rr YAŞI rar vr A rey EE Bİ EYLÜL — — > NABER — Akşam zn 3 A m m m m RMANIN KIZİ | Vahşi hayvanlar arasında ve Alrik onın balta girmemiş ormanlar sında geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. esror ve tetkik romanı BN“ tiz Yazan: Rıza Şekib Sm Ebululâ, Karşa yerine döndükten sonra tüylerin işaret ettiği yere varmak niyetile yoluna devam etti OİNTİK Tefrika numarası : 16 Yazan: (Vvâ- Nü) Zübeyde, Hızırın ayaklarına kapandı : — Prensesin söylediklerine inanma!... o müslüman değil, kâfir!.. o, seni sevemez... aşkı yalan! yalan... dedi. Prenses Anita, nefret ettiği| Hızırı (Barbarosu) öldürmek ü zere onun odasına girmiş, fakat aşk, kine galebe çalmıştır. Türk korsanı, bu maceranın sahibi, çeriki odada baygın bir halde es mer bir kadına rastlıyor. Bu kimdi? Buraya nasıl gel - mişti? Hızır entrikalı bir sarayda bu - lunduğunu biliyordu amma, bir gece içinde biri pencereden öteki dolaptan iki kadının zuhur ediver- mesi de azıcık fazla değil miydi? Küçük Hasanı gene kucağıma a- İıp başka bir salona götürdü ve yatırdı. “Bu gece tecellin dolaş - makla açılmış!,, diye gülümsedi. Sonra, içeride aceleyle giyinen A- nita'nın yanma döndü. Eliyle bir | işarette bulunarak, onu dolabın yanına getirdi, Bayam esmer ka - dımı gösterdi; — Bu kim? — A... Zübeyde... — Zübeyde de kim?... — Cariye...Fakat burada ne a- riyor?... Hizir, kaşlarmı çattı: “Asıl Beri size sorayım: Müs-) lüman bir cariye burada ne arı - yor?... — Bunun cevabını verecek o .| lan ben değilim... Fakat bildiğim birşey varsa, Zübeyde, kendisini esaretten kurtarasmız diye daima yolunuzu gözler. Buraya da aynı maksatla, rica etmek için girmiş ve saklanmış olacak... | — Ricayı etmeden emelinde muvaffak oldu... Herhalde onu artık burada bırakmam... Anita, memnun oldu, Tunuslu cariyenin. belki kendi de farket - meden Hızır'a olan meylini bil - mekle beraber, onu kıskanacak derecede ahmak değildi: — Alm, götürün, daha iyi... dedi. Hızır, düşünceli; — Senin in de daha iyi, değil mi?... Hemen ben bugün parasını verip onu kocandan almalı ve ka- dırgalarıma naklettirmeliyim... Çünkü öyle sanırım ki, geceleyin birşeyler sezdi... Dolabın kapağı biz yatmadan önce açıldı... Bu o - dada konuştuklarımızı işitmiş o . lacak... Gevezelik edebilir. — Evet... - diye Anita, başını önüne eğdi. - Cok acayip bir kız- | dır. — Biraz su getir bakalım... A - yılınca neler yumurtlıyacak? Prenses, bir kupa dolusu suyla geri döndüğü vakit, Zübeydenin Hızır tarafından sedir üstüne ya - tırılmış olduğunu gördü. Birlikte birkaç dakika şalışarak Tunuslu kızım gözlerini ve biribirine kilit | lenen çene kemiklerini açtırabi! - diler. Cariye, inildiyerek etrafma ba- krmdı, Kadım ve erkeği yan yana görünce, eliyle gözlerini örttü: — Ah, siz ikiniz... Beraber?... Keşke kör alsaydım da görme. seydim... Demek ki doğru işitmi-| bütün azaplarmı unutmuştu. Şim- şim... » dedi, Facia telâkki ettiği bu manza » râyı fazla seyretmeğe tahammül edemiyordu. Hattâ bu günah iş » lenmiş muhitte kalmak bile iste - miyordu. Halsizliğine rağmen, doğrulmak, kaçmak, gitmek te - şebbüsünde bulundu. Davrandı. Fakat mecali olmadığı için, başı yastığa düştü. Gözlerini, Araplara mahsus bir şekilde koskocaman açıp aklarını göstererek, son bir çare diye. Hı « zır'a Anita'yı fitledi: — Bunun söylediklerine inan - ma... Bir müslüman değil... Kâ - fir... O, seni sevemez... Aşkı ya » lan! Yalan... O, bizim düşmanı . mız!,. Dinimizin düşmanı... Kendisini şimdiye kadar bu derece himaye eden ve daha bu- gün bağrına basarak Ramarama'- nm zulmünden kurtaran prensese karşı böyle haşin davranışı, heye- canının ve inkisarının büyüklüğü- nü gösteriyordu. Bu kız, doğrusu, pek müthiş delilikler yapabilirdi. Anita, ön lemek için: * — O nelâflar?... Yanlış birşey. ler işitmiş olacaksın, Zübeyde... Bilirsin ya... Akim bir karış hi . vadadır!.. - dedi. Hızır, en tehlikeli ânlarda bile doğrudan ayrılmak taraflısı ol - madığı için, Anita'nın saptığı tek- zip yoluna devam etmiyerek: — Sen buradan, bu hiristiyan sarayından kurtulmak istiyormuş- sun, öyle mi?... - dedi. Arap kızı: — Beni kurtar... Kurtar.. ye inledi. — Seni bugün alacağım... Ka dırgama götüreceğim... Zübeyde, doğrulup oturdu. Bu sözlerin tesiriyle bir ân içinde i - yileşmişti. Oturduğu yerden, Hı - zır'ın eteklerine uzandı: — Yâ habibi! Yâ nuru ayni... Benimsediği bu erkeğin ayak - ları dibinden, Anita'ya düşmanca- sma bakıyordu. Hızır: — Götüreceğiz, fakat bir şart « la!... . dedi. » Bu saraydan çıkın cıya kadar deminki saçmaların - dan hiç kimseye bahsetmiyecek - sin. anlıyor musun... — Anlıyorum, yâ sahibi... De - mek beni beraber alıp götürecek - .»di- sin?.. Fakat Anita?.. Anitada mı beraber gelecek?... . diye, pren tesi gösterdi, — Hayır... Prensesin *geleceği filân yok... Yalnız sen geliyorsun... Geliyorsun amma, söylediğim gi - | bi, deminki çeşit lâkırdıları bir daha ağzıma almaz ve bu sarayda gide: ayak, gevezelik yapmağa kalkışmazsan... Yılanlı Manastır Yalnız kendinin götürüleceğini öğrenince, Arap kızı, dün geceki İbi. di yerlere yatıyor, Hızır Reis'in a yaklarına, bacaklarıma yüzünü gözünü sürüyor, arasıra da başını kaldırarak, doğuşundan sürmeli siyah gözlerini eski hanımma çe - viriyordu: — Vallahi, billâhi, tallahi bu sarayda hiç gevezelik etmiyece - ğim... Ben müslümanım... Beni buradan kurtar... Yalnız beni gö- tür.. Ramarama'dan kurtulayım... Hızır'ın “O da kim?,, gibi bak - tığını görünce, Anita: — Kızlarağasıdır... . dedi. - Bü- tün cariyelerin başı olduğu için hepsine musallattır... Zübeyde: — Asıl bana musallat, kâfir... - dedi. Gene Anita: > — Eh, artık kurtuluyorsun iş - te... Ondan da, sana hiç fenalık yapmadığım ve yalnız iyiliğine çalıştığım halde benden de kur - a - diye sitem edecek ol. ie va eline geçirmişken ka- çırmaktan korkuyor gibi, iki ko - luyla, Hızır'ın bacağına büsbütün sarılıp yüzünü sürerek, Anita'ya hain hain baktı: — Sen mi bana fenalrk yapma- dım?... Ya bu gece... Ya bu geceyi unuttun mu?.. Hızır, ayağımı hiddetle silkti: — Çok oluyorsun... Kalk baka - yım... Yoksa terbiyeni veririm... Hani artrk bu sarayda böyle şey - lerin lafımı etmiyecektin? Zübeyde, fena halde korktu. Hâlâ yerlerde, secde eder gibi e - ğile eğile, fakat bu sefer, iki üç a- drm ötede sürüklenerek yaltak - landı: — Peki efendim, peki sahibim.. Kızma... Tek, sen onu götürme, beni götür de, ben senin bütün is- tediklerini yaparım... — İşte, bak, düşün, taşın. key - fin bilir... Haydi, içeriki odaya git, uyuyan çocuğun yanında otur... O uzaklaşırken, Anita'ya döne. rek: — Sen de, konuştuğumuz gi - i Kaşlarını çatıp gözlerinin hüz- nünü gölgelemek istedi: — Ayrılacağız.., Epeyce gün ağarmıştı. Nöbet - çiler aşağıdayken, Anita'nın git - mesi güc olacaktı. Hızır, bunu an- ladığı için, aşağıya seslendi: — Al... — Buyur, Reis... — Nöbetini bırak... Sandala at- la... Bugün akşamüstü buradan gidiyoruz; fazla okalmıyacağız... Gemideki uşaklara haker ver; her $ey şimdiden hazır olsun... Yanın- dakine de söyle: O da içerideki - lere aynı şeyi bildirsin... — Başüstüne Reis... Hâlâ geceki röbetçilerdi... th - tiyar korsan yanındaki genç hi . Karşa tüyü eline aldı. Bu deve kuşu tüyüydü. Kabileler arasında Monbitolar en çok ziynet yerinde kullandıkları deve kuşu tüylerini bazan da düşmandan kendilerin: saklamak için kullanırlardı. | Etrafa göz gezdirince bu tüy) lerden daha çok gördüler. Hele bazı yerlerde küme küme vardı, Ebululâ: — Bunlar mahsus atılmış değil.. Her halde burada fevkalâde bir hâdise geçmiş olmalı, Karşa yere baktı, Ebululâ mü- balâğa ediyordu. Deve kuşu tüy- lerin burada bulunduğu gibi az ötede, biraz daha ötede de vardı. Her yerde hâdise olmuş değildi ya... — Mübalâğa ediyorsun Ebulu- lâ... Burada fevkalâde bir şey ol-' mamış. Kendisini bu tüylerle, her ihtimale karşı saklıyan yerli, artık lüzum kalmadığını görünce, yürüdüğü müddetçe atıp gitmiş.. Bundan başka bir şey değil bu.. Karşanımn bu sözü üzerine Ebu- İuiâ, tüy izleri üzerinden yürüye- ristiyana: — İşittin ya, Yâni... “dedi. - Haydi... İki nöbetçi, yerlerini bırakıp u- zaklaşmlarken: “— Hani burada bir hafta ka - dıraş emirler veriyor?...., diye dü- şünüyorlardr. Hele Yâni: “— Plânlar altüst oluyor!,, di - yerek eseflendi. Nöbetçiler, gözden kaybolduk- tan sonra, Hızır, pencereyi açıp sarmaşıklara tutunan Anita'nın saçlarımı bir daha okşadı: — Yedi yıl dediğin nedir ki... Fakat sakın yüzüğü kaybetme... Bizi biribirimize o anlataçak... Bak, bende bir eşi daha var... Bu yaşma kadar, herşeye rağmen na- sıl tertemiz kaldmsa... Anita, tamamladı: — Yedi yıl, hattâ icap ederse ondan fazla gene öyle kalaca - ğım... * — İcap etmiyecektir... Beklet - miyeceğim... Tam yedi yıl... Anlı. yor musun?... Söz veriyorum... Bu seste öyle bir kat'iyet vardı ki, Anita yüreğinde bir hafiflik hissederek, geceleyin bin zorlukla geçtiği bu müşkül yolu kolayca geçti, Bu sözü ona Hızır Reis veriyor- du... Sözünün eri olmakla meşhur Hız Reis... Neşesini yalnız, ufak bir hâdise kaçırdı: Tam balkona varmıştı ki, biri tarafından görülüp görülmediğini anlamak üzere, etrafına baktı; Aşağıda, tam köşenin başmda, Ramarama belirmişti. Başını kal- dırmış, sarayın pencerelerine dik- katli dikatli bakıyordu. Prenses: “— Acaba beni gördü mü? Bun dan bir iş cıkacak mı?,, diye dü. şündü ve üzüldü... Fakat: “— Adam sen de... diyerek dairesine girdi. w (Devamı var) rex tahmininin doğru olup olma- dığını anlamak istemişti, Karşa: — Anlaşılıyor, sözüme inanma» dın, araştırmak, doğru olup olma- dığma kanaat getirmek istiyor- sun... Yürü öyleyse. İkisi yürüdüler. Karşanın tahmini doğruya çok yakındı Hakikaten adım başında değilse bile iki adımda bir, hiç ol- mazsa bir tüye tesadüf ediliyor. du. Belki yarım saatten fazla yolyü. rüdükleri halde hâlâ tüylerin s0- nunu alamamışlardı. , — Takip ettiğimiz yol da Mon- bitoluların hududuna çıkar. Anla- şılan bu tüyleri yerli işaret için atmış.. Tekrar gelecek demektir. — Ya gelirken atmış da gider- ken ayni yolu takip etmişse?. — Bu kabil değil.. Bir defa ge- len bir tek kişi değil.. Kalabalık.. Kulübemizin yarında gördüğüm ayak izleri bana bunu anlattı. Son- ra buradan da gelmiş değiller; bi- zim geldiğimiz yola müvazi ikin- ci bir yol vardır, oradan.. — Senin kanaatin şimdi bu yer- linin tekrar geleceğinde mi? — Evet, öyle. Amma, yolda fillerimizin mahvettikleri arkadaş- larımı görmezlerse.. — Niçin?. N — Görürlerse bizim döndüğü - müzü anlarlar da ondan.. Şimdi anladın mı bunların bir işaret ol: duğunu?.. — Evet... Ebululâ birdenbire cevap vere- medi, Çünkü onun niyeti, tüyle - rin bittiği noktaya kadar ilerle « mekti, Karşaya: — İstersen sen dön!.. Ben biraz daha ilerliyeceğim. Merak ettim, bu işin neticesine (o Yarmalıyım.. Belki bir ip ucu elde ederim. — İp ucunu elde edipde ne yapacaksın? Dön.. Yerimizi, yur. dumuzu düzeltelim. Yatabi i bir hale koyalım. “Devami var) HABER AKSAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adresi ; istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 24872 ıdaravellân , 14370 ABONE ER AEARECARI Türkiye Ecneb, Senelik 1400Kr. 27004r, 8 ayık 730 » en 3 aylık . * aylık 308 İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12,50 Resmi ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası