Nevyorkta Ame 15 makine Cinayet HABER — Akşam Postam şatosu | zaptedildi! rikan polisleri bu şato içinde 5 mitralyöz, li tüfek ve SO roveliver ele geçirdi Haydutlar bu şato içinde hapishane lik vücuda getirmişler | ve cephane Nevyork'tan yazılıyor: Pomiler araştırmak için mahze-| ne kadar inmişlerdi. İçlerinden biri duvarda gördüğü hafif bir kabartmaya parmağını basınca, döşemeli zeminin bir kısmı yavaş yavaş kalkmağa başladı Bütün polisier merakla önle- rinde açılan karanlık çukurun ke- narma dizildiler. İçine hakıyordu. Bu, şüphe yok ki araştırdıkları ci- nayet şatosunun ölüm ve işkence odasına giden gizli bir dehlizdi. Şatonun sahibi Car Rettich Nevyorkta Wail Streetin ileri gel- miş zenginlerinden biri olarak ta nılıyordu. Onun mükellef bir kâ- şahesi, iki yatı, birkaç motörü! ondan fazla otomobili ve kıymeti ne paha bilçilmez yağlı boya tab- lo kelleksiyon'arı vardı. Fakat canilikle kazandığı bu zenginlikten çok istifade edeme-| di. Çünkü bir sabah erkenden içi pdüs dolu üç kamyon Rhod İsland daki Rettih'in bu cinayet şato | sunun önünde durmuştu. Hiç kim- senin bu baskından haberi yoktu. Polisler komşular merak ve hay- Yeti bakışları arasında şatodan i- Seri dalmışlardı.. Umduklarını da buldular. Yalnız önlerinde açılan bu giz- li dehlizde 5 mitralyöz. 50,rövel- ver, 15 makineli tufek ve 15.000 fişek vardı. Ayrıca da duvarda kurşun geçmiyen iki ceket asılıy- dı. Polisleri ağır tavurlu, iyi terbi- ye edilmiş bir uşak karşılamıştı. Biraz sonra da caninin babası ol duğu anlaşılan seksen yaşında bir ihtiyar, memurları görünce: — Ben de zaten bunu çoktan bekliyordum. demişti. Evvelâ taharri memurları al - dâidıklarını zannetmişlerdi. Çün- kü şatoda hiç bir gayri tabiilik Mazarı dikkatlerini celbetmiyor- | du. Fakat sebatile araştırmala. tiyn mükâfatını çok geçmeden gördüler, İlk önce onları şüpheye düşü- Ten kütüphanedeki iki kitabın faz ha ağırlığı olmuştu. İçini açmca, İYİ temizlenmiş ve yağlanmış ta- ve rovelverlerin saklanmış olduğunu anladılar. Hiç umulmadık yerlerden mü- temadiyen silâhlar çıkıyordu. Me-| *elâ gayet nadide iki Çini vazonun! İçinden tabanca çıktığı gibi yatak #omyaları arasına saklanmış, tü feklerde bulunuyordu. Gene gizli bir yerden 190.000 dolar banknot ve 200000 dolar kiymetinde de mücevherat si ra bütün bunlar polis- in a yeni bir hız Yetmiş, onları ta mahzene kadar tevketmişti. Bu sefer de önlerine bir dehliz açılıyordu. Gi Bu yirmi metre uzunluğun! 13 metre genişliğinde büyük bir “ebhanelik idi. Üç metre bir mer- divenle içine inilebiliyordu. Bu gizli cephaneler, Amerika da her haydudun şatosunda bulu- Bur. Bunları haydutlar kimseye! “öylemiyeceklerinden emin bulun! dukları âmelelere avuçlar dolusu para wererek birkaç haftada yap- tırırlar. Amerikada içkinin menedime- sinden evvel Rettich kaçak alkol “ satarak geçinirmiş. Yatları, oto mobilleri ve motörleri de esasen bu maksadı teminiçin çalışır- mış, Sonraları içki de menedilin- çe alıştığı bu kolay, fakat tehlike- Hi hayattan vazgeçmiyen Fettich işi canililiğe ve haydutluğa döle müş.. Bu gizli mahzen onun bu hu- susta çok işine yaryormuş. Fidyel necat istemek ıçin kaldırdığı ulur- sa onu buraya soklıyormuş. Ge- ne eğer kendisi veya avnesi ıçin tehlikeli bulduğu kim varsa onu da, kimse duymadan buraya atar ve icabına bakarmış. İşte bu maksatla 1934 de Dan- ny Walsh'i bir ziyafetten kaçıra- rak bu mahzene atmıştı. İadesi için 60,000 dolar istemişti. Müthiş bir kumarbaz olan Walsh aşağı tabaka kumarbazlar ile de temas etmiş olduğundan liyormuş. Kendisinin kimin te rafından kaldırıldığını ve nerede saklandiğının farkma varmış . Bunu sezen Rettich de hayatı- dan vazgeçmiş, oru içini çinmento doldurduğu bir sandığı koymuş sandığı da denize fırlatmış.. Aşığının ölümünden şüphele - nen Walsh'in metresi de haydut lar gevezelik eder korkusu ile kaldırmışlar, ayni mahzende öl- dürdükten sonra ayni şekilde san-| (.* dıklıyarak ayni yerde denize a! mışlardır. Şimdi her iki âşığm cesedi içi çimento dolu iki sandığın içinde yanyana denizin dibinde yatmak- tadır. Mahzende birçok insan iskele- ti ve kafa tasları bulunmuştur. Rettich kaçmağa vakit bula * madı, Metresi ve avnesiyle be - raber yakalanmış, bütün cinayet - leri meydana çıkarılmıştır. Hepsi de ilima mahküm olmuşlar, bu suretle de adalet yerini bulmuş- haydutlarm yaşayış tarziarmı bi:| tur, Gemileri ilk defa kendi kendine yürüten ingilizlerin Markonisi Askeri kordon altında bulunan evinde yeni keşifler peşinde çalışıyor Londradan yazılıyor: Habeşistan - İtalya meselesinin mevzuubahis olduğu şu günlerde Markoni tarafından yeni ihtira o- lunan “kısa mevce,, lerin ve “ö- lüm şunları” un harpte göreceği hizmetleri sayıp dökerken, İngi - terileri olduğunu unutmamak lâ zımgelir. Yirmi sene oluyor ki Matthews fen hayatına; muvaffakiyetle ba- şardığı harikulâde denebilecek bir tecrübe ile atılmış bulunmak - r. Bu büyük fen adamının ilk ME rakiyo her tarafta takdir- le karşılanmış ve kendisini dün » yaya tanıtmağa vesile olmuştur. O zaman henüz daha genç bir fizikçi olan Matthews tecrübesi” ni Richmond - Park'da Mösyö Balfur'un, Amira! Fisher'in ve bu na mümasil ilim ve siyaset saha - sında yüksek şahsiyetlerin ve as- keri kumandanların karşısında yapmıştır. * İngiltere filosunun en kuvvetli | kruyazörlerinden birinin küçü - cük bir modeli parkın havuzunda sıkı bir tel ile bağlanmış duruyor du. Suyun kenarına da üstü bir - çok alât ve edevat ile dolu bir ma- sa konmuştu. Bu masanın önün - de zayıf ve uzun boyu ile ayakta duran Matthews meşhur Amiral Fisher'e hitap ederek dedi ki: -— Amiral, önünüzde duran şu küçük kruyazörün kumandasını alır msınız? Göreceksiniz ki emir lerinizi ve kumandanızı harfiyyen ifa edecek. Amiral oyuncağa baktı ve gü - lümsedi. Maamafih, davete ica - bet ederek kumanda etti; — Son süratle ileri!... Oyuncağı bağlıyan tel kopartı- ır kopartılmaz gemi açıklara doğ ru süratle yol almağa başladı. A- miralin “Sağa dön!,, emri üzerine de dümeni sağa kırmış bulunuyor- du. Küçücük kruvazör daha ami - ralin birçok kumandalarına itaat ederek hareket ediyordu. Amiralden ziyade Matthews'in parmaklarının masa üzerindeki düğmelere basması onun hareke- tini tanzim ediyordu. Muhteri suyun üzerine düşen bir dalın cereyana kapılarak ge- miye yaklaştığını görünce: — Düşman yaklaşıyor, ne em redersiniz Amiral? diye sordu. — Hücum ve ateş! Cevabmı alınca sanki geminin kulağı varmış gibi küçücük topla- rından iki taraka işitildi, dal ha! vanın ihtizazından bir ân durak. ladı. Kruvazör de yoluna devam etti, Bütün seyirciler hayretler işin- deydiler. Gemiyi hareket ettiren, topları patlatan kuvvet havadaki! elektrik cereyan ve mevcelerinin İ Budapeşteden yazılıyor: Faziletin yirmi yıl sonra da ol- sa mükâfat göreceğine dair olan bü gibi hikâyelere ekseriya ilk mekteplerin kraat kitaplarında te- sadüf edilir. Fakat, aşağıda oku- yacağınız yazı hikâye değil, ol- muş hem de geçen hafta gerçek- Ummadan sengin olan adam, ser - vete kavuşunca hemen bu nişanlanmıştır. leşmiş bir hâdiseyi anlatmakta- dır: Budapeştenin uzun zamandır işsiz olan, pasta pişiricisi (o Ered Fehrwagner şehrin “Melekler ül. kesi,, adıyla anılan en sefil mahal- lesinde annesiyle birlikte © yaşa- maktaydr. la Fehrwagner son beş yıldır iş- sizdi, annesiyle birlikte geçinebil- mek için ne rasgelirse o işi gör- mekte olan bir adamdı. Ana ile oğulun yaşamalarma acı sefalet- ten başka bir şey denemezdi; çün- kü ekseri günlerini ağızlarına bir lokma koymaksızın geçirmektey - diler. ; Geçen gün ise posta müvezzii kapılarını çalarak ellerine kalın- ca bir zarf vermiştir. Zarfın üş- tünde bir Fransız pulu vardı. Ad- res de “Monsieur Fredrik Fehr- wâgner,, yazılı idi. Zarfın üstüne Fehrwagner'in bundan yirmi yıl evvel şocuk iken yaşadığı yerin adresi yazılıydı. Mektup on, on beş yer dolaştık. tan ve buralarda üstüne yeni yeni| adresler yazıldıktan sonra nihayet şimdi bulundukları No. 5 Gömb Ucca'ya gelmişti. Zarf açıldı. İçinden çıkan mektup fransızca idi. Her ikisi AZİLET. Yirmi yıl sonra da olsa Mükâfatını görür! de bu dili bilmedikleri için kom- şulara başvurdular. Karşılarında oturan ve şehir- de bir terzi dükkânmda çalışan Anna Horsik onlara şehirdeki her hangi bir tercüme bürosuna gitme- lerini öğütleyince kızın dediğini yaptılar. N Tercüme bürosundaki güzel kız daktilosunun başına geçip de bir iki satır yazdıktan sonra ba- şını çevirdi ve bu kılıksiz, kiyafet- siz, perişan delikanlıya uzun u- zun baktıktan sonra: , — Be adam, buralarda ne du- ruyorsun? Tam otuz sekiz bin li- ra mirasa kondun!... Diye bağırdı.. Fred hiç şaşırmadı, soğuk kan- lığını kaybetmedi: — Bir yanlışlık olacak... Benim Fransada hiç bir akrabam olma dığı gibi orada kimseyi de tanı « Bunun üzerine krz mektubu baş tan aşağıya kadar okuyarak, bu- nun bir avukattan gelmekte oldu- ğunu söyledi. Bu avukat müşteri- lerinden on beş yıl önce OParise göçetmiş (Mösyö Koloman Sütö kendilerine 38.000 lira vasiyet et- tiğini anlatir. Fasta yaptığı bir ticaret gezi - sinden dönerken birdenbire ölen Mösyö Koloman Sütönün vasiyet- namesi açılmış ve aynen çu cüm- leler okunmuştu: “1915 yılında beni Tunada bo- ulmaktan kurtarmış olan Bada- peşteli Fred Ferhrwagner'e bir şükran nişanesi olmak üzere 38 bin lira bırakıyorum, Böyle havadan gelen mirasın havadisi Budapeştede çabucak yayılmış ve gazeteciler yeni zen- ginin çevresini sararak, onu sonu gelmez sorgu yağmuruna tutmuş- lardır. O da topuna birden şun- ları söylemiştir: — Parayı almca ne mi yapaca- ğım? Evvelâ borçlarımı ödiyece- ğim. Zaten pek fazla borcum yok. Zenginlik havadisleri gazetelere geçmiş olduğundan şimdi ne ka- dar bohçacı karı ve seyyar esnaf varsa kapımızı aşındıracaklar, pa- rayı sonra alırız, diye mallarını bırakacaklardır. İşte bunlara da para vermek lâzım gelecek... Bun- dan sonra da evleneceğim.,, Kiminle evleneceğini sormağa lüzum kalmamıştır. Çünkü Fred uzun zamandır £ karşılarındaki komşu Anna Horsike hayrandır, a m a istenildiği şekilde kullamlmasın- dan ileri geliyordu. İngiliz Bahriye Nezareti, tecrü beye yarayan bütün bu alât ve e- devatı satın aldığı gibi muhteri Matthews'i de büyük bir maaş ile hizmete bağlamıştı. 1916 da bu müthiş fen adamı denizaltı gemilerini tâ uzaklar - dan haber verecek bir alet icadı na çalıştı. Bu ıherama ancak Bü- yük harbın sonunda muvaffak o - labildi. Eğer harp içinde emeline muvaffak olabilseydi, insaniyete ne büyük yardım etmiş olacaktı. Matthsws'in r.hatsız edilme den emniyetle çalışabilmesi için kendisine etrafı yüksek duvarlar la çevrilmiş bityük bir şato hedi - ye edilmiştir. Bu şato askeri mu- hafaza altındadır. Onu hususi müsaade almadan ancak iki kişi ziyaret edebilmek- tedir. Bunlardan biri İngiltere Kralı, diğeri de Entelicens Ser - visten meşhur Mivalay Elherton'- dur. Matthews'in mesai arkadaşla- rınm.da ne büyük bir ihtimam ile seçildiği kendiliğinden anlaşılı - yor. Bu şatonun içindeki hayat - tan dışarıya hiçbir şey sızmaz. Yalnız, arasıra bu harikulâde dimağdan İngiltere hava ve de - niz kuvvetlerini müdafaa edecek yeni bir ihtiram çıktığı kulaktan kulağa şayi olur.