. Oyuncu diyeceği- ni kendi hemen bulup uydurmaz- sa, bilmezse, «ezberden “süre, okur gibi oynamaz mı?,, Tevfik eski ar! adaşlarının da- ğılımalarına, bilhassa tiyatrcnun tahta barakala.ı içinde tercüme eserler oynamaılarına kızıyordu. Başka âlemin, yabancı hayatların bizim halkta alfka uyandıracağr na bir türlü aklı ermiyordu. Her halde en eski arkadaşı, orta oyunu nun meşhur cücesi Rakımı buldu. ğuna çok seviniyordu. Artık ölün- ciye kadar ondan ayrılmıyacaktı. Cüceyi derhal dizinin üstüne çı- kardı, yeni baştan Rabiaya: “İşte senin altı parmak Rakım amcan.,, diye takdim etti. Cücenin gözle- ri Rabiaya çarpıklığı, sakatlığı çirkinliği için af dileyor gibi, bi raz muhabbet deleniyor gibi gel- di. Ne kadar Sarmanın sarı göz. lerine benziyordu. Kollarını ci- cenin boynuna doladı, iki yana- ğından öptü. Fakat cüce bunu derhal alaya vurdu. Rabiânın öp- tüğü yerleri oğuyor, gevrek ger rek gülüyordu. (Devamı var) Tabiatla, Şimdi ırmağın, ormanın alabildiğine genişlikleri (4 içerisinde tek başına kal Çiğdemin yüzü asıktı, Acı acı düşü nüyordu. Yorgunluktan, gözleri kapa. nıyor gene sıçrayışlarla uyanıyordu. Çevresindeki adamlar birer birer uyuk Tamaya başlamışlardı, Bu sebepten korkusunu o arttırıyordu, Kendisini bekliyen bu adamların azlışı ona de - rin ürküntüler veriyordu. Bir kaç yil -' dız parladı. Sonra söndü. Gökten sey- rek iri yağmur taneleri düştü. Biraz sonra bu iri taneler sıklaştı. Bardak - tan boşanırcasına hızlı bir yağmur baş ladı. Irmaklar ovayı doldurdu. . Sular gölleri yükseltti. Bir çok o hayvanlar inlerine girmek için koşuşmağa başla- dılar. Baykuşlar kötü sesleriyle hay- kırdılar Çakallar yavaş, tatlı havla « malariyle şikâyetli sesler çıkardılar. Ateşler birer birer söndü. Bazalt taşı gibi kapkara bir gece yaş toprak üzeri he çöktü. Adamlar orada burada kıpırdanı. yorlardı. Soğuk sular körtiklerinden, saçlrından, her yerlerinden (giriyor, kollarını, burun deliklerini tıkı yordu. Koca odun kütüklerini söndü - ren sü imdi onların duygularımı, ar - zularını söndürmüştü.. Böyle olmukla beraber o solukları Çiğdemi sıkıyor, yüreğini kuruntülar- la doldaruyordü, Daha çok dayanamadı. Kapkara gecenin karanlıkları arasında sürüne. rek dürümeğe başladı. Tasarlanmış hiçbir düşüncesi yoktu. Kurt kokusu alan bir keçi yâvrusu gibi, Kaplanın yaklaştığını duyan bir Oceylân gibi savuşmak, kurtulmak istiyordu. Yerlerde uzanmış o gövdeleri ya - vaş yavaş dolaşarak ilerliyordu. Kö. pekler Çiğdemin kokusunu duyarak kesik kesik homurdandılar, Genç kıza iyice alıştıkları için gene başlarını ba. caklarının aramıza sokarak derin bir uyuşukluk içerisinde kaldılar, Çiğdem > yalnız kaldığını görünce daha hızlı sürünmeğe başladı. Yavaş| yavaş konaktan çıktı. Şimdi ne bir so- Tük ses, ne de wlak toprak, ot, ağaç, sularm kokusundan başka bir koku vardı.. Yorgunluktan biraz durdu. Dağınık düşüncelerini bir araya topladı. Pa - patyeye kavuşmak, Kaya oğlunu da| görmek İstiyordü. Ona da kardeşi Pa- patye gibi derin bir o sevgi ile bağlı| idi, Genç adam başkalariyle beraberdi. Kendisini koruyamıyacaktı. Oradan! uzaklaştırılmıştı. Niçin üzaklaştırıl .! dığını bilmiyor, yalnız başkanlara karşı koyamıyacağını anlıyordu. Kap- lan oğlunun korkunç gölgesi karanlık lar içeresinde, önüne dikiliyor o sanı - yordü.. 0'i Kaya oğlu niçin bir daha görünme müşti? Yoksa ölüme... İ Gene yürümeğe başladı. Yağmur öluklardan boşanırcasma yağıyordu. Gürültüsü bütün gürültüleri bastırı - yordu. Çakallar bile susmuşlardı. Şim| di ne ova, vardı, ne adım atılacak yer! vardı. Hepsi bu zindan gecenin karan. lıkları içine gömülmüştü. İşte çayırlıklar, işte küçük tepeler suların arasında görünmez olmuştu., Sular göğsüne çıkıyor, nereye kaçtı - ğini bile bilemiyordu. Elleri hep büz gibi sularla karşılaşıyordu. Birdenbi- re sert bir şeye çarptı. Suların ara- sinda oynıyarak kımıldanıyordu. Çiğ- dem bunun sandal olduğunu anladı. Tutarak kendisine çekmeğe © uğraştı. Boyuna kadar yükselen sulara batmış olmakla beraber içerisine © girebildi. Bulduğu kürekleri gelişi güzel kullan vahşi Kaya Oğlu hayvanlarla ve birbirleriyle boğazlaşan insanların beyecaml romanı Yazan: Rösry airn6 * Türkçeye b Naciye İzzet No.22 mağa başladı. Hızlaşan, yavaşlıyan tatlı bir kayma ile gittiğini oduydu. Bu kapkara boğucu gecede boşluklara dalmış gibi idi. Kürek çekiyor, arada bellisiz bir duygu ile duruyor, titri - yordu, Korkunç bir sıkıntı, tükenmez bir yalnızlık göğsünü sıkıştırıyordu.Ü) nünde ucu bulunmaz geniş sulardan, kara bir meçhüliyetten başka hiç hiç bir varlık yoktu.. Ara sıra orada bu - rada küçük fosforlanmalar görünü - yordu, Öyle bir çağ oldu ki eskiden yanında bulunduğu iğrenç adamları araştırdı. Uyuşuk, bilmeden duymadn ilerli . yordu. Yalnız duyduğu, suyun bütün toprağı batırdığı gibi, kendisinin de batıp gittiği idi. Uzun bir zaman bel - lisiz, umutsuz titredi. Sonra o uyuştu kaldı. Bu baygınlığa benzer soğuk bir uyku idi, Karmakarışık sıçrâyışlarla sarsılıyordü.. Uyanınca gün doğmak üzere oldu- ğunu gördü. Büylik yağmur durmuş, bulutlar açılmıştı. Küçük ışıklar, yu karıda parlayıp sönen ufak aydınlık - lar gördü, Ova belli bellisiz gözüktü. Çiğdem kendini geniş sular üzerinde “gördü. Nerede olduğunu hiç bilmiyordu. Kı - yılar sular altında yok olmuştu. Biraz sonra gün doğdu. Kül renkli bir beyazlık gökün derinlikleri içerisin den süzülüyordu. Bu beyazlık büyü - dü büyüdü.. Hiç tükenmiyecek gibi görünen gece bitmişti. Çiğdem uzakla râ baktı, Kayaları, otları seçti. Akmtı onu ırmağa sürüklemişti. Küçük bir umutla yüreği doldu: Kızıl yarımada ya varmak, kardeşine kavuşmak is - tiyordu. Gökırmaklılarla arasındaki uzaklı . ğı çoğaltmak için bitkin kollariyle durmadan kürek çekiyordu. Sandalı- nı gözden geçirdi. Bir kargı ile keskin bir taş buldu. Kargının ucu çok kul - lanılmakla körleşmişti. Yalnız küçük hayvanlar için elverişli olabilirdi. Soğuk içerisine (geçmişti. Güneş gerilmiş, uyuşan etlerini yumuşatttı. Genç, dinç varlığını yeniden canlan - dırdı. Kendi kendine: — Papntyeşi göreceğim: diye sevi» niyordu.Sandal geniş ırmakta ağır 4- gır gidiyordu. Çiğdem sol kıyıya ya naştı, Karnı acıkmıştı. Sandalı gördüğü kayalık bir lima- na çekti. Yaban Domuz oğullarının bıraktığı deri halatlarla o bağlıyarak kayalığa tırmandı, Sular yukarıya ye- tişemiyordu. Kayalıklardan sonra kü. çük bir çayırlık, sonra büyük orman- lar geliyordu. Bü ormanlar gece adam larından çok daha yaşlı idi. Çiğdem korkmağa başlamıştı. Yır- tıerlardan ziyade ormanların gizli de. rinliklerinden, bütün mahlükları ürkü ten şu adsız şeylerden korkuyordu.| Papatye ile kaçtığı zaman'ar kardeşi- nin, çocuğunun nefes alışları bile o « na cesaret veriyor, korku nedir bil - miyordu.. Şimdi ırmağın, ormanın 4 « labildiğine genişlikleri İçerisinde tek başma kalmıştı, Ormana girerken yüreği hızlı hızlı çarpıyor. Çayırlıklarda hiçbir şey gö - zükmüyordu. Yalnız uzaklarda, yeti - silemiyecek o yerlerde bir iki küçük! hayvan gözüktiyordu. Beyaz mantarlar boldu. Yaban Do. muz oğulları bu mantarları pek me - verlerdi. Çivken kilflermiş tahta kokr su gibi pis bir kokuru vardı. Ciğdem | nehiğem” biraz yefistirrak fefn iki ta - | ) ne yedi, Sonra iğrendi Ateş yakmak 1 SONTEŞRIN — 1935 e. Nb istedi. Her yer nemli idi. Bir çınar facının aşağıki dallarında iki sinif gözüktü. Bir ağaç arkasma gizlenerti gözetledi. Tüyleri barut renginde idi Bir fırçadan çıkmış gibi dümdüzdü Kuyruğu göğdesinden daha uzun, kabarktı. Gözleri fare gözleri parlıyordu. Her kıpırdanışlarında in&€ bir güzellik görünüyordu. Bir ok ol” saydı bir tanesini vurabilecekti, Elim deki kargısı bu işi göremiyecekti,, Sessiz sessiz kemiriyorlar, yapra kümesi arasından kendilerine — yak” Taşan ölümü göremiyorlardı.. Bir yaban kedi keskin gözleriyl& köşeli kulaklariyle, uzun bıyıklarile benekli tüyleriyle orada idi, Bir yar” sa sessizliğiyle dalların arasma gir * miş sinsi sinsi ilerliyordu. Birdenbire olu gördüler. Sıçradt » lar. Küçük yırtıcı şimşek gibi bir MX la üzerlerine atıldı. Iki pençe ile bek lerini parçaladı. Yere yuvarlandılar. Kedi oçmarif boyunca kayarak indi. Avlarını alaca tı. Karşısında genç kızı buldu. Bulduğu bu güzel avların elindef gitmesiyle öyle bir kızgınlık duydu $ sirt kemikleri oynuyor, sarı ateş göf* leri titriyordu. Boğuk bir baykırma İş le genç kıza pençesini kaldırdı... 5 Çiğdem kör kargısını ouzatıyordW Kedi Çiğdemin yüksekliğini — ölçmek istiyormuş gibi süzüyordu. Ara s8 ormanlarda gece adamları görürdü Bu iki ayaklı canlılar uzaktan attık» ları tırnaklarla kurtlardan daha kof” kunç idiler, Yaban kedileri bunlar ö* nünde âlabildiklerine ( sıvışıyorlardı. Yalmız o şimdiye kadar (böyle iki 8 birden yakalıyamamıştı. Kaçmak İst& miyordu. Çiğdem kediyi ürkütmek için bağı” za Çiğdem yaban kedisinden ding tir. Kedi homurdandı. Çiğdem kargı” fırlattı. Kedi kızgm bir boyun — eğil iki üç sıçrayışta orm- “m altma dal“ dı. Sincaplardan biri . simek üzere bi Tunuyordu. Öteki (o kımıldanmıyord Çiğdem bu avların etleriyle kuvveti kazanacaktı., Sincapları yüklenerek sandala doğ” ru ilerledi, Ateş yakmak için çakmsf taşları araştırmağa (koyuldu. Talib bulunan yaprakları, otları güneşte rutmak üzere topladı, Sincaplardan birisi ona gücünü ve miş, uykusunu da getirmişti. Bir sığ” nak aradı. Bulamadı. Orası ısmak b“ yısı olduğundan yırtıcıların gelebil& ceği bir yerdi. Ormanın en sik bir Y€ rine bile güvenilemezdi.Sandalmda * yumâyı düşündü. Aslanla, kaplan sıçtayışta oraya girebilirlerdi. Kar * deşi ile yaptıkları gibi sandak ter! döndürmek istedi: Çok ağırdı... Bir ada en güzel bir sığınak arat lirdi. Sn alçak adaların erd bas” mışta. Yalnız tepeleri gözüküyord” Çiğdem küçük bir ada bulmak imi du. Burasını kolayca arayabilectii yırtıcıların bulunup bulunmadığın! g recekti. Papatye ile birlikte oturduk ri yüksekteki mağaralarmı acı bir © sa İle düsündü. ” Sandal yürümeğe basladı. çinde bir çok araştırdıktan o sonra iki # buldu, Birisi ötekinden daha büyük”. tü. Küçük barunlarla, düz, sık bir of” manlık olup ırmağa doğru zama. du. Büvük su baskını iri timsah” yilarları adamın ortema toplum (Devamı var)